YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/523
KARAR NO : 2022/760
KARAR TARİHİ : 01.12.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 388-392
Sanık …’nun nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine ilişkin Akhisar Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.11.2014 tarihli ve 388-392 sayılı hükümlerin o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.04.2019 tarih ve 3161-2604 sayı ile; o yer Cumhuriyet savcısının Mahkeme kararını temyiz etme konusunda görevlendirilip görevlendirilmediğinin araştırılması için tevdi kararı verildiği, o yer Cumhuriyet savcısının bu hususta görevlendirilmediğinin bildirilmesi üzerine de aynı Özel Dairece 04.07.2019 tarih, 1982-4178 sayı ve oy çokluğu ile;
“O yer Cumhuriyet savcısı Fatma Yıldırım hakkında Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi kararlarını temyiz etme konusunda herhangi bir görevlendirme kararı bulunmadığı anlaşılmakla, yetkisi bulunmadığından o yer Cumhuriyet savcısı Fatma Yıldırım’ın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince isteme uygun olarak Üye … Kurt’un muhalefeti ve oy çokluğuyla reddine,” karar verilmiştir.
Daire Üyesi M. Kurt; “Cumhuriyet Başsavcılığı bir bütün olup, aynı Cumhuriyet Başsavcılığı bünyesinde görev yapan her bir Cumhuriyet Savcısının mahkemelerden çıkan kararları temyiz edebileceği, bu nedenle Cumhuriyet Savcısı Fatma Yıldırım’ın temyiz talebinin incelenmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan, yüksek çoğunluğun hükmün bir numaralı bendindeki red kararına katılmıyorum.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.07.2019 tarih ve 62400 sayı ile;
“Yargılamaya ve itiraza konu somut olay incelendiğinde; Olay gününden önce birbirlerini tanıyan sanık ile müştekinin olay gecesinde birlikte kahvehanede uzun süre kağıt oyunu oynadıkları ve oyunun bitmesini müteakiben yalnız olarak yayan evine gitmekte olan mağdurun önüne yargılama sırasında ölen sanık …’nın sevk ve idaresindeki araçla geçen sanıkların kumarda çok zarar ettiklerini para vermesini söyledikleri, vermeyeceğini söyleyince de bıçakla ve tabanca ile tehdit ederek araca bindirip yangın kulesi olarak bilinen tenha mahalle götürerek darbedip cebindeki parasını zorla aldıkları iddiası üzerine yapılan soruşturma sonucunda sanıklar hakkında yağma, hürriyeti tahdit ve kasten yaralama suçlarından kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonucunda duruşmaya iştirak etmiş olan o yer Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaası doğrultusunda yağma ve hürriyeti tahdit suçlarından beraat, kasten yaralama suçundan ise mahkûmiyet kararı verilmesi üzerine, duruşmaya iştirak eden Cumhuriyet savcısı tarafından eylemin silahla işlenmediği gerekçesiyle kasten yaralamaya ilişkin hüküm, diğer o yer Cumhuriyet savcısı tarafından ise beraate dair hükümler yasal süresinde temyiz edilmiştir. Temyiz taleplerinin kabulüyle düzenlenen Başsavcılığımız tebliğnamesinin Yüksek Daireye intikalinden sonra ise, Yüksek Daire 11.04.2019 tarihli ilamıyla, temyiz talebinde bulunan o yer Cumhuriyet savcısına bu mahkeme kararını temyiz etme konusunda görev verilip verilmediği hususunda araştırma yapılması ve ilgili belgenin dosya içerisine alınmasından sonra karar verilmesi görüşüyle dosyayı iade etmiştir. Mahalline gönderilen bu iade kararından sonra ise, o yer Cumhuriyet Başsavcısı imzalı 24.05.2019 tarihli yazı cevabında adı geçen Cumhuriyet savcısına Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının temyiz edilmesi konusunda herhangi bir görevlendirme kararının bulunmadığı ancak temyiz tarihinde görevi başında olduğu bildirilmiştir. Bunun üzerine Yüksek Daire çoğunluğu tarafından o yer Cumhuriyet savcısının yağma ve hürriyeti tahdit suçlarından beraate yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Yüksek Dairenin Sayın Üyesinin muhalefet şerhinde ve Yargıtay’ın istikrar bulan şimdiye kadar ki uygulamalarında belirtildiği gibi, kamu adına dava açma ve açılan davayı hüküm kesinleşinceye kadar hatta kesinleştikten sonra da takip etme tekeli kendisine tanınmış olan Cumhuriyet Savcılığı bir bütündür ve temyiz davası açması için münhasır bir görevlendirmeye ihtiyaç bulunmamaktadır. Mahallinde Cumhuriyet savcıları arasında iş bölümünün belirlenmesi ve işlerin takibi için o yer Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iş bölümü yapılması mümkün ise de kamu adına hukuka aykırılığı takiple yetkili ve görevli Cumhuriyet savcılarının bu görevin gereklerinden olan usul ve yasaya aykırı gördükleri mahkeme kararlarını temyiz yetkisini sınırlamaya yasal olanak bulunmamaktadır.
Cumhuriyet savcıları bir yargılama sujesi olduklarından bazı görev(ödev)lere sahip oldukları gibi birtakım yetkileri de haizdirler. Savcıların görev yetkileri, yargılama sujesi olarak hukuki ilişkilerde aktif veya pasif olmalarına göre belirlenebilir. Pasif görünüş göreve, aktif görünüş ise yetkiye işaret eder. Dolayısıyla Cumhuriyet savcısı, ceza yargılamasında pasif suje olduğunda görevli, aktif suje olduğu durumlarda ise yetkilidir.
Savcının pasif suje olduğu ilişkilerde zorunlu ve ihtiyari bazı görevleri vardır. Savcının zorunlu görevlerinin başında kamu davasını açmak ve yürütmek gelir. Savcı bu görevlerini yaparken hangi mahkemenin savcılık teşkilatında görevli ise, o yerde yetkilidir.
Savcı bakımından yetki genel ve özel olarak ele alınabilir. Özel anlamda savcının yetkisi denildiğinde ceza yargılamasına ilişkin bazı işlemler akla gelir. Örnek olarak savcının ifade alması, keşif ve otopsi yapmasını verebiliriz. Genel anlamda yetki ise bir adli organ olarak savcılığın faaliyet alanına işaret eder.
Yetki, madde, görev ve yer bakımından ayrı ayrı ele alınabilir. Madde bakımından yetki denildiğinde savcılığın bir adli organ olarak kullanabileceği yetkinin tamamı anlaşılır. Hukuk sistemimizde madde bakımından yetki konusunda savcılar arasında bir farklılık yoktur. Görev bakımından yetki denildiğinde ise ilk derece, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay’ın savcılık teşkilatları arasındaki fark anlaşılır. Yer bakımından yetki sebebiyle her savcılık teşkilatının faaliyet alanı, ülkenin belirli bir parçasına tekabül etmektedir. Savcıların yer bakımından yetkileri yanında bulundukları mahkemenin yetkisi ile belirlenir. Belirli bir ağır ceza mahkemesinin yer bakımından yetkili olduğu işlerde, o mahkemenin yanında durumunda olan savcılık da yetkilidir. Buna karşılık araştırma işlemleri bakımından yetkili olup olmamak söz konusu değildir. Hangi savcılığın görev alanına girdiği belli olmayan suçlarda kendisini yetkili gören savcı derhal olaya el koyabilir. Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir’,
1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan 310. maddesinde de; ‘Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.
Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir’ hükümlerine yer verilmiştir.
6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen Geçici 3. maddede ise; ‘01.01.2014 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir’ şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Buna göre, asliye ceza mahkemelerince verilen kararlara karşı bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları için kanun yolunun açık olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 6217 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası 01.01.2014 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerince verilen temyiz edilebilir nitelikte hükümlerin Cumhuriyet savcıları tarafından hangi süre içinde temyiz edilebileceklerine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, Cumhuriyet savcılarının mevcut temyiz haklarını hangi süre içinde kullanabilecekleri ve bu sürenin ne zaman başlayacağı belirlenirken bu husustaki mevcut hukuki boşluk, yürürlükteki hukuk düzeninin bütünlüğü de dikkate alınarak kıyas metodu ile en uygun hukuk kuralı bulunup doldurulmalıdır.
Cumhuriyet savcılarının duruşmasına iştirak etmediği sulh ceza mahkemesi kararlarını bu süre içinde temyiz etmeleri çoğu kere mümkün olamayacağı için, bunlar yönünden özel bir prensip benimsenerek daha uzun bir süre öngörülmüş, bu nedenle maddenin üçüncü fıkrasında, bu kararların tefhimden itibaren bir ay içinde temyiz edilebileceği hükme bağlanmıştır. O hâlde, bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığının resmen ilan edilmesinden önceki evrede aleyhine temyiz yoluna başvurulan kararlar söz konusu olduğunda, diğer bir ifadeyle 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanması gereken hâllerde, o yer Cumhuriyet savcılarının duruşmalarına iştirak etmediği asliye ceza mahkemesi kararlarına yönelik temyiz süreleri de bu kanunun 310. maddesinin 3. fıkrası kıyasen uygulanmak suretiyle belirlenmeli ve bu sürenin ‘tefhim tarihinden itibaren bir ay’ olduğu kabul edilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yukarıda alıntısı yapılan 21.10.2014 tarih, 2014/139 Esas, 2014/445 Karar sayılı kararında da belirtildiği şekilde, o yer Cumhuriyet savcılarının duruşmalarına iştirak etmediği asliye ceza mahkemesi kararlarına karşı süresinde temyiz isteminde bulunabileceği içtihat edilmiş, özel bir görev ve yetkilendirme aranmamıştır.
Cumhuriyet savcılarının temyiz yetkisini düzenleyen mülga 1412 sayılı CMUK’nın 289 ve mer’i 5271 sayılı CMK’nın 260. maddelerinde Ağır Ceza Merkezinde görevli Cumhuriyet savcılarının münhasır temyiz yetkisini düzenleyen daha doğrusu kısıtlayan yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Bu sebeplerle; sanığın üzerine atılı yağma ve hürriyeti tahdit suçlarından verilen beraat kararlarına yönelik o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin kabulüyle esas yönünden inceleme yapılması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.09.2019 tarih ve 2159-4300 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece bozulmuş ve bu hükme yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yoluna başvurulmamış olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan beraat hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; duruşma savcısı olmayan ve mahkeme kararını temyiz etme hususunda ayrıca görevlendirilmeyen o yer Cumhuriyet savcısının Ağır Ceza Mahkemesi kararını temyiz etmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … hakkında nitelikli yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama suçlarından açılan kamu davası üzerine yapılan yargılama sonucunda Akhisar Ağır Ceza Mahkemesince 07.11.2014 tarih ve 388-392 sayı ile sanığın nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine, kasten yaralama suçundan ise TCK’nın 86/2 ve 86/3-e maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün sanık müdafisi ve duruşma savcısı tarafından; nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan beraat hükümlerinin ise o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği, dosyanın gönderildiği Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.04.2019 tarih ve 3161-2604 sayı ile;
“Hükmün duruşma Cumhuriyet Savcısı Taner Eker ve o yer Cumhuriyet Savcısı Fatma Yıldırım tarafından temyiz edildiği anlaşılmakla; Cumhuriyet Savcısı Fatma Yıldırım’ın bu mahkeme kararını temyiz etme konusunda kendisine görev verilip verilmediği hususunda araştırma yapılıp, ilgili belgenin dosya içerisine alındıktan sonra gönderilmesi için dosyanın yerine tevdi edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na iadesine,” karar verildiği,
Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığının 24.05.2019 tarihli ve 3544 sayılı cevabi yazısında; 07.11.2014 tarihi itibarıyla Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının temyiz edilmesi konusunda Akhisar Cumhuriyet savcısı Fatma Yıldırım hakkında herhangi bir görevlendirme kararının bulunmadığının, ancak Fatma Yıldırım’ın o tarih itibarıyla Akhisar Cumhuriyet savcısı olarak görevi başında olduğunun tespit edildiğinin bildirildiği,
O yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinin alt kısmında not başlığıyla; “Duruşma savcısı sıfatı tarafımda olmamasına rağmen duruşma savcısı İsmet Karabulut’un 3. celsede duruşma sırasındaki ilk beyanına rağmen sanık …’ın tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi, 4. celsede duruşma savcısı talebi ve mahkeme kararının birbiriyle tutarlı şekilde sanık tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlar verilmesine rağmen en son beraat kararı verilmesi nedeniyle son duruşmadaki mütalaaya aykırı olarak temyiz talebinde bulunma zaruretim hasıl olmuştur.” şeklinde açıklamaya yer verildiği,
Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.07.2019 tarih, 1982-4178 sayı ve oy çokluğu ile;
“1-Sanık … hakkında mağdur …’a yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
O yer Cumhuriyet Savcısı Fatma Yıldırım hakkında Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi kararlarını temyiz etme konusunda herhangi bir görevlendirme kararı bulunmadığı anlaşılmakla, yetkisi bulunmadığından o yer Cumhuriyet Savcısı Fatma Yıldırım’ın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince isteme uygun olarak Üye … Kurt’un muhalefeti ve oy çokluğuyla reddine,
2-Sanık … hakkında mağdur …’a yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın mağdur …’a karşı basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede cebir uygulanmasının yağma suçunun unsuru olduğu gözetilmeden, mahkemece eylemin bölünerek yağma suçundan sanığın beraatine, kasten yaralama suçundan da mahkumiyetine karar verilerek iki kesin sonuç doğuran hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanı ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme uygun olarak bozulmasına, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 sayılı CMUK’un 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın korunmasına,” karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurma hakkı üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kanun yollarına başvurma hakkı” başlıklı 260. maddesi;
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Kural olarak, kararı veren mahkeme nezdindeki Cumhuriyet savcıları kanun yoluna başvurabilmekle birlikte ağır ceza mahkemelerindeki Cumhuriyet savcıları, bulundukları ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları bulundukları bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yoluna başvurabilirler.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un “Cumhuriyet başsavcılığının görevleri” başlıklı 17. maddesi;
“Cumhuriyet başsavcılığının görevleri şunlardır:
1. Kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak veya yaptırmak,
2. Kanun hükümlerine göre, yargılama faaliyetlerini kamu adına izlemek, bunlara katılmak ve gerektiğinde kanun yollarına başvurmak,
3. Kesinleşen mahkeme kararlarının yerine getirilmesi ile ilgili işlemleri yapmak ve izlemek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.”,
“Cumhuriyet başsavcısının görevleri” başlıklı 18. maddesi;
“Cumhuriyet başsavcısının görevleri şunlardır:
1. Cumhuriyet başsavcılığını temsil etmek,
2. Başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak,
3. Gerektiğinde adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının; ağır ceza mahkemesinin yargı çevresinde görevli Cumhuriyet başsavcıları, Cumhuriyet başsavcıvekilleri, Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.
Asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının o yer yargı çevresinde görevli Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.”,
“Cumhuriyet başsavcıvekilinin görevleri” başlıklı 19. maddesi;
“Cumhuriyet başsavcıvekilinin görevleri şunlardır:
1. Cumhuriyet başsavcısının verdiği görevleri yerine getirmek,
2. Cumhuriyet savcılarının adli ve idari görevlerine ilişkin işlemlerini inceleyip Cumhuriyet başsavcısına bilgi vermek,
3. Gerektiğinde adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
4. Cumhuriyet başsavcısının yokluğunda ona vekâlet etmek.
Aynı yerde görev yapan birden çok Cumhuriyet başsavcıvekili bulunduğunda, Cumhuriyet başsavcısına vekâlet edecek olanı Cumhuriyet başsavcısı belirler.”,
“Cumhuriyet savcısının görevleri” başlıklı 20. maddesi;
“Cumhuriyet savcısının görevleri şunlardır:
1. Adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
2. Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adli ve idari görevleri yerine getirmek,
3. Gerektiğinde Cumhuriyet başsavcısına vekâlet etmek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Aynı yerde görev yapan Cumhuriyet başsavcıvekili bulunmadığında, Cumhuriyet başsavcısına vekâlet edecek olanı Cumhuriyet başsavcısı belirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza muhakemesi faaliyeti kollektif olup bu sürece katılanlara (kural olarak) şahısları bakımından değil işgal ettikleri makam dolayısıyla erk ve ödevler tanınmıştır. “Makam itibarıyla süjelik” olarak ifade edilen bu durum erklerin ve ödevlerin şahıslardan gelmeyip işgal edilen yerden geldiğini, muhakemede şahısların değil makamın nazara alındığını göstermektedir. Bu anlamda “Makam itibarıyla süje” o makam adına hareket edebilen, ceza muhakemesi işlemi yapabilen kişi anlamındadır. Kısacası, kolektif bir faaliyet olan ceza muhakemesini iddia, savunma ve yargılama makamları oluşturmakta olup bunların her üçü de makam itibarıyla süjedir. Erkler ve ödevler kendilerinden gelmeyip işgal edilen yerden gelince aynı muhakemeye birden çok savcının farklı zamanlarda katılabilmesi, aynı şüpheli veya sanığın birden çok müdafi tarafından savunulabilmesi de mümkün olabilmektedir (Selâhattin Keyman, Ceza Muhakemesinde (Asıl Ceza Muhakemesinde) Savcılık, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 266, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s. 139-141.).
İddia (savcılık) makamı bir kül, bütün olarak ifade edilmektedir. Bu anlamda ceza muhakemesi faaliyetinin yürütülmesi kural olarak Cumhuriyet savcıları tarafından yerine getirilmektedir. Cumhuriyet başsavcısı ile savcılar arasındaki ilişki ise “Bölünmezlik ilkesi” adı altında açıklanmakta; savcılık teşkilatı kendi içinde hiyerarşik yapıya sahip bir bütün olarak adlandırılmaktadır (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2019, s. 136.). Bölünmezlik ilkesi anlamında savcılar bir bütün içinde kaynaşmakta, makam (savcılık) itibarıyla süjelik ilkesinden hareketle her bir savcı tek başına ceza muhakemesi faaliyetine katılabilmekte; muhakeme işlemi gerçekleştirebilmektedir.
5235 sayılı Kanun’un 17. maddesinde düzenlenen “Kanun hükümlerine göre, yargılama faaliyetlerini kamu adına izlemek, bunlara katılmak ve gerektiğinde kanun yollarına başvurmak” görevi Cumhuriyet başsavcılığının görevleri arasında sayılmıştır. Cumhuriyet başsavcılıklarında bir Cumhuriyet başsavcısı bulunurken, yeteri kadar Cumhuriyet savcısı bulunmaktadır. Kanun yollarına başvurma görevi başsavcılığa ait olup bu görev başsavcılıkta görevli savcılar yoluyla yürütülür. Cumhuriyet başsavcısı ise gerektiğinde duruşmalara katılabileceği ve kanun yollarına başvurabileceği gibi bunu başsavcılıkta görevli Cumhuriyet savcılarından da isteyebilecektir. Ancak aynı Kanun’un 20. maddesinin (2) numaralı bendinde belirtilen “Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adli görevleri yerine getirmek” görevlerinin dışında aynı Kanun’un 17. maddesinin (2) numaralı bendi ile 20. maddesinin (1) numaralı bendinde belirtildiği üzere Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde görevli Cumhuriyet savcıları aynı yer Cumhuriyet başsavcısından müstakilen adli göreve ilişkin işlemleri yapabilecek olup bu kapsamda münferiden ve bizzat kanun yollarına başvurabilecektir.
5235 sayılı Kanun’un 18. maddesine göre Cumhuriyet başsavcısı, başsavcılığı temsil eden, başsavcılığın düzenli, verimli ve uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlayan, bu kapsamda savcılar arasında gerekli iş bölümünü yapan kişi olup, Başsavcının gerektiğinde adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak, kanun yollarına başvurmak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak şeklinde görevleri bulunmaktadır. Söz konusu iş bölümü idari işlem niteliğindedir.
Kanun yollarına başvurma yetkisi CMK’nın 260. maddesinin birinci fıkrasında açıkça Cumhuriyet savcısına verilmiş olup makam itibarıyla süje olarak tek başına gerçekleştireceği bir muhakeme işlemi ile Cumhuriyet savcısı bu kararı verebilecektir. Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi için duruşmaya katılma zorunluluğu aranmadığı gibi bu hususta kendisinin ayrıca görevlendirilmesi gerektiğine dair yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık … hakkında Akhisar Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat hükümlerinin aynı yer Cumhuriyet Başsavcılığında görev yapan ancak duruşmalara katılmayan ve ağır ceza mahkemesinin kararlarını temyiz etme konusunda ayrıca görevlendirilmeyen o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği olayda; iddia (savcılık) makamı bir kül olup ceza muhakemesi faaliyetinin yürütülmesinin kural olarak Cumhuriyet savcıları tarafından yerine getirildiği, 5235 sayılı Kanun’un 17. maddesinde Cumhuriyet Başsavcılığının görevleri arasında gerektiğinde kanun yollarına başvurmanın da sayıldığı ve bu görevin çoğunlukla Başsavcılıkta görevli Cumhuriyet savcıları aracılığıyla yürütüldüğü, Cumhuriyet başsavcısının ise gerektiğinde duruşmalara bizzat katılabileceği ve kanun yollarına başvurabileceği gibi bu görevleri yerine getirmelerini Başsavcılıkta görevli Cumhuriyet savcılarından da isteyebileceği, bu durumun aynı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde Cumhuriyet savcılarının görevleri arasında “Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adli görevleri yerine getirmek,” şeklinde sayıldığı ancak aynı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendindeki “Adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,” şeklindeki düzenleme ile Cumhuriyet savcılarına Cumhuriyet başsavcısından müstakil olarak münferiden ve bizzat kanun yollarına başvurabilme yetkisinin de verildiği, Cumhuriyet başsavcısı tarafından adliyelerde düzenli, verimli ve uyumlu bir şekilde çalışılabilmesi için Cumhuriyet savcıları arasında yapılan iş bölümünün ise idari işlem niteliğinde olup Cumhuriyet savcının adli görevlerine ilişkin yetkilerini ortadan kaldıramayacağı veya sınırlandıramayacağı, CMK’nın 260. maddesinde de açıkça Cumhuriyet savcısına kanun yollarına başvurma yetkisi verilerek Cumhuriyet savcının duruşmaya katılması veya bu hususta Cumhuriyet başsavcısı tarafından ayrıca görevlendirilmesi gerektiğine dair herhangi bir şartın aranmamış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, aynı savcılık teşkilatı içerisinde yer alan Cumhuriyet savcılarının tamamının ayrıca görevlendirilmeye ihtiyaç duymaksızın temyiz kanun yoluna başvurabileceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteminin reddine dair kararının kaldırılmasına, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz talebine yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve altı Ceza Genel Kurulu Üyesi ise;
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri hakkındaki kanunun 20. maddesinin birinci fıkrasına göre “Kanun yoluna başvurmak” Cumhuriyet Savcılarının asli görevlerinden olduğu kuşkusuzdur. İlgili kuruluş yasasının 16’ıncı maddesi gereğince “mahkeme kuruluşu bulunan her il merkezi ve ilçede o il veya ilçenin adı ile anılan bir Cumhuriyet Başsavcılığı kurulur.” İkinci fıkrada ise; “Cumhuriyet Başsavcılığında, bir Cumhuriyet Başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet Savcısı bulunur. Gerekli görülen yerlerde Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı ile bir veya birden fazla Cumhuriyet Başsavcı vekili atanır.” İlgili yasanın 17’inci maddesinde; Cumhuriyet Başsavcılığının görevleri sayılırken “gerektiğinde kanun yollarına başvurmak” yetkisine de yer verilmiştir. 18’inci madde de ise; “Cumhuriyet Başsavcısının görevleri açıklanırken Cumhuriyet Başsavcılığını temsil etmenin yanında, Başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak ve iş bölümü yapmak görevleri verilmiştir. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığı teşkilatı bulunan yerlerde iş potansiyeline göre çok sayıda Cumhuriyet Savcısının görev yaptığı bilinmektedir. Cumhuriyet Savcıları Kanunun kendilerine verilmiş görevleri Başsavcılık Teşkilatı adına ifa ederken Cumhuriyet Başsavcısının yapmış olduğu iş bölümüne göre çalışırlar. Zira çok sayıda Cumhuriyet Savcısının görev yaptığı yargı çevrelerinde Cumhuriyet Savcılığının verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak Başsavcının yasal görevi kapsamındadır. Başsavcılığın yapmış olduğu iş bölümü dışında Cumhuriyet Savcılarının kendiliklerinden inisiyatif kullanıp kullanmayacakları uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır. Bu hususta öğretideki görüşlere bakıldığında; “soruşturma yapmak ve yargılamaya katılmak esas itibariyle Başsavcılığın görevidir. Ancak bu görev Başsavcı tarafından, Başsavcılıkta görevli Savcılar aracılığıyla yürütülür. Böylece Savcıların yaptığı işlemler kendi adlarına yapılan işlemler olmayıp Başsavcılık adınadır… Başsavcılığın görevleri denildiğinde, iş bölümü çerçevesinde Savcıların da görevi anlaşılmalıdır. Savcılar 5235 sayılı Kanunun 20/2’inci fıkrasına göre Başsavcı tarafından verilen adli ve idari görevlerini yerine getirmekle görevlidir. (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku 3. Baskı, S:189-190)
Savcılık iddia eden taraftır. Savcı, yasaların ihlal edildiğini, yani suç işlendiğini iddia ederek yargılama makamlarına başvuran, Devlet ve kamu adına davacı olan kişidir. Bu faaliyeti, kendi adına değil iddia makamı olan Başsavcılık makamı adına yapmaktadır. (Centel Zafer Ceza Muhakemesi Hukuku 14. Baskı, S:122)
“Savcılığın tek başlı bir bütün oluşundan ya da başka bir anlatımla, bölünmezlik ilkesinden şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır: Hiç bir savcı suç oluşturan bir eylem için nihai yetkili değildir. Savcılık teşkilatı içerisinde yetkilerde her an herhangi bir değişiklik yapılabilir. Bir Savcının başladığı davayı diğeri takip edebilir; önemli olan, makamın temsil edilmesidir. Her bir Savcının makamı temsil yetkisi vardır. Makamın başı Başsavcı olduğundan diğer savcılar onun emri altındadırlar” (Centel Zafer Age, S:128)
“Cumhuriyet Savcıları Başsavcılık makamı tarafından görevlendirilerek, araştırma ve soruşturma görevlerini yerine getirirler. İtam görevi, yani kamu davasını açmak üzere iddianame düzenleme görevi Başsavcılık makamına aittir.” (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, S:147)
Öğretideki görüşler ve yasal düzenleme göz önüne alındığında, Başsavcılık Teşkilatı bulunan ve birden çok savcının görev yaptığı il ve ilçe yargı çevrelerinde işlerin düzenli ve ahenkli şekilde yürüyebilmesi için başsavcılık tarafından iş bölümü yapılacağı, Cumhuriyet savcılarının yapılan bu iş bölümü çerçevesinde adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak hususunda başsavcılığı temsil edip onun adına soruşturma işlemlerini neticelendirmek, duruşmalarda mütalaa vermek ve kanun yollarına başvurmak görevlerini yerine getirirken herhangi bir emir talimat almaksızın kendi vicdani kanaatleri doğrultusunda görüş bildirmek yetkileri mevcut olmakla birlikte, fiili veya hukuki neden bulunmaksızın iş bölümü kapsamında olmayan hususlarda ancak Cumhuriyet Başsavcısının veya vekilinin vermiş olduğu yetki çerçevesinde hareket etmeleri gerektiği, aksi taktirde 200 ya da 300 savcının görev yaptığı yerlerde tamamen yetki karmaşasının doğacağı, Başsavcılık görevlerinin gereği düzen ve intizam içinde ifa edilmesinin olanağı kalmayacağından; somut olayda duruşmalara katılmayan dosya içeriğinden bilgi sahibi olmayan ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yoluna başvurma hususunda kendisine yetki verilmeyen Cumhuriyet Savcısının verilen kararı temyiz etme yetkisinin bulunmadığına ilişkin özel daire kararı isabetli olduğundan itirazın reddi yerine kabulüne ilişkin sayın çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
İtirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 04.07.2019 tarihli ve 1982-4178 sayılı temyiz isteminin reddine dair kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz talebine ilişkin inceleme yapılması amacıyla Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.09.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 01.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.