Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2019/509 E. 2022/379 K. 24.05.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/509
KARAR NO : 2022/379
KARAR TARİHİ : 24.05.2022

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi

Sanık … hakkında teşebbüs aşamasında kalan çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve cinsel taciz suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 103/1, 43, 53/1-2-3 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.02.2018 tarihli ve 198-17 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesince 29.05.2018 tarih ve 1009-748 sayı ile cinsel taciz suçundan kamu davası açılmasına rağmen bu suç bakımından herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşıldığından dava zamanaşımı süresi içerisinde her zaman bir karar verilebileceği tespitiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 08.04.2019 tarih ve 10274-8895 sayı ile;
“İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda usulüne uygun şekilde tefhim edilen hükümle ilgili olarak istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakkı bulunmadığından, vaki temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.05.2019 tarih ve 88490 sayı ile;
“…İtirazın konusu, ilk derece mahkemesinin kararını istinaf etmese de karar hakkında kanun yoluna başvurma hakkı bulunan sanık müdafisinin istinaf isteminin reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz edebileceğine ilişkindir.
İtiraz Nedenleri: … Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 15.02.2018 gün ve 2017/198 Esas, 2018/17 Karar sayılı hüküm sanık ve müdafisinin yüzüne karşı tefhim olunduğu hâlde bu karar aleyhine istinaf isteminde bulunmadıkları, kararın sanık aleyhine o yer Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edildiği, bu istinaf isteminin reddine karar verildiği, bu kararın 12.06.2017 günü sanık müdafisine tebliğ edildiği, 27.06.2018 günü sanık müdafisinin temyiz isteminde bulunduğu incelenen dosya kapsamı ile sabittir.
CMK’nın 260. maddesi ‘(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.’ şeklindeki düzenleme ile kanun yollarına kimlerin başvurma hakkının olduğunu belirlediği, bu kişiler bakımından herhangi bir kanun yoluna başvurma konusunda kısıtlayıcı bir istisnaya yer verilmediği, temyize ilişkin hükümlerin CMK’nın 286-307 maddeleri arasında düzenlendiği, CMK’nın 286. maddesinde istinaf mahkemelerinden veya ilk derece mahkemelerinden verilen kararlardan hangilerinin temyiz edilemez olduğunun belirlendiği, ancak CMK’nın 260/1. maddesinde sıfatları yazılı kişilerin temyiz haklarını kısıtlayan bir hükmün bu maddede de yer almadığı, sıfat bakımından kanun yollarına başvuru hakkı bulunanlardan sadece Cumhuriyet savcısı yönünden, CMK’nın 290. maddesinde ‘Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez.’ şeklinde bir kısıtlama olduğu, yasada sıfata bağlı olarak temyiz kanun yoluna başvurulmasını engelleyen başkaca bir hükme yer verilmediği, öte yandan Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında ‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.’ hükmü gereğince herkesin adalete erişim ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu ve yasayla kısıtlanmamış bir hakkın, yargısal kararlar yoluyla kısıtlanmasının mümkün olmadığı, aksini kabulün adalete erişim ve adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geleceği düşünüldüğünden Yüksek Dairenin anılan temyiz isteğinin reddine dair kararına itiraz etmek gerekmiştir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Dairesince 10.09.2019 tarih ve 5339-10730 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
… Cumhuriyet Başsavcılığınca 21.11.2017 tarih ve 1066-105 sayı ile; sanık … hakkında katılan mağdur …’ye yönelik teşebbüs aşamasında kalan çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve cinsel taciz suçlarını işlediğinden bahisle kamu davası açıldığı,
… Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 15.02.2018 tarih ve 198-17 sayı ile; sanığın eyleminin çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 103/1, 43, 53/1-2-3 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği,
Yerel Mahkemenin 15.02.2018 tarihli ve 198-17 sayılı kararının sanık, sanık müdafisi Av….atılan mağdur vekilinin yüzüne karşı ve Cumhuriyet savcısının huzurunda verildiği, dosyaya 23.02.2018 tarihinde vekâletname ibraz eden sanık müdafisi Av. … …’a 29.03.2018 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ edildiği, sanık müdafisi Av. … … tarafından Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusuna karşı 15.05.2018 tarihinde cevap dilekçesi sunulduğu, sanık ve müdafileri tarafından Yerel Mahkeme hükmünün istinaf edilmediği,
Hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından sanığın eyleminin kül hâlinde teşebbüs aşamasında kalan çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, TCK’nın 103/2, 35 ve 43/1. maddeleri uyarınca mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği, ayrıca cinsel taciz suçu oluşmadığı için anılan suçtan da beraat kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle 19.02.2018 tarihinde istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesince 29.05.2018 tarih ve 1009-748 sayı ile cinsel taciz suçundan kamu davası açılmasına rağmen bu suç bakımından herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşıldığından dava zamanaşımı süresi içerisinde her zaman bir karar verilebileceği tespitiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği,
Sanık ve müdafisinin yokluğunda verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının 13.06.2018 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi üzerine sanık müdafisince 27.06.2018 tarihinde katılan mağdur ve tanık …’nın beyanlarının çelişkili ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu, beyanların bu hâliyle sanığın mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak ve kesin delil niteliğinde olmadığı anlaşıldığından sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle temyiz edildiği,
Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 08.04.2019 tarih ve 10274-8895 sayı ile; ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda usulüne uygun şekilde tefhim edilen hükümle ilgili olarak istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakkı bulunmadığından, temyiz isteminin CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.05.2019 tarih ve 88490 sayı ile; ilk derece mahkemesi hükmüne karşı istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz edebileceği gerekçesiyle Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararına itiraz edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle adil yargılanma ilkesi ile istinaf ve temyiz kanun yollarına ilişkin genel bir değerlendirme yapılması yerinde olacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan “Adil yargılanma hakkı” hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tabi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Adil yargılanma hakkının bir uzantısı olan adalete erişim bir hak olarak kabul edilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison: ‘Le Droit D’Accès à la Justice’, Sous La Direction de Rémy Cabrillac/Marie-Anne Frison-Roche ve Thierry Revet, Les Libertés et Droits Fondamentaux, Dalloz, Paris 2001, s.437 vd.). Adalete erişim konusundaki bir çalışmada, yeni yasa, yeni yargıç ve yeni yargı etiğine dikkat çekilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.438, dipnot:1’de, E.Michelet: Nouveau Code, Nouveau Juge, Nouvelle Éthique, in Mélanges R.Perrot, Dalloz, 1996, pp.277-297.). Adalete erişim bir hak olduğu için, bu hakkın kullanımı yoluyla yasanın yorumu, anlaşılabilirliği ve dolayısıyla yararlanılabilirliği sağlanmakta, içtihatlar bu şekilde oluşmaktadır. Adalete erişim hakkı, yargıya başvurma (dava açma), güvence oluşturan yasa yollarına başvurma ve yargı kararının uygulanmasının sağlanmasını isteme haklarını güvenceye almaktadır (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.446-449.). Temyiz yasa yolu, erişim hakkının adli yargıda zirveye ulaşmasını sağlamaktadır.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi “kanun yolu” adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık ve katılan için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey – … Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, … 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolü’nün “Cezai Konularda Temyiz Hakkı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
“Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir.” hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun’un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
1412 sayılı CMUK’da ise olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK’da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itiraz incelemesinde de hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
Temyiz ise kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlık konusunda hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakmaktadır. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden ‘hukuki derece’ yoludur.
Tüm bu kanun yollarının amacı, somut olayda doğru hukuki karara ulaşılmasıdır. Alt derece mahkemelerince verilen kararların üst derece mahkemelerince denetlenmesi, somut olayda kararın doğruluğunu güvence altına aldığı gibi içtihat birliğinin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır.
Bu aşamada uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru koşulları, usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
CMK’nın “Kanun yollarına başvurma hakkı” başlıklı 260. maddesi;
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”,
CMK’nın “Temyiz istemi ve süresi” başlıklı 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 291. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.”,
“Temyiz başvurusunun içeriği” başlıklı 294. maddesi;
“(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
“Temyiz gerekçesi” başlıklı 295. maddesi;
“(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.”,
“Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 296. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.
(2) Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez.”,
“Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi;
“Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.”,
Hükümlerini içermektedir.
“Davasız yargılama olmaz” ilkesi ve CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrası gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için aleyhine temyiz yoluna başvurulabilecek bir hükme karşı, hak sahibi tarafından, süresi içerisinde, temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir. Mülga 1412 sayılı CMUK’da yer verilen resen temyiz, 5271 sayılı CMK’da düzenlenmemiş olup yalnızca on beş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler yönünden resen istinaf sistemi kabul edilmiştir.
CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrasında, temyiz isteminin kabule değer sayılıp sayılmadığı ön incelemesinin bölge adliye veya ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, aynı Kanun’un 298. maddesi ile benzer incelemenin Yargıtayca da yapılması hüküm altına alınmıştır. Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece, öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı incelenecektir. Temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi mahkemesince CMK’nın 296. maddesi uyarınca reddedilecektir. Temyiz eden de ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.
Mahkemece temyiz isteminin kabule değer sayılması hâlinde, herhangi bir karar verilmeden aynı Kanun’un 297. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesiyle daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden önce, Yargıtay ilgili Dairesince, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulup bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olup olmadığını, temyiz edenin buna hakkı olup olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içerip içermediğini belirleyecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması, kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunmaması, temyiz edenin temyiz etme hakkı olmaması ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermemesi hâllerinde ise ilgili Dairece temyiz talebi CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.
CMK’da istinaf yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmiş olmasına karşın, temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanlar temyize de başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz yoluna başvuru hakkı bulunmaktadır.
Temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilmek için istinaf yargılamasının değil, ilk derece mahkemesi yargılamasının süjesi olmak yeterli kabul edildiğinden sanık ve ilk derece mahkemesi nezdinde katılan sıfatını almış kişiler istinaf kanun yoluna başvurmasalar dahi, temyiz kanun yoluna başvurabilirler (Fatih Birtek, Ceza Muhakemesinde İstinaf, … Yayınevi, … 2019, 1. Baskı, s. 342; Burcu Görkemli, Ceza Muhakemesi Hukukunda İstinaf Kanun Yolunda Kovuşturma, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, … 2020, s. 260).
CMK’nın 291. maddesine göre; temyiz davası açılması için on beş günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulması şarttır. Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise on beş günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır. Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak, zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
CMK’nın 294. maddesine göre; temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olup temyiz sebebi ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir. Aynı Kanun’un 295. maddesi uyarınca, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı ise temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtecektir. Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafisi tarafından imza edilerek verilecektir. Müdafisi yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilecek, düzenlenen tutanak ise hâkime onaylatılacaktır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi, CMK’nın 262. madde; tutuklu sanık ise aynı Kanun’un 263. madde hükümlerinde belirtilen şartlara göre ek dilekçe verebilecektir.
Bölge Adliye Mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde, temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi (ek dilekçe, temyiz layihası), temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından dayandığı hukuka aykırılıkların gösterilmesi gerekir.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, bölge adliye mahkemeleri kararlarına karşı temyiz kanun yolunu düzenleyen CMK’nın 286. maddesinin irdelenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar “istinaf başvurusunun esastan reddine”, “düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine”, “hükmün bozulmasına” ve “davanın yeniden görülmesine” olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir. Bu kararlardan hangilerinin temyiz edilemeyecekleri, hangilerinin ise temyiz kanun yoluna tabi oldukları aynı Kanun’un 286. maddesinde ayrı ayrı sayılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla 5271 sayılı CMK’nın “Temyiz” başlıklı 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) (Ek: 20/7/2017 – 7035/20 md) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
d) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md.) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
f) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
h) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md.) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
i) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.” şeklinde hüküm altına alınmışken Anayasa Mahkemesinin 27.12.2018 tarihli ve 71-118 sayılı kararıyla CMK’nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, söz konusu bu iptal hükmü 15.02.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine doğan yasal boşluk ise, 28.02.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle giderilmiş, iptal gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenen CMK’nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi; “İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,” şeklindeki son hâlini almıştır.
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle de CMK’nın 286. maddesine üçüncü fıkra eklenerek aynı Kanun’un ikinci fıkrasında belirtilen temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında olsa bile üçüncü fıkrada sayılan suçlar nedeniyle verilen bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararlarının temyiz edilebileceği kabul edilmiştir.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı olağan kanun yolu olarak CMK’nın 272. maddesi uyarınca istinaf kanun yoluna, istinaf üzerine verilen bölge adliyesi mahkemesi hükümlerine karşı olağan kanun yolu olarak da CMK’nın 286. maddesi uyarınca temyiz kanun yoluna başvurulabilecektir. Kural bu olmakla birlikte, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlerden hangilerine karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı CMK’nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasında, istinaf üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen hükümlerden hangilerine karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı da CMK’nın 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında sayılmak suretiyle kuralın istisnaları gösterilmiştir.
Öte yandan ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı hususunun, bu konuda kanun yoluna başvurma hakkı olanlara temyize ilişkin Kanun’la sınırlama getirilmediği için yoruma açık bir mesele olmadığı kabul edilmelidir. Kaldı ki Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
… Ağır Ceza Mahkemesince 15.02.2018 tarih ve 198-17 sayı ile; sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1, 43, 53/1-2-3 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği, sanık ve müdafileri tarafından Yerel Mahkeme hükmünün istinaf edilmediği, hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesince 29.05.2018 tarih ve 1009-748 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz ettiği, Özel Dairece istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakkı bulunmadığından, temyiz isteminin CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verildiği anlaşılan dosyada;
Temyiz kanun yoluna ilişkin özel düzenlemelerin yer aldığı CMK’nın 286 ila 307. maddeleri arasında temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamakta ise de kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanların olağan kanun yollarından olan temyize de başvurabileceği, temyiz kanun yoluna başvurma hakkı bulunanların CMK’nın 260. maddesinde, istinaf üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen hükümlerden hangilerine karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı hususunun ise CMK’nın 286. maddesinde açıkça düzenlenmesi, istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunmadığına ilişkin bir sınırlamaya, gerek temyize hakkı olan kişiler bakımından, gerek de temyiz edilemez hükümler bakımından Kanun’da yer verilmemiş olması, bu konuda kanun yoluna başvurma hakkı olanlara temyize ilişkin Kanun’la sınırlama getirilmediği için yoruma açık olmayan bir konuda herhangi bir sınırlayıcı hüküm içermeyen kanunlarla getirilen düzenlemelerin, bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanıp içtihatlarla sınırlandırılamayacağı, aksinin kabulünün Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabileceği, sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılığın, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermeyeceği yönündeki düzenleme dışında temyize hakkı bulunanlar bakımından CMK’da bir sınırlama getirilmediği, öte yandan resen istinafın kabul edilmesine rağmen resen temyizin kabul edilmediği anlaşılan CMK’daki temyiz yoluna ilişkin hükümler değerlendirilirken istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, temyize hakkı bulunmadığı yönünde bir değerlendirme de yapılamayacağı, temyiz edenin buna hakkı olup olmadığı ile hükmün temyiz edilemez olmasının birbirinden farklı kavramlar olması sebebiyle temyiz eden tarafın temyize hakkı olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken, ilk derece mahkemesi hükmünün Bölge Adliye Mahkemesince (lehe/aleyhe) değiştirilip değiştirilmediğinin dikkate alınamayacağı, istinaf üzerine verilen kararın niteliğinin CMK’nın 286. maddesine göre değerlendirilip Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz edilebilir kararlardan olup olmadığının da ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, henüz doğmamış bir haktan feragat edilemeyeceği gibi istinaf kanun yoluna başvurulmamasının temyiz kanun yolundan feragat edildiği anlamına da gelmeyeceği, sonuç olarak temyiz kanun yoluna başvurmak için istinaf kanun yoluna başvurmuş olmak şeklinde Kanun’da bir şart aranmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle Özel Dairece, istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakkı bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 08.04.2019 tarihli ve 10274-8895 sayılı sanık müdafisinin temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı uyarınca Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 01.07.2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivde bulunan dosyaların Yargıtay 9. Ceza Dairesine devredilmesine karar verildiğinden dosyanın, sanık müdafisince yapılan temyiz başvurusunun incelenmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.05.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.