YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/440
KARAR NO : 2023/141
KARAR TARİHİ : 08.03.2023
İtirazname No : 2019/59850
YARGITAY DAİRESİ : 2. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ Asliye Ceza
SAYISI : 591-13
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’ın nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Bakırköy (Kapatılan) 50. Asliye Ceza Mahkemesince 19.01.2016 tarih ve 591-13 sayı ile; sanık hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hükme yönelik Adalet Bakanlığının 31.01.2019 tarihli ve 16941 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talebe istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12.02.2019 tarihli ve 13543 sayılı ihbarnamede;
“Dosya kapsamına göre, yabancı ülke vatandaşı olan sanığın nüfus ve adlî sicil kayıtlarının tespiti için Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Dairesi Başkanlığına yazılan yazıya cevaben Cezayir interpolünden alınan cevabî yazıda, adı geçen sanığın kayıtlarında tanınmadığı ve fotoğraf, pasaport, kimlik fotokopileri gibi ek bilgi/belge gönderilmesinin talep edildiğinin mahkemeye bildirilmesi üzerine sanığa ait pasaport sureti, fotoğraf ve parmak izi kayıtları ekte gönderilerek ilgili kayıtların istenmesi suretiyle eksikliğin giderilmesi sonrasında, işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/1. maddesinde tahdidî olarak sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 18.03.2019 tarih ve 4735-5156 sayı ile; “Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı, mahkemece 19.01.2016 tarihinde karar verilmesine yer olmadığına dair karar verildiği, verilen bu kararın 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca hüküm niteliğinde bulunmadığının anlaşılması karşısında, hukuken geçerli olmayan ve konusu bulunmayan karara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulamayacağı,” nedeniyle kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 11.06.2019 tarih ve 59850 sayı ile; “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308/1. maddesinde yer alan, ‘Yargıtay Ceza Dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.’ şeklindeki düzenleme gereğince sanığın yapılacak olan yargılama sonunda beraat edebileceği hususu nazara alındığında, bu durumda itirazın süreye tâbi olmayacağı, ayrıca hukuken geçerli olmadığı ve konusu bulunmadığı gerekçesiyle kanun yararına bozma talebi reddedilen anılan kararın hukuken geçerli olmasa da hukuk dünyasında varlığını koruyacağı ve sonuç doğuracağı, bu durumun benzer yargılamalarda olumsuz emsal teşkil edebileceği düşünülerek yapılan incelemede;
Dosya kapsamına göre, yabancı ülke vatandaşı olan sanığın nüfus ve adlî sicil kayıtlarının tespiti için Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Dairesi Başkanlığına yazılan yazıya cevaben Cezayir interpolünden alınan cevabî yazıda adı geçen sanığın kayıtlarında tanınmadığı ve fotoğraf, pasaport, kimlik fotokopileri gibi ek bilgi/belge gönderilmesinin talep edildiğinin mahkemeye bildirilmesi üzerine adı geçen sanığa ait pasaport sureti, fotoğraf ve parmak izi kayıtları ekte gönderilerek ilgili kayıtların istenmesi suretiyle eksikliğin giderilmesi sonrasında, işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/1. maddesinde tahdidî olarak sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 04.07.2019 tarih ve 11327-12373 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece verilen karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın, kanun yararına bozma talebine konu olup olamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının lehe mi yoksa aleyhe mi olduğunun, aleyhe olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde süresi içinde itirazda bulunulup bulunulmadığının tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine öncelikle bu husus değerlendirilmiştir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.10.2015 tarihli ve 31902-24453 sayılı iddianame ile; 02.10.2015 tarihinde gündüz saatlerinde Cezayir uyruklu şüphelinin, Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali gidiş katında uçuş saatini beklerken uyuyakalan mağdurun çantasını karıştırıp bilgisayar, cep telefonu, 4400 Dolar ve 70 TL’yi alarak uzaklaşmak isterken kamera takibi sonucunda yakalandığından bahisle nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, iddianamede sanık olarak gösterilen Ahmet Halab isimli şahısla ilgili karar verilmesine yer olmadığına, Ahmet Halab ismiyle hırsızlık olayını gerçekleştiren şahısla ilgili gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulmasına karar verildiği,
Temyiz incelemesinden geçmeksizin 26.02.2016 tarihinde kesinleşen hükme yönelik Adalet Bakanlığının istem yazıları üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarnamesiyle, kamu davasının esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, CMK’da sınırlı bir şekilde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan karar verilmesine yer olmadığına karar verilemeyeceği gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Dosyayı inceleyen Özel Dairece, hukuken geçerli olmayan ve konusu bulunmayan kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulamayacağı şeklindeki gerekçe ile talebin reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, CMK’nın 223/1. maddesinde sayılan hüküm çeşitlerinden birisi ile kamu davasının sonlandırılması gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulduğu,
Özel Daire ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 26.03.2019 tarihinde teslim edildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.06.2019 tarih ve 59850 sayı ile, itiraz yasa yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının lehe mi yoksa aleyhe mi olduğu, aleyhe olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde süresi içinde itirazda bulunulup bulunulmadığına ilişkin ön sorunun değerlendirilmesinde;
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 5271 sayılı CMK’nın olağanüstü kanun yollarının yer aldığı “Altıncı Kitap”, “Üçüncü Kısım”, “Birinci Bölüm”de 308. maddede;
“(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde ceza daireleri kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği öngörülmüş, ancak sanık lehine itirazlarda süre aranmayacağı kuralı benimsenmiştir. Buna göre, sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde belirlenen aykırılıklarla ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tanınan ve olağanüstü bir kanun yolu olan itiraz 30 günlük bir süre ile sınırlandırılmış olup bu süre Özel Daire kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren başlayacaktır. Süre geçtikten sonra sanık aleyhine itiraz yoluna gidilemeyecektir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, karar verilmesine yer olmadığına dair kararın CMK’nın 223/1. maddesinde sayılan hüküm niteliğindeki kararlardan olmadığı, Yerel Mahkemece yargılamaya devam edilerek işin esası bakımından bir karar verilmesi gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu dosya kapsamında; sanığın devam olunan yargılama sonunda beraat edebileceği hususu da nazara alındığında, aleyhe olmayan itiraz nedeninin herhangi bir süreye tabi bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, ön soruna ilişkin uyuşmazlık bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; dosyadaki mevcut delil durumuna göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının aleyhe olduğu, otuz günlük yasal süreden sonra yapılan itirazın değişik gerekçe ile reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Sanık hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece verilen karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın, kanun yararına bozma talebine konu olup olamayacağına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından kanun yararına bozma kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide olağanüstü temyiz denilen, 1412 sayılı CMUK’da ise yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay tarafından bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ve mahkemelerce verilen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Kanun’un aynı maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 27.10.2009 tarihli ve 206-250 sayılı; 06.12.2016 tarihli ve 801-464 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere, hukuken geçerli olmayan karar veya hükümlere karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının olanaklı olmadığı kabul edilmiştir.
Öğretide de; “Yokluklarında verilip ilgililerine tebliğ olunmadığından kesinleşmeyen hükümler, eski hâle getirme nedeni olan, kanun yolunun türü, süresi ve merciinin gösterilmediği kararlar, kanun yolu açıklamasında yanıltıcı, yanlış ifade kullanılan kararlar, hukuken yok hükmünde olan kararlar kesinleşme koşulu gerçekleşmediğinden kanun yararına bozmaya konu olmazlar” (Ezgi Aygün Eşitli, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kanun Yararına Bozma, TBB Dergisi, 2016, S.122, s.204-205). görüşü bulunmaktadır.
Diğer taraftan 1412 sayılı CMUK’nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde ise hükümler “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararı” olarak sınırlı şekilde sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde olmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizi kabil olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; hüküm niteliğinde bulunmayan CMK’nın 223. maddesinin 10. fıkrası uyarınca adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları ile TCK’nın 18. maddesinin 4. fıkrası uyarınca geri verme talebi ile ilgili olarak verilen kararların temyizi mümkündür.
Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle CMK’nın 223. maddesi uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunması gerekmektedir.
Hüküm kavramı, esasen Arapça bir kelime olup Türk Dil Kurumu sözlüğünde “yargı, egemenlik, hakimiyet, değer, aynı veya benzer nitelikler, önem, geçerlilik, etki, hız, şiddet ve kararlar” anlamına gelmektedir. Arapça bir sözcük olan karar “şüphelerin, tartışmaların son bulduğu, seçilen yolun uygulanmaya başlandığı, mantıksal sürecin nihai ürünü; birden çok kişinin iradelerinin aynı noktaya doğru olması ile ortaya çıkan anlaşma” (Yılmaz, Ejder, Hukuk sözlüğü, Ankara 2021, s.445). olarak tanımlanabilir.
Her ne kadar hüküm ve karar kelimeleri sözlükte benzer anlamı ifade ediyorlarsa da Ceza Muhakemesi açısından bu iki kavram her zaman birbirinin yerine kullanılmazlar (Doç. Dr. Erdal Yerdelen, Hükmün Gerekçesi, s.11).
Muhakeme hukuku anlamında karar; yargılama merciilerinin hukuki bir uyuşmazlık hakkında verdikleri geçici veya nihai nitelikteki hukuki sonucun açıklanmasıdır. Karar; uyuşmazlık hakkında hukuki gerekçeye dayandırılmış irade açıklaması, yargılama sürecinde mahkemeler tarafından verilen, davayı neticelendiren nihai kararlar ile bütün ara kararlar olarak tanımlanmaktadır (Taner, M. Tahir. Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1955, s. 231).
Hükümle duruşma son bulmakta ve mahkeme uyuşmazlıktan elini çekmektedir. Hüküm, uyuşmazlığın esasını çözdüğü için ara karar niteliğinde değildir. Esasen karar; bünyesinde hükmü ve diğer alt kategorileri barındıran bir üst kavram, genel bir terim niteliğini taşımaktadır (… Akif Tutumlu Hukuk Yargılanmasında Hüküm ve Gerekçeli Karar, Ankara 2007, s.17). Bu nedenle her hüküm bir karardır, ancak her karar hüküm değildir (Ünver, Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2014, s. 698).
Dar anlamda hüküm, mahkemenin olağan kanun yoluna müracaat imkanı bulunan, taraflar arasındaki dava konusunu çözümleyen, esas hakkındaki nihai karardır.
Doktrinde hüküm kavramı birbirinden çok farklı olmamakla birlikte şu şekillerde tanımlanmaktadır: Kunter, Yenisey, Nuhoğlu’na göre; “Hukukta çoğunlukla muhakeme faaliyetinin son halkasını, duruşma sona erip hakimlerin müzakereye çekilmesinden sonraki faaliyeti ifade etmektedir”, Erem’e göre; “Hakimin davayı neticelendiren kazai kararlarıdır”, Öztürk/Erdem’e göre ise; “Hüküm, delillerin dinlenilmesinden ve nihayet son sözün sanığa verilmesinden sonra, mahkemenin, duruşmada ileri sürüp tartışılan delillerden edineceği kanaate göre, yalnız iddianamede beyan olunan suça veya suç şüphesi altında bulunan sanığa hasredilecek bir hüküm kurmak üzere müzakereye çekilmesiyle başlayan, mahkeme başkanı tarafından ifade edilen bir hükmün tefhimi ile sona eren, son soruşturmanın son evresindeki son karar devresidir”, Centel/ Zafer’e göre “Mahkemenin uyuşmazlık konusunda verdiği nihai karar, son karardır”, Yenisey’e göre; “Esas mahkemenin uyuşmazlığın esasını teşkil eden olay hakkında verdiği ve fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği, sanık tarafından işlenmişse hak ettiği cezanın ne olduğunu tayin eden kararlardır”, Şahin/Göktürk’e göre: “Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarıdır”. Erman’a göre ise de; “Uyuşmazlığı esasından çözen, davayı kesin şekilde sonuçlandırarak hakimin o işten el çekmesini gerektiren nihai nitelikteki karardır”.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.03.1992 tarihli ve 14-81 sayılı ilamında, hüküm; “Yargı makamlarınca gerekli ve yeterince araştırma, inceleme, kovuşturma ve soruşturma yapılıp tamamlandıktan sonra, somut olayın hukuk normları karşısındaki durumun tespiti yoluyla uyuşmazlığı ve davayı sonuçlandıran karar” olarak tanımlanmıştır.
Görüldüğü üzere uygulama ve doktrinde hükmün unsurları olarak; yargılama makamına ait olması, ilk derece yargılamasının son işlemi olması, kolektif bir çalışmanın ürünü olması, işin esasını çözmesi ve yasada öngörülen şekil şartlarını taşır nitelikte olması aranmıştır. Bu nedenle hüküm yürürlükte olan muhakeme kanununa uygun olarak belirlenmiş yöntemlerin uygulanması suretiyle, duruşmada ileri sürülüp tartışılmış hukuka uygun delillerden elde edilen kanaate göre, iddianamede belirtilen suç ve sanıkla ilgili olarak fiilin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleşmediği, sanık tarafından gerçekleştirilmiş ise bunun karşılığında sanığa hangi yaptırımın uygulanacağını tayin eden, bu bakımdan psikolojik yönden insan zekâsının bir faaliyeti olan olumlu ya da olumsuz bir yargıya ve bu yargıya niçin varıldığını ifade eden hâkimin (mahkemenin) davadan el çekmesine neden olan, kovuşturmanın bir bölümünü (ilk derece yargılamasını) sona erdiren ve genellikle kanun yoluna tabi olup kanunda belirtilen unsurları taşıyan kararlardır (Erdal Yerdelen s. 15).
Açıklanan ilkeler doğrultusunda usulüne uygun olarak açılan bir dava sonucunda yetkili mahkemece verilen ancak hüküm niteliğinde olmayan kararlara karşı kanun yoluna başvurulduğunda;
Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 315. maddesinde;
“Temyiz işlemi kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.
Temyiz eden taraf red kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta Temyiz Mahkemesinden bu hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Temyiz Mahkemesine gönderilir. Şu kadar ki. bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz. ”,
“Yargıtayca temyiz isteğinin reddi” başlıklı 317. maddesinde de; “Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
CMUK’nın 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtayca da yapılması hüküm altına alınmıştır.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 11.03.2021 tarihli ve 457-103 sayılı kararında açıklandığı üzere, CMK’nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılan hüküm niteliği taşıyan kararlar dışında, karar verilmesine yer olmadığına şeklinde bir hüküm çeşidine yer verilmemesi ve anılan madde uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunmaması nedeniyle bu hususun olağan kanun yolu olan temyiz incelemesine konu edilemeyeceği sonucuna ulaşılmakla birlikte, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerin maddi hukuka veya muhakeme hukukuna aykırılık taşıması durumunda ise ancak olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluyla incelenebileceği kabul edilmelidir. Aksi hâlde, hüküm niteliğinde bulunmayan fakat ortadan kaldırılmasına kadar geçecek süre içerisinde şeklen mevcudiyetini koruyacak olan kararın, hukuk aleminde sonuç doğurmasına seyirci kalınacağı, bu durumun kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olacağı gibi adalet ve hakkaniyete olan inancı da zedeleyeceği gözden uzak tutulmamalıdır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık …’ın, hırsızlık suçundan cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece “İddianamede sanık olarak gösterilen … isimli şahısla ilgili Cezayir Devleti vatandaşlık kayıtlarında bir kaydın bulunmadığının bildirildiği,” şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Ahmet Halab ismiyle hırsızlık olayını gerçekleştiren şahıs bakımından Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulmasına karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 26.02.2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılan dosya kapsamında;
CMK’nın 223. maddesinde “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi veya düşmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılan ve hüküm niteliği taşıyan kararlar dışında, “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde bir hüküm çeşidine yer verilmemesi ve anılan madde uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunmaması nedeniyle bu hususun temyiz incelemesine konu edilemeyeceğinde herhangi bir tereddüt bulunmamakta ise de incelemeye konu kararın temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleştirme işlemlerinin yapılarak hukuk aleminde sonuç doğurmaya başladığı nazara alındığında, hüküm niteliğinde bulunmasa bile hukuken geçersiz bir karar olduğundan da söz edilemeyeceği, diğer taraftan, yalnızca hüküm değil hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararlara yönelik olarak da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği anlaşılmakla, başkaca bir yasa yolu ile denetlenmesi mümkün bulunmayan incelemeye konu karar verilmesine yer olmadığına dair kararın, kanun yararına bozma talebine konu olabileceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 18.03.2019 tarihli ve 4735-5156 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin kabulü ile Bakırköy (Kapatılan) 50. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.01.2016 tarihli ve 591-13 sayılı kararının, yargılamaya devamla sanık … hakkında bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizliğinden 5271 sayılı CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.03.2023 tarihinde yapılan müzakerede, ön sorun bakımından oy çokluğuyla, asıl uyuşmazlık konusu bakımından oy birliğiyle karar verildi.