Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2019/44 E. 2020/510 K. 08.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/44
KARAR NO : 2020/510
KARAR TARİHİ : 08.12.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Sayısı : 420-350

Sanıklar …, …, …, … ve …’ın mağdureler … …ve …’ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 109/2, 109/3-a-b, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ikişer kez 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.10.2013 tarihli ve 420-350 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri, sanıklar … ve… ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 23.11.2017 tarih ve 10766-5894 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.09.2018 tarih ve 61631 sayı ile;
“…İtirazın konusu sanıkların mağdureler … ve … …’na yönelik eylemelerinin zincirleme tek suç olarak kabul edilmesi ve buna göre uygulama yapılması gerekirken her iki mağdur yönünden ayrı yarı ceza tayin edilerek fazla cezaya hükmedildiğine dairdir. Mağdur …’ya yönelik eylem hakkındaki hüküm itiraz kapsamı dışındadır.
Olay tarihinde sanıklardan …’ın oğullarının adına kurulmuş şirketin, sanık … ve …’un sanık …’in, sanık … ve … …’ün sanık …’ın ağabeyi …’ın alacağını tahsil amacı ile mağdurelerin patronu olan …’na ait iş yerine gittikleri, iş yerinde …’nu bulamayınca sanıklardan… ve …’ın iş yerinde müdür olarak çalışan …’yı cebir ve silahlı tehditle bir araca bindirip …’i bulmak için iş yerinden ayrıldıkları, diğer sanıkların …’in çalışanı olan ve o anda iş yerinde bulunan mağdureler … ve …’nın yanında kalıp onların cep telefonlarını da alarak iş yerinde zorla tuttukları böylece üzerilerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işledikleri dosya kapsamı ile sabittir.
İhtilafın konusu, olay anında iş yerinde bulunan ve sanıklardan …’nin, patronları …’in iş yerine gelmesiyle serbest bırakılacakları söylenen mağdurlar … ve …’ya yönelik eylemin niteliği hakkındadır.
Her iki mağdure iş yerinde bulunduğu sırada oraya gelen sanıklarca iş yerinin kapısı kapatılarak çıkmaları engellenmiş ve bu suretle hürriyetlerinden yoksun bırakılmışlardır.
Zincirleme suçu düzenleyen TCK’nın 43. maddesi; ‘(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/6 md.) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.’ şeklindedir. Aynı suçun birden fazla kişiye tek bir fiile işlenmiş olması hâlinde de zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında yazılı zincirleme suç hükümlerinin uygulanması imkânı bulunmayan suçlar arasında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu bulunmamaktadır. Somut olayda mağdurelerin iş yerinin kapısının kapatılarak dışarı çıkmalarının engellenmesi şeklinde tek bir fiille atılı suç işlenmiştir. Kapı kapatılarak eylemin gerçekleşmesinden bir süre sonra iş yerinden çıkmak isteyen mağdure …’nın sanık … tarafından etkisi basit tıbbi müdahale giderilebilecek şekilde (mağdurenin boynunda 1 cm uzunluığunda kesi oluşturacak şekilde) yaralanmış olmasının da eylemin tek bir fiille işlendiğinin kabulüne engel teşkil etmediği, bu mağdurelere yönelik eylemlerin zincirleme tek suç oluşturacağı,” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 27.12.2018 tarih ve 7510-7834 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık … hakkında mağdureler … …ve …’ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından ayrı ayrı kurulan mahkûmiyet hükümlerinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanık hakkında Yerel Mahkemece yeniden yargılanması sonucu verilen beraat kararının kesinleştiğinin anlaşılması karşısında, itiraza konu önceki mahkûmiyeti ile ilgili Ceza Genel Kurulunca bir incelenme yapılıp yapılamayacağının,
2- Sanıklar …, …, … ve … hakkında ise mağdureler … …ve …’ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından ayrı ayrı kurulan mahkûmiyet hükümlerinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
10.10.2009 tarihli tutanağa göre; saat 10.30 sıralarında bir iş yerinde kavga olduğu yönünde polis telsizlerinden bilgilendirme yapıldığı, olay yerine intikal edildiği, mağdureler … …ve …’yle yapılan görüşmede; tanımadıkları sanıklar …, … ve … (…) …’un gelerek küfürlü kelimeler kullandıklarını, kendilerini darbettiklerini, cep telefonlarına el koyup sim kartlarını kırdıklarını ifade ettikleri, sanık …’ın polis ekiplerini görmesi üzerine mağdureler … ve …’e cep telefonlarını iade ettiği, ayrıca bir adet telefon ve kırık sim kartın ekiplere teslim edildiği, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 10.10.2009 ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fatih Şube Müdürlüğünce düzenlenen 01.12.2009 tarihli raporlara göre; mağdure … …’nun boyun bölgesinde sağda yer alan 1 cm uzunluğundaki yumuşak doku lezyonuna neden olan yaralanmanın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğu,
10.10.2009 tarihli tutanağa göre; ihbar üzerine olay yerine intikal edildiği, mağdureler … ve …’in iş yerine gelen ve tanımadıkları, ancak kimlik bilgilerine göre sanıklar …, … ve … isimli olduklarını öğrendikleri şahısların küfürlü kelimeler kullandıklarını, bu şahıslar tarafından darbedildiklerini, cep telefonlarına el konulduğunu ve sim kartlarının kırıldığını ifade ettikleri, sanık …’ın polisleri gördükten sonra mağdureler … ve …’in cep telefonlarını ve üçüncü bir telefonu iade ettiği,
Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısınca düzenlenen 16.10.2009 tarihli tutanağa göre; 15.10.2009 tarihinde saat 12.00 sıralarında ismi hatırlanmayan ancak sanık müdafilerinden birisi olduğunu beyan edip dosyadan fotokopi almak istediğini belirten avukatın sözlü beyanında; haricen duymaları nedeniyle ispatlayamayacak olma ihtimaline binaen savcılık tarafından bilinmesi amacıyla mağdurelerin ifadelerini değiştirmek için para istedikleri yönünde duyum aldıkları bilgisini paylaştığı,
Sanık … hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 14.12.2009 tarihinde mağdureler … ve … ile inceleme dışı mağdur …’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından dava açıldığı, 01.10.2013 tarihinde İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince sanık hakkında mağdureler ve inceleme dışı mağdura karşı TCK’nın 109/2, 3-a-b ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 3 kez 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, söz konusu hükümlerin temyiz edilmesi üzerine 23.11.2017 tarihinde Yargıtay 14. Ceza Dairesince onama kararı verildiği, sanık …’un 12.03.2018 tarihinde yakalandığı, 13.03.2018 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına götürüldüğü, söz konusu eylemleri kendisinin işlemediğini, yargılama sırasında da tutuklu olarak kalmadığını beyan ettiği, sanık …’un parmak izlerinin alınıp fotoğraflarının çekildiği, alınan ekspertiz raporunda sanık …’un kimlik bilgilerini amcasının oğlu …’un kullandığının tespit edildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 14.03.2018 tarihli talebi üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince 14.03.2018 tarihinde sanık … hakkında infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi kararı verildiği, 10.05.2018 tarihinde yapılan duruşmada ise 01.10.2013 tarihli ve 420-350 sayılı mahkûmiyet kararın iptaline ve sanığın atılı suçlardan beraatine karar verildiği, bu kararın temyiz edilmeksizin 18.05.2018 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
İnceleme dışı mağdur … Kollukta; tanık …’e ait iş yerinde alım satım müdürü olduğunu, iş yerinin 5 gün önce açıldığını, ancak 2 yıldır …’e ait inşaat şirketinde çalıştığını, olaydan bir gün önce …’in mağdureleri işe aldığını, olay günü iş yerini saat 09.00 sıralarında açtığını, mağdurelerin işe gelip temizlik yapmaya başladıklarını, saat 10.00 sıralarında …’le ticari ilişkileri bulunan sanıklar …, …, …’a ait kimlik bilgilerini kullanan … ve…’in geldiklerini, oturup çay içtiklerini, …’i sorduklarını, kendisinin…’le birlikte …’in yanına gittiğini, …, … ve …’a ait kimlik bilgilerini kullanan …’in ise arabada yer olmadığı için gelmeyip iş yerinde kaldıklarını, kendisinin cep telefonunu iş yerinde bıraktığını, yarım saat sonra …’i aldıklarını, iş yerine dönerken polislerin telefonla kendilerini aramaları üzerine, polis merkezine geçtiklerini, mağdurelerin bahsettikleri olayları görmediğini, kendisini kimsenin darbetmediğini, kimsenin kendisine silah doğrultmadığını, mağdurelerin neden o şekilde beyanda bulunduklarını bilmediğini, kendisine ait telefonu neden sanık …’nin aldığını da bilmediğini, yanlışlıkla almış olabileceğini düşündüğünü,
Savcılıkta; sanıklar …, …, …’a ait kimlik bilgilerini kullanan … ve …’ı daha önceden tanıdığını, ancak … ile samimi olmadığını, …’in sanıklar … ve…’le ticari ilişkilerinin bulunduğunu ve onlara borcu olduğunu, …’in Perşembe günü … ve…’i telefonla aradığını, “Cumartesi günü benim büroya gelip oturun. Yerimi görün. Hem de konuşalım.” dediğini öğrendiğini, olayın yaşandığı Cumartesi günü mağdureler … ve …’le iş yerinde olduklarını, iş yerine ilk önce…, …, …’a ait kimlik bilgilerini kullanan … ve…’ın geldiklerini ve hep birlikte odaya girdiklerini, …’nin kanser hastası olduğunu, o nedenle bağırıp çağırarak içeri girdiğini, “… telefonunu açmıyor. Neden açmıyor?” şeklinde soru yönelttiğini, …’in randevu verdiğini bilmesi nedeniyle sanıklar gelmeden önce birçok kez …’i telefonla aradığını, ancak …’in kulağında problem olması sebebiyle ona ulaşamadığını, …’ye “… amca kızma. Sen çayını iç. Biz…’le gideriz. … ağabeyi kaldırıp döneriz.” dediğini, …’le birlikte gidip …’i aldıklarını, yolda polisin araması üzerine polis merkezine geldiklerini, orada mağdure …’yı gördüğünü, …’nın “Bizi dövdüler. Seni de alıp gittiler.” dediğini, ona “Kızım sen hayal mi görüyorsun?” dediğini, mağdurelerin işe yeni girmeleri nedeniyle sanıkları tanımadıklarını, bu nedenle sanıklarla mağdureler arasında bir husumet bulunmadığını, mağdurelerin neden o şekilde ifade verdiklerini bilmediğini, mağdurelerin olaydan sonra işten ayrıldıklarını,
Mahkemede; kolluk ifadesinin doğru olmadığını, kolluk ifadesini vermeden evvel tanık …’in dükkânını basan kişilerin kendisine baskı yaptıklarını, savcılık ifadesinin de doğru olmadığını, yönlendirildiğini, olayın gerçekte nasıl meydana geldiğini anlatacağını, …’in yanında çalıştığını, …’in yeni açtığı iş yerinde 1.750 TL maaşla çalışmaya başladığını, birkaç gün sonra, sanıklardan bir kısmının …’ten alacaklı olduğunu öğrendiğini, olay günü iş yerinde kendisi ile mağdureler … ve …’nın bulunduğunu, saat 10.00 sıralarında sanıkların, bulundukları iş yerine girdiklerini, girer girmez iş yerinin kapısını kilitlediklerini, içeriye girmeyen bir kişinin de dışarıda bulunan aracın başında kaldığını, iş yerine giren sanıklardan hangisinin kapıyı içerden kilitlediğini hatırlamadığını, sanıkların hep birlikte ve aynı anda kendisine “Senin bize 100 milyar Türk lirası borcun var.” dediklerini, onlara “Benim sizde çekim mi var?” şeklinde soru yönelttiğini, tüm sanıkların kendisine “Patronunun evinin bulunduğu yeri bize söyleyeceksin.” dediklerini, o arada sanıkların hep birlikte kendisini darbettiklerini, ardından tüm sanıkların kendisini iş yerinden dışarı çıkararak dışarıda bekleyen aracın içine zorla bindirdiklerini, sanıklardan 2 veya 3 kişinin dükkânda kaldığını, aracı kullananla beraber 3 kişinin ise kendisini arabaya bindirip …’in evine doğru götürmeye çalıştıklarını, aradan süre geçmesi nedeniyle kendisini arabaya bindirip zorla götüren sanıkların ad ve soyadlarını hatırlamadığını, araçla …’in evine gittiklerini, araç içindeki sanıkların kendisine hakaret ve tehditte bulunduklarını, tansiyon ilacını alıp arabadan dışarı attıklarını, …’in evinin bulunduğu yere vardıklarında araçtakilerden birisinin gidip …’i çağırdığını, …’in geldiğini, kendisini araçta gördüğü için rızasıyla araca bindiğini, sonra karakoldan …’e telefon geldiğini, karakola gittiklerini, karakola giderken araçta bulunan ancak ad ve soyadını bildirmediği sanıkların “Bizim size şimdi söyleyeceğimiz şekilde beyanda bulunacaksınız. Eğer söylediğimiz şekilde beyanda bulunmazsanız siz zaten elimizdesiniz. Sizi öldürürüz.” şeklinde tehditte bulunduklarını, olayın mağdurelerin polise verdikleri ifadelerinde anlattıkları şekilde cereyan ettiğini, olaydan sonra …’in iş yerinden ayrılıp İzmir’e taşındığını, mağdure …’nın mahkemece alınan ifadesinin okunup sanıktan sorulması üzerine; …’nın kısmen doğruyu söylediğini, olayın meydana gelme şeklinin ise gerçekte kendisinin anlattığı şekilde olduğunu,
Mağdure … …Kollukta; olaydan bir gün önce tanık …’e ait iş yerinde sekreter olarak çalışmaya başladığını, olay günü saat 09.30 sıralarında mağdure …’le kahvaltı yaptıkları esnada iş yerine birden 7-8 kişinin gelerek hemen inceleme dışı mağdur …’in odasına geçip onu darbetmeye başladıklarını, …’in cep telefonunu alıp sim kartını kırdıklarını, sanık …’ün gelerek “Siz tedirgin olmayın. Size bir şey yapmayacağız. Bizim işimiz patronunuzla.” dediğini, ardından inceleme dışı mağdur …’i silah zoruyla bir arabaya bindirdiklerini, o esnada…’in kendisine “Kızım korkma. Bir şey yok.” dediğini, sanıklar …’ın kendilerinin bulunduğu bölüme gelerek kapıyı kapattıklarını ve yanlarında kaldıklarını, o esnada kaçmaya çalıştığını, ancak …’nin kendisini yere yatırıp tekme ve tokatla dövmeye başladığını, …’ın ise kapıda bekleyip kapıyı tuttuğunu, “Cep telefonlarınızı çıkarın çabuk.” diyerek bağırdığını, mağdure …’in cep telefonunu verdiğini, kendisinin çok korktuğunu ve su istediğini, …’nin “Kes sesini o…Üzerimde silah var sıkarım.” dediğini, ardından …’nin telefonla birilerini arayıp “Bu kızlar kaçmaya çalışıyor. Bunları bağlayıp arabaya koyalım. Al bunları götür.” dediğini, ardından…’ın çekmeceleri karıştırıp dükkânın anahtarlarını bulmaya çalıştığını, sonra kendilerinin kol çantalarını karıştırdığını, ardından polislerin geldiğini, birisinin kapıya çıkıp sorun olmadığını söylediğini, kendisinin “İmdat.” diyerek bağırdığını, polislerin gelip kendilerini ekip arabasına bindirdiklerini, sonra “Telefonlarımızı aldılar.” diyerek bağırdığını, içlerinden birisinin telefonlarını ve sim kartlarını teslim ettiğini, polislerin önce kendilerini sonra sanıkları polis merkezine getirdiklerini, daha sonra…’in gelip “Sen hayal mi görüyorsun? Beni kimse dövmedi. Kimse bana silah çekmedi. Sorun yok uzatmayın. Bir şey olmadı.” dediğini, …’in sanıklardan korktuğunu ve hiçbir şey olmamış gibi davrandığını düşündüğünü, iş yerine zorla girip kendilerini darbeden, alıkoyan, cep telefonlarını alan sanıklar …, …, …, …’a ait kimlik bilgilerini kullanan … ve isimlerini bilmediği, ancak gördüğü takdirde tanıyabileceği kişilerden şikâyetçi olduğunu,
Savcılıkta; mağdure …’le çay içerken iş yerine 5-6 kişinin girdiğini, inceleme dışı mağdur …’le bağırarak konuştuklarını, alacaklarının olduğu yönünde konuşmalar duyduklarını, ancak şahısları görmediklerini, sonra arbede yaşandığını, şahısların inceleme dışı mağdur …’e “Telefonunu ver. …’i arayacağız.” dediklerini, sonra hep birlikte çıkıp gittiklerini, içeride sadece kendisi ve mağdure …’in kaldıklarını, 15 dakika sonra sanık …’nin geldiğini, “…Bey nerede?” dediğini, ilk gelen grupta …’nin olmadığını, ona inceleme dışı mağdur …’in dışarıda olduğunu söylediklerini, …’nin kendisinden…’in telefon numarasını istediğini, …’ye…’in telefon numarasını verdiğini, …’in telefona cevap vermemesi üzerine …’nin kendisinden telefonunu istediğini, ona rızasıyla telefonunu verdiğini, …’nin o telefonla…’i arayıp bağırıp çağırdığını, “Ben kanser hastasıyım. İsviçre’den geldim. Paramı istiyorum.” şeklinde sözler söylediğini, ardından telefonu kapattığını, o esnada …’nin telefonu ne yaptığını hatırlamadığını, sonra iş yerine bir kişinin daha geldiğini, onun da “Patronunuz nerede?” dediğini, bu kişinin büyük ihtimalle sanık … olduğunu, kolluk ifadesini polisin şahıslara ait kimlik belgelerini kendisine göstermesi üzerine verdiğini, kendisinin…’a …’yi kastederek “Bu beyefendi de onu bekliyor.” dediğini, …’ın da …’nin bağırdığını gördüğünü, …’ın sigara içmek için kapının önüne çıktığını, ardından iki kişinin daha geldiğini, bu kişilerin…’tan 10 dakika kadar sonra geldiklerini, onların da “Patronunuz nerede? …Bey nerede?” şeklinde soru yönelttiklerini, bu kişilerin hiç bağırmadıklarını, onlara da patronun iş yerinde olmadığını söylediğini, sonradan gelen iki kişinin de ilk gelen grup içerisinde olmadığını, ilk gelen grubu görse de tanımayacağını, ardından polis görevlilerinin olay yerine intikal ettiğini, polisi kendilerinin çağırmadıklarını, kendisine yönelik hakaret, tehdit ve vurma gibi eylemler olmadığını, …’in dövüldüğünü görmediğini, gürültü patırtıdan dolayı dövüldüğünü tahmin ettiğini, sim kartlarının kırıldığını görmediğini, sim kartlar kırık olarak kendilerine verildiği için karakolda o yönde ifade verdiğini, …’in silah zoruyla arabaya bindirildiğine tanık olmadığını, üzerlerinde silah olduğunu tahmin etmesi ve ilk baştaki gürültü nedeniyle o şekilde söylemiş olabileceğini, kendisinin telefonunu alan …’nin…’i aradığı esnada, içinde bulundukları mutfağın kapısını kapattığını, …’nin, kendisine ait telefonda konuşurken bağırması nedeniyle korktuğunu ve oradan kaçmak istediğini, …’nin “Bizim seninle bir problemimiz yok. Seninle alakası yok. Ben patronundan alacaklıyım kızım.” demesi üzerine dışarı çıkmadığını, …’nin kendisini tekme ve tokatla dövmediğini, sadece söz dalaşı yaşandığını, …’nin kendisine “O….u” demediğini, ancak “Üzerimde silah var.” dediğini, “Kafana sıkarım.” gibi bir şey söylemediğini, kaçmaya çalışırken …’nin birisine telefon açıp “Bunlar niye bağırıyor. Bir şeyler yapın. Bunlarla bir sorunumuz yok.” dediğini, fakat “Bağlayıp arabaya koyalım.” şeklinde bir konuşma geçmediğini, …’ın telefon etmek için kendisinin telefonunu istediğini, telefonunu …’ye…’ın vermiş olabileceğini düşündüğünü, çünkü telefonun …’den çıktığını, …’nin çekmeceleri karıştırmadığını, polisler geldiğinde şahısların telefon etmek için telefonlarını aldığından bahsettiğini, “Telefonlarımızı verin.” dediğini, polisin de telefonları onlardan alıp kendilerine verdiğini, kolluk ifadesini o anki psikolojiyle verdiğini, şahısların bağırıp çağırdıklarını, kendisinin boynunda yer alan çiziğin olaydan iki üç gün önce tırnağının değmesi nedeniyle oluşmuş olabileceğini, sanık … müdafisi olduğunu söyleyen Avukat Durali Kutlu’nun “Mağdure ifade vermek için hazır.” şeklinde beyanda bulunduğu hususunun sorulması üzerine; karakoldan 4-5 kişinin tutuklandığını öğrenmesi ve avukatlardan birisinin kendisini telefonla araması üzerine arayan kişiye “Zaten ifade vermek için gideceğim. Siz de gelin. Yalnız gitmeyim.” dediğini, savcılık ifadesinin doğru olduğunu, ifade değiştirmek için herhangi bir menfaat sağlamadığını, bu konuda bir talepte bulunmadığını,
Savcılıktaki şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde; olay tarihinde ifade vermek için karakola gittiğinde çok heyecanlı olduğunu, savcılıkta müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinin doğru olduğunu, kendisinin kimseye bıçakla saldırmadığını, bazı kişilerin tutuklandığını, sanık …’nin ise kanser olduğunu duyunca üzüldüğünü, nasıl ifade vermesi gerektiği konusunda kimsenin bir baskısı veya talebinin olmadığını, ilk gelen grubun içinde bulunan şahısları tanımadığı hususunu ilk savcılık beyanında söylediğini, ancak ilk gelen kişiler arasında sanık …’ün de bulunduğunu yeni hatırladığını, o zaman giderek polis görevlilerine “Şu şahıs da vardı.” demek suretiyle onu bizzat gösterdiğini, sonra kimlik belgesinden de …’ı teşhis ettiğini, ismini o şekilde öğrendiğini, ilk gelen grubun sonra ayrıldığını, kendileri karakoldayken …’ın hiçbir şey olmamış gibi karakola geldiğini, onu …’e de gösterdiğini, onun da …’ı tanıdığını, …’ın, …’le kavga eden ilk grubun içinde olduğunu, …’in o grup tarafından götürüldüğünü, sanıklar …, …’a ait kimlik bilgilerini kullanan …, … ve …’ın ise daha önceki ifadede de belirttiği üzere ilk gruptan sonra iş yerine gelen kişiler olduğunu, dosyada mevcut sürücü belgesinin fotokopisi gösterildiğinde; mağdurenin “…’ü burada da tanıdım.” dediğini,
Mahkemede; 7-8 kişilik bir grubun içeri girdiğini, gelen kişiler arasında huzurda gösterilen sanıklar …, …, …, … ve …’a ait kimlik bilgilerini kullanan …’in olmadığını, gelen kişilerin inceleme dışı mağdur …’e Kürtçe küfür edip tartıştıklarını, kendisinin ve …’in korktuğunu, inceleme dışı mağdur …’in “Korkmayın. Kızım sizinle ilgili bir sorun değil.” dediğini, ardından…’le birlikte iş yerine gelen 7-8 kişinin çekip gittiklerini, kendisinin çok korktuğunu, biraz sonra…’in döndüğünü, o geldikten sonra huzurdaki sanık …’nin iş yerine tek başına girdiğini, … ve…’in görüştüklerini, sonra…’in çıkıp gittiğini, giderken bir açıklama yapmadığını, …’nin ise kendisinden…’i arayacağını söyleyerek cep telefonunu istediğini, ona cep telefonunu vermek istemediğini, ancak …’nin zorla telefonu almaya çalıştığını, aralarında bir itiş kakış yaşandığını, sonunda …’nin ısrarlarına dayanamayıp isteğiyle cep telefonunu ona verdiğini, ardından kendisinin dışarı çıkmak istediğini, mutfaktaki bıçağı pantolonunun arka tarafına yerleştirdiğini, o esnada kendisine ait telefonu kullanan sanık …’nin, …’i arayıp küfürlü konuştuğunu, o ara ofisten çıkmaya çalıştığını, …’nin ise “Benim sizinle bir işim yok. Ben kanser hastasıyım ve patronunuzun bana şu kadar borcu var.” dediğini, kendisinin yine fevri hareketlerle dışarıya çıkmaya çalıştığını, ancak … engellediği için dışarı çıkamadığını, “Patronuna telefon ettim. Onu beklemeliyiz.” diyerek dışarı çıkamayacağını söylediğini, o esnada içeri sanık …’ın girdiğini, patronunu sorduğunu, …’a patronun içeride olmadığını ifade ettiğini, dışarı çıkmak üzereyken polislerin geldiğini, polislerin ayaklarına kapanıp onlara olayı anlattıklarını, polislerin …’den cep telefonunu alıp kendisine verdiklerini, çelişki nedeniyle sorulması üzerine; içinde bulunduğu psikoloji nedeniyle ne söylediğini bilmediğini, olay nedeniyle yüz felci geçirdiğini, iki ay tedavi görüp iyileştiğini, savcılık ifadesiyle çelişki oluşması nedeniyle sorulması üzerine; ilk gelen kişiler arasında … Üdul’e benzeyen bir kişinin de olduğunu, fakat kimseye iftira atıp yalan söylemek istemediğini, karakolda da …’ün de orada olduğunu belirttiğini, ancak emin olamadığını, mağdureden sorulması üzerine; …’in gitmesinin ardından önce …’nin, …’den sonra…’ın, …’tan sonra ise … ve…’in birlikte geldiklerini, …’in sonra çıkıp gittiğini, ne zaman çıktığını hatırlamadığını, …’ın…’i sorup ayrıldığını, polis geldiğinde …’ın içeride olup olmadığını hatırlamadığını,
Mağdure … Kollukta; olaydan bir gün önce olaya konu iş yerinde çalışmaya başladığını, olay günü saat 10.00 sıralarında iş yerinin mutfağında kahvaltı yaptıkları esnada içeriden ses geldiğini, 7-8 kişinin inceleme dışı mağdur …’i darbettiklerini gördüklerini, iki kişinin elinde silah bulunduğunu, elinde silah olan kişilerden birisinin 28-30 yaşlarında zayıf, orta boylu, esmer ve sakallı olduğunu, diğer silahlı kişinin ise ismini sonradan öğrendiği sanık … olduğunu, bu iki kişinin…’i götürdüklerini, elinde silah olan 28-30 yaşlarındaki kişinin mağdure …’dan ve kendisinden cep telefonlarını istediğini, ardından sanık …’nin sim kartını kırıp attığını kendisine söylediğini, oradaki 5-6 kişinin kendisi ve mağdure …’nın mutfaktan çıkmasına izin vermediklerini, zorla tuttuklarını, mağdure …’nın mutfaktan çıkmaya çalıştığı esnada onu yere fırlattıklarını, …’nın ağladığını, inceleme dışı mağdur …’i götürürken sanıkların “Susun. Polise haber vermeyin. Bir şey görmediniz. Duymadınız. Dışarı çıkarsanız size tecavüz edip öldürürüz.” dediklerini, ancak kendilerinin kötü hâlini görünce “Size bir şey yapmayacağız. Bizim işimiz patronlarla.” şeklinde konuştuklarını, sonra bu kişilerden birisinin bir yere telefon açıp “Arabayı getirin. Bu iki kadını götürün.” dediğini, kendilerinin çığlık atması nedeniyle birilerinin polisi aradığını düşündüğünü, polislerin geldiğini, kendisinin polislerin gelmesi üzerine cep telefonunu istediğini, telefonu sanık …’nin iade ettiğini, …’nin başka bir telefon daha verdiğini, silahı ise …’nin nereye koyduğunu bilmediğini, kendisinin darbedilmediğini, ancak …’nın darba maruz kaldığını, elinde silah bulunan diğer kişinin iş yerine ilk girdiğinde…’in kafasına silah dayayıp alacağını istediğini, ardından polislerin sanıklar …, …, … ismini kullanan … isimli şahıslarla birlikte kendilerini polis merkezine götürdüklerini,
Mahkemede; olay tarihinde arkadaşı mağdure …’yı ziyarete gittiğini, içeride onunla sohbet ederken baskın olduğunu, gelen kişilerin Kürtçe konuştuklarını, ne dediklerini anlamadığını, …’nın patronuna saldırdıklarını, sonra onu alıp götürdüklerini, patronu götüren kişilerin kendilerini bir mutfağa kilitlediklerini, kilitlemeden önce cep telefonlarını, kimliklerini ve cüzdanlarını aldıklarını, kendilerinin dışarı çıkmak istediklerini, ancak bırakılmadıklarını, şahısların …’yla tartıştıklarını, patronu götürmüş olduklarını öğrendiklerini, polislerin gelerek kendilerini kurtardığını, odaya ne şekilde konuldukları ve hangi eşyalarının alındığı hususlarını polislere anlattıklarını, polislerin mutfağın dışında bir yere konulmuş olan çantaları alarak kendilerine verdiğini, kolluk ifadesinin tamamen doğru olduğunu, mağdure …’nın ifadesinin okunarak sorulması üzerine; …’nın kollukta doğruyu söylediğini, fakat sanıklar tarafından yapılan baskılar nedeniyle ifadesini değiştirmek zorunda kaldığı hususunu kendisiyle sonradan paylaştığını, bu nedenle …’nın mahkemece tespit edilen ifadesinin doğru olmadığını, korkutulması nedeniyle yanlış beyanda bulunduğunu, olayın kendi ifadesinde geçtiği şekilde cereyan ettiğini,
Tanık … Kollukta; olay yerine konu olan iş yerinin sahibi olduğunu, olay günü saat 11.00 sıralarında kendisine ait iş yerinde müdür olan inceleme dışı mağdur …’in telefonla aradığını, sanık …’le birlikte ziyaretine geldiklerini söylediğini, ardından kendisini evden aldıklarını, yoldayken kendisini polislerin telefonla arayıp karakola çağırdıklarını, mağdureler … ve …’i olaydan bir gün önce kendisinin işe aldığını, mağdurelerin ifadelerinde bahsettikleri olayların yaşanıp yaşanmadığını bilmediğini, sanıklar…, …, … ve … ismini kullanan …’le ticaret yaptığını, sanıkların, mağdurelerin iddia ettikleri eylemleri yapacaklarını zannetmediğini, olayı mağdurelere sorduğunu, ancak onların olayı kendisine anlatamadıklarını, neden o şekilde beyanda bulunduklarını bilmediğini,
Müşteki sıfatıyla Savcılıkta; sanıklar … ve…’i arayıp Cumartesi günü konuşmak için iş yerine gelmelerini söylediğini, …’e 500 TL borcu kaldığını, onu da olaydan önce ödediğini, olay günü inceleme dışı mağdur …’in kendisini telefonla aradığını, ancak işitme problemi için kullandığı kulaklığı takmamış olması nedeniyle telefonu duymadığını, … ve…’in bir araçla evine geldiklerini, arabaya kendisinin de bindiğini, o esnada polisin aradığını, mağdurelerin işe yeni başladıklarını, olay yerinde neler yaşandığını bilmediğini, …’nin kanser hastası olduğunu,
Tanık sıfatıyla Mahkemede; olay tarihinde kendisine ait iş yerinde bulunmaması nedeniyle sanıkların inceleme dışı mağdur …’e silah gösterip evinin nerede olduğunu söylemesini istediklerini öğrendiğini, evdeyken kapı zilinin çalındığını, kapıda…, Zeynel ve … isimli kişilerin olduğunu, Zeynel isimli şahsın soyadını bilmediğini, onların isteğiyle normalde istemediği hâlde arabaya bindiğini, Zeynel’in kendisine “Bizim dükkâna gidiyoruz.” dediğini, yolda giderken bir polis memurunun kendisini cep telefonundan aradığını, karakola geçmesini söylediğini, çelişki nedeniyle sorulması üzerine; olayı görmediğini, ancak karakola gittikten sonra sanıkların iş yerine geldiklerini ve sekreterlerinin darbedildiğini öğrendiğini, olaydan sonraki günlerde mağdureler … ve …’yla görüşmediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … Kollukta; oğullarına ait olan, kendisinin ise yönetici olduğu şirkete tanık …’e ait şirketin 35.000 TL borcu olduğunu, borç ödenmeden tanık …’e ait şirketin ortadan kaybolduğunu, araştırmaları sonucunda …’e ait şirketin adres değiştirdiğini öğrendiğini, adresi bulduktan sonra 10.10.2009 tarihinde saat 09.30 sıralarında alacağını istemek için tek başına tespit ettiği adrese gittiğini, adreste ismini olay nedeniyle öğrendiği inceleme dışı mağdur … ile mağdureler … ve …’in olduğunu, oturup çay içtiğini, daha sonra…’in “Birazdan patron gelir. Konuşursunuz.” diyerek tek başına oradan ayrıldığını, beklediği esnada mağdure …’in kendisine tekrar çay içip içmeyeceğini sorduğunu, o esnada mağdure …’nın telefonunun çaldığını, telefonda konuştuktan sonra …’nın kendisine küfür edip elindeki bıçakla saldırdığını, “S…. ol. Defol.” dediğini, bıçaktan kurtularak …’yı ittirdiğini, o esnada parmağında küçük bir çizik oluştuğunu, …’ya “Kızım benim seninle işim yok.” dediğini, sonra polislerin geldiğini, orada bulunan kişilerin cep telefonunu almadığını, ancak cep telefonuyla arama yapmalarına engel olduğunu, “Polisi arama. Patronun gelsin. Ben paramı alayım.” dediğini, diğer sanıkları tanımadığını, onların da tanık …’e ait şirkete alacakları nedeniyle geldiklerini öğrendiğini, olay sırasında kendisinin mağdureler … ve …’le yüksek sesle konuştuğunu, o esnada olay nedeniyle isimlerini öğrendiği sanık … ile … ismini kullanan …’un orada oturmakta olduklarını, tanık …’e ait şirketin karşılıksız çek nedeniyle birçok borcunun olduğunu, kendisinin kimseyi darbedip alıkoymadığını,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; olay yerine tek başına gittiğini, diğer sanıkları tanımadığını,
Mahkemede önceki beyanlarına ek ve önceki beyanlarından farklı olarak; inceleme dışı mağdur …’le ticari ilişkilerinin bulunduğunu, …’den aldığı çeklerin sahte çıktığını, bu nedenle çocuklarına ait şirketin borçlarının ödenemez hâle geldiğini, kendisinin borçları ödeyip borçlu oldukları firmalardan sahte ve karşılıksız çekleri iade aldığını, olay günü…’in iş yerine gittiğini, …’in orada olmadığını, esnaflardan soruşturduğunda her esnafın… ve tanık …’in dolandırıcı olduklarını söylediklerini, …ve ortağıyla ticari ilişkiye girip dolandırılan kişileri tespit ederek onlarla birlikte şikâyette bulunmak için araştırma yaptığını, telefonda çeşitli kişilerle konuştuğunu, sonra…’in kendisini telefonla aradığını, bürosunun yerini söylediğini, tek başına büroya gidip oturduğunu, sahte çek nedeniyle mağdur olduğunu belirttiğini, …’in “Siz oturun ben gidip ortağımı çağıracağım.” diyerek ayrıldığını, mutfakta iki kadın olduğunu, mağdure …’nın kendisinden korktuğunu, onlara alacağını almak için geldiğini, …’in dolandırıcı olduğunu ifade ettiğini, …’nın “Kalk, git. Polise telefon edeceğim.” şeklinde sözler söylediğini, …’ya… tarafından 50 bin lira dolandırıldığını, ona bir kötülük yapmayacağını, onu evladının yerine koyduğunu söylediğini, ancak …’nın üzerine gelip kendisini dışarı çıkarmak istediğini, …’ya bir zarar vermeyeceğini bildirdiğini, masanın üzerindeki telefonu bulunduğu yerden alıp yanı başındaki koltuğun üzerine …’nın başka bir yere telefon etmemesi için bıraktığını, o sırada polislerin geldiğini, polisi görünce cesaretlenen …’nın üzerine yürüdüğünü, …’yı geri ittirdiğini, sonra …’nın belinde bıçak olduğunu gören polislerin bıçağı aldıklarını, o anda elinin kanadığını fark ettiğini, olaylar sırasında mağdure …’in hep yerinde oturduğunu, …’in …’ya da “Yerine otur. Bir şey olmaz.” dediğini, diğer sanıklarla birlikte…’i zorla başka bir yere götürmediğini,
Sanık … Kollukta; sanık …’ın ağabeyi olan yakın arkadaşı …’ın kendisini telefonla arayıp…’ın karakolda olduğunu söylediğini, ona yardım etmesini istediğini, işini bırakıp karakola geldiğini, tanıdığı bir avukata da haber verdiğini, karakolda arkadaşı …’ın tanık …’ten alacağı olduğunu, …’ın da bu nedenle olay yerine gittiğini öğrendiğini, kendisinin olay yerine gitmediğini, kimseyi silah zoruyla bir yere götürmediğini, kendisinin olay yerinde olduğunu söyleyen mağdure …’yı hayatı boyunca görmediğini, kimseden alacağının bulunmadığını,
Savcılıkta; mağdurelerin kendisini polislere gösterdiğini görmediğini, mağdureleri karakola girerken bir kez gördüğünü, inceleme dışı mağdur …, tanık … ve sanık …’la daha önceden tanışıklığının bulunduğunu, sanık …, … ismini kullanan … ve sanık …’la ise karakolda tanıştıklarını,
Mahkemede; olaydan önceki tarihlerde sanık …’ın ağabeyi …’ın yanında reklam ve halkla ilişkiler sorumlusu olarak çalıştığını, inceleme dışı mağdur … ve tanık …’e mobilya sattıklarını, …ve …’in bazı kişileri dolandırıp iş yerini terkettiklerini, başka yere giderek yine başka şahısları da dolandırmak için iş yeri açtıklarını öğrendiklerini, diğer sanıklarla birlikte…’in iş yerine gidip onu döverek zorla başka yere götürmediğini, olay günü iş yerine giderken …’ın kendisini cep telefonundan aradığını, …’ın karakolda olduğunu bildirdiğini, bir avukatla birlikte ne olduğunu öğrenmek için karakola gittiğini,
Sanık … Kollukta ve tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; olay günü ağabeyi …’ın telefonla arayıp tanık …’e ait iş yerine gitmesini, zigon sehpa satımından kaynaklı alacaklarını istemesini söylediğini, tek başına olay yerine gittiğini, o esnada içeriden sesler geldiğini, kendisinin ara bölmede oturduğunu, isimlerini karakolda öğrendiği sanık … ve … ismini kullanan …’in o esnada içeride olup olmadıklarını bilmediğini, bu kişileri karakolda gördüğünü, inceleme dışı mağdur … ve tanık …’i tanımadığını, mağdureler … ve …’in neden ithamda bulunduklarını bilmediğini,
Mahkemede; ağabeyinin kendisini telefonla araması ve ödeme yapacaklarını söylemesi üzerine inceleme dışı mağdur …’in iş yerine gittiğini, …’in orada olmadığını, …’in birazdan geleceğini söylediklerini, kendisinin elindeki kitabı okuduğunu, sonra içeriden sesler geldiğini, ortamın gergin olduğunu, sigara içmek için dışarı çıktığını, kendilerini apar topar karakola götürdüklerini,
…’un adını ve kimlik bilgilerini kullanan … Kollukta; olay günü saat 10.00 sıralarında amcasının oğlu sanık …’la tanık …’e ait iş yerine gittiklerini, …’in kendisine …’e ait iş yerinden alacakları olduğunu söylediğini, iş yerine gittiklerinde kendisinin dışarıda bekleyip sigara içtiğini, içeriden sesler geldiğini, girip baktığında kadınların bağırdığını gördüğünü, orada isimlerini olay nedeniyle öğrendiği sanıklar …’ın bulunduğunu, …’ın mağdurelere “Sizi bırakacağız. Ancak patronunuz gelsin.” dediğini, ardından polislerin geldiğini, kimliğinin yanında olmaması nedeniyle polislerin kendisini de aldıklarını, olayla bir ilgisinin bulunmadığını, polis merkezinde neden kendisini … olarak tanıttığının sorulması üzerine; kendisine genelde … denildiğini, ancak adının kimlikte … olduğunu, alışkanlık nedeniyle o şekilde tanıttığını,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; olay sırasında kimliğinin üzerinde olmadığını, o nedenle kendisinin de polis merkezine götürüldüğünü,
Mahkemede; hafta sonları sanık …’in iş yerinde çalıştığını, …’in alacağı nedeniyle inceleme dışı mağdur …’in iş yerine gittiklerini, …’in dışarıda beklediğini, kendisinin ise oradan ayrılıp yakınlardaki çay ocağına gittiğini, sonra…’in iş yerinin önüne gittiğini, içeriden sesler geldiğini, …’in de içeride olduğunu sanarak içeri girdiğini, …’in içeride olmadığını, sadece sanık …’yle mağdureler … ve …’in olduğunu, telefon konusunda tartıştıklarını gördüğünü, kendisinin dışarı çıktığını, hiçbir şeye karışmayıp orada oturduğunu, polislerin gelip içeri girdiğini, sonra polislerin kendisinin de kimliğini sorduğunu, kimliği yanında olmadığı için kendisinin de karakola götürüldüğünü, iş yeri içerisinde değil çay ocağında çay içerken polislerin gelerek kendisini de aldıklarını,
Sanık … Kollukta ve tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; tanık …’e yaklaşık 7.000 TL tutarında mal verdiğini, 500 TL alacağının kaldığını, olay günü saat 09.30 sıralarında … ismini kullanan amcasının oğlu …’le …’e ait iş yerine gittiklerini, …’in dışarıda beklediğini, iş yerinde inceleme dışı mağdur … ile mağdureler … ve …’in bulunduklarını, …’le çay içtiklerini, ardından birlikte …’in evine gittiklerini, …’in aşağı indiğini, konuşup aralarındaki meseleyi hallettiklerini, sonra hep birlikte …’in iş yerine döndüklerini, ancak dükkânın kapalı olduğunu, iş yerinde kavga çıktığını sonradan öğrendiğini, kimseyi silahla bir yere götürmediğini, alıkoymadığını,
Mahkemede; ticaret yaptığı inceleme dışı mağdur …’den aldığı çekin sahte olduğunu öğrendiğini, …ve tanık …’in yanına gidip iki ayrı bono senedi aldığını, …ve …’in borçlarını ödemediklerini ve kendisini birkaç hafta oyaladıklarını, sonra bir kişinin kendisini telefonla aradığını, …ve …’in başka bir yerde iş yeri açtığını söylediğini, …’a ait kimlik bilgilerini kullanan amcasının oğlu …’le…’in son iş yerine gittiğini, iş yerinin içine girmediğini, …’in kendisini kapıda karşıladığını, sonra “Sen beni biraz bekle. Ben geleceğim.” diyerek ayrılıp gitmek istediğini, …’e “Nereye gidiyorsun?” diyerek onu bırakmadığını, birlikte …’in evine gittiklerini, …’i alıp döndüklerini, yolda polislerin …’i telefonla aradığını, polislerin “Bir kavga falan olmuş. Karakola gelmeniz gerekiyor.” dedikleri hususunu …’in söylediğini, birlikte karakola gittiklerini, …’le birlikte …’in evine giderken kendisiyle sabah…’in iş yerine giden … ismini kullanan …’in, …’in iş yerinin yakınlarındaki çay ocağında kaldığını, kendileriyle gelmediğini, karakola giderken de yanlarında olmadığını, karakola gittiğinde sanık …’nin orada olduğunu, çelişki sebebiyle sorulması üzerine; mahkemedeki ifadesinin daha doğru olduğunu, kolluk ifadesi alınmadan evvel …’in “Siz şikâyetçi olmayın. Ben alacağınızı ödeyeceğim.” dediğini, o yüzden o şekilde beyanda bulunduğunu,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanık … hakkında Yerel Mahkemece yeniden yargılanması sonucu verilen beraat kararının kesinleştiğinin anlaşılması karşısında, itiraza konu önceki mahkûmiyeti ile ilgili Ceza Genel Kurulunca bir incelenme yapılıp yapılamayacağı;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 1412 sayılı CMUK’da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.” biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle, CMK’nın 308. maddesine;
“(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevinin yanı sıra kamuoyunun tatminini amaçlayan diğer bir yönü de bulunmaktadır. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların denetleneceği yönünde gerek 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; “Eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları” (16.11.1964 tarih ve 470-464 sayı), “Kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı” (17.03.1998 tarih ve 18-91 sayı), “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı” (30.11.2010 tarih ve 233-241 sayı), “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı” (29.03.2011 tarih ve 49-28 sayı), “Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı” (27.12.2011 tarih ve 158-296 sayı) kabul edilmek suretiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurabilmesi için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiği, sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesinin, itirazın amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağı söylenebilecektir.
Görüldüğü gibi bu yol, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup, bu yetki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü kanun yollarından birisi olan itiraz kanun yoluna başvurabilmesi için ön koşul; Yargıtay ceza daireleri tarafından temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesidir. Hakkında temyiz incelemesi yapılarak hüküm kurulmayan sanık hakkında itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanık … hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 14.12.2009 tarihinde mağdureler … ve … ile inceleme dışı mağdur …’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından dava açıldığı, 01.10.2013 tarihinde İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince sanık hakkında mağdureler ve inceleme dışı mağdura karşı TCK’nın 109/2, 3-a-b ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 3 kez 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, söz konusu hükümlerin temyiz edilmesi üzerine 23.11.2017 tarihinde Yargıtay 14. Ceza Dairesince onama kararı verildiği, sanık …’un 12.03.2018 tarihinde yakalandığı, 13.03.2018 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına götürüldüğü, söz konusu eylemleri kendisinin işlemediğini, yargılama sırasında da tutuklu olarak kalmadığını beyan ettiği, sanık …’un parmak izlerinin alınıp fotoğraflarının çekildiği, alınan ekspertiz raporunda sanığın kimlik bilgilerini amcasının oğlu …’un kullandığının tespit edildiği ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 14.03.2018 tarihli talebi üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince 14.03.2018 tarihinde sanık … hakkında infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi kararı verildiği, 10.05.2018 tarihinde yapılan duruşmada 01.10.2013 tarihli ve 420-350 sayılı kararın iptali ile, sanığın atılı suçlardan beraatine karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin 18.05.2018 tarihinde kesinleştiği olayda;
Sanık … hakkında, kimlik bilgilerinin bir başka şahıs tarafından kullanılmış olması göz önüne alınarak mağdureler … ve …’e yönelik itiraza konu kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan ve onanmak suretiyle kesinleşen mahkûmiyet hükümlerinin ortadan kaldırılarak beraat kararı verilerek 18.05.2018 tarihinde kesinleşmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanık hakkında itiraza konu ve Özel Dairece temyiz yoluyla incelenen önceki mahkûmiyet hükümlerinin ortadan kaldırılması nedeniyle bu hükümlerle ilgili Ceza Genel Kurulunca bir inceleme yapılamayacağının kabulü gerekmektedir.
2- Ön sorun konusunda ulaşılan sonuç karşısında sanıklar …, …, … ve … hakkında ise mağdureler … …ve …’ye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından ayrı ayrı kurulan mahkûmiyet hükümlerinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı;
TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesi;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç tipi ile bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanması eylemleri cezalandırılmak istenmiştir. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanun’un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ankara 2018 Adalet Yayınevi, 17. Baskı, s. 368) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ile bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu’ndaki tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı veya herhangi bir işaretle işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk- A.Gökcen- M.Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Kitabevi, Ankara 2019, 18. Bası, s. 405.).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873.).
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinin gerekçesinde “kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından “müşterek faillik” kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” şeklindeki hüküm ile müşterek faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmış ise suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira müşterek faillikte aranan en önemli unsurlardan birisi, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmasıdır.
Müşterek faillik, suçun birden fazla suç ortağı tarafından “birlikte suç işleme kararına bağlı olarak” ve “fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulmak suretiyle” müştereken gerçekleştirilmesidir. Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı “fail” statüsündedir. Müşterek faillerin hareketleri bir bütün olarak adeta tek kişinin fiili gibi değerlendirilir. (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, Kasım 2013, s. 440.), Bu nedenle müşterek faillerin her biri kanunda o suç için öngörülmüş temel ceza ile cezalandırılmalı, ancak bu ifadeden müşterek faillerin mutlaka aynı miktarda ceza ile cezalandırılmalarının zorunlu olduğu şeklinde bir sonuç da çıkarılmamalıdır. Kusurun ağırlığı, amaç ve saik gibi faile göre farklılık gösteren kriterlere dayanılarak her bir fail yönünden temel cezanın farklı şekilde belirlenmesi mümkün ise de meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı gibi her fail için geçerli ortak kriterlere dayanılarak temel cezanın farklı şekilde belirlenmesinin eşitlik ilkesine aykırı olacağı ve ayrıca çelişkiye neden olacağı açıktır.
Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından TCK’nın “zincirleme suç” kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
Burada “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları üzerinde durulmalıdır. Kanunda bu konuda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin belirlemelerin yapılması mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın ve suçun özellikleri göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği tespit edilmelidir. Bu bağlamda “aynı zamanda” kavramı dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıkları aynı zaman dilimi olarak kabul edilmelidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 98-143 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da bu hususlar vurgulanmıştır.
TCK’nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, Kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Aynı suç işleme kararının varlığının olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlâl edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan düzenleme; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da birinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil, yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliğidir. Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı üzere, bir fiilin hukuki anlamda tekliği ile doğal anlamda tekliği kavramlarının aynı olmadığı göz ardı edilmemelidir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016, s. 492.). Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi vb. gibi.
TCK’da bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne de yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCK’nın 172/2. maddesi). Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
1- Fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun “aynı suç” olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şart birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları, içerisinde beş kişiye ait cüzdanların bulunduğu çantanın çalınması hâllerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Tanık …’in olay tarihinden 5 gün önce açtığı iş yerinde inceleme dışı mağdur …’in alım-satım müdürü olarak çalıştığı, mağdureler … ve …’in ise olaydan bir gün önce sekreter ve temizlik görevlisi olarak çalışmaya başladıkları, tanık …’in daha önce borçlandığı sanık …’ın esnaflardan tanık …’in ve…’in dolandırıcı olduklarına dair bilgi aldığı, bu nedenle tanık …’ten alacaklı olan kişilerin telefon numarasını bularak onlarla irtibata geçtiği, sanık …’in tanık …’ten alacaklı olduğu ve olay yerine geldiği, yanında amcasının oğlu …’in de bulunduğu, sanık …’ın ise ağabeyi …’ın tanık …’ten olan alacağı nedeniyle ağabeyinin arkadaşı sanık …’la birlikte olay yerine geldiği, sanıkların, iş yerine hep birlikte girdikleri, sanıklar … ve…’in inceleme dışı mağdur …’i kendilerini tanık …’e götürmesi için alıkoyup bir araca bindirdikleri, …’a ait kimlik bilgilerini kullanan … isimli kişinin dışarıda beklediği, sanıklar …’ın ise … ve …’i odaya kilitledikleri, o esnada dışarı çıkmak isteyen …’yı sanık …’nin darbetmesi sonucu, …’nın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralandığı, sanık …’nin ele geçmeyen silahı çıkararak mağdureleri tehdit ettiği, …’i götüren sanıkların ise “Susun. Polise haber vermeyin. Bir şey görmediniz. Duymadınız. Dışarı çıkarsanız size tecavüz edip öldürürüz.” dedikleri olayda;
Sanıklar …, …, … ve …’ın alacaklı oldukları tanık …’in iş yerine hep birlikte gitmeleri, sanıklar … ve…’in inceleme dışı mağdur …’i kendilerini tanık …’in yanına götürmesi için alıkoymaları, iş yerinde kalan sanıklar …’ın ise mağdureler … ve …’in serbest bir şekilde hareket etme özgürlüklerini mutfağın kapısını kilitlemek suretiyle sınırlamaları, …’in mutfağın dışında beklemesi, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun niteliği gereği temadi eden bir suç olması, sanık …’nin dışarı çıkmak isteyen mağdure …’yı basit tıbbi müdahaleyle giderebilecek şekilde yaralaması, aynı mağdurelere dışarı çıkmaya çalışmaları hâlinde tecavüze uğrayacaklarının sanıklar tarafından söylenmesi ve bu suretle cinsel dokunulmazlıklarına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden bahisle tehdit edilmeleri, yapmış oldukları iş bölümü doğrultusunda ve anlatılan şekilde mağdurelerin cebir ve tehditle özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları ile birlikte sanıkların her birinin cebir uygulama ve tehdit etme pozisyonunda bulunmaları ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna fikir ve eylem birliği içerisinde katılarak olay üzerinde birlikte hâkimiyet kurmaları hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında “Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada, cebir, tehdit veya hile kullanırsa…” şeklindeki düzenleme de gözetildiğinde zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için fiilin yani hareketin tek olması ve bu fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi gerektiği, ancak sanıklar …, …, … ve…’ın TCK’nın 37. maddesinin birinci fıkrası delaletiyle birlikte hareket etmek suretiyle mağdure …’ya karşı cebir ve tehdit, mağdure …’e karşı ise tehdit uygulayıp eylemlerini ayrı ayrı gerçekleştirerek onları hürriyetlerinden yoksun kıldığı, dolayısıyla, sanıkların konusu suç olan fiillerinin hem doğal anlamda hem de hukuki anlamda birden çok olduğu gözetildiğinde, haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanık … hakkında itiraza konu ve Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 23.11.2017 tarihli ve 10766-5894 sayılı kararıyla temyiz yoluyla incelenen önceki mahkûmiyet hükümlerinin ortadan kaldırılması nedeniyle bu hükümlerle ilgili Ceza Genel Kurulunca bir İNCELEME YAPILAMAYACAĞINA,
2- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ön sorunda ulaşılan sonuç gözetilerek sanıklar …, …, … ve … yönünden REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.