Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2019/420 E. 2022/475 K. 23.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/420
KARAR NO : 2022/475
KARAR TARİHİ : 23.06.2022

Mahkemesi:Asliye Ceza

Sanık …’in kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 3-e maddesi uyarınca 6 ay; hakaret suçundan ise TCK’nın 125/1 maddesi uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53 ve 58. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin … (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 01.07.2014 tarihli ve 141-463 sayılı hükümlerin, temyiz edilmeksizin kesinleşmesinin ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.02.2016 tarih ve 24041 sayı ile;
“1- Tekerrüre esas alınan … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/739 esas, 2011/807 karar sayılı ilamı incelendiğinde; sanık hakkında kasten yaralama suçundan hükmedilen 5 ay hapis cezasının TCK’nın 50/1-d maddesi gereğince 2 ay 15 gün süre ile içkili yerlere gitmekten men tedbirine çevrildiği, aynı maddenin 5. fıkrası uyarınca asıl mahkûmiyetin bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğunun düzenlendiği, tekerrür hükmünü düzenleyen TCK’nın 58. maddesinde tekerrüre esas alınacak ilamdaki sonuç cezanın hapis veya adli para cezası olması gerektiği, bu nedenle TCK’nın 50/1-d maddesine göre tedbir yaptırımını İçeren … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/739 Esas, 2011/807 Karar sayılı ilamının tekerrüre esas alınamayacağı halde, hükümlü hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanması,
2- … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/739 esas, 2011/807 karar sayılı ilamının tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, sanığın mükerrer olduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nın 58/3, maddesi delaletiyle TCK’nın 86/2 ve 125/1. maddelerindeki seçenek yaptırımlardan hapis cezasının zorunlu olarak tercih edildiğinin belirtilerek yazılı şekilde karar verilmesinde isabeti görülmemiştir.” gerekçeleriyle kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesince 13.06.2016 tarih ve 11887-13047 sayı ile; Yerel Mahkeme hükmünün CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına, aynı Kanun’un 309/4-b maddesi gereğince sanığın mükerrir kabul edilmesi nedeniyle seçenek yaptırımlardan hapis cezasının tercih edilmesi nedeniyle sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına karar verilmiştir.Kanun yararına bozma üzerine dosyayı devralan … 7. Asliye Ceza Mahkemesince 27.12.2016 tarih ve 543-615 sayı ile verilen, sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 3-e maddesi uyarınca 6 ay; hakaret suçundan ise TCK’nın 125/1 maddesi uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53 ve 58. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesince 09.04.2019 tarih, 4579-7015 sayı ve oy çokluğuyla; “Sanık hakkındaki … 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 01.07.2014 tarih ve 2013/141 esas 2014/463 sayılı ilamın tarafların temyiz etmemesi üzerine kesinleşmesine müteakip, kanun yararına bozma istemi üzerine Dairemizce verilen bozma kararı sonrası kurulan yeni hükümlerin temyizen incelenmesi talep edilmiş ise de; kanun yararına bozma sonrası kurulan hükümlere karşı sanığın olağan kanun yoluna başvurma hak ve yetkisi bulunmadığı anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’un 317. maddeleri uyarınca sanık …’in, tebliğnameye aykırı olarak, temyiz isteğinin reddine” karar verilmiş,Çoğunluk görüşüne katılmayan Daire Üyesi .; “… Cumhuriyet Başsavcılığı 25.03.2013 gün ve 2013/557 sayılı iddianame ile 14/12/2012 tarihinde hakaret ve basit yaralama suçlarını işleyen …’in cezalandırılması için kamu davası açmış, … 2. Sulh Ceza Mahkemesi 01.07.2014 gün ve 2014/463 sayılı kararıyla TCK’nın 86/2, 86/3-a, 125/1. maddeleri gereğince sanığın cezalandırılmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir. … Cumhuriyet Başsavcılığı 12.01.2016 tarihinde kanun yararına bozulması için … Bakanlığına ihbar edilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla … Bakanlığı kararı kanun yararına bozmaya getirmiş ve Yargıtay 18. Ceza Dairesi 13.06.2016 gün ve 2016/13047 sayılı kararı ile hükümlerin bozulmasına, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına karar vermiştir. … 7. Sulh Ceza Mahkemesi yaptığı yargılama sonrası 27.12.2016 gün ve 2016/615 sayılı kararı ile sanığın TCK’nın 86/2, 86/3-a, 125/1. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar vermiş, karar süresi içerisinde sanık tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 18. Ceza Dairesi 09.04.2019 gün ve 2019/7015 sayılı kararıyla temyiz isteminin reddine oy çokluğuyla karar vermiştir.
Yüksek Dairenin temyizine ilişkin kararına katılmıyorum.Nedenler: Sorun CMK’nın 309/4-b maddesi uyarınca kanun yararına bozma sonrası verilen kararı sanığın temyiz etme hakkı olup olmadığına ilişkindir CMK’da kanun yararına bozma müessesesi 309-310. maddelerinde olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiştir. Olağanüstü kanan yolu kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesini sınırlayan bir düzenlemedir.
Bu kanun yolunda hakim veya mahkeme tarafından verilen istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen … Bakanlığı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığı ile karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulmasını talep eder. Yargıtay’ın ilgili ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse karar veya hükmü bozar, aksi düşüncede ise istemin reddine karar verir.CMK’nın 309/4. maddesi bozma nedenlerini düzenlemiştir.
Kanun Yararına Bozmanın Unsurları
A) Kararın ya da hükmün kesinleşmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşmiş karar veya hüküm olmalıdır.
B) Karar veya hükmün hukuka aykırı olması CMK’nın 309. maddesinde belirtilmişse de nelerin hukuka aykırılık teşkil ettiğini belirtmemiştir. CMK’nın 309. maddesi bu şekliyle atıf normu niteliğindedir. Atıf ‘gönderme’ temyiz nedenlerini düzenleyen CMK’nın 288. maddesine yapılmaktadır. CMK’nın 288/2. maddesine göre hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. CMK’nın 289. maddesinde ifade olunan hallerde ise hukuka kesin aykırılık olduğu kabul edilmektedir.
C) Kesinleşen kararlardaki hükme etkili ve temyiz nedenleri olabilecek hukuka aykırılıklar olağanüstü kanun yolunda bozma nedeni olarak ileri sürülebilecektir.
D) CMK’nın 223. maddesi hüküm çeşitlerini belirtmiştir, bunlar beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkumiyet ve güvenlik tedbirine hükmedilmesi hallerdir. Bunlar davanın esasını doğrudan çözen hükümlerdir.
E) Davanın reddi ve düşmesi hükümleri davanın esasını dolaylı çözen, başka bir ifadeyle uyuşmazlığın çözülmeyecek bir uyuşmazlık olduğunu ifade eden hüküm çeşitleridir. Görevsizlik kararı kanun yolu bakımından etkili ancak uyuşmazlığın esasına etkili kabul olmayan karardır. CMK’nın 223. maddesinde düzenlenen durma kararı hüküm niteliğinde değildir ve uyuşmazlığın esasını doğrudan veya dolaylı olarak çözme özellikleri yoktur. Ara kararlar uyuşmazlığın esasını doğrudan veya dolaylı çözmezler. Ancak bir ara karar esası çözmemekle birlikte esasa etkili olabilir.
F) Kanun yararına bozma konusu yapılacak kararlar, hükme etkili olan ve bu özelliği itibariyle kesinleşmemiş olsaydı temyiz nedeni olabilecek olan kararlardır. Bu kararları hakim veya mahkeme verebilir.
G) Hukuka aykırılık şüphelinin veya hükümlünün hukuki durumunu etkileme veya değiştirme olasılığına sahip ise kanun yararına bozma konusu olabilir.
H) Bozma nedenleri maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin olabilir. Maddi ceza hukukuna ait bir kuralın somut uyuşmazlığa uygulanmaması veya yanlış uygulanması bozma nedeni olabileceği gibi yargılama hukukuna ait bir kuralın uyuşmazlığa uygulanmaması veya yanlış uygulanması da bozma nedeni olabilir.
I) Başka bir yolla giderilmesi mümkün olan hukuk kuralına aykırılıklar olağanüstü bir yargı yolu olan kanun yararına bozmaya konu olmazlar.
J) Kanun yararına bozma yolu karar veya hükümdeki hukuka aykırılıklara ilişkin başvurulan bir yol olduğundan, hakimin vicdani kanaatine ilişkin hususlar kanun yararına bozmaya konu olmaz. Örneğin; delilleri takdir ederek sanığın suçu işleyip işlemediğini tespit etmek halinde hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceği için, kanun yararına bozmaya konu olamaz.
K) İlk derece mahkeme hakimleri delilleri vicdani kanaatlerine göre serbestçe değerlendirirler. Olayın yeniden açıklanmasını gerektiren haller bozma nedeni sayılamaz. Ancak hüküm ve karardaki hukuki değerlendirme hataları kanun yararına bozma konusu olabilir. Hakimin vicdani kanaati değil ancak bu vicdani kanaate hatalı bir hukuki değerlendirme sonucu ulaşılması halinde, bu hukuki hata kanun yararına bozmaya konu olabilir.
Hakime takdir hakkı tanınan haller kanun yararına bozma konusu olmaz fakat hakim takdir hakkını hukuka uygun kullanmak zorundadır. Takdirin kendisi değil hakimin takdiri hukuka uygun kullanıp kullanmadığı olağanüstü kanun yolunda denetlenebilir. CMK’nın 230. maddesine göre kararın gerekçeli olması asıldır, karar gerekçesiz ise bu husus bozma nedeni olabilir, farklı bir ifade ile burada yargılama kuralı uygulanmamış veya yanlış uygulanmıştır.
L) CGK’nın 14.12.2010 gün 2010/6-232 esas ve 2010/260 sayılı kararında kısa kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamak kaydıyla, kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki doğması halinde, yasa yararına bozma kurumunun amaçlarına hizmet etmediği için hiçbir eksiklik ve hukuka aykırılık içermeyen ve tefhimle geçerli hale gelerek hükmün esasını oluşturan kısa kararın zedelenmemesi için bu hususun bozma nedeni yapılamayacağı belirtilmiştir.Usul: Hakim veya mahkemelerin verdiği karar ya da hükümlerdeki hukuka aykırılıklar herhangi bir talep olmaksızın kanun yararına bozmaya konu olmazlar. Kanun yararına bozma talebi üzere ceza dairesi taleple sınırlı olmak kaydıyla inceleme yapar. Davasız yargılama olmaz ilkesinin sonucudur. Ancak ceza dairesi talep edilen bozma nedeniyle sınırlı olmak kaydıyla hükmü değişik gerekçeyle bozabilir.
Kanun yararına bozmada istem belirli bir süreye bağlanmamıştır. Bu kural kurumun kanun yararına olmasından ve hükümlü aleyhine tesir etmemesinden kaynaklanır.Kanun yararına bozmaya konu olan hüküm bozma sonrası verilen direnme kararı da olabilir. Bu kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi gerekir.Yargıtay tarafından karar verilinceye kadar kanun yararına bozma isteminden vazgeçmek mümkündür. ‘CMK’nın 266. md.’ Ancak burada ilgilinin rızasının olması gerekir kanısındayız.
Başvuruda hukuka aykırılık gösterilmemiş, hukuka aykırılık başka yolla giderilmesi mümkün ise, hüküm kesinleşmemiş ya da talebin kanun yararına bozma konusu edilemeyecek bir karar ya da hükme ilişkin olması halinde talebin reddine karar verilir.
Yargıtay usul yönünden yaptığı ön incelemede kanun yararına bozma talebini yerinde görürse bu kez karar veya hükmü esastan inceler. Esastan inceleme istemdeki hukuka aykırılığın varlığının tespiti halinde bu hukuka aykırılıkların CMK’nın 309/4. maddesinde ifade olunan bozma sebeplerinden hangisine girdiğini tespit eder. Başka bir ifadeyle Yargıtay yaptığı esas yönünden inceleme sonrası bozma istemini yerinde görürse karar veya hükmü bozar aksi halde reddine karar verir.Yargıtay şartları varsa düşme hükmü verebilir. Yargıtay temyiz yolunda verebileceği kararları ‘örneğin; ‘red, düşme, bozma’ gibi CMK’nın 309. maddesinde de verebilir. Öte yandan derhal beraat kararı verilecek hallerde ceza dairesi düşme kararı vermemeli, hükmü bozarak ıslah etmeli ve beraat kararını vermelidir.Kanun yararına bozmaya gelen karar, başka bir nedenin varlığı halinde bu neden de isteme eklenerek kanun yararına bozmaya getirilebilir.
Kanun yararına bozmanın hüküm ve neticeleri:Bozma nedenleri CMK’nın 309/4. maddesinde sınırlı sayıda belirtilmiştir. Kanun yararına bozma kurumu istisnai bir kurum olduğu için kıyas yoluyla bu aykırılıklar genişletilemez.
A) CMK 309/4-a bendinde ifade olunan nedenler:
Bozma CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise kararı veren hakim veya mahkemenin gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar vermesi gerekmektedir. CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen kararlar durma kararı ve görev yönünden yetkisizlik kararıdır. Öte yandan CMK’nın 223. maddesinde tanımlanmamakla birlikte davanın esasını çözmeyen pek çok karar vardır. İddianamenin iadesi kararına itiraz halinde itirazın reddi kararı, Cumhuriyet Savcısı’nın kovuşturmaya yer olmadığına dair verdiği karara yapılan itirazın reddi ya da kabulüne dair kararlar bu tür kararlardır.
Kanunda ve kanunun gerekçesinde bir açıklık olmamakla birlikte uygulamada CMK’nın 223. maddesinde sayılmayan ve davanın esasını çözmeyen bazı kararların da bu bent kapsamında kanun yararına bozmaya konu olduklarını kabul etmek gerekir. Örneğin; İdari yaptırım kararına itiraz üzerine verilen idari para cezasının iptaline ilişkin ceza mahkemesi kararları CMK’nın 309/4-a maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.Burda ifade olunan hukuka aykırılık dolayısıyla bozulmasına karar verilen hüküm veya kararlar sanığın lehine ya da aleyhine sonuç doğurabilecek niteliktedir. Bozulan karar kesin hüküm niteliğinde olan son kararlardan olmadığı için cezanın aleyhe değiştirilmesi yasağı kapsamında değerlendirme yapılamaz.
B) CMK’nın 309/4-b bendinde ifade olunan nedenler:
Bu bent uyarınca bozma, mahkumiyete ilişkin hükmün davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usulü işlemlere ilişkin ise kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz. Cezanın aleyhe değiştirilmesi yasağı suçun değil cezanın ağırlaştırılmamasını emreder. Dolayısıyla mahkemenin yeniden yapacağı yargılama neticesinde kurduğu hüküm mahkumiyet olursa suçun niteliği değişebilir, cezanın miktarı artırılamaz.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da açıklanmamakla birlikte bir mahkumiyet hükmünün kurulmasını gerekli kıldığından mahkumiyete ilişkin hükmün davanın esasını çözmeyen yönü olarak kabul edilmelidir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kendisi objektif koşulları bakımından kanun yararına bozmaya konu olabilir. Ancak açıklanmamış ve dolayısıyla kesinleşmemiş bir hüküm olduğu için hükümdeki hukuka aykırılıklar kanun yararına bozma yoluyla denetlenemez.
Savunma hakkının kaldırılması ya da kısıtlanması sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin sanığın sorgusunun yapılmaması, son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi, sanığın görevsiz mahkemede yargılanması, suçun niteliği değişmesine rağmen ek savunma hakkının verilmemesi, zorunlu müdafii görevlendirilmemesi, hukuka aykırılıklara örnektir. Bu hallerde CMK’nın 309/4-b maddesine aykırılıktan söz edilmelidir.
C) CMK’nın 309/4-c bendinde ifade olunan nedenler:
Bozma nedeni davanın esasını çözüpte mahkumiyet dışındaki hükümlere ilişkin olursa aleyhe sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez. Bozmanın aleyhe sonuç doğurmaması gerekir. Dolayısıyla adı geçen hallerde sanık aleyhine hüküm bozulabilirse de aleyhte tesir etmeyecek ve yargılamada yenilenmeyecektir.
Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki hükümler CMK’nın 223. maddesinde beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbiri hükmedilmesine, davanın reddi ve düşmesi kararlarıdır.
Güvenlik tedbirleri bakımından verilen kararların CMK’nın 223/6. maddesinde yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde belli bir cezaya mahkumiyet yerine veya mahkumiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur düzenlemesi karşısında güvenlik tedbirinin de hukuka aykırı olabileceğini kabul etmek gerekir.
D) CMK’nın 309/4-d bendinde ifade olan nedenler:
Adı geçen bent uyarınca hükmolunan cezanın kaldırılması gerekiyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesi gerekiyorsa bu hafif cezayı vermeye Yargıtay’ın ilgili ceza dairesi yetkilidir. Mahkumiyet hükmündeki hukuka aykırılığın hükümlü lehine olması halinde Yargıtay’ın görevli ceza dairesi hükmü ıslah etmelidir. Kanun koyucunun buradaki amacı hükmün kesinleşmesinden sonra yerel mahkeme’nin tekrar meşgul edilmemesi, adaletin gerçekleşmesinin daha fazla geciktirmemektir.
Hakimin takdir hakkı kapsamında değerlendirilmediği için suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle Yargıtay’ın cezanın tüm hüküm ve neticelerini kaldırması hali bu kapsamda değerlendirilmelidir. Buna karşın mahkemenin verdiği cezaların artırılması veya indirilmesinde hata yapılarak fazla ceza tayin edilmesi ya da daha az bir cezaya hükmedilmesi hallerinde ilgili Yargıtay Ceza Dairesi hükmü aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozup yeniden kurmalıdır. Söz konusu hallerde İlk Derece Mahkemesi’nin yeniden yargılama yapması mümkün değildir. CMK’nın 309/4-b bendinde ifade olunan ve İlk Derece Mahkemesi’nce yeniden yargılama yapılmasını yasaklayan açık hüküm gereği yok hükmünde olacaktır.
Sonuç: Kanun yararına bozma olağanüstü kanun yoluna ancak İlk Derece Mahkemesi’nce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ya da hükümlere karşı gidilir.
Kesinleşme koşulu gerçekleşmeyen karar veya hükümler kanun yararına bozmaya konu olamazlar. Öte yandan kanun yararına bozma CMK’nın 309. maddesi gereği karar ya da hükme karşı gidilebilen bir yol olduğundan ceza hakimi veya ceza mahkemesi tarafından CMK’da ifade olunan yöntemlerle verilmeyen kararlara karşı bu yola başvurulamaz. Kanun yararına bozma yoluna başvurmak için karar ya da hükmün hukuka aykırı olması gerekir. Nelerin hukuka aykırı olduğu CMK’nın 288. maddesinde düzenlenmiştir.
Kesinleşen kararlardaki her hukuka aykırılık değil, hükme etkili olan ve temyiz nedeni olabilecek olan hukuka aykırılıklar kanun yoluna bozma nedeni olabilir. Hukuka aykırılığın şüphelinin hukuki durumunu etkileme veya değiştirme olasılığına sahip olması gerekir. İnfaza ilişkin veya başka suretle giderilmesi mümkün olan kanuna aykırılıklar kanun yararına bozmaya konu olamazlar.
Kanun yararına bozma talebi üzerine ilgili ceza dairesi söz konusu taleple sınırlı olmak kaydıyla inceleme yapar. Kanun yararına bozma istemi belirli bir süreye bağlanmamıştır. Bu husus kanun yararına olmasından veya hükümlü ve sanık aleyhine tesir etmemesi özelliğinden kaynaklanır.
Yargıtay usul yönünden yaptığı ön inceleme neticesinde kanun yararına bozma talebini yerinde görürse bu kez karar veya hükmü esastan inceler. Esastan inceleme istemindeki hukuka aykırılıkların tespiti halinde bu aykırılığın CMK’nın 309/4. maddesinde ifade olunan bozma nedenlerinden hangisine girdiğini tespit eder. Yargıtay yaptığı inceleme sonucunda bozma istemini yerinde görürse hüküm veya kararı kanun yararına bozar, aksi takdirde reddine karar verir. Yargıtay temyiz yolunda verebileceği kararları CMK’nın 309. maddesinde de verebilir.
Yargıtay’ın hükmü kanun yararına bozması halinde bozma sonrası yapılacak işlemler, bozma nedeninin CMK’nın 309/4. maddesinin hangi bendi kapsamında verildiğine göre değişkenlik gösterir. CMK’nın 309/4-a bendine giren hallerde ilk derece mahkemesi’nce gerekli araştırma, inceleme sonucunda yeniden karar verilirken, aynı maddenin ‘b’ bendine giren hallerde kararı veren hakim veya mahkeme yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hükümleri verir. Buna karşın aynı maddenin ‘c ve d’ bentlerinin söz konusu olduğu hallerde Yargıtay hükmü ıslah eder, başka bir ifadeyle Yargıtay’ın ilgili ceza dairesi nihai hüküm verir.
A- CMK’nın 309/4-a-b fıkralarına aykırılık hallerinde bozulan hüküm sonrası yerel mahkemece verilen kararların sanık tarafından temyiz edilebileceğinin kabul edilmesi gerekir. Kanun yararına bozma ile başlayan süreç yeni bir süreç olup maddi gerçeğe ve adalete ulaşılmasının, varsa adaletsizliğin ortadan kaldırılması ve Yargıtay’ın verdiği kararın gereğinin yapılıp yapılmadığının denetlenmesi için temyiz hakkının sanığa tanınması gerekir. Kanun yararına bozmaya sanık lehine gidilmişse sanık bu kararı temyize götürebilmelidir, bu yetkisini sınırlayan yasalarımızda bir engel bulunmamaktadır. Bozma sonrası verilen kararın bozmaya uygun ve hukuk kurallarına riayet edilerek verilip verilmediğinin denetlenmesine imkan verilmelidir. Asıl olan yasalarda tanınan hakkın kullanılmasıdır, hakkı sınırlayan bir düzenleme yok ise hakkın varlığı asıldır. Yasalarımızda kanun yararına bozma sonrası verilen yeni kararın temyiz edilemeyeceğine ilişkin düzenleme olmadığı için, sanığın kendisi ile ilgili verilen yeni kararı temyiz etme hakkı kabul edilmelidir.
B- CMK’nın 309/4-c-d fıkralarına aykırılık hallerinde bozulan hüküm Yargıtay’ın ilgili ceza dairesi tarafından yeniden kurulup sonuçlandırıldığı için, bu kararlara ve CMK’nın 309/4-a-b maddeleri uyarınca verilen kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz etme hakkı olduğunu kabul etmek gerekir.Yukarıda belirtilen gerekçelerle sanığın hükmün temyiz hakkı bulunduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilemeyeceği düşüncesindeyim.Daire Üyesi . ise; “Sanık … hakkında Katılan .r’e yönelik 14.12.2012 tarihinde basit yarama ve hakaret suçlarından … 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 01.07.2014 tarihli ve 2013/141 Esas ve 2014/463 sayı ile;
– Yaralama suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 86/2, 86/3-(a), 53, 58 maddeleri gereğince 6 ay hapis ve hak yoksunluğuna, mükerrirlere özgü infaz rejimi (Mükerrir olması sebebiyle hapis cezası seçilmiştir).- Hakaret suçundan Türk Ceza Kanununun 125/1, 53, 58 maddeleri gereğince 3 ay hapis ve hak yoksunluğuna, mükerrirlere özgü infaz rejimi (Mükerrir olması sebebiyle hapis cezası seçilmiştir).
Karar verilmiştir.Söz Konusu Kararın … Bakanlığının kanun yararına bozma başvurusu üzerine Yüksek Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 13.06.2016 tarihli ve 2016/11887-13047 E. K. sayılı kararıyla özetle, sanık hakkında uygulanan tekerrür hükümlerine konu edilen önceki hükümlülüğünün ceza mahkumiyetine ilişkin olmaması sebebiyle bozulmasına; sanığın mükerrir kabul edilmesi sebebiyle seçenekli yaptırımlardan hapis ceza tercih edildiğinden Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309/4-(b) maddesi gereğince sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin kanun yararına bozma kararı üzerine bu kere … 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.12.2016 tarihli ve 2016/543 E., 2016/615 K. sayı ile; Yaralama suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 86/2, 86/3-(a), 53 maddeleri gereğince 6 ay hapis ve hak yoksunluğuna, mükerrirlere özgü infaz rejimi (Mükerrir olması sebebiyle hapis cezası seçilmiştir).- Hakaret suçundan Türk Ceza Kanununun 125/1, 53 maddeleri gereğince 3 ay hapis ve hak yoksunluğuna, mükerrirlere özgü infaz rejim(Mükerrir olması sebebiyle hapis cezası seçilmiştir).Karar verilmiştir.
Kararın süresi içinde temyizi üzerine Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 09.04.2019 tarihli ve 2017/4579 Esas, 2019/7015 sayılı Kararıyla ‘Sanık hakkındaki … 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 01.07.2014 tarihli ve 2013/141 Esas 2014/463 sayılı ilamın tarafların temyiz etmemesi üzerine kesinleşmesini müteakip, kanun yararına bozma istemi üzerine Dairemizce verilen bozma kararı sonrası kurulan yeni hükümlerin temyizen incelenmesi talep edilmiş ise de; kanun yararına bozma sonrası kurulan hükümlere karşı sanığın olağan kanun yoluna başvurma hak ve yetkisi bulunmadığı’ gerekçesiyle temyiz isteğinin oy çokluğuyla reddine karar verilmiştir.
Yüksek Dairenin söz konusu kararına aşağıda izah edilen gerekçelerle kanun yararına bozma konusu edildikten sonra verilen kararın olağan kanun yoluna tabi olacağı düşüncesiyle iştirak edilememiştir:
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi bakımından kanun yolu muhakemesi hakkında genel olarak açıklamalara ihtiyaç bulunmaktadır.
1) Genel Olarak Kanun Yolu Muhakemesi
Malumları olduğu üzere, Ceza Muhakemesi Hukuku, bir suçun işlendiğinin öğrenilmesinden kesin hükme kadar uygulanması gereken kuralları düzenler. Ancak, muhakeme sonunda her zaman maddî gerçeğe ulaşılması mümkün olmayabilir. Bunun bir sonucu olarak, kesin hüküm hâline gelene kadar verilen kararlara karşı da adlî hataların tamiri amacıyla bazı kanun yolları öngörülmüştür.
Bununla birlikte, bir ceza muhakemesi neticesinde verilen hüküm aleyhine sınırsız bir şekilde kanun yoluna başvuru imkânı tanımak, hakkında yargılama yapılan kişilerin hayatı boyunca muhakeme tehdidi altında bulunmasını sağlar ki bu durum, toplumdaki huzur ve güvenliğin bozulmasına sebebiyet verir. Buna karşı bir tedbir olarak, ‘kesin hüküm’ kavramı kabul edilmiştir. Kesin hükümle, insana hukuk güvenliği sağlanmakta ve taraflar açısından uyuşmazlık çözülmektedir. Ancak, muhakeme sonucunda verilen bu kararların mutlak doğru olduğundan söz edilemez.
Bir hâdisenin oluşu ve bunun mahkemede değerlendirilmesi maddî gerçeği ortaya çıkarmayabilir. Bu takdirde, vakıanın mahkemeye doğru bir şekilde aksetmeyeceğini kabul edip, mahkemelerin hüküm tesis edememesi neticesine varmak veya verilen hükümleri daha sonra meydana çıkacak hâdiseler çerçevesinde değiştirilmesini kabul etmek gerekecektir. Bu kapsamda, kesin hükmün otoritesine karşı bazı hukukî hataların tamiri amacıyla olağanüstü kanun yolları kabul edilmiş bulunmaktadır.
Olağan-olağanüstü kanun yolu ayrımı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlüğe girmeden önce 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun uygulama döneminde öğretide yapılmakta ise de, Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlüğe girdikten sonra bu ayrıl yasal alt yapıya kavuşmuş bulunmaktadır.Buna göre, olağan kanun yolu yargılama makamları tarafından verilen kesin olmayan kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularına; olağanüstü kanun yolları ise kesin nitelikteki kararlarına karşı yapılan kanun yolu başvurularına denilmektedir. Bu kapsamda, CMK’da düzenlenen itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı, kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi ise olağanüstü kanun yolu olarak tasnif edilmiştir.
2) Yasal Düzenlemeler
1) 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8/1. maddesinin ‘Bölge adliye mahkemelerinin, 26/09/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2′ nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322’nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.’
2) 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Madde 305- (Değişik madde: 21/01/1983 – 2789/1 md.) Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, onbeş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümleri hiç bir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtayca re’sen tetkik olunur.
1- (Değişik bent: 18/11/1992 – 3842/28 md.) İkimilyar liraya kadar (İkimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2- (Değişik bent: 18/11/1992 – 3842/28 md.) Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, Temyiz olunamaz.
Hükümden evvel verilip hükme esas teşkil eden kararlar dahi hükümle bertaraf temyiz olunabilir.
3) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
‘Madde 286. (1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) (Ek: 20/7/2017-7035/20 md.) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
d) (Anayasa Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve E.:2018/71 K.:2018/118 sayılı Kararı ile İptal; Yeniden Düzenleme:20/2/2019-7165/7 md.) İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 ‘nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
f) (Değişik: 18/6/2014-6545/78 md.) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları, (1) g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak (…) (2) istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları, (1) (2) h) (Değişik: 18/6/2014-6545/78 md.) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
ı) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.’
3) Hukuki Nedenler
Bilindiği üzere, bir kararın temyiz edilip edilmeyeceği kanun tarafından belirlenir. Mahkemenin kanuna göre temyiz edilemeyecek olan bir kararın temyiz edilebileceğini kararında göstermesi, o kararın temyiz incelenmesinin yapılmasını sağlamaz. Kural olarak, 1412 sayılı Kanun uygulaması bakımından, ilk derece mahkemelerinden verilen nihaî kararlara karşı; 5271 sayılı Kanun uygulaması bakımından ise İstinaf mahkemelerinin kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
Bununla birlikte, gerek 1412 sayılı Kanunda, gerekse 5271 sayılı Kanunda temyiz bakımından çeşitli kesinlik sınırları konulmuştur. Bunun dışında temyiz hakkını kısıtlayıcı bir hükme de yer verilmemiştir.
Öte yandan, kanun yararına bozmanın düzenlendiği Ceza Muhakemesi Kanunun 309. maddesinde Özel Dairece verilecek kararlara yönelik kanun yolu gösterilmemiş; aynı maddenin beşinci fıkrasında bozma kararlarına karşı direnme kararı verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Şu husus da belirtilmelidir ki, olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi üzerine verilen kararın olağan kanun yolu denetimine tabi olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Salt kanun yararına bozma sonrası verildiğinden bahisle mahkeme kararının olağan kanun yolu denetimine kapatılması hakkın kısıtlanması niteliği taşıyacaktır.
Kanun yararına bozma sonrası yapılan yargılamanın yeni bir süreç olduğu ve Yargıtay bozma ilamına uygun karar verilip verilmediğinin denetiminin gerekli olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Kaldı ki, somut olayda Özel Dairenin bozma ilamına uyulmasına rağmen tekerrüre esas sabıkası olmayan sanık hakkında adli sicil kaydına dayanılarak bozma ilamına aykırı olacak şekilde seçimlik cezadan bu gerekçeyle hapis cezasının tercih edildiği de görülmektedir.
Ayrıca, Kanunumuzda kanun yararına bozma sonrası kurulan bir hükmün olağan kanun yolu denetimini kısıtlayıcı bir hüküm de yer almamaktadır.
4) Sonuç
Yukarıda arz ve izah edilen gerekçelerle, sanığın temyiz hakkının bulunması sebebiyle temyiz isteminin reddi kararı verilemeyeceği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edemiyorum.
Düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da 25.06.2019 tarih ve 32257 sayı ile; “Yüksek Daire ile Başsavcılığımız arasındaki itiraza konu uyuşmazlık; 5271 sayılı CMK’nin 309. maddesinin 4. fıkrasının ‘b’ bendi uyarınca kanun yararına bozma sonrası verilen hükmün temyizi kabil olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
5271 sayılı CMK’nin 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir kararın kanun yararına bozulması hâlinde aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Bu nedenle CMK’nin 309/4-a maddesi uyarınca verilen kanun yararına bozma kararından sonra yerel mahkemece davanın esasını çözecek şekilde CMK’nin 223. maddesi çerçevesinde kurulacak hüküm, istisnalar kapsamında kalmadığı sürece temyizi kabil bir karar olacaktır.
Yargıtay ceza daireleri tarafından davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin kanun yararına bozulması halinde CMK’nin 309/4. fıkrasının (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. Bu nedenle temyizi kabil olacak yeni bir hükümden bahsetmek mümkün değildir. Anılan fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde ise cezanın kaldırılmasına Yüksek Dairece karar verilecek, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi durumunda bu hafif cezaya Yargıtay Ceza Dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu bendin uygulandığı hallerde de yerel mahkemece temyizi kabil olabilecek yeni bir hüküm kurulmamaktadır.
Kanun yararına bozmanın mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde, CMK’nin 309. maddesinin ‘4-b’ bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. İtiraza konu edilen uyuşmazlık bu noktada toplanmaktadır. Bu bent uyarınca kanun yararına bozma kararı verilmesi halinde, bozmanın gereğinin yerine getirilmesi için dava dosyası mahalline gönderilmekte, mahallinde yerel mahkemece duruşma açılarak yeni bir karar verilmektedir. Kanun yararına bozulan hukuka aykırılığın giderilip giderilmediğinin ve aleyhe sonuç doğuracak şekilde yeni bir hüküm kurulup kurulmadığının denetlenebilmesi için yerel mahkemece verilen bu hükmün denetim muhakemesinden geçirilmesinde kanaatimizce zorunluluk bulunmaktadır. Daha önceden kesinleşmiş hükmün yargısının zedelenmemesi için yapılacak temyiz incelemesinin sınırlı bir temyiz incelemesi olduğu hususunda da bir tereddüt yoktur. Kanun yararına bozulduktan sonra verilen yeni hükmün temyiz denetiminden geçmeksizin kesinleşmesi sonrası yeniden kanun yararına bozulabileceği ve bu şekilde hukuka aykırılığın giderilebileceği ileri sürülebilir ise de, takdire dayalı olarak kurulan hükümler yönünden kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağı hususunun gözden uzak tutulmaması gerekmektedir. Örneğin, yerel mahkemece kanun yararına bozma konusu yapılan hukuka aykırılık giderilmeksizin yeniden yapılan yargılama sonrasında, sanık hakkında delil yetersizliğinden kurulan bir beraat hükmü ile karşılaştığımızda, takdire ilişkin olması nedeniyle bu aykırılığın kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi mümkün olmayacak, bu nedenle kanuna aykırı bir karar ortaya çıkmış olacaktır. Ancak, 5271 sayılı CMK’nin 309/4-b maddesi uyarınca bozulan karar sonrasında mahkemece verilen yeni hükmün temyizi kabil olduğunu kabul ettiğimizde anılan sakıncalar ile karşılaşılmayacaktır.Nitekim, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 25.03.2015 tarih ve 2015/7094 esas, 2015/10798 karar sayılı ilamı ile 5271 sayılı CMK’nin 309/4-b maddesi uyarınca ‘aleyhe sonuç doğurmamak üzere’ kanun yararına bozma kararı verildiği, kanun yararına bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda kurulan yeni hükmün sanık tarafından temyiz edildiği, temyiz davasının Yargıtay’da görülmesi sonrası Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.05.2019 tarih ve 2019/8407 esas, 2019/ 10201 karar sayılı ilamıyla ‘Dairemizin 25.03.2015 tarih ve 2015/7094 Esas, 2015/10798 Karar sayılı ilamında aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozma kararı verilmesine ve kanun yararına bozmaya konu … Asliye Ceza Mahkemesinin 08.04.2013 tarihli ve 2009/432 Esas, 2009/800 Karar sayılı ek kararında sanığın TCK’nin 86/2, 86/3-a, 62, 52/2. maddeleri gereğince 3.000,00 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karşın, bozma sonrası sanık hakkında TCK’nin 86/2, 86/3-a, 62. maddeleri gereğince 5 ay hapis cezasına hükmedilmek suretiyle sanığın aleyhine uygulama yapılması’ hususunu da gerekçe göstererek yeni hükmün bozulmasına karar vermiştir. Anılan örnekte de görüldüğü üzere kanun yararına bozulan hukuksuzluğun giderilip giderilmediğinin ve aleyhe sonuç doğuracak şekilde yeni bir hüküm kurulup kurulmadığının denetlenebilmesi için yerel mahkemece verilen yeni hükmün denetim muhakemesinden geçirilmesi gerekmektedir. Aksine bir düşünce, temyiz davası yönünden kanunda öngörülmeyen bir istisnanın kabul edilmesi, başka bir ifadeyle verilen yeni hüküm yönünden tarafların temyiz davası açma haklarından mahrum bırakılması sonucunu doğuracaktır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesince 03.07.2019 tarih, 7921-11692 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Sanık hakkında … 2. Sulh Ceza Mahkemesince 01.07.2014 tarih ve 141-463 sayı ile verilen hükmün CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendi uyarınca kanun yararına bozulması sonrasında Yerel Mahkemece verilen 27.12.2016 tarihli ve 543-615 sayılı hükmün temyizen incelenmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de sanığın, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 12.05.2020 tarihinde öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi gereğince öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
… Cumhuriyet Başsavcılığınca 25.03.2013 tarih ve 1344-557 sayı ile; sanık … hakkında TCK’nın 86/2,3-a, 125/1 ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
… 2. Sulh Ceza Mahkemesince 01.07.2014 tarih ve 141-463 sayı ile; sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 3-e maddesi uyarınca 6 ay; hakaret suçundan ise TCK’nın 125/1 maddesi uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53 ve 58. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 09.09.2014 tarihinde kesinleştirildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.02.2016 tarih ve 24041 sayı ile; “1- Tekerrüre esas alınan … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/739 esas, 2011/807 karar sayılı ilamı incelendiğinde; sanık hakkında kasten yaralama suçundan hükmedilen 5 ay hapis cezasının TCK’nın 50/1-d maddesi gereğince 2 ay 15 gün süre ile içkili yerlere gitmekten men tedbirine çevrildiği, aynı maddenin 5. fıkrası uyarınca asıl mahkûmiyetin bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğunun düzenlendiği, tekerrür hükmünü düzenleyen TCK’nın 58. maddesinde tekerrüre esas alınacak ilamdaki sonuç cezanın hapis veya adli para cezası olması gerektiği, bu nedenle TCK’nın 50/1-d maddesine göre tedbir yaptırımını İçeren … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/739 Esas, 2011/807 Karar sayılı ilamının tekerrüre esas alınamayacağı halde, hükümlü hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanması,
2- … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/739 esas, 2011/807 karar sayılı ilamının tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, sanığın mükerrer olduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nın 58/3, maddesi delaletiyle TCK’nın 86/2 ve 125/1. maddelerindeki seçenek yaptırımlardan hapis cezasının zorunlu olarak tercih edildiğinin belirtilerek yazılı şekilde karar verilmesinde isabeti görülmemiştir.” hususlarına yer verilerek kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu,
Yargıtay 18. Ceza Dairesince 13.06.2016 tarih ve 11887-13047 sayı ile; “Mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesi uygulamasına esas alınan önceki hükümlülüğün, sanığa … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/739 esas sayılı kararıyla, kasten yaralama suçundan, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak TCK’nın 50/1 maddesi ile verilen 2 ay 15 gün süreyle içkili yerlere gitmekten men tedbirine ilişkin olduğu görülmektedir. Söz konusu mahkûmiyetin TCK’nın 58/2, 50/5 ve 45. maddeleri ile birlikte değerlendirildiğinde ceza mahkûmiyetine ilişkin olmaması nedeniyle, sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilemeyeceği…” gerekçesiyle Yerel Mahkeme hükmünün CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına, aynı Kanun’un 309/4-b maddesi gereğince, sanığın mükerrir kabul edilmesi nedeniyle seçenek yaptırımlardan hapis cezasının tercih edilmesi nedeniyle, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına karar verildiği,
… 7. Asliye Ceza Mahkemesince 27.12.2016 tarih ve 543-615 sayı ile; sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 3-e maddesi uyarınca 6 ay; hakaret suçundan ise TCK’nın 125/1 maddesi uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53 ve 58. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre sanık …’in Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 12.05.2020 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.Anlaşılmıştır.
Ön sorun bakımından isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için karar tarihinden sonra sanık veya hükümlünün ölmüş olmasına bağlanan hukuki sonuçlarla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
TCK’nın “Sanığın veya hükümlünün ölümü” başlıklı 64. maddesi;
“Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği; hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi hâlinde kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölüm, ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, fakat ortada suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Öte yandan, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun “Adlî sicil bilgilerinin silinmesi” başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında ilgilinin ölümü üzerine adli sicil bilgilerinin, aynı Kanun’un “Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise ilgilinin ölümü üzerine adli sicil ve arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmıştır.
Gelinen aşamada itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK’da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.” biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle de, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
“2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanırlar.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yasa yoluna başvurusunu “itirazname” denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (… Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, … 2020, …. 956).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, … Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, …, 2021, …. 894-899). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 3-e maddesi uyarınca 6 ay; hakaret suçundan ise TCK’nın 125/1 maddesi uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53 ve 58. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilen ve Özel Dairece temyiz isteminin reddine karar verilmesi suretiyle hakkındaki mahkûmiyet hükümleri kesinleşen sanık …’in Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 12.05.2020 tarihinde öldüğü anlaşılmakla;
Sanık hakkında … 2. Sulh Ceza Mahkemesince 01.07.2014 tarih ve 141-463 sayı ile verilen hükmün CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendi uyarınca kanun yararına bozulması sonrasında Yerel Mahkemece verilen 27.12.2016 tarihli ve 543-615 sayılı hükmün temyizen incelenmesinin mümkün olduğu yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, hükümlerin hukuka uygunluğunun denetlenmesi ve bu yolla içtihat birliğinin sağlanması amacını taşımakla birlikte, hakkında verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle kesinleşen sanığın itiraz tarihinden sonra ölmesi nedeniyle temyiz isteminin reddi kararının isabetsiz olduğu belirlense dahi yapılacak temyiz incelemesi sonucunda dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece sanık hakkında açılan kamu davaları ölüm sebebiyle düşürüleceğinden hükümlerin, maddi ceza hukuku veya muhakeme hukukuna uygun olup olmadığının denetlenmesinde de hukuki bir yarar kalmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusuz kaldığı, bu nedenle de sanığa yönelik itiraz bakımından Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında sanık hakkında … 2. Sulh Ceza Mahkemesince 01.07.2014 tarih ve 141-463 sayı ile verilen hükmün CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendi uyarınca kanun yararına bozulması sonrasında Yerel Mahkemece verilen 27.12.2016 tarihli ve 543-615 sayılı hükmün temyizen incelenmesinin mümkün olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 23.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.