YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/310
KARAR NO : 2019/509
KARAR TARİHİ : 27.06.2019
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 146-61
Sanık… hakkında kamu malına zarar verme, kamu malına zarar vermeye teşebbüs ve tehdit suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın kamu malına zarar verme suçundan TCK’nın 152/1-a, 53 ve 63. maddeleri uyarınca üç kez 1 yıl hapis, kamu malına zarar vermeye teşebbüs suçundan aynı Kanun’un 152/1-a, 35, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve tehdit suçundan yine aynı Kanun’un 106/1-1. cümle, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve aynı Kanun’un 6/1-h maddesi yollamasıyla 58/9. maddesi uyarınca hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Kozluk Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.04.2012 tarihli ve 146-61 sayılı hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 11.11.2014 tarih ve 28046-18533 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.02.2019 tarih ve 15144 sayı ile;
“…1- 24.03.2011 tarihli iddianamenin sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edildiğine dair bir bilgi ve belge bulunmadığı, sanığa iddianame okunup atılı suçla ilgili yasal hakları hatırlatılmadan sorgusunun yapıldığı ve bu şekilde savunma hakkının kısıtlandığı,
2- 22.03.2011, 24.03.2011 ve 16.01.2012 tarihli iddianamelere konu eylemlerin kendi içlerinde zincirleme suç oluşturduğu,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 17.04.2019 tarih ve 1688-3905 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık…’ın 09.02.2011, 24.02.2011 ve 15.03.2011 tarihlerinde işlediği kamu malına zarar verme, 14.02.2011 tarihinde işlediği kamu malına zarar vermeye teşebbüs ve 24.02.2011 tarihinde işlediği tehdit suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- 24.02.2011 tarihinde işlediği kamu malına zarar verme suçundan dolayı sanık hakkında açılan kamu davasına ilişkin iddianame okunup atılı suçla ilgili yasal hakları da hatırlatılmadan sorgusu yapılmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 176/1, 191/3-b-c ve 147. maddelerine aykırı davranılıp davranılmadığı,
2- Davranılmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde, ayrıca; 09.02.2011, 14.02.2011, 24.02.2011 ve 15.03.2011 tarihlerinde işlediği kamu malına zarar verme suçlarından dolayı sanık hakkında açılan kamu davalarına ilişkin iddianame tarihleri göz önüne alındığında bu suçların kendi içlerinde zincirleme suç oluşturup oluşturmadıkları ve bu bağlamda sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Kozluk Cumhuriyet Başsavcılığınca; sanığın 09.02.2011 tarihinde işlediği kamu malına zarar verme suçuna ilişkin olarak 22.03.2011 tarihli ve 74-36 sayılı; 24.02.2011 tarihinde işlediği kamu malına zarar verme ve tehdit suçlarına ilişkin olarak 24.03.2011 tarihli ve 78-38 sayılı; 15.03.2011 tarihinde işlediği kamu malına zarar verme suçuna ilişkin olarak 16.01.2012 tarihli ve 15-9 sayılı; 14.02.2011 tarihinde işlediği kamu malına zarar vermeye teşebbüs suçuna ilişkin olarak ise 22.03.2011 tarihli ve 73-35 sayılı iddianameler ile kamu davası açıldığı, açılan kamu davalarının sanığın savunması alınmadan Kozluk Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/146 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, birleşen bu dava dosyasına ilişkin olarak Yerel Mahkemece 06.10.2011 tarihinde yapılan oturumda hazır bulunan sanığa söz konusu iddianameler okunmadan ve yasal hakları da hatırlatılmadan sanığın savunmasının alındığı anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 176. maddesinin birinci fıkrasında iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğ edileceği hükme bağlanmış, aynı maddenin son fıkrasında da iddianamenin tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerektiği belirtilmiştir.
CMK’nın “İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147. maddesinin 1. fıkrasının (a), (b), (c), (d), (e), (f) ve (g) bentleri;
“(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
d) 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.
e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.
f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.
g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un “Duruşmanın başlaması” başlıklı 191. maddesinin 3. fıkrasında ise;
“Duruşmada, sırasıyla;
a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,
d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır.” düzenlemelerine yer verilerek, sanığın sorgusu yapılmadan önce iddianamenin ve iddianame yerine geçen belgenin okunması gerektiği belirtilmiştir.
AİHS’nin 6/1. maddesinin 1. cümlesinde; “Herkes, gerek medeni hak veya yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”,
Aynı maddenin 3. fıkrasında ise; “Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek…” hükümleri yer almaktadır.
Adil yargılama; yalnızca davanın erken sonuçlandırılması olmayıp, sanık ile katılana tüm haklarını tamamen kullanma imkanı sağlanarak yargılamanın en az giderle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması olduğundan, modern hukuk sistemlerinde sözlülük, doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkeleri kabul edilmiştir.
Kanun koyucu da, CMK’nın 176. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğini ve savunması hazırlanmasına imkan sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunmasını öngörmüş, ayrıca 191. madde ile sanığın üzerine atılı suçu ayrıntılarıyla öğrenmesi ve savunma hakkını en iyi şekilde kullanması için iddianamenin okunması zorunluluğunu getirmiştir. Sözkonusu düzenlemeler savunma ve yapılan isnadı öğrenme hakkı kapsamında olup, sanığın hakkındaki suçlamalardan haberdar olması ve daha etkili savunma yapması amaçlanmaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 tarihli ve 1401-277 sayılı ile 04.02.2014 tarihli ve 112-38 sayılı kararlarında da benzer hususlara işaret edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında kamu malına zarar verme ve tehdit suçlarından düzenlenen 24.03.2011 tarihli iddianamenin Yerel Mahkemece sanığın hazır bulunduğu 06.10.2011 tarihli duruşmada sorgusuna geçilmeden önce okunmadığı ve atılı kamu malına zarar verme ve tehdit suçları ile ilgili olarak CMK’nın 147. maddesindeki hakları konusunda bilgilendirilmediği anlaşıldığından, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkeme hükümlerinin, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Bu nedenle, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Birinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan sonuç karşısında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 11.11.2014 tarihli ve 28046-18533 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Kozluk Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12.04.2012 tarihli ve 146-61 sayılı hükümlerinden sanığın 24.02.2011 tarihinde işlediği suç nedeniyle verilen mahkûmiyet hükmünün sanığın savunma hakkının sınırlanması isabetsizliğinden, itiraza konu olan her beş mahkûmiyet hükümleri bakımından diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.06.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.