Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2019/238 E. 2022/831 K. 22.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/238
KARAR NO : 2022/831
KARAR TARİHİ : 22.12.2022

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 50-385
Ölen : …
Katılanlar : 1- …, 2- …
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’nin TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Salihli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.03.2014 tarihli ve 1007-137 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 17.12.2015 tarih ve 1047-19345 sayı ile;
“Sanık …’ın sahibi olduğu … Blok … San ve Tic. A.Ş’ye ait bina tuğlalarının üretildiği tesiste, ölen …’ın tuğlaların yüklenmesi işinde çalıştığı, olay tarihinde bir kısım tuğlanın başka fırın çıkışından yüklendiği, devamında kalan tuğlaların kazanın meydana geldiği fırın çıkışındaki banttan yüklenmesi için sanık …’nin yönetimindeki dorseli kamyonla banda yanaşmak için geri manevrası yaptığı sırada, gözcülük yapan ve aracı yönlendiren …’un ‘Gel diye’ seslenmesi üzerine kamyonun geri geldiği sırada tuğlaların yüklendiği bölüme çarptığı, bu sırada ölen …’ın bant ile fırın duvarı arasında kalan bölmede bulunduğu ve duvar ile bantlı götürücü arasında sıkıştığı, ses gelmesi üzerine olayı fark eden işçilerin kamyon şoförüne seslenip kamyonu ileriye almasını istedikleri ve kamyonun ileriye doğru alınarak …’in bulunduğu yerden çıkarılıp ambulans ile hastaneye kaldırıldığı, ancak yapılan müdahalelere rağmen kurtulamayıp öldüğü olayda, tüm aşamalarda sanıklar … …, … ve tanıkların, ölenin bant ile fırın girişi arasında olduğunu fark etmediklerine ilişkin beyanları ile sanık …’nin banta geri manevra yaparak yaklaştığı sırada, arkasını net olarak görememesi nedeniyle gözcü bulundurması ve onun talimatlarına uyması, ölenin de sanığın görüş alanı içinde olmaması nedenleriyle, meydana gelen kazada kendisine kusur atfedilemeyeceği gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Salihli 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 05.05.2016 tarih ve 50-385 sayı ile;
“Her ne kadar Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 17.12.2015 tarih ve 2015/1047 Esas 2015/19345 Karar sayılı bozma ilamında sanık …’nin yaşanan kazada kusurunun bulunmadığı belirtilmiş ise de, dosya kapsamı ve dosyada mevcut 14.11.2012 tarihli bilirkişi heyetinin raporu ile sanığın iddianameye konu kazada kusurunun bulunduğunun sabit olduğu, sanığın geri manevra sırasında dikkatsizliği, tedbirsizliği ve sağ dikiz aynasından arkayı kontrol etmemesi nedeni ile kamyonu geri manevra ile yanaştırdığı sırada konveyore çarparak …’ın vefatına sebebiyet verdiği, Yargıtay bozma ilamında belirtilen hususların ancak sanığın asli veya tali kusurlu olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından gözönüne alınabileceği ancak sanığın gözcü bulundurması ve vefat eden …’ın bant ile fırın duvarı arasında kalan bölmede bulunduğunu farketmemesi nedeni ile sanığın tamamen kusursuz olduğunun savunulamayacağı, zira kamyon gibi büyük araç sürücülerinin geri manevra yaparken arka kısmı tam olarak görmelerinin zaten mümkün olmadığı, bu nedenle kamyon gibi büyük araç sürücülerinden normal araç kullananlardan daha fazla tedbir ve dikkatli olmalarının gerektiği, mahkememizin kanaatinin sanığın asli kusurlu olduğu yönünde olmakla birlikte Yargıtay kararında belirtilen hususlar doğrultusunda sanığın tali kusurlu olduğunun savunulabileceği, ancak somut olayda dosya kapsamına göre sanığın tamamen kusursuz olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, yukarıda izah edildiği üzere sanığın dikkat ve tedbirsizliği ile …’ın vefat ettiği kazaya sebebiyet verdiği, bu suretle sanığın üzerine atılı taksirle ölüme neden olma suçunu işlediği,” şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.07.2016 tarihli ve 271137 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş; aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 07.03.2019 tarih ve 9460-3162 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar … … ve … hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin ve temyizin kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümü ile neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İnceleme dışı sanık … …’ın sahibi olduğu … Blok … San ve Tic. A.Ş’ye ait bina tuğlalarının üretildiği tesiste, …’ın tuğlaların yüklenmesi işinde çalıştığı, olay tarihinde bir kısım tuğlanın başka fırın çıkışından yüklendiği, devamında kalan tuğlaların kazanın meydana geldiği fırın çıkışındaki banttan yüklenmesi için sanık …’nin yönetimindeki dorseli kamyonla banda yanaşmak için geri manevrası yaptığı sırada, gözcülük yapan ve aracı yönlendiren inceleme dışı sanık …’un “Gel gel” seslenmesi üzerine kamyonun geri geldiği sırada tuğlaların yüklendiği bölüme çarptığı, bu sırada …’ın bant ile fırın duvarı arasında kalan bölmede bulunduğu ve duvar ile bantlı götürücü arasında sıkıştığı, ses gelmesi üzerine olayı fark eden işçilerin kamyon şoförüne seslenip kamyonu ileriye almasını istedikleri ve kamyonun ileriye doğru alınarak …’ın bulunduğu yerden çıkarılıp ambulans ile hastaneye kaldırıldığı, ancak yapılan müdahalelere rağmen kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği,
26.07.2012 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre; olayın meydana geldiği “… Blok” isimli tuğla fabrikasının tek katlı, çok sayıda tuğla fırınından meydana gelen bir yapı vasfında olduğu, olayın fabrikanın üst tarafından girişine göre solda üçüncü sırada bulunan fırın girişinde meydana geldiği, fırın girişinde hali hazırda tuğla yüklemekte kullanılan bant ile fırını soğutmakta kullanılan büyük vantilatörün bulunduğu, fırının giriş kısmında yoğun kan birikintisinin kısmen kurumuş vaziyette bulunduğu, tuğla yüklemek için orada bulunan ve kazaya karışan kırmızı renkli kamyonun ise geri geri yanaşmış vaziyette fırınlar önünde durduğu, iş yeri duvarlarında ve yukarıda adı geçen bant üzerinde iş güvenliği açısından ikaz edici yazıların bulunduğu,
İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı tarafından düzenlenen 22.08.2012 tarihli otopsi raporuna göre; ölenin kanında ve idrarında alkol(etil-metil) ve aranan uyutucu-uyuşturucu maddelerin bulunmadığı, kişinin ölümünün künt kafa travmasına bağlı kafatası ve kafa kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması sonucu meydana gelmiş olduğu,
Soruşturma aşamasında iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen 14.11.2012 tarihli bilirkişi heyeti raporuna göre; “… Blok” isimli fabrikada inşaat malzemesi tuğla üretiminin yapıldığı, sanığın sevk ve idaresindeki kamyonuna fırınlardan çıkan tuğlaları yükletmek için fabrika içinde kamyonu geri manevra ile fırın çıkışlarındaki bantlı konveyörün bulunduğu yere doğru yanaştırmak için geri manevra yaptığı sırasında kamyonun yanaşması için fabrikada işçi olan inceleme dışı sanık …’in söz konusu kamyonu işaretçi olarak yönlendirdiği, bantlı konveyörün zemin seviyesindeki kısmının fırının çıkış kısmına duvar içine doğru girdiği, fırın duvarından sonra uzanan kısmının ise zeminde yüksekte kamyon kasa seviyesinin altında bir yükseklikte bulunduğu, kamyonun geriye hareket ettiğinde ölenin içe giren konveyör ile duvar arasında emniyetsiz alanda bulunduğu ve kamyon kasasının konveyöre çarptığında ölenin tehlikenin en üst sınırında duvar ile konveyör arasında bulunduğunun anlaşıldığı,
Bu kapsamda;
Ölenin, kamyonun geri manevra ile geldiğini ve tuğla yükleneceğini bildiği hâlde kendisini hiç değilse kamyon bantın bulunduğu bölüme yanaşana kadar güvenli alanda beklemesi ve kamyon durduğunda fırın içine girip görevini bu şekilde yapması gerektiği, ancak bahsedildiği şekilde hareket eden ölenin kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu;
Sanığın, olay öncesinde kamyonun yaklaşık üçte ikisini aynı yöntemle yüklenmesi için kamyonu geri manevra ile yanaştırdığı, olay yerinin şartlarını gördüğü ve bildiği hâlde geri manevra sırasında dikkatsizliği, tedbirsizliği ve dalgınlığı ile sağ dikiz aynasından arkayı kontrol etmeden kamyonu geri manevra ile yanaştırdığı sırada konveyöre çarpmak suretiyle kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu;
İnceleme dışı sanık …’in, iş yerinde sevkiyat sorumlusu olarak istihdam edildiği, olay öncesinde kamyona işaretçi olarak yardımcı olduğu sırada kamyon şoförünü yeterince uyarmayıp konveyöre çarpmasına neden olması nedeniyle tali kusurlu;
İnceleme dışı sanık …’ın ise, işçilerin iş sağlığı güvenliği konusunda eğitilmesini sağlaması, verilen eğitimleri alışkanlık hâline getirilmesi için düzenli olarak takip etmesi, fırın çıkışlarındaki konveyör bantların kamyon manevraları sırasında kasa üst seviyesinden yukarda durmalarının sağlanması, kamyonun bandın bulunduğu bölgeye yanaşması sırasında izlenen yolların zeminde renkli boyalarla sınırlandırılarak trafik yollarının hazırlaması, yetişmiş işaretçilerin istihdam edilmesi hususlarında yeterli tedbirleri almaması nedeniyle tali kusurlu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …; ölenin eşi olduğunu, olaydan sonra sanıklar tarafından kendisine ve ölen ile müşterek kızı olan katılan …’e yapılmış herhangi bir tazminat ödemesi bulunmadığını, kendi adına asaleten ölen ile müşterek kızı olan … adına ise vekâleten sanıklardan şikâyetçiyi olduğunu,
Tanık … …; “… Blok” isimli tuğla fabrikasında 6 yıldır işçi olarak çalıştığını, olay günü saat 13.30 sıralarında arkadaşı olan ölen, tanık … ve … … ile tuğla yüklemek için fabrikadaki fırının önüne geldiklerini, sanığın şoförlüğünü yaptığı kamyonun fırın ağzında içeriye uzanan yükleme bandına doğru yanaşmaya başlayarak fırın içine tuğla yüklenmesi için girmeye çalıştığı sırada inceleme dışı sanık …’in sanığa talimatlar vererek aracı yönlendirdiğini, kendisinin bu arada arkada durduğunu, sanığın araç yükleme bandına doğru geri geri geldiği sırada çarpması üzerine ölenin bağırmaya başladığını, kendisinin de “Durun” dediğini, öleni fırın ağzında kanlar içinde bantla duvar arasında sıkışmış hâlde gördüğünü,
Tanık … Kocaman; “… Blok” isimli iş yerinde ölen ile birlikte yükleme boşaltma işçisi olarak çalıştıklarını, olay günü öğleden sonra bir kamyona fabrika fırınından tuğla yüklediklerini, kamyonun tam dolmaması nedeniyle diğer fırından yükleme işine geçtiklerini, kamyonun bu fırına doğru geri geri yanaşmaya başladığını, o sırada kendisinin kamyonun dorsesine çıktığını, ölenin de fırının içine doğru girerek aşağıdaki banta tuğla yükleyeceğini kendisinin de tuğlaları kamyona istif yapacağını, kamyonun geri geri yanaştığı sırada dorsesinin sağ köşesinin yükleme bandına takıldığını ve bandın geriye doğru hareket etmesi üzerine ölenin bant ile duvar arasına sıkışarak yaralandığı, inceleme dışı sanık …’in yükleme sorumlusu olarak kamyona yön verdiğini, ancak ne kendisinin ne adı geçen inceleme dışı sanığın ne de sanığın ölenin orada olduğunu fark etmediklerini, kendisinin öleni fırının içerisinde zannettiğini, ölenin yaralandığını görmeleri üzerine sanığın hemen kamyonu durdurarak ileri doğru aldığını, ardından öleni sıkıştığı yerden çıkarttıklarını ve olay yerine ambulans ile ölenin hastaneye kaldırıldığını,
İnceleme dışı sanık …; “… Blok” isimli … fabrikasında sevkiyat sorumlusu olarak çalıştığını, adı geçen iş yerinde çalışan işçilerin nerde çalışmaları gerektiği hususunda görevlendirmeyi kendisinin yaptığını, ölenin de bu iş yerinde yüklemeci olarak çalıştığını, olay günü saat 14.10 sıralarında sanığın sevk ve idaresindeki kamyonun fabrikanın 3 nolu kapısından geri vitesle geriye doğru geldiği sırada kamyonun üzerinde tanık …’ın bulunduğunu, tanık …’ın ise kamyonun geriye doğru yanaşması için yön tarif ettiğini, tanık …’ın kamyonu iyi yanaştıramaması nedeniyle sanığa yön tarifinin kendisinin yaptığını, sanığa “Geri gel sağa git” gibi komutlar vererek tuğla pişirme fırınına doğru yanaştırdığı sırada kamyonun üzerinde bulunan yüklemeci olarak aynı iş yerinde çalışan tanık …’ın ölenin tuğla yükleme bandı ile duvar arasında sıkıştığını söylediğini, bunun üzerine hemen araç sürücüsü sanığa bağırarak durmasını ve aracı ileri almasını söylediğini, sanığın da hemen aracı ileri aldığını, ardından öleni sıkışmış olduğu yerden çıkarttıkları ve olay yerine ambulans çağırdıklarını, öleni yüklemeci olarak kendisinin görevlendirdiğini ancak ölenin fırının içerisinde veya dışarıda güvenlikli bir yerde olması gerektiğini, ölenin yükleme sırasında kimse görmeden fırının içerisine geçmek isterken kamyonun dorsesinin sağ arka tarafının yükleme bandına hafif çarpması neticesinde yükleme bandı ve duvar arasında sıkışması sonucu kazanın meydana geldiğini, ölenin orada olduğunu fark etmediklerini,
İnceleme dışı sanık … …; “… Blok” isimli tuğla fabrikanın sahibi olduğunu olay günü öğleden sonra pişirme fırınının önünde bir kalabalık ve koşuşturma gördüğünü, olay yerine gittiğinde ölenin yaralı bir şekilde yerde yattığını gördüğünü, ölenin hemen hastaneye kaldırıldığını, kazanın oluşu hakkında herhangi bir görgü ve bilgisinin olmadığını, ölenin fabrikada fırından çıkan malları yükleme işinde görevli olduğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; “Topbaşlar Tarım” isimli firmaya ait çekici ve dorseli kamyonun şoförü olduğunu, şirket yetkililerinin talimatıyla “… Blok” isimli tuğla fabrikasına olay günü saat 10.00 sıralarında yük almaya gittiğini, saat 11.00 sıralarında kamyonu yüklemeye başlamak için fabrikanın sevkiyat sorumlusu olan inceleme dışı sanık …’in talimatıyla geriye doğru banta yanaşmasına yardımcı olduğunu, kendisinin de kontollü ve yavaş bir şekilde onun talimatı üzerine geri geri gitmeye başlayarak yükleme bantına doğru kamyonun dorsesini yanaştırmaya başladığını, o sırada inceleme dışı sanık …’in kendisine “Hoop dur” diye bağırdığını, kendisinin de hemen frene basarak durduğunu, aşağıya inip baktığımda ölenin yükleme bandı ile duvarın arasına sıkıştığını ve yaralı bir vaziyette yerde yattığını gördüğünü, daha sonra öğrendiğine göre kamyonun dorsesinin sağ tarafının yükleme bandına hafifçe çarptığını ve ölenin yükleme bantı ile duvarın arasına sıkışarak yaralandığını, ancak kendisinin öleni görmesinin veya fark etmesinin mümkün olmadığını, çünkü kamyonun direksiyonunu yanaşmak için devirdiğimde dorsenin manevrası yüzünden ölenin bulunduğu yeri göremediğini, o tarafın tamamen dorse ile kapandığını savunmuştur.
Kural olarak suç yalnızca kastla işlenebilir. Ancak kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için, kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, TCK’nın 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
Arapça “kusur” kökünden türetilmiş bulunan taksir; kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah anlamlarına gelmektedir (Kayıhan İçel, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, Cezaevi Matbaası, İstanbul 1967, s. 22.). Hukuki anlamda ise; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu hâlde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü hâlde istenmemesi şeklinde de olabilir (… Emin Artuk-… Gökcen-… Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 2. Baskı, c. 1, s. 590.).
Taksir, öğreti ve yargısal kararlarda; “failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi” şeklinde tanımlanmıştır (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 1992, c. 2, s. 336; … Tufan Yüce, Türk Ceza Hukuku Temel Kavramları, Turhan Kitapevi, Ankara 1984, s. 59; … Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara 1993, c. 1, s. 508; … Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, 7. Baskı, s. 172; … Emin Artuk-… Gökcen-… Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 318; Hamide …, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2015, 4. Baskı, s. 254.).
Suçun manevi unsurlarından olan kast gibi taksirde de, birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz konusudur. Toplumsal hayatta belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar birlikte yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.11.2014 tarihli ve 179-499; 18.02.2014 tarihli ve 10- 80; 25.03.2008 tarihli ve 43-62; 01.02.2005 tarihli ve 213-3; 23.03.2004 tarihli ve 12-68; 09.10.2001 tarihli ve 181-204 ile 21.10.1997 tarihli ve 99-202 sayılı kararlarında açıkça vurgulandığı ve öğreti ile uygulamada da kabul edildiği üzere taksirin unsurları;
1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Neticenin gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
Bu aşamada, taksirin unsurları arasında gösterilen “hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması” şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
Taksirle gerçekleştirilen bazı fiillerin kanunda suç olarak tanımlanıp cezaî yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen toplum hayatı içerisinde daha dikkatli davranmalarının temini amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübelerinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen mükellefiyetini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı bir neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezaî sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden söz edilebilmesi için failin hareketi ile meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağının varlığı aranmıştır. Diğer bir ifade ile bütün suçlarda olduğu gibi, taksirli suçlarda da fiil ile netice arasında nedensellik bağının bulunması cezalandırmanın şartını teşkil edecektir.
TCK’nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları;
“4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz” açıklamalarına yer verilmiştir.
Zararlı neticenin, failin hareketinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucunda meydana geldiği durumlarda, taksirle sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hâllerde, nedensellik bağı kesilmeyip, TCK’nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, aynı Kanun’un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Öğretide; “Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır.” (Nur Centel-Hamide …-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366); “Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hallerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hallerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip halinde faaliyeti gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu halde bu kişi neticeden sorumlu olur.” (Hamide …, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254); “Failin kusurlu hareketine mağdurun kusurlu hareketi de eklenmiş ve netice bu iki kusurlu hareketin birleşmesinden meydana gelmişse (ortak kusur) failin sorumluluğu ortadan kalmış olmaz. Nitekim bu ihtimalde taksirler arasında takas söz konusu olmayıp, fail kusuru oranında taksirli suçtan cezalandırılır.” (… Emin Artuk-… Gökçen-… Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2014, s. 341); “Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnad edilebilir ve herkes kendi taksirli fiilindendolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hallerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir.” (… Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214); “Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinini kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneği yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur.” (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Baskı, Ankara, 2013, s.241) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Bu aşamada bilirkişilerin atanması, bilirkişi raporları ve bu raporların yargı mercileri nezdinde bağlayıcı olup olmadıkları üzerinde de durulması gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesinde;
“1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Bilirkişi, Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik’in üçüncü maddesinde; “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, tanzim ettiği raporu delil değil, “delil değerlendirmesi aracı” olan bilirkişiye başvurmanın amacı, “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır.” Bununla birlikte ceza muhakemesinde bilirkişi kendiliğinden bir rol edinemez. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecektir.
Anılan hükümler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi dinleyebilir veya rapor isteyebilir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği “akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme” gibi hususlar dışında hâkimin bilirkişi raporu alması mecburiyeti bulunmadığı gibi, bilirkişi raporu da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte değildir.
Ölümle sonuçlanan kazada sanıkların kusurlu olup olmadıkları hususunun uzmanlık gerektiren özel ve teknik bir konu olduğu açık ise de, bu konudaki bilirkişi raporunun hâkimin delilleri serbestçe takdir yetkisini elinden almayacağı bilinmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İnceleme dışı sanık … …’ın sahibi olduğu … Blok … San ve Tic. A.Ş.’ye ait bina tuğlalarının üretildiği tesiste …’ın, tuğlaların yüklenmesi işinde çalıştığı, olay tarihinde bir kısım tuğlanın ise başka fırın çıkışından yüklendiği, devamında kalan tuğlaların kazanın meydana geldiği fırın çıkışındaki banttan yüklenmesi için sanık …’nin, yönetimindeki dorseli kamyonla banda yanaşmak için geri manevra yaptığı, gözcülük yapan ve aracı yönlendiren inceleme dışı sanık …’un “Gel gel” diyerek seslenmesi üzerine kamyonun geri geldiği sırada tuğlaların yüklendiği bölüme çarptığı, çarpma nedeniyle bant ile fırın duvarı arasında kalan bölmede bulunan …’ın duvar ile bantlı götürücü arasında sıkıştığı, ses gelmesi üzerine olayı fark eden işçilerin kamyon şoförüne seslenip kamyonu ileriye almasını istedikleri ve kamyonun ileriye doğru alınıp, …’ın bulunduğu yerden çıkarılarak ambulans ile hastaneye kaldırıldığı, ancak yapılan müdahalelere rağmen adı geçenin kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği olayda;
Ölenin, sanığın sevk ve idaresindeki kamyonun geri manevra ile geldiğini görmesine ve aracın, bandın bulunduğu bölüme yanaşana kadar güvenli alanda beklemesi ve kamyonun durmasından sonra fırının içine girerek yükleme yapması gerektiğini bilmesine rağmen konveyör ile duvar arasında emniyetsiz alanda bulunması nedeniyle asli kusurlu olması, sanığın, tuğlaların yüklendiği banda geri manevra yaparak yaklaştığı sırada arkasını net olarak görememesi nedeniyle inceleme dışı sanık …’u gözcü olarak bulundurması ve onun talimatlarına uyarak hareket etmesi, yine inceleme dışı sanık, sanık ve tanıklarının aşamalarda, ölenin bant ile fırın girişi arasında olduğunu fark etmedikleri yönündeki beyanları göz önüne alındığında; asli kusurlu olan ölen ile hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanıklar … ve …’ın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketlerinin birleşmesi sonucunda ölüm neticesinin meydana geldiği, kazanın meydana gelmesinde sanığın bir etkisinin ve kusurunun bulunmadığı, sanığa kusur yükleyen bilirkişi raporlarının da, somut olayın yukarıda anlatılan gerçekleşme biçimi dikkate alındığında isabetli olmadığı gibi mahkemeyi bağlayıcı niteliğinin de bulunmadığı anlaşıldığından, sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; “Dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen soruşturma aşamasında düzenlenen bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği üzere, sanığın, olay öncesinde kamyonun yaklaşık üçte ikisini aynı yöntemle yüklenmesi için kamyonu geri manevra ile yanaştırdığı, olay yerinin şartlarını gördüğü ve bildiği hâlde geri manevra sırasında dikkatsizliği, tedbirsizliği ve dalgınlığı ile sağ dikiz aynasından arkayı kontrol etmeden kamyonu geri manevra ile yanaştırdığı sırada konveyöre çarpmak suretiyle kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu sonucuna ulaşılmış ise de olayın gerçekleştiği esnada araçla yaptığı manevraları kendisine bildirmesi için inceleme dışı sanık …’i görevlendirmek suretiyle tedbir almaya çalışan sanığın kusurunun asli değil tali nitelikte olduğunun kabul edilmesi gerektiği ve ölüm neticesinin ölenin kendi kusurlu hareketleri ile birlikte inceleme dışı sanıklar ve sanığın kusurlu davranışının birleşmesi sonucunda meydana geldiği, bu nedenle sanığın taksirli davranışı ile meydana gelen netice arasında nedensellik bağının da bulunduğu, dolayısıyla kazanın ve bunun sonucunda ölüm neticesinin meydana gelmesinde ölenle birlikte kusurlu olduğu kabul edilmelidir.”
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri …, …, …, … ve …;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/238 Esas sayılı dosyasında, sanık …’nin bir kişinin ölümü ile neticelenen olayda taksire dayalı kusurunun bulunup bulunmadığı konusunda Genel Kurulun sayın çoğunluğu ile aramızda görüş ayrılığı doğmuştur.
Şöyleki;
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda, ‘Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, hareketin iradi olması, sonucun istenmemesi, hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının olması ve sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması’ unsurlarının bir arada bulunması gerekmektedir.
İncelemeye konu dosya ve somut olay özelinde yapılan değerlendirmede; olay işyerinde meydana gelen bir iş/trafik kazasıdır. Sanık … sevk ve idaresindeki çekici ve bağlı dorseyi tuğla yüklenecek alana kendisine elleriyle işaret verip ‘Gel, gel’ diye seslenen inceleme dışı sanık …’un talimat ve yardımıyla geri manevra ile yanaştırmaya çalışırken aracıyla tuğla yükleme bantına çarpması sonucu, bantın çarpmanın etkisiyle hareket edip tuğla yükleme bantının gerisinde tuğlaların banta yüklendiği alanda bulunan yükleme işçisi …’ın bant ile duvar arasına sıkışarak vefat ettiği anlaşılmaktadır. Taksirle öldürme suçunun taksirle işlenebilen suçlardan olması, sanığın aracı kendisinin sevk ve idare etmesi dolayısıyla hareketinin iradi olması, sanığın geri manevra yaparken birisinin ölümüne sebebiyet vereceğini istememesi, tuğla fabrikasında ve yükleme alanında çalışan işçilerin olması nedeniyle geri manevra sırasında dikkat ve özen gösterilmezse birilerine çarpılabileceğinin öngörülebilir bir durum olmasına rağmen sanık sürücü tarafından bu durumun öngörülmemesi ile sanığın aracı ile geri manevra yaptığı sırada yükleme bantına çarpması sonucu … isimli işçinin yükleme bantı ile duvar arasına sıkışarak ölmesiyle hareket ile netice arasında illiyet bağının bulunması nedenleriyle taksirli suçun tüm unsurlarının gerçekleştiği ortadadır.
Sanık sürücü, şoförlüğün gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğü çerçevesinde, aracını yanaştıracağı yeri aracından inip gördükten sonra aracıyla geri manevra yaparken aracının aynalarından arkayı kontrol etmeli, yükleme bantına yanaşma mesafesini hesaplamalı, geri manevra sırasında hızını oldukça yavaş olarak ayarlamalı, fren ve gaz pedalını oldukça hassas kullanmalı, aracının arka yanaşma sensörlerinden yararlanmalı, gerektiğinde korna ile ikazda bulunmalı, bunları yaparken kendisine sesle ve elleriyle işaret veren inceleme dışı sanık …’ in yardımlarından da yararlanmalıdır. Sanık sürücü … …’ın aracıyla geri manevra sırasında açıklanan dikkat ve özen yükümlülüklerini ihlal ederek kendisine sesle ve el işaretleriyle yardımcı olan inceleme dışı sanık …’in de yönlendirme sırasındaki dikkatsiz ve özensiz davranışının birleşmesiyle dorsenin arka kapak kısmını tuğla yükleme bantına çarparak çarpma darbesinin etkisiyle bantın diğer ucundaki yükleme işçisi …‘i sıkıştırması sonucu sanık sürücü … … ve inceleme dışı sanık … ile yine inceleme dışı işyeri sorumlusu … yükleme işçisine karşı taksirle öldürme suçunu işlemişlerdir. Sanık sürücü savunmasında, yükleme işçisinin olduğu yerin aracının sağ tarafında olduğunu, o bölümü göremediğini ifade etmekle birlikte, göremediği yerde geri manevrasını durdurmalı, veya kendisine sesle ve elle işaret veren inceleme dışı sanık …’i göremediği bölüme yönlendirmesi gerekirken sanık sürücü bunu yapmayıp geri manevra sırasında yukarıda açıklanan dikkatsiz ve özensiz sürüş sonucunda aracının tam arka kasa kapak kısmıyla yükleme bantına çarpmış olmasıyla buna bağlı olarak ölüm olduğuna göre olayda sanık sürücü kusurludur.Aracın her yönde dikkatli ve özenli bir şekilde sevk ve idaresi tamamen ve her hâlde sürücülerin sorumluluğundadır. Sanık sürücünün geri manevra sırasında sesli ve elle bir işaret yardımı alması meydana gelebilecek kazalarda kendi sorumluluğunu dolayısıyla kusurluluğunu tamamen kaldırmaz, geri manevra sırasında işaretçi olması sürücünün sadece kusurluluğunu azaltabilecek bir durumdur. Aksi hallerde örneğin, bir otobüs sürücüsü mola yerinden ana yola çıkarken araç muavininin hatalı bildirimine bağlı kaza meydana gelmesi durumunda, bir kamyon sürücüsünün yol kenarına geri manevra ile aracını park ederken araç muavininin hatalı bildirimiyle arkadaki bir araca çarpması o aracın da kaldırımdaki yayaya çarpması durumunda araç sürücülerine kusur verilmemesi ve dolayısıyla sürücülerin taksirli suçlarından cezasız kalmalarına neden olur ki bu durum kabul edilemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle sanık sürücü …’nin yükleme işçisinin taksirle ölümünde en azından tali düzeyde kusurlu olduğunu düşündüğümüzden aksi yöndeki Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmamaktayız.”,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; sanığın kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği,
Düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Salihli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.05.2016 tarihli ve 50-385 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın kusurunun bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.12.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 22.12.2022 tarihinde tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.