Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2019/219 E. 2022/400 K. 02.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/219
KARAR NO : 2022/400
KARAR TARİHİ : 02.06.2022

Mahkemesi:Asliye Ceza

Sanık …’un, hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b maddesi uyarınca 2 yıl 9 ay hapis cezası; … yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK’nın 116/2 ve 119/1-c maddeleri uyarınca 20 ay hapis cezası; mala zarar verme suçundan TCK’nın 151/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına; tüm suçlar yönünden aynı Kanun’un 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin … 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.03.2011 tarihli ve 33-150 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 07.05.2014 tarih ve 5569-16519 sayı ile yargılama giderleri yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. Hükümlerin infazı aşamasında sanık 29.05.2017 tarihli dilekçesi ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş olup … 3. Asliye Ceza Mahkemesince 15.06.2017 tarihli ve 33-150 sayılı ek karar ile yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmiş, sanığın itirazı üzerine inceleme yapan … 3. Ağır Ceza Mahkemesince 07.07.2017 tarihli ve 413 müteferrik sayılı karar ile sanığın talebinin kabulüne karar verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği … 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.08.2017 tarihli ve 33-150 sayılı ek karar ile yargılamanın yenilenmesine ve infazın durdurulmasına karar verilmiştir. Yeniden yargılama yapan … 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.12.2017 tarih ve 803-1274 sayı ile, sanığın, hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b ve 31/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay hapis cezası; … yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK’nın 116/2, 119/1-c ve 31/3. maddeleri uyarınca 13 ay 10 gün hapis cezası; mala zarar verme suçundan TCK’nın 151/1 ve 31/3. maddeleri uyarınca 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına; tüm suçlar yönünden aynı Kanun’un 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir. Hükümlerin, sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 12.03.2019 tarih ve 2385-3626 sayı ile;”5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 8/1. maddesi, ‘Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un Geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.’ şeklinde düzenlenmiştir.07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de, bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlayacağı ilan edilmiş ve aynı tarihte bölge adliye mahkemeleri faaliyete başlamıştır.Görüldüğü üzere, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağı, 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin uygulanacağı anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Hükümlü hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin Dairemiz tarafından 07.05.2014 tarihli ve 5569-16519 sayılı karar ile düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleştiği, dosyanın yeniden ele alınması sonrasında yazılı şekilde hükümler kurulduğu, anılan hükümlerin de hükümlü müdafisi tarafından temyiz edildiğinin anlaşılması karşısında; hükümlü … hakkında … 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.12.2017 tarihli ve 803-1274 sayılı hükümlerin bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilmiş bulunması nedeniyle kanun yolu incelemesinin istinaf olduğu anlaşılmakla, istinaf talebinin mercisi tarafından incelenmesi için dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine” oy çokluğuyla karar verilmiş, Daire Üyesi.; “5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi bölge adliye mahkemeleri faaliyete başlamadan önce verilen kararların kesinleşinceye kadar Yargıtay Ceza Daireleri ile Ceza Genel Kurulunda görüşüleceği mealinde düzenleme içermektir. Yani merci tayini gibi işin esasına girilmeden verilen kararlar hariç olmak üzere daha önce Yargıtaya gelmiş Daire veya Genel Kurul incelemesinden geçmiş kararların inceleme yeri Yargıtaydır. Bu kararlar bölge adliye mahkemelerinde istinaf yoluyla denetlenemezler.
Olayımızda sanık hakkında katılanlara yönelik hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri Dairemizce düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Yani Yargıtay incelemesinden geçmiştir.
Bundan sonra sanık müdafisinin yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine sanığın yaşı nedeniyle yargılamanın yenilendiği ve yaş indirimi sonunda karar verildiği, verdiği bu kararın temyiz edildiği görülmektedir.Ortada kesinleşse bile denetlenip kaldırılan bir karar vardır. Bu karar Yargıtay 13. Ceza Dairesinin onamasından geçmiş bir karardır. Yargılamanın iadesi kararının yerinde olup olmadığı, dosyada mevcut önceki delillere göre mi yoksa yeni deliller değerlendirilerek mi karar verildiğini denetleme görevi Yargıtaya ait olmalıdır. Aksi takdirde dolaylı yolla da olsa daha önce Yargıtay incelemesinden geçen ve onanan bir kararın bölge adliye mahkemelerince denetlenmesi gibi bir sonuç ortaya çıkar ki, bu durum, kanunun özüne ve sözüne uygun değildir. Bu nedenle söz konusu yargılamanın iadesi sonrasında verilen karar, Yargıtay tarafından onanan kararı ortadan kaldırdığından yine Yargıtay denetimine tabi olmalıdır.” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.03.2019 tarih ve 10092 sayı ile; “…5320 sayılı Kanun’un ‘Temyiz ve karar düzeltme’ kenar başlıklı 8/1. maddesindeki; ‘Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun’un Geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.’ şeklindeki düzenleme var ise de, mahkemesince yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüyle verilen 21.12.2017 tarihli hüküm yeni bir hüküm olmayıp aynı mahkemenin 01.03.2011 tarihli onanan önceki hükmünün yenilenmesidir. Yargılamanın yenilenmesinde yeni bir hüküm verilinceye kadar önceki hüküm, şüpheden kesin hüküm faydalanır; ‘in dubio pro res judicata’ ilkesi gereğince varlığını ve üstünlüğünü korumaktadır. Mer’i Anayasamızın 154. maddesine göre, bir içtihat mahkemesi olarak Yargıtayın yargılama sistemindeki Anayasal konumu gözetildiğinde, yeni kurulan hükmün inceleme yeri temyiz denetimi yapan Yargıtay olmalıdır. Zira, olağanüstü bir kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi kararının yerinde olup olmadığının, yasal şartlarının var olup olmadığının, kabule şayan bulunup bulunmadığının denetleme yeri olarak istinafın kabulü, Yüksek Dairenin Sayın Üyesinin muhalefet şerhinde de belirttiği şekilde Yargıtay incelemesinden geçen ve onanarak kesinleşen hükmün alt dereceli mahkemeye denetlettirilmesi gibi bir sonuca yol açar ki, bu da mahkemeler arasındaki Anayasal hiyerarşiye uygun değildir.” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 09.04.2019 tarih, 1617-5914 sayı ve oy çokluğu ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; temyiz denetiminden geçerek kesinleşmiş hükümlere yönelik olarak yargılamanın yenilenmesi sonrasında verilen kararların, temyiz mi yoksa istinaf kanun yolu denetimine mi tabi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık … ve inceleme dışı sanıklar ., . ve .’nın 02.12.2010 tarihinde tespit edilemeyen bir vakitte katılanlar . ve …’ın … yerinin demir kepengini zorlayarak içeriye girip laptop, 2000 TL değerindeki sigaralar ve kasada bulunan 200 TL’yi çaldıklarından bahisle hırsızlık, birden fazla kişi ile birlikte … yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılması istemiyle açılan ve birleştirilerek devam olunan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın, hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b maddesi uyarınca 2 yıl 9 ay hapis cezası; … yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK’nın 116/2 ve 119/1-c maddeleri uyarınca 20 ay hapis cezası; mala zarar verme suçundan TCK’nın 151/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına; tüm suçlar yönünden aynı Kanun’un 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği, hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece yargılama giderleri yönünden düzeltilerek onandığı, infaz aşamasında sanığın 29.05.2017 tarihli dilekçesi ile, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesince 07.07.1992 olan doğum tarihinin 07.07.1993 olarak tavzih edildiğini, bu hâlde incelemeye konu suç tarihi itibarıyla 18 yaşından küçük olduğunu ve hakkında yaş nedeniyle indirim hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirterek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu,
Talebe konu olan … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 660-214 sayılı kararının incelenmesinde, sanığa velayeten annesi olan . tarafından 13.10.2016 tarihinde yaş düzeltilmesi talebiyle açılan dava üzerine yapılan yargılama sonucunda, sanığın 07.07.1992 olan doğum tarihinin 07.07.1993 olarak tavzih edildiği, kararın 29.06.2017 tarihinde kesinleştirildiği,
… 3. Asliye Ceza Mahkemesince 15.06.2017 tarihli ve 33-150 sayılı ek karar ile yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verildiği, sanığın itirazı üzerine inceleme yapan … 3. Ağır Ceza Mahkemesince 07.07.2017 tarihli ve 413 müteferrik sayılı karar ile sanığın talebinin kabulüne karar verilerek dosyanın gönderildiği … 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.08.2017 tarihli ve 33-150 sayılı ek karar ile yargılamanın yenilenmesine ve infazın durdurulmasına karar verildiği, Yerel Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda bu kez sanığın, hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b ve 31/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay hapis cezası; … yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK’nın 116/2, 119/1-c ve 31/3. maddeleri uyarınca 13 ay 10 gün hapis cezası; mala zarar verme suçundan TCK’nın 151/1 ve 31/3. maddeleri uyarınca 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedildiği, bu hükümlerin de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edildiği, Anlaşılmaktadır. Yasa yollarına başvurulmadan ya da başvurulmakla birlikte istemin reddi veya hükmün onanması yahut düzeltilerek onanması suretiyle kesinleşmiş olan hükümlerin, “kesin yargının tartışılmazlığı” ve “hukuki güvenlik” ilkeleri uyarınca sonradan değiştirilmeleri kural olarak mümkün değildir. Bununla birlikte kesinleşmiş olan hükümde hata ya da ağır bir hukuk ihlâli bulunduğunun anlaşıldığı durumlarda Anayasada güvence altına alınan hak arama hürriyetinin ve kanun önünde eşitliğin korunması hakları kapsamında olağanüstü kanun yolları adı verilen ve bir şekilde kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı başvurulabilen yasa yolları kabul edilmiştir. Bu bağlamda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi kurumları Ceza Muhakemesi Kanunu’nda olağanüstü yasa yolları olarak düzenlenmiştir. Uyuşmazlığın konusunu oluşturan yargılamanın yenilenmesi kurumu, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 311 ile 323. maddeleri arasında hükme bağlanmış olup Kanun’da tanımı yapılmamıştır. Yargılamanın yenilenmesi, yargılama sonucunda ortaya çıkan kesin hükümde yanılgıların bulunduğunun sonradan anlaşılması üzerine başvurulan ve yanılgılı kararı ortadan kaldırma amacı taşıyan bir olağanüstü yasa yolu olarak tanımlanabilir (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 13. Bası, …, 2016, ….589). Yargılamanın yenilenmesi, maddi gerçeğe ulaşarak ceza adaletini temin etmek ve bu yolla kamu düzeninin korunması amacını taşır.
Yargılamanın yenilenebilmesi için davanın esasını çözen nihai hükümde ağır bir hukuki ihlâlin bulunması gereklidir. Bu ihlâl, hükümlünün lehine ya da aleyhine olabileceğinden Kanun’da yargılamanın yenilenmesi kurumu, hükümlünün hem lehine hem de aleyhine olarak başvurulabilecek bir kanun yolu olarak düzenlenmiştir.5271 sayılı CMK’nın “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” başlıklı 311. maddesi; “(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür.
a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.” biçiminde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi CMK’nın 311. maddesinde sanık veya hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilmiş ve bunlar sınırlı biçimde sayılmıştır. Bunun dışındaki nedenlerle sanık ya da hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması mümkün değildir (Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. Bası, …, 2016, …. 858). Öte yandan Kanun’un 315. maddesine göre; Kanun’un aynı maddesinde yer almış sınır içinde olmak üzere cezanın değiştirilmesi amacıyla yargılamanın yenilenmesi kabul edilemeyeceği gibi hatanın giderilebilmesini sağlayacak başka bir yol varsa, yargılamanın yenilenmesi yoluna da gidilemeyecektir.
Kesinleşen bir hükümle sonuçlanan davanın, yargılamanın yenilenmesi yolu ile hükümlü lehine yeniden görülebilmesi için;
Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen belgenin sahte olduğunun anlaşılması, yemin verilerek dinlenmiş olan tanık veya bilirkişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması veya görüş bildirmesi gerekmektedir. Hükmü etkileyen belgenin suç teşkil edecek şekilde sahte olması (Feridun Yenisey/… Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, …, 2017, …. 996; Veli … Özbek/… Nihat Kanbur/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker …, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, …, 2017, …. 890), aynı yönde, tanığın veya bilirkişinin bir suç meydana getirecek şekilde gerçeğe aykırı beyanda bulunması veya görüş bildirmesi hâlinde yenileme talebinde bulunulabilecektir. Belgenin sahte olarak düzenlenmesinin ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunmanın herhangi bir suçu oluşturmaması durumunda ise (e) bendinde düzenlenen yeni delil veya olayın ortaya çıkması nedenine dayanılması gerekmektedir. Kararı veren hâkimlerden birinin görevini yaparken cezai anlamda sorumluluğunu gerektirecek şekilde kusurlu davranması, mahkûmiyet kararının dayandığı hukuk mahkemesi hükmünün kesinleşmiş bir karar ile ortadan kaldırılması, hükümlünün beraatini veya daha hafif bir suçtan cezalandırılmasını gerektirecek yeni delil ve olayların ortaya çıkması hâllerinde de yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilecektir. Sanığın suçunu ikrar ettiği ya da tanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sonradan anlaşıldığı durumlar da yeni delil kapsamında olmakla birlikte bu bendin, hüküm anında mahkemenin bilgisi dışında kalan, başka bir ifadeyle, davanın tarafları bakımından değil mahkemeye göre yeni niteliğinde olan, hâkim tarafından bilinseydi hükme etki edeceği muhakkak ve diğer bentler dışında kalan yeni delil ve vakıa şeklinde geniş yorumlanması gerekmektedir.
Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edildiğinin anlaşılması da hükümlü lehine davanın yeniden görülebilmesi için Kanun’da öngörülen sebeplerden biri olup bu aşamada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince ihlâl kararı verilmesi yeterli görülmemekte, hükmün, bu ihlâle dayandığının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmiş olması da gerekmektedir. Bu nedenle örneğin, makul sürede yargılama yapılmadığı nedenine dayalı olarak yenileme isteminde bulunulmayacaktır.
CMK’nın 314. maddesi uyarınca da, duruşmada sanığın veya hükümlünün lehine ileri sürülen ve hükme etkili olan belgenin sahteliğinin anlaşılması veya kararı veren hâkimlerden birinin görevini yaparken sanık veya hükümlü lehine kusurlu davranması ya da sanığın beraat ettikten sonra suçla ilgili olarak hâkim önünde güvenilebilir nitelikte ikrarda bulunması hâllerinden biriyle sınırlı olmak üzere kesinleşen bir hükümle sonuçlanan davanın, yargılamanın yenilenmesi yolu ile sanık veya hükümlü aleyhine yeniden görülebilmesi mümkündür.
Davasız yargılama olmaz ilkesinin gereği olarak mahkemece re’sen yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez. Diğer kanun yollarında olduğu gibi yargılamanın yenilenmesi kanun yolu bakımından da yukarıda sınırlı sayıda belirtilen sebeplere dayalı olarak istek şartının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, hükmün infaz edilmiş olması veya hükümlünün ölümü yargılamanın yenilenmesine engel teşkil etmeyecektir. Hükümlü ölmüşse eşi, altsoyu, üstsoyu ve kardeşleri, bu kişilerin bulunmaması durumunda ise … Bakanı yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilir. Doktrinde … Bakanının sadece hükümlü lehine istemde bulunabileceği savunulmaktadır (… Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Bası, …, 2018, ….901). CMK’nın 260. maddesi hükümlerine uygun olarak Cumhuriyet savcısı da hem lehe hem de aleyhe olmak üzere yargılamanın yenilenmesine başvurabilecektir. Yargılamanın yenilenmesi başvurusu kural olarak herhangi bir süre sınırlamasına tâbi tutulmamıştır. Hükümlünün lehine olan yenileme muhakemesinde zamanaşımının gerçekleşmiş olması davanın görülmesine engel değil ise de aleyhe olan yenileme istemlerinin genel hükümlere göre belirlenecek zamanaşımı süresi içinde ileri sürülmesi gerektiği kabul edilmektedir (Yenisey/Nuhoğlu ….1005; Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/…, ….896).Hükmün kesinleşmesiyle kesilen dava zamanaşımı süresinin mahkeme tarafından yenileme isteminin kabul edildiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlayacağı gözden uzak tutulmamalıdır.Yargılamanın yenilenmesi talebinin herhangi bir süreye tabi olmaması kuralının istisnasını CMK’nın 311. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendine dayalı başvurular oluşturmaktadır. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde hükmün, Sözleşmeye aykırılık taşıdığı gerekçesine dayanılarak yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunulması gerekir.Yargılamanın yenilenmesi talebi, yazılı olarak ve dayanılan deliller de gösterilmek suretiyle hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. CMK’nın 318. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca aynı Kanun’un 303. maddesine göre Yargıtayın doğrudan davanın esasına hükmettiği hâllerde de başvurunun Yargıtayın ilgili Dairesine ya da Yargıtay Ceza Genel Kuruluna değil, hükmü hakkında karar verilmiş olan mahkemeye yapılması gerekmektedir. İlk derece mahkemesi sıfatıyla bakılan dosyalarda ise yenileme talebi Yargıtayın ilgili dairesine yapılacaktır. Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması kesinleşen hükmün infazını kendiliğinden durdurmaz. Ancak mahkemenin, gerek ön inceleme aşamasında gerekse de muhakemenin diğer evrelerinde infazın geri bırakılmasına ya da durdurulmasına her zaman karar vermesi mümkündür. Yargılamanın yenilenmesi davasına konu olan kararı veren hâkim yenileme muhakemesinin hiçbir evresinde görev alamayacaktır. Mahkemece öncelikle, başvurunun görevli mahkemeye yapılıp yapılmadığı, başvuranın buna hakkı olup olmadığı, talebe konu delillerin dilekçeye eklenip eklenmediği gibi şekli yönlerden ön inceleme yapılarak talebin kabule değer olup olmadığına dair dosya üzerinden bir karar verilmesi gerekmektedir. Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise, istem, kabule değer görülmeyerek reddedilecektir. Aksi hâlde başvurunun kabule değer olduğuna karar verilerek esas bakımından inceleme aşamasına geçilecektir. Talebe ilişkin bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirilmek üzere Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa tebliğ sağlanarak deliller toplanacak, delillerin toplanması bittikten sonra Cumhuriyet savcısı ve hakkında hüküm kurulmuş olan kişiden yedi günlük süre içinde görüş ve düşüncelerini bildirmeleri istenecektir. Kanun’un 321. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddiaların yeterince doğrulanmadığı veya 311. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir etkisinin olmadığının anlaşılması hâlinde, yenileme istemi esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilecektir. Kanunda yasaklayıcı bir hüküm bulunmaması nedeniyle talebin reddedilmesinden sonra yeni delil ve vakıalara dayalı olarak yeniden yenileme isteminde bulunulması mümkündür. Yenileme talebinin kabulü hâlinde mahkemece yargılamanın yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verilecektir. Yeniden yapılacak yargılamanın nasıl bir usule tabi olacağı Kanun’da düzenlenmemekle birlikte ilk derece yargılamalarında uygulanması gereken usul hükümlerinin burada da uygulanacağından bir kuşku duyulmamalıdır (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Bası, …, 2016, …. 666). Doktrinde, bu aşamada mahkemenin ileri sürülen yeni delil ve vakıalarla bağlı olmadığı, maddi gerçeğe hizmet edecek tüm delilleri toplaması gerektiği savunulmaktadır (Centel/Zafer, …. 871).
Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylayacak veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verecektir. Yargılamanın yenilenmesi talebi hükümlünün lehine olarak yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremeyecektir. Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından yargılamanın yenilenmesi sonrasında verilen kararın niteliği ve bu karara yönelik kanun yolu denetimine ilişkin esaslar üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır. Temyiz edilmeksizin ya da temyiz edilmekle birlikte istemin reddine karar verilmesi suretiyle veya yasa yolu denetiminden geçerek bir şekilde kesinleşmiş olan ilk hüküm, yargılamanın yenilenmesi sonucunda ortadan kaldırılıp bu son karar da kesinleşinceye kadar hukuki güvenlik ve kesin hükmün bağlayıcılığı ilkeleri de gözetilerek sonuç doğurmaya devam edecektir. Bununla birlikte, CMK’nın 312. maddesi uyarınca yenileme talebinde ileri sürülen delillerin ciddi bulunması nedeniyle telafisi güç zararların önüne geçebilmek amacıyla mahkeme tarafından infazın durdurulmasına karar verilebilecektir. Yukarıda da açıklanmaya çalışıldığı üzere yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olduğuna veya olmadığına ilişkin kararlar ile ikinci aşamada deliller toplandıktan sonra duruşma açılmaksızın verilen yenileme talebinin kabulü veya esassız olması nedeniyle reddi kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilecektir. Duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda ilk hükmün iptali ile dava hakkında yeniden verilen hüküm ve önceki hükmün onaylanmasına ilişkin karara karşı kanun yollarına başvuru bakımından genel kurallar uygulanacaktır. Yenileme yargılamasında ileri sürülen yeni vakıa veya delillerin, hükmün esasına etkili görülmedikleri kabul edilerek önceki hükmün, onaylanmasına ilişkin karara karşı da, Kanun’da engelleyici bir düzenleme bulunmadığından yasa yolu denetimine gidilebileceği kabul edilmelidir. Yargılamanın yenilenmesi istemi üzerine CMK’nın 323. maddesi uyarınca yeniden duruşma açılarak bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten önce verilecek hükümlere karşı temyiz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamakta ise de bu tarihten sonra yenileme talebi üzerine verilen kararların hangi yasa yolu denetimine tabi olduğu hususunda Kanun’da açıkça bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bilindiği gibi 07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve Geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
1412 sayılı CMUK’da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK’da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça “hemen ve derhal uygulanma” ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun’un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Böylelikle kanun koyucu bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden önce verilerek temyiz incelemesinden geçen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağını düzenlemek yoluyla bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın karara bağlandığı durumlarda nihai karar kesinleşinceye kadar başvurulacak kanun yolunun istinaf değil temyiz kanun yolu olduğunu da işaret etmiş bulunmaktadır. Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen ilk hükmün, temyiz yasa yoluna tabi olması nedeniyle bozma ilamı sonucunda 20.07.2016 tarihinden sonra verilen son kararın da temyiz denetimine tabi olacağında bir kuşku bulunmamaktadır. 7165 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile değişik CMK’nın 307. maddesinin üçüncü fıkrasında, Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uyulması sonrasında verilen karara karşı istinaf veya temyiz sınırlarına bakılmaksızın sadece temyiz yoluna başvurulacağı düzenlenmiş olup maddeye dair değişiklik gerekçesinde, belirtilen hâl bakımından doğrudan temyiz incelemesine imkan sağlanarak kanun yolu incelemesinin makûl sürede sonuçlandırılmak istendiği açıklamalarına yer verilmiştir. Ceza Usul Hukukunda kıyas mümkün olduğundan daha önceden temyiz denetiminden geçerek bozma ilamı sonrasında verilen hükümlerde olduğu gibi yenileme talebi üzerine bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararların da daha önce Yargıtay denetiminden geçmeleri nedeniyle yine temyiz yasa yoluna tabi olması gerektiğinin kabulü, kanun koyucunun davanın makul sürede sonuçlandırılması yönündeki amacına da uygun düşmektedir. Son kararın istinaf denetimine tabi olduğunun kabul edilmesi, Yargıtayın incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşen ve yenileme yargılaması sonucunda verilen son karar kesinleşinceye kadar da “kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı” ilkesi uyarınca etkisini sürdürmeye devam edecek olan ilk hükmün, bölge adliye mahkemesi tarafından denetlenecek olması anlamına gelir ki, bu yöndeki kabulün, Yargıtayın yargılama sistemindeki konumunu düzenleyen Anayasamızın 154. maddesi hükümlerine uygun olmadığı her türlü tartışmadan uzaktır. Kaldı ki, istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesinin son kararının ortadan kaldırılarak kesinlik sınırları içinde kalacak şekilde başka bir hüküm kurulması da mümkündür. Bu hâlde olağan yasa yollarına gidilemeyeceğinden bölge adliye mahkemesi kararının temyiz yoluyla denetlenmesi de mümkün olamayacaktır.Gelinen aşamada yargılamanın yenilenmesi davasının bağımsız bir dava niteliğine sahip olup olmadığı hususu üzerinde durulması gerekmektedir.
CMK’nın 311 ve 314. maddelerinde yargılamanın yenilenmesi nedenleri sınırlayıcı şekilde sayılmış olup belirtilenler dışındaki nedenlere dayalı olarak yenileme isteminde bulunulamaz. Mahkemece yapılacak ön incelemede davanın kabule değer olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde başlatılan yargılama faaliyeti kapsamında her yargılamada olduğu gibi yenileme yargılamasında da istemde ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın taleple bağlantılı olacak şekilde maddi gerçeği bulmaya hizmet edecek tüm delillerin toplanması zorunludur. Önceki davada ileri sürülmeyen yeni vakıa veya delillerin yenileme yargılamasında ileri sürülmesi ya da önceki muhakeme aşamasında toplanmayan delillerin mahkemece araştırılarak kovuşturmanın genişletilmesi, başka bir hâkimin davaya bakacak olması yenileme yargılamasının, öncekinden tamamen bağımsız ve yeni bir yargılama olduğunu kabul etmeye yeterli değildir. Çünkü bu aşamada yargılama faaliyeti istisna hâller dışında en başından itibaren tekrarlanmamakta, yalnızca talepte ileri sürülen yeni delil veya vakıalar çerçevesinde bir yargılama faaliyeti icra edilmektedir. Mahkemece ilk hükme ait dava dosyası incelenerek yenileme sebebine göre bu kez hangi hususların farklı olduğu değerlendirilecek; örneğin, yeni alınan tanık beyanının veya bilirkişi raporunun önceki kararı değiştirmeyi gerektirecek bir etkiye sahip olup olmadığı muhakeme edilecektir.Yargılamanın yenilenmesi davasının önceki yargılama faaliyetinden tamamen ayrı ve bağımsız bir dava olmadığı yönünde ulaşılan bu sonucun, yenileme yargılaması sonrasında verilen önceki hükmün onaylanması ya da iptali ile yeni bir hüküm kurulmasına ilişkin kararın da önceki hükmü denetleyen üst dereceli Yargıtay tarafından incelenmesi gerektiği şeklindeki sonuç ile uyumlu olduğu söylenebilecektir.Açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’un hırsızlık, birden fazla kişi ile birlikte … yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın atılı suçlardan mahkûmiyetine karar verildiği, sanık müdafisi tarafından temyiz edilen hükümlerin, Özel Dairece yargılama giderleri yönünden düzeltilerek onandığı, infaz aşamasında sanığın 29.05.2017 tarihli dilekçesi ile, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 660-214 sayılı kararı ile, 07.07.1992 olan doğum tarihinin 07.07.1993 olarak tavzih edildiğini, bu hâlde incelemeye konu suç tarihi itibarıyla 18 yaşından küçük olduğunu ve cezalarından indirim yapılması gerektiğini belirterek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, vaki itirazın kabulüne karar verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği … 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.08.2017 tarihli ve 33-150 sayılı ek karar ile yargılamanın yenilenmesine ve infazın durdurulmasına karar verilerek yeniden yapılan yargılama sonucunda, sanığın atılı suçlardan mahkûmiyeti ile her bir suç yönünden yaş küçüklüğü nedeniyle indirim hükümlerinin uygulanmasına karar verildiği, bu hükümlerin de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edildiği olayda;
Yargılamanın yenilenmesi istemi üzerine yeniden duruşma açılarak bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten önce verilecek hükümlere karşı temyiz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamakta ise de bu tarihten sonra yenileme talebi üzerine verilen kararların hangi yasa yolu denetimine tabi olduğu hususunda Kanunda açıkça bir düzenlemeye yer verilmediği, Yasa’daki mevcut boşluğun, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası hükmü kıyasen uygulanmak suretiyle giderilebileceği, başka bir ifadeyle, daha önceden temyiz incelemesinden geçerek bozma ilamı sonrası verilen hükümlerde olduğu gibi yenileme talebi üzerine bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen yenileme kararlarının da dosyanın daha önce Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle yine temyiz yasa yoluna tabi olması gerektiği, temyiz incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşen ve yenileme yargılaması sonucunda verilen son karar hukuken kesinlik kazanıncaya kadar “kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı” ilkesi uyarınca etkisini sürdürmeye devam edecek olan ilk hükmün, üst dereceli Yargıtay tarafından incelenmesinin denetim hiyerarşisine ilkelerine de uygun olduğu, istinaf kanun yoluna başvurulmadan doğrudan temyiz incelemesi yapılmasının davanın makul sürede sonuçlandırılması amacına da işlerlik kazandıracağı anlaşıldığından sanık hakkında yargılamanın yenilenmesi sonrası verilen hükümlerin temyiz kanun yolu denetimine tabi olması gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 12.03.2019 tarihli ve 2385-3626 sayılı iade kararının KALDIRILMASINA,
3- 23.07.2016 tarihli ve 29779-2 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Kanun’la 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’na eklenen Geçici 15. maddenin 12. fıkrasına dayanılarak, 05.11.2020 tarihli ve 31295 sayılı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden 10 gün sonra yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 03.11.2020 tarihli ve 245 sayılı kararı ile Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 01.12.2020 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivinde bulunan tüm işlerin Yargıtay 6. Ceza Dairesine devrine karar verilmesi nedeniyle dosyanın, temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.