YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/20
KARAR NO : 2022/315
KARAR TARİHİ : 28.04.2022
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçundan sanık …’ın 5607 sayılı Kanun’un 3/18 ile TCK’nın 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 2 yıl 7 ay 20 gün hapis ve 2.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Kozluk Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2016 tarihli ve 126-63 sayılı hüküm kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
Bu hükme karşı … Bakanlığının 18.06.2018
tarihli ve 7578-2018 sayılı kanun yararına bozma talebi doğrultusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26.06.2018 tarihli ve 54484 sayılı ihbarname üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 11.09.2018 tarih ve 7461-8764 sayı ile;
“…Dosya kapsamına göre, sanığın gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın kaçak olarak ülkeye sokulan 930 paket bandrolsüz sigarayı ticari maksatla bulundurmak eyleminden ibaret somut olayda, sanığın 5607 sayılı Kanun’un 3/18. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, sanığın eyleminin kaçakçılık fiiline iştirak etmeksizin kaçak olarak ülkeye sokulan suça konu eşyayı ticari maksatla bulundurmak olduğu, 5607 sayılı Kanun’un 3/18. maddesinde yer alan ‘Ancak, tütün mamullerinin etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin kaçak olarak yurda sokulduğunun anlaşılması hâlinde, onuncu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmolunur.’, 3/10. maddesindeki ‘Kaçakçılık suçunun konusunu oluşturan eşyanın akaryakıt ile tütün, tütün mamulleri, etil alkol, metanol ve alkollü içkiler olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarısından iki katına kadar artırılır, ancak bu fıkranın uygulanması suretiyle verilecek ceza üç yıldan az olamaz.’ şeklindeki hükümlere nazaran aynı Kanun’un 3/5. maddesindeki ‘Birinci ila dördüncü fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesine iştirak etmeksizin, bunların konusunu oluşturan eşyayı, bu özelliğini bilerek ve ticarî amaçla satın alan, satışa arz eden, satan, taşıyan veya saklayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.’ şeklindeki düzenlemeye uyan kaçakçılık suçunu oluşturduğu, sanık hakkında 5607 sayılı Kanun’un 3/5. maddesi uyarınca cezanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin uygulama yeri bulunmayan aynı Kanun’un 3/18. maddesi uyarınca fazla ceza tayininde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Kozluk Asliye Ceza Mahkemesinin 03.03.2016 tarihli 2016/126 Esas, 2016/63 karar sayılı kararının CMK’nin 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.11.2018 tarih ve 54484 sayı ile;
“…
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bozma nedenleri; 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise anılan fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
5271 sayılı CMK’nın 4. fıkrasının (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde ise cezanın kaldırılmasına karar verilecek, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi durumunda bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, bozma konusu yapılan kararın yerine verilmesi gereken karar, doğrudan ilgili daire tarafından verilecektir. Özel Dairece, yeniden yargılama yasağı olduğu halde, daha az cezaya hükmedilmeyip ya da ceza kaldırılmayıp, hukuka aykırılığın giderilmesinin yerel mahkemeye bırakılması halinde, bu aşamada yerel mahkemenin vereceği karar yok hükmünde olacağından, hükümlü lehine sonuç doğuracak olan hukuka aykırılık da yasal olarak giderilmemiş olacaktır.
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/06/2006 gün ve 151-157, 13/02/2007 gün ve 349-35, 18/09/2007 gün ve 186-178, 13/05/2008 gün ve 84-111 ile 14/04/2009 gün ve 75-101 sayılı kararlarında da, mahkûmiyet hükümleri yönünden verilen kararların, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kaldığı kabul edilerek, hukuka aykırılıkların bizzat Özel Dairelerce giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;…Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na muhalefet suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünü inceleyen Yüksek Dairece kanun yararına bozma talebi kabul edilip, daha hafif bir cezaya hükmolunması gerekliliği vurgulandığından, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesinin doğrudan hükmetmesi gerekmektedir. Yüksek Dairece yeni bir hüküm kurulmadan müteakip işlemlerin mahallinde mahkemece yapılmasına karar verilmesi Kanuna aykırıdır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 04.12.2018 tarih ve 17996-13434 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yararına bozma nedeninin sanık hakkında daha az ceza verilmesini gerektirmesi hâlinde, lehe olan cezaya Özel Dairece mi yoksa Yerel Mahkemesince mi hükmolunacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kozluk Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 19.02.2015 tarihli ve 40 sayılı önleme arama kararına istinaden uygulama noktasında durdurulan yolcu otobüsünde sanığa ait bagajda 93 karton kaçak sigaranın ele geçirildiği, sanık hakkında kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda sanığın 5607 sayılı Kanun’un 3/18 ile TCK’nın 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 2 yıl 7 ay 20 gün hapis ve 2.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, kaçak eşyanın müsaderesine karar verildiği ve bu hükmün yasa yollarına başvurulmaksızın kesinleştiği,
Adalalet Bakanlığınca sanığın eylemine uyan 5607 sayılı Kanun’un 3/18. maddesi delâletiyle 3/5, 3/10. maddeleri uyarınca cezanın belirlenmesi gerekirken uygulama yeri olmayan 3/18. maddenin tatbiki ile hüküm kurulması suretiyle fazla cezaya hükmedildiğinden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu,
Özel Dairece kanun yararına bozma talebindeki düşünce yerinde görülerek Yerel Mahkeme hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 309/4-b maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Öğretide “Olağanüstü temyiz” denilen, 1412 sayılı CMUK’da ise “Yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “Kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen … Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi durumundaysa bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “Karar” ve “Hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Gelinen bu aşamada sonraki yasa değişikliklerinin, kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı, dolayısıyla bu nedenin de bozma nedenleri arasına eklenip eklenemeyeceği hususu üzerinde durulması da faydalı olacaktır.
5237 sayılı TCK’nın “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinde de;
” (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Lehe kanunun belirlenmesi yöntemi ise 23.02.1938 tarihli ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilkelere benzer şekilde, 5252 sayılı Kanun’un 9. maddenin 3. fıkrasında;
“Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Değişen ceza mevzuatı karşısında dâhi hâlen geçerliliğini koruyan 23.2.1938 tarihli ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında lehe yasanın belirlenebilmesi bakımından yapılacak incelemede başvurulacak yöntem özetle; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri farklı ise, her iki yasa birbirine karıştırılmamalı, ayrı ayrı her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı uygulanmalıdır.” şeklinde belirtilmiştir.
Bu yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; kesin yargı hâline gelmiş bir hükümde sonradan yürürlüğe giren ve lehte hükümler içeren kanuna dayalı bulunan değişiklik yargılaması, her iki kanunun ilgili tüm hükümleri, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya uygulanmak suretiyle belirlenmeli, bu belirleme herhangi bir inceleme, araştırma, kanıt tartışması ve takdir hakkının kullanılmasının gerekmediği durumlarda evrak üzerinde, aksi hâlde hükmü veren mahkemece duruşma açılıp yargılama yapılmak suretiyle gerçekleştirilmelidir.
Sonraki kanunun lehe hükümler içermesi hâlinde, önceki hükmün yeniden ele alınması olanağını sağlayan istisnai ve sınırlı bu yetki, hükmü veren mahkemeye dar kapsamlı bir yargılama ve uyarlama yetkisi vermekte olup, bu yolla gerek olağan, gerekse olağanüstü yasayolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi olanağı bulunmamaktadır. Aksi kabul, kesinleşmemiş veya kesinleşmiş hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesi için Yargıtaya tanınan temyiz ve kanun yararına bozma yetkisini işlevsiz bırakabileceği gibi, Yargıtaya tanınan bu yetkinin de Yerel Mahkemece kullanılması sonucunu doğurur.
Görüldüğü gibi kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olup, sonradan gerçekleşen kanun değişikliklerine dayanılarak bu olağanüstü yasayoluna başvurulamayacağı gibi, Yargıtay tarafından da sonraki yasa değişiklikleri kanun yararına bozma gerekçesi yapılamaz.
Kanun yararına bozma istemi üzerine, öncelikle kesinleşen hükümdeki hukuka aykırılığın hüküm tarihindeki mevzuat uyarınca giderilmesi gerekmektedir.
Hükmün kesinleşmesinden sonra yapılan yasa değişikliklerinin lehe hükümler getirmesi hâlinde hükümlünün hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi ise kanun yararına bozma işlevinden farklı bir hüküm değiştirme yöntemi olup kendine özgü bir yargılama biçimine tabi tutulmaktadır.
Bu kapsamdaki uyarlamalarda ilk hükmü veren mahkeme yetkili olmakta ve bu mahkeme sonradan yürürlüğe giren lehteki kanunun sağladığı olanakla sınırlı olarak kesinleşmiş ilk hükmü değiştirme yetkisiyle donatılmaktadır. Bu yeni hükmün de kendine mahsus yasayolu başvurusuyla denetlenmesi yapılabilmektedir. Sonradan yürürlüğe giren lehte yasa uygulamasıyla, yasayoluna başvurulmaksızın kesinleşmiş önceki hükmün, kendi bünyesinde yer alan ve ancak kanun yararına bozma yoluyla düzeltilebilir nitelik arzeden aykırılıkların ilk hüküm mercisince düzeltilmesi olanaklı bulunmamaktadır.
Kanun yararına bozma istemi üzerine, kesinleşmiş hüküm veya kararlarda verildiği zaman yürürlükte bulunan, gerek maddî hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hukuka aykırılıkları saptayan Yargıtay, karar veya hükmü CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca bozmak suretiyle, hüküm ve kararın niteliğine göre aynı maddenin 4. fıkrasında belirtilen şekilde hareket etmek zorundadır. Sonradan gerçekleşen lehe kanun değişikliğinin bu hukuka aykırılığı etkisiz hale getirebileceği varsayımıyla münhasıran kendisine tanınan bu yetkiyi kullanmaktan sarfınazar edemeyeceği gibi, yetki devri anlamına gelebilecek şekilde yapılacak işlemleri Yerel Mahkemeye bırakması da mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece, suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliği itibarıyla sanığın eyleminin 5607 sayılı Kanun’un 3/18. maddesi delaletiyle 3/5-10. madde fıkraları kapsamında kaldığı gözetilmeden suç tarihinde uygulama yeri olmayan aynı Kanun’un 3/18. fıkrasından hüküm tesisi isabetsiz olup Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verilmesi kanuna uygundur.
Ancak, bu aykırılıklar 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesi kapsamında kalmakta olup yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, belirlenen hukuka aykırılıklar yönünden Özel Dairece hüküm bozulduktan sonra müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, belirtilen hukuka aykırılıkların giderilmesi için 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 11.09.2018 tarihli ve 7461-8764 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Belirtilen hukuka aykırılıkların giderilmesi yönünden 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.