YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/176
KARAR NO : 2022/223
KARAR TARİHİ : 30.03.2022
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Sanıklar … ve … hakkında ihkak-ı hak suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, … (Kapatılan) 3. Sulh Ceza Mahkemesince 14.07.2005 tarih ve 117-1523 sayı ile eylemlerinin nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği … 1. Ağır Ceza Mahkemesince 30.11.2006 tarih, 447-464 sayı ve oy çokluğu ile; sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/1-2, 109/3-b, 62/2 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına karar verilmiş, hükümlerin sanık … müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.03.2013 tarih ve 28738-5702 sayı ile onanmasına karar verilmiş ve hükümler kesinleşmiştir.
Hükümlerin onanmasına karar verilerek kesinleşmesinden sonra, sanıklar müdafisinin yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunması üzerine … 1. Ağır Ceza Mahkemesince bu talep yerinde görülmüş ve duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucunda 18.12.2014 tarihli ve 447-464 sayılı ek karar ile; onanmak suretiyle kesinleşen 30.11.2006 tarihli ve 447-464 sayılı hükümlerin 5271 sayılı CMK’nın 323. maddesinin birinci fıkrası uyarınca onaylanmasına karar verilmiştir.
Söz konusu ek kararın sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.02.2016 tarih ve 993-560 sayı ile;
“Sanıklar … ve … hakkında, … 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30.11.2006 gün, 2005/447 esas ve 2006/464 karar sayılı ilamı ile yakınan …’a yönelik ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçundan verilen 3 yıl 4 ay hapis cezasına ilişkin hükmün, Dairemizin 20.03.2013 gün, 2009/2878 esas ve 2013/5702 karar sayılı ilamı ile onandığı, kovuşturmada dinlenen bir tanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu iddiası üzerine yargılanmanın yenilenmesine karar verilip duruşma açılarak 18.12.2014 tarihinde yeniden mahkûmiyet kararı verildiği, Dairemizin 20.03.2013 günlü onama kararına 14.11.2015 tarihinde itiraz edildiği, 03.12.2015 gün, 2015/8849 esas ve 2015/45588 sayılı karar ile Dairemiz tarafından itiraz yerinde görülerek 20.03.2013 günlü onama kararının kaldırıldığı ve sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet kararının bozulduğunun anlaşılması karşısında; anılan bozma ilamı doğrultusunda sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 18.05.2016 tarih ve 112-214 sayı ile;
“Yargılamanın yenilenmesi sırasında dinlenen tanık beyanı ve tüm dosya kapsamına göre; yargılanmanın yenilenmesinde çözülmesi gereken temel sorun Sevilay Sargın’ın ilk ifadesinin mi yoksa ikinci ifadesinin doğru olduğudur. …’ın ile ilgili … 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/475-886 E, K sayılı kararı ile yalan tanıklıktan mahkûm edilmiş olması kararı bu anlamda iki farklı ifadeden hangisinin doğru olduğunun tespitine yönelik olamaz, sadece tanık …’ın mahkememizin mahkûmiyet kararına dayanak teşkil eden ifadesi ile daha sonradan hakkında suç duyurusu bulunulması ve yargılanmasına karar verilen ve farklılık arz eden ifadesi arasında farklılığı yalan tanıklığa esas almıştır.
Aksi takdirde kesinleşmiş mahkeme kararındaki tanıklık ile daha sonradan verilecek olan farklı beyanlar arasında hangisinin ne gerekçe ile üstünlük tanınacağının tüm dosya içeriği, diğer maddi ve bilimsel delilerle de desteklenmesi gerekecektir.
Kaldı ki; mahkememizin mahkûmiyet hükmüne dayanak teşkil eden belgeler içerisinde … Şube Müdürlüğünün fezlekesinde dahi müşteki …’ın iddia ettiği hususlar doğrultusunda darp edilmesinden dolayı gönderildiği Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca yapılan muayenesinden sonra 5 gün … ve gücünden kalır raporunun verildiği, ayrıca tanık …’ın duruşmadaki ifadesinde müştekinin olayı anlatış tarzına uygun olarak tüm ayrıntıları ile anlatmış olması ile birlikte yine …’ın yargılanmanın yenilenmesine ilişkin olan dilekçede mahkememizin mahkûmiyet karanında ki ifadesinde kendisini …’ın yönlendirdiğini oysa yargılamanın yenilenmesine ilişkin mahkememizin 26.06.2014 tarihli duruşmasında …’ın annesi … Ağır’ın kendisini bu şekilde ifade vermeye yönlendirdiğini beyan etmesi çelişkileri karşısında …’ın mahkememizin mahkûmiyete dayanak teşkil eden kararındaki sanıkların müştekiye karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak suçunu işlediklerine ilişkin ifadesinin doğru olacağı ve daha sonraki ifadesine itibar edilmeyeceği kanaatine varılmakla yargılanmanın yenilenmesi talebi yerinde görülmediğinden mahkememizin 30.11.2006 tarih 2005/447 esas, 2006/464 karar sayılı ilamının onaylanmasına, bu hususta verilen önceki kararımızda bu nedenle ısrar edilmesine,” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek tekrar hükmün onaylanmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.08.2016 tarihli ve 275217 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.03.2019 tarih ve 5246-1537 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyizin kapsamına göre inceleme sanıklar … ve … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün onaylanmasına ilişkin kararla sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemenin direnme hükmünün isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
… Cumhuriyet Başsavcılığınca 31.01.2005 tarihli ve 1298-367 sayılı iddianame ile sanıklar … ve … hakkında ihkak-ı hak suçundan 765 sayılı TCK’nın 308/3. maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sırasında, … (Kapatılan) 3. Sulh Ceza Mahkemesince 14.07.2005 tarih ve 117-1523 sayı ile; sanıkların eyleminin nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği,
Yapılan yargılama sonucunda da … 1. Ağır Ceza Mahkemesince 30.11.2006 tarih, 447-464 sayı ve oy çokluğu ile; sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/1, 109/2, 109/3-b, 62/2. ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına hükmedildiği,
Hükümlerin sanık … müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece 20.03.2013 tarih ve 28738-5702 sayı ile onanmasına karar verilmek suretiyle kesinleştiği,
Hükümlerin kesinleşmesinden sonra, sanıklar müdafisinin yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, … 1. Ağır Ceza Mahkemesince bu talebin yerinde görüldüğü ve duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucunda 18.12.2014 tarihli ve 447-464 sayılı ek karar ile; onanmak suretiyle kesinleşen 30.11.2006 tarihli ve 447-464 sayılı hükümlerin 5271 sayılı CMK’nın 323. maddesinin birinci fıkrası uyarınca onaylanmasına karar verildiği,
Söz konusu ek kararın sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca önce 14.11.2015 tarih ve 59826 sayı ile; “Sanıklar hakkında sadece kendiliğinden hak almak suçundan kamu davası açılıp, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak suçundan usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı,” gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
Özel Dairece 03.12.2015 tarih ve 8849-45588 sayı ile; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı kabul edilerek, 20.03.2013 tarihli ve 28738-5702 sayılı onama kararının kaldırılıp, Yerel Mahkemenin 30.11.2006 tarihli ve 447-464 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin “İddianamede ve görevsizlik kararındaki olayın anlatım biçimi ve uygulanması istenen yasa maddelerine göre; sanıklar hakkında, ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak’ suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı gibi, ek iddianamede düzenlenmediğinin anlaşılması karşısında; hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemle sınırlı olduğu gözetilmeden dava konusu dışına çıkılarak 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Ardından sanıklar müdafisinin ek karara yönelik temyiz talebine ilişkin inceleme yapılabilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.12.2015 tarihli ve 59826 sayılı “Ret” istekli tebliğnamesiyle dosya Özel Daireye gönderilmiş, Özel Dairece 11.02.2016 tarih ve 993-560 sayı ile;
“Sanıklar … ve … hakkında, … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.11.2006 gün, 2005/447 esas ve 2006/464 karar sayılı ilamı ile yakınan …’a yönelik ‘Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçundan verilen 3 yıl 4 ay hapis cezasına ilişkin hükmün, Dairemizin 20.03.2013 gün, 2009/2878 esas ve 2013/5702 karar sayılı ilamı ile onandığı, kovuşturmada dinlenen bir tanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu iddiası üzerine yargılanmanın yenilenmesine karar verilip duruşma açılarak 18.12.2014 tarihinde yeniden mahkûmiyet kararı verildiği, Dairemizin 20.03.2013 günlü onama kararına 14.11.2015 tarihinde itiraz edildiği, 03.12.2015 gün, 2015/8849 esas ve 2015/45588 sayılı karar ile Dairemiz tarafından itiraz yerinde görülerek 20.03.2013 günlü onama kararının kaldırıldığı ve sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet kararının bozulduğunun anlaşılması karşısında; anılan bozma ilamı doğrultusunda sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,” isabetsizliğinden ek kararın bozulmasına,
Yerel Mahkeme ise 18.05.2016 tarih ve 112-214 sayı ile ek karara yönelik bozmaya direnerek hükmün onaylanmasına,
Karar verdiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından olağanüstü kanun yolları olan “yargılamanın yenilenmesi” ve “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi” üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
Olağanüstü kanun yollarından biri olan yargılamanın yenilenmesi 5271 sayılı CMK’nın 311 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup Kanun’un 311. maddesinde hükümlü lehine; 314. maddesinde ise sanık veya hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilmiş, 318 ve sonraki maddelerinde yenileme istemi üzerine izlenecek usul hükümleri düzenlenmiştir. Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise, bu istem kabule değer görülmeyerek reddedilecektir. Aksi hâlde yargılanmanın yenilenmesi istemi, bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirilmek üzere Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa tebliğ olunacak, deliller toplanacak, delillerin toplanması bittikten sonra Cumhuriyet savcısı ve hakkında hüküm kurulmuş olan kişiden yedi günlük süre içinde görüş ve düşüncelerini bildirmeleri istenecektir. Kanun’un 321. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddiaların yeterince doğrulanmadığı veya 311. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir etkisinin olmadığının anlaşılması hâlinde, yenileme istemi esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilecektir. Aksi hâlde mahkemece yargılamanın yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verilecektir. Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylayacak veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verecek, yargılamanın yenilenmesi işlemi hükümlünün lehine olarak yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremeyecektir.
Yargılamanın yenilenmesinde, kanun yollarına başvuru bakımından genel kurallar uygulanacaktır. Yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olduğuna veya olmadığına ilişkin kararlar ile ikinci aşamada deliller toplandıktan sonra duruşma açılmaksızın verilen yenileme talebinin kabulü veya esassız olması nedeniyle reddi kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilecek, yargılamanın yenilenmesi istemi üzerine 5271 sayılı CMK’nın 323. maddesi uyarınca yeniden duruşma açılarak verilecek hükümlere karşı ise 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305. maddesi uyarınca temyiz kanun yoluna başvurulabilecektir.
Diğer taraftan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 5271 sayılı CMK’nın olağanüstü kanun yollarının yer aldığı “Altıncı Kitap”, “Üçüncü Kısım”, “Birinci Bölüm”de 308. maddede;
“(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanır.
İtiraz, daire kararında gerek maddi gerekse usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz başvurusunu “itirazname” düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanıklar … ve … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan … 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.11.2006 tarihli ve 447-464 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin, Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.03.2013 tarih ve 2878-5702 sayı ile onanmak suretiyle kesinleştiği, hükümlerin kesinleşmesinden sonra sanıklar müdafisi tarafından kovuşturmada dinlenen bir tanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu iddiası üzerine, … 1. Ağır Ceza Mahkemesince bu talep yerinde görülmüş ve duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucunda 18.12.2014 tarihli ve 447-464 sayılı ek karar ile; onanmak suretiyle kesinleşen 30.11.2006 tarihli ve 447-464 sayılı hükümlerin 5271 sayılı CMK’nın 323. maddesinin birinci fıkrası uyarınca onaylanmasına karar verildiği, bu ek karara yönelik sanıklar müdafisi tarafından temyiz talebinde bulunulması üzerine de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca öncelikle itiraz kanun yoluna başvurulmuş olup, Özel Dairece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı kabul edilerek onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemece verilen 30.11.2006 tarihli ve 447-464 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin ise bozulmasına karar verildiği, daha sonra da bu karara dayanılarak Yerel Mahkemenin ek kararı diğer yönleri incelenmeksizin bozulduğu, dosyanın gönderildiği Yerel Mahkemece de ek karara yönelik verilen bozma kararına karşı direnildiği olayda; Özel Dairenin 03.12.2015 tarihli ve 8849-45588 sayılı ilamı ile sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına karar vermiş olmakla kesin hüküm etkisi ortadan kalkmıştır. Kesinleşmiş bir hüküm olmayan hallerde yeniden yargılama talebinde bulunulamayacağı açık olup öncelikle söz konusu bozma kararı doğrultusunda sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesi ve haklarında yeni hükümler kurulması gerekirken, bozulan hükümlerin onaylanmasına ilişkin ek kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, öncelikle Özel Dairenin 03.12.2015 tarihli ve 8849-45588 sayılı bozma kararı doğrultusunda işlem yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu Üyesi … ise; “Sanık hakkında yerel mahkemece kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen mahkûmiyet kararının temyiz incelemesini yapan Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi tarafından onanmasından sonra, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması üzerine mahkemece duruşma açılarak, önceki hükmün onanmasına karar verilmiş, temyizi kabil olan bu karar henüz sonuçlandırılmadan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, yargılamanın yenilenmesini sonuçsuz bırakacak şekilde daha önceki aşamada gerçekleşen onama kararına itiraz edilmesi üzerine, Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi tarafından itiraz kabul edilerek kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı usulüne uygun dava açılmadığından bahisle Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmü bozulmasından sonra temyizi kabil olan yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen önceki hükmün onanmasına dair 18.12.2014 tarihli kararın temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulü sonucunda Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet kararı bozulmuş olduğundan, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesine zorunluluk bulunduğundan bahisle bozulmasına karar verilmiş, Yerel Mahkemece bozma kararına uyulmayarak direnme kararı verilmiş, anılan kararın temyizi üzerine yapılan inceleme sonucunda; direnme kararının yerinde olmadığı hususunda sayın çoğunluk ile aramızda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamasına karşın, yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen önceki hükmün onanmasına dair temyizi kabil karar henüz sonuçlandırılmadan olağan üstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının öncelikle incelenip, incelenemeyeceği ve buna bağlı olarak bir hakkın doğmadan önce kullanılıp kullanılamayacağı hususunda sayın çoğunluk ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için, öncelikle davanın geçirdiği safahat özetlenerek, CMK’nın 308 ve 311. maddelerinde olağanüstü kanun yolları olarak düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ile yargılamanın yenilenmesi kanun yollarının aynı kanunun 315/2. maddesi ile birlikte irdelenerek, yargılamanın yenilenmesi koşullarının oluşup oluşmadığı ve buna bağlı olarak yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen 18.12.2014 tarihli eski hükmün onanmasına dair kararın olağan kanun yolları arasında sayılan temyiz yolu ile incelenmesi henüz sonuçlandırılmadan, olağan üstü kanun yolları arasında sayılan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının incelenip incelenemeyeceği ve buna bağlı olarak sayın çoğunluk tarafından ulaşılan sonucun çağdaş hukuk sistemlerinin olmazsa olmazı olan ceza muhakemesi hukukunun amacı ve önemi ile bağdaşıp bağdaşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayla ilgili olarak;
1-) Sanık hakkında ihkak-ı hak suçundan Sulh Ceza Mahkemesine kamu davasının açıldığı, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi üzerine, Ağır Ceza mahkemesi tarafından uyuşmazlık konusunu oluşturan ilgilendiren kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından 30.11.2006 tarihli karar ile mahkûmiyet kararı verildiği,
2-) Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda; 20.03.2013 tarihli karar ile mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA, karar verildiği,
3-) Sanığın yargılamanın yenilenmesini talep etmesi üzerine, duruşma açılarak 18.12.2014 tarihli karar ile eski hükmün ONANMASINA, karar verildiği,
4-) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir taraftan Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin onama kararına karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından bahisle 14.11.2015 tarihinde itiraz edilirken, diğer taraftan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmanın yenilenmesi talebi üzerine duruşma açılarak verilen 18.12.2014 tarihli karara karşı anılan kararın hukuken geçersiz olduğundan bahisle 19.12.2015 tarihli tebliğname düzenlenerek, dosyanın Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderildiği,
5-) Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi tarafından 03.12.2015 tarihli karar ile önce itirazın kabul edilmesi suretiyle, yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilirken, 11.02.2016 tarihli karar ile de yargılanmanın yenilenmesi sonucunda verilen 18.12.2014 tarihli kararın da bozulmasına karar verilmiştir,
6-) Yerel Mahkeme tarafından bozmaya uyulmayarak 18.05.2016 tarihli karar ile direnme kararının verildiği ve bu kararında temyiz edildiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda; olağan kanun yolları ile olağanüstü kanun yolları aşağıda şekilde düzenlenmiştir.
Olağan Kanun Yolları:
1-) İtiraz- (CMK’nın 267. maddesi)
2-) İstinaf- (CMK’nın 272. maddesi)
3-) Temyiz- (CMK’nın 286. maddesi)
Olağan Üstü Kanun Yolları ise;
1-) Yargıtay Başsavcısının itirazı-(CMK’nın 308. maddesi)
2-) Kanun Yararına Bozama (uygulama birliği sağlama) talebi-(CMK’nın 309-310. maddeleri)
3-) Yargılamanın Yenilenmesi-(CMK’nın 311. maddesi)
Yukarıda özetlendiği üzere, konumuzu ilgilendiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı olağan üstü kanun yolları başlığı altında düzenlenmesine rağmen, öğreti de henüz kesinleşmeyen kararlara karşıda başvuruda bulunulma olanağının tanınması ve aleyhe itirazın bir aylık süre ile sınırlandırılması koşulları bakımından, olağanüstü kanun yollarından ayrılan özellikleri nedeniyle olağanüstü kanun yolu olup olmadığı hususunda tartışma yaşanmasına karşın, uygulamada diğer olağan üstü kanun yollarından ayrılan özelliklerine rağmen nevi şahsına münhasır olağan üstü kanun yolu olduğu hususunda herhangi bir duraksama yaşanmamıştır.
CMK’nın 315/2. maddesinde; ‘Hatanın giderilebilmesini sağlayacak başka bir yol varsa, yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez’ hükmüne yer verilerek, maddi gerçeğe ulaşmayı nihai hedef olarak belirleyen ceza muhakemesi hukukunun amacına hizmet için yargılamanın yenilenmesi kanun yolunun başvurulacak en son çare olarak öngörüldüğü çok net bir şekilde vurgulanmıştır.
Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı usulüne uygun olarak dava açılmadığı hususunda, itiraz yetkisini kullanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile itirazı kabul eden Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi ve Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamasına karşın, Yerel Mahkeme tarafından dava açıldığı kabul edilerek verilen mahkûmiyet hükmünün, Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleşmesinden sonra, bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından henüz itiraz edilmeden önce yargılamanın yenilenmesi suretiyle verilen eski hükmün onanmasına dair temyizi kabil karar henüz sonuçlandırılmadan, bu aşamada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olağanüstü itiraz yetkisinin kullanılıp, kullanılamayacağı hususunda görüş ayrılığı doğmuştur. Zira usulüne uygun olarak açılmayan davadan dolayı verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasından sonra, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması üzerine, Yerel Mahkemece duruşma açılarak deliller toplandıktan sonra verilen eski hükmün onanmasına dair 18.12.2014 tarihli kararın temyizi kabil kararlardan olduğu hususunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.
Geldiğimiz aşamada birisi yerel mahkemenin olağan kanun yolu olan temyiz kanun yolu açık olan 18.12.2014 tarihli eski hükmün onanmasına dair kararı, diğeri de Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 20.03.2013 tarihli onama kararına yönelen ve olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.11.2015 tarihli itirazı. Bu durumda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından, usulüne uygun dava açılmadığından hata sonucu verilen mahkûmiyet kararına karşı, yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemeyeceği de tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Kaldı ki, hatalı bir şekilde verilen kararların başka bir kanun yolu ile düzeltilmesinin mümkün olması hâlinde yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna başvurulmasının CMK.nın 315/2. maddesine aykırı olacağı da açıktır. Somut olayımızda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı dava açılıp açılmadığı hususu, takdire ilişkin bir değerlendirme olduğundan, dava açıldığını kabul eden kararların hatalı olduğu Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından kabul edilse dahi hukuken geçerli kararlardan olduğu hususunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak en son kararı verecek olan Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından, açılmayan bir davadan dolayı yargılamanın yenilenmesi koşullarının oluşmadığından bahisle yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen eski hükmün onmasına dair kararın bozulmasına ilişkin karara direnen Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilip, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü itiraz yetkisini kullanabileceğine işaret edilerek CMK’nın 315/2. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmesi suretiyle 18.12.2014 tarihli temyizi kabil karara yönelen temyiz talebinin bu şekilde sonuçlandırıldıktan sonra, olağan üstü kanun yolu olan itiraz yetkisini kullanıp kullanmayacağı hususunun takdiri için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekirken, Yerel Mahkemenin yargılamanın yenilenmesi sonucunda duruşma açarak verdiği olağan kanun yolu açık olan eski hükmün onanmasına dair kararı ile olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının aynı anda bir süre birlikte yürütülmesine yasal sonuç bağlandığı gibi ayrıca olağan kanun yolu olan temyiz kanun yolu henüz sonuçlandırılmadan önce olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının sonuçlandırılması suretiyle olağan kanun yolu sonuçlandırılmadan olağanüstü kanun yolunun incelenemeyeceğine dair ceza muhakemesi hukukunun ana ilkelerine ve bu hususta gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, gerekse özel dairelerin yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlarına kanaatimizce aykırı davranılmıştır.
Sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemekle birlikte bir an için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının öncelikle incelenebileceği yönündeki görüşünün doğru olduğunun kabul edilmesi hâlinde tıpkı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde kabul edildiği üzere Yerel Mahkeme tarafından yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen eski hükmün onanmasına dair 18.12.2014 tarihli karar, bu kararın bozulmasına dair Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 11.02.2016 tarihli bozma kararı ve Yerel Mahkemece verilen direnme kararının, hukuken geçersiz olduğunun kabul edilmesi gerekirdi. Aksine düşüncede gerek ceza muhakemesi hukukunda gerekse özel hukukta geçerli olan ve her iki hukuk dalında da uygulamaya yansıyan ‘bir hakkın doğmadan önce kullanılamayacağı’ ilkesi ile çelişileceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
Sonuç itibariyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından, usulüne uygun dava açılmadığından CMK’nın 315/2. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi koşulları oluşmadığından bahisle direnme kararının sayın çoğunluğun ulaştığı sonuçtan farklı bir gerekçeyle bozulmasına karar verilip, yukarıda özetlenen görüşler doğrultusunda, dosyanın itiraz yetkisini kullanması açısından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, aynı davada, bir taraftan olağan kanun yolunun (temyiz), diğer taraftan olağanüstü kanun yolunun (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı) açık tutulduğu gibi bir hakkın doğmadan kullanılamayacağına ilişkin hukukun ana ilkesine aykırı davranılarak olağanüstü kanun yolunun, olağan kanun yolundan daha önce sonuçlandırılmasını geçerli kabul eden sayın çoğunluğun görüşüne arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.” düşüncesiyle oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA, oy birliğiyle
2- … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.05.2016 tarihli ve 112-214 sayılı direnme kararına konu hükmünün, öncelikle Özel Dairenin 03.12.2015 tarihli ve 8849-45588 sayılı bozma kararı doğrultusunda işlem yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, oy çokluğuyla
3- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede karar verildi.