YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/14
KARAR NO : 2022/737
KARAR TARİHİ : 29.11.2022
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 365-755
Sanıklar …, … ve …’in hırsızlık suçundan ayrı ayrı ve üç kez olmak üzere TCK’nın 142/2-f, 168/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin Altınözü Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.06.2016 tarihli ve 365-755 sayılı hükümlerin, sanık … müdafisi ile sanıklar … ve … müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 14.11.2018 tarih ve 175-15939 sayı ile;
“Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanıkların eylem birlikteliği içerisinde hareket ederek kendilerini polis gibi tanıtıp katılanların içinde bulunduğu aracı durdurdukları, katılanların üzerlerini arayarak katılan …’nun üzerinde bulunan 2500 TL, banka kartı ve kimlik kartını, katılan …’nın üzerinde bulunan 5400 Dolar, 1500 TL, cep telefonu ve kimlik belgelerini ve katılan …’nın üzerinde bulunan kimlik kartını aldıkları olayda, hırsızlık suçu yönünden hukuki teklikle doğal anlamda teklik kavramlarının farklı olduğu, sanıkların olay tarihinde tek bir fiille, birden fazla mağdura karşı hırsızlık suçunu işlediklerinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında TCK’nın 142/2-b-f maddesinden bir kez ceza verilip TCK’nın 43/2. maddesi ile artırım yapılması yerine yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması,
2- Hırsızlık suçuna konu eşyanın değeri ve eylem nedeniyle aynı Kanun fıkrasının iki ayrı bendinin ihlâl edilmiş olması karşısında TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
3- Sanıklar Fadi ve Halid için görevlendirilen tercümana ilişkin giderlerin yargılama giderinden sayılmayarak Devlet Hazinesi tarafından karşılanacağının gözetilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 324/5. maddesine aykırı davranılması,” isabetsizliklerinden, ceza süresi bakımından sanıkların kazanılmış haklarının korunması kaydıyla bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiş,
Daire Üyeleri A. Atılğan ve A. Karaıslı; “…Yerel Mahkeme hükümlerinin onanması gerektiği,” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.12.2018 tarih ve 401177 sayı ile;
“…Somut olayda, sanıkların, yaptıkları plan çerçevesinde kendilerine polis süsü vererek üzerlerinde para olduğunu bildikleri katılanları durdurdukları ve teker teker katılanların üzerlerini arayıp suça konu para ve kimlik kartlarını aldıkları anlaşıldığından, hareketin tekliği ilkesi geçerli değildir ve eylemler her bir sanık yönünden üç ayrı suç oluşturmaktadır.” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 26.12.2018 tarih, 16419-19460 sayı ve oy çokluğu ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire Çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kendilerini polis gibi tanıtarak aracını durdukları katılanların, üzerlerini arayıp katılan …’nun 2500 TL ile banka ve kimlik kartlarını; katılan …’nın 5400 Dolar, 1500 TL, cep telefonu ile kimlik belgelerini ve katılan …’nın kimlik kartını alan her bir sanık hakkında, üç ayrı hırsızlık suçundan mı hüküm kurulması, yoksa TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanması gerektiğinin belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanıklara atılı suçun hukuki niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
11.04.2016 tarihinde saat 20.10. sıralarında Suriye uyruklu olduğunu söyleyen şahısların, arkalarından gelen bir araç içindeki kimliği belirsiz kişiler tarafından durdurularak paralarının alındığı, şu an Hatay-Altınözü yolu üzerinde yol kenarında bulundukları yönünde ihbarda bulunmaları üzerine olay yerine gidildiği, yol üstünde kendilerini fark eden ihbarcı şahısların cep telefonlarının ışığı ile ikazda bulunmaları üzerine yanlarına varıldığında … plakalı Mercedes marka bir aracın yolun sağ tarafına park etmiş vaziyette olduğu ve yanında Suriye uyruklu üç şahsın bulunduğunun görüldüğü, şahısların açık kimlik bilgilerini bilmedikleri ancak eşkal özelliklerini verdikleri üç erkek şahsın, üstlerini arayıp paralarını aldıkları, kendileriyle birlikte bulunan Halid isimli arkadaşlarını da ensesinden tutarak zorla araca bindirip götürdüklerini söyledikleri, bu sırada … olduğu söylenen şahsın birkaç kez şikâyetçileri arayarak aracın anahtarını göndereceğini bildirmesi üzerine olay yerinde bir süre beklenildiği, … … isimli bir şahsın aracıyla yanlarına gelerek ismini bilmediği birisinin kendilerine ulaştırılmak üzere anahtar gönderdiğini söyleyerek … plakalı aracın anahtarını getirdiği, olay yerinde herhangi bir güvenlik kamerası bulunmadığı bilgilerine yer verilerek soruşturmaya başlanıldığı,
Teşhis tutanağına göre, katılanların, sanıklar …, … ve …’yı hem fotoğrafları üzerinden hem de canlı olarak teşhis ettikleri,
11.04.2016 tarihli araç kiralama sözleşmesinde, sanıkların olay tarihinde katılanları takip ettikleri Mercedes-Benz marka 1994, E 200 model 31 FL 033 plakalı aracın Hatay’da bulunan Semah Oto isimli iş yerinden sanık … tarafından kiralanmış olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar tüm aşamalarda istikrarlı ve aynı yöndeki ifadelerinde; katılan …’nın, araç satın almak amacıyla diğer katılan … ile birlikte Suriye’den Gaziantep iline geldikleri, burada kendilerini Suriye uyruklu olan ancak Gaziantep’te oturan …’nın karşıladığı, katılan …’nun öncesinden tanıdığı yine Suriye uyruklu olup Hatay’da araç alım satım işi yapan sanık … ile irtibata geçerek satılık olduğu söylenen araçlara bakmak üzere… plakalı araç ile Hatay iline doğru yola çıktıkları, katılanlar ve sanık …’in Hatay’da buluştukları, sanık …’in burada katılanlara beyaz renkli KİA Forte marka bir araç gösterdiği, kazalı olması nedeniyle katılan …’nın aracı beğenmediği, başka satılık araç olup olmadığını sormaları üzerine sanık …’in, 20 dakika mesafedeki başka bir yerde de satılık araç olduğunu söylediği, sonradan Altınözü yolu olduğunu öğrendikleri istikamete doğru dördünün birlikte yola çıktıklarını, bir süre sonra sanık …’in yolda birini cep telefonu ile arayarak “Neredesin, eve geldin mi, çık, yukarıya çık.” dediği, daha sonra arkalarından gelen bir aracın kendilerine selektör yapmaya başladığı, …plakalı aracı kullanan katılan …’nun biraz yavaşladığı, ancak arkadaki aracın bir türlü yola devam edip gitmediği, 200-300 metre kadar ilerledikten sonra bu kez kırmızı-mavi renginde polis arabasına benzer şekilde bir ışık yaktığı, bu sırada sanık …’in “Burada çok fazla polis ve MİT var, arkamızdaki muhtelemelen polistir, durun.” dediği, kendilerinin de illegal bir durumları olmadığı için yol kenarına yanaşarak aracı durdurdukları, sanık …’in “Siz araçta kalın, ben bir bakayım, bunların derdi nedir.” dediği, katılan …’nın, “Biz de inelim, ne varmış ki bunda, polisse polis.” şeklinde karşılık verdiği, bu sırada diğer aracın da arkalarında durarak içinden üç şahsın indiği, şahısların yüzlerinin açık olduğu, kendi araçlarına yaklaşarak aracın kapısını açıp kontak anahtarını aldıkları, “Kimlik.” diyerek elleriyle işaret edip araçtan inmelerini söyledikleri, sonradan sanık … olarak teşhiste bulundukları şahsın havanın karanlık olması nedeniyle elindeki el feneri özelliği olan elektro şok aleti ile aracın içini kontrol ettiği, sanık … ve inceleme dışı sanık … olarak teşhis ettikleri diğer iki şahsın da ellerini yukarıya kaldırmalarını söyledikleri, üçünün de ellerini yukarıya kaldırdıkları, şahısların üstlerini aramaya başladıkları, katılan …’nın üzerinden, 5400 Dolar, 1500 TL, pasaport, sürücü belgesi ve cep telefonunu; katılan …’nun üzerinden, 2500 TL, banka ve kimlik kartları ile 15 gramlık altını; katılan …’nın üzerinden yabancı tanıtma kartını aldıkları, diğer sanıkların, sanık …’in üstünü aramadıkları, daha sonra sanık …’i elbisesinden tutup “Kaçak, kaçak.” diyerek kendi araçlarına doğru götürdükleri, soru sormalarına rağmen cevap vermedikleri, şahısların polis olduğunu düşünerek hiçbir şey yapamadıkları, devamında kendi araçlarına ait anahtar ve üst aramasında ele geçirdikleri para ve kimlik kartlarını da alarak geldikleri araca binip dördünün birlikte olay yerinden ayrıldıkları, kendilerinin de 156 Jandarma hattını arayarak olayı haber verdikleri, 10 dakika kadar sonra güvenlik güçlerinin olay yerine geldiği, bu esnada katılan …’nun sanık …’i aradığı, sanık …’in “Beni yolda attılar, diğerleri gitti.” dediği, daha sonra yeniden aradıklarında, “Yanlışlık oldu, tüm eşyanızı getireceğim, aracınızın anahtarını da bir şahısla göndereceğim. Gelecek olan şahıs yanınızda jandarmayı görürse anahtarı vermez, Hatay’a gelin, size araç gösterdiğim yerde buluşup yemek yiyelim, eşyanızı da orada vereceğim.” şeklinde konuştuğu, ancak sanık …’e güvenemedikleri için buluşma teklifini kabul etmedikleri, bu konuşmadan yarım saat kadar sonra tanımadıkları bir şahsın aracın anahtarını geri getirdiği, ifade vermek üzere karakolda bulundukları sırada sanık …’in kendilerini arayarak “Şikâyetçi olmazsanız paranızı vereceğim.” dediği, olay nedeniyle tüm sanıklardan şikâyetçi oldukları, kovuşturma aşamasında sanıkların zararlarını karşıladığı,
Yönünde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık …; araç kiralama işi ile uğraştığını, katılan …’dan 7000 Dolar alacaklı olduğunu, olay tarihinde katılan …’nun birkaç arkadaşıyla birlikte araç kiralamak amacıyla yanına geldiğini, kesinlikle onu çağırmadığını, araç bakmak için birlikte Altınözü ilçesine doğru yola çıktıklarını, yolda alacağını istediğini, katılan …’nun sadece 1000 Dolar verebileceğini söylediğini, bu nedenle aralarında tartışma yaşandığını, bunun üzerine kendisini almaya gelmesi için sanık …’yi aradığını, sanık … ile birlikte olay yerinden ayrıldığını, 1000 doları da almadığını,
Sanık …; olay tarihinde sanık …’in arayarak Suriyeli misafirleri olduğunu söyleyip kendisinden tercümanlık yapmasını istediğini, bunun üzerine diğer sanıklar … ve … ile buluşarak ….plakalı araçla, sanık … ve katılanların bulunduğu … plakalı aracı takip ettiklerini, bir süre sonra katılanların aracının durduğunu, sanık … ve katılanların alacak verecek nedeniyle tartışmaya başladıklarını, sanıklar …ve Abdulhamit’in katılanların üstlerini arayarak paralarını aldıklarını gördüğünü, kendisinin araçtan inmediğini,
Sanık …; olay tarihinde sanık …’in kendisini arayarak yanına çağırdığını, arkadaşları olan sanıklar Serhan ve Abdulhamit ile birlikte sanık …’in bulunduğu yere gittiklerini, bu sırada sanık …’in yanında birkaç kişi daha olduğunu, sanık …’in çok sinirli olduğunu, bulunduğu arabandan inerek aracı tekmelemeye başladığını, daha sonra kendilerinin geldiği araca bindiğini ve hep birlikte oradan ayrıldıklarını,
Savunmuşlardır.
Sanıkların eylemlerinin hukuki niteliğinin belirlenmesine ilişkin ön sorunun değerlendirilmesinde;
5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinde yer alan “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun temel şekli tanımlanmış; aynı Kanun’un 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Uyuşmazlığa konu TCK’nın 142/2-f maddesi, “Hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmi sıfat takınarak işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Anılan madde gerekçesinde, “Fıkranın (f) bendinde bir nitelikli hâl olarak hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak işlenmesi öngörülmüştür. Kişi, kendisini tanınmayacak hâle getirmekle, yakalanmasını önlemek ve böylece cezasız kalmasını sağlamak amacı gütmektedir. Keza, kişinin kamu görevlisi sıfatını takınması suretiyle hırsızlık suçu işlemesi hâlinde, bu sıfatın verdiği kolaylıktan yararlanması söz konusudur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendinde, hırsızlık suçunun iki ayrı nitelikli hâli düzenlenmiş olup failin, kılık değiştirmesi, kafasına çorap ya da maske takması, peruk kullanması gibi durumlar tanınmamak için tedbir alması nitelikli hâline örnek gösterilebilir. Bentte düzenlenen ikinci nitelikli hâlin oluşması bakımından ise, kamu görevlisi olmamasına rağmen kendisine kamu görevlisi süsü vererek bu kolaylıktan yararlanmak suretiyle hırsızlık suçunun işlenmesi gerekmektedir. Resmi sıfat takınma, üniforma giyme veya unvan kullanma şeklinde olabileceği gibi kamu görevlisi olduğu izlenimini uyandırabilecek biçimde herhangi bir suretle de olabilir. Bu nedenle bendin uygulanması açısından resmî sıfat takınma şekillerinin bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan, failin, takınmış olduğu resmî sıfatın mağdur üzerinde oluşturduğu etkiden yararlanarak suçu kolaylıkla işlemesidir. Gerçekten kamu görevlisi olan failin görevi dolayısıyla sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanarak suç işlemesi durumunda, bu bendin uygulama alanı bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık konusu ilgilendiren TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde ise, hırsızlık suçunun, elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi nitelikli hâl olarak düzenlenmiş, bu bendin uygulama alanı ise madde gerekçesinde; “Hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yolda giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalaa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde yağma suçu oluşur” şeklinde açıklanmıştır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşması için yağma suçu üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın “Yağma” başlıklı 148. maddesinde; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmeye yer verilmiştir.
Madde gerekçesinde; “Madde metninde yağma suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taşınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, mağdurun rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kişiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da işlenebilir. Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama boyutuna ulaşmaması gerekir.
Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.” açıklamasına yer verilmiştir.
149. maddede de yağma suçunun; “Silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla” işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibarıyla “mal aleyhine” işlenen bir suçtur.
Açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Katılan …’nın, araç satın almak amacıyla diğer katılan … ile birlikte Suriye’den Gaziantep iline geldikleri, burada kendilerini Suriye uyruklu olan ancak Gaziantep’te oturan …’nın karşıladığı, katılan …’nun öncesinden tanıdığı yine Suriye uyruklu olup Hatay’da araç alım satım işi yapan sanık … ile irtibata geçerek satılık olduğu söylenen araçlara bakmak üzere ….plakalı araç ile Hatay iline gittikleri, katılanlar ve sanık …’in Hatay’da buluşarak Altınözü istikametine doğru yola çıktıkları, seyir esnasında sanık …’in cep telefonu ile birisini arayarak “Neredesin, eve geldin mi, çık, yukarıya çık.” dediği, devamında katılanların arkasından gelen bir aracın selektör yapmaya başladığı, sonrasında kırmızı-mavi renginde polis arabasına benzer şekilde bir ışık yaktığı, bu sırada sanık …’in “Burada çok fazla polis ve MİT var, arkamızdaki muhtelemelen polistir, durun.” dediği, … plakalı aracı kullanan katılan …’nun yol kenarına yanaşarak aracı durdurduğu, arkadaki aracında durarak içinden sanıklar … ve Serhan ile inceleme dışı sanık …’in indiği, yüzleri açık olan sanıkların, katılanların aracına yaklaşarak aracın kapısını açıp kontak anahtarını aldıkları, “Kimlik.” diyerek elleriyle işaret edip katılanların araçtan inmelerini söyledikleri, sanık …’nin, havanın karanlık olması nedeniyle elindeki el feneri özelliği olan elektro şok aleti ile aracın içini kontrol ettiği, bu esnada sanık … ve inceleme dışı sanık …’in, katılanlara, ellerini yukarıya kaldırmalarını söyleyerek katılanların üstlerini aramaya başladıkları, katılan …’nın üzerinden, 5400 Dolar, 1500 TL, pasaport, sürücü belgesi ve cep telefonunu; katılan …’nun üzerinden, 2500 TL, banka ve kimlik kartları ile 15 gramlık altını; katılan …’nın üzerinden yabancı tanıtma kartını aldıkları, üst araması yapmadıkları sanık …’i de alarak araçlarına binip oradan uzaklaştıkları olayda;
Diğer sanıklarla birlikte fikir ve eylem birliği içinde olan ve katılanların aracında bulunan sanık …’in, selektör yaparak gelen ve çakar kullanan aracın polis aracı olabileceğini ve durmaları gerektiğini söylemesi üzerine katılanların, sanıkların polis olduğunu düşünerek araçlarını durdurdukları, sanıkların katılanların aracına yönelip kapıyı açarak kontak anahtarını aldıkları ve “Kimlik” diyerek elleriyle işaret edip resmi sıfatın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle katılanların araçtan inmesini sağladığı, bu aşamadan sonra, sanık …’nin elindeki el feneri özelliği bulunan ve silahtan sayılan elektro şok aleti ile aracın içini kontrol etmesi, bu esnada sanık … ile inceleme dışı sanık …’in, ellerini yukarıya kaldırmalarını isteyerek katılanların üzerlerini araması, üst aramasında ele geçirdikleri paralar ve kontak anahtarını alarak kendi araçlarına doğru yönelmeleri, sorularına yanıt alamayan katılanların resmî görevli olduğunu düşündükleri sanıklara mukavemet edememeleri, olayın gerçekleştiği Hatay-Altınözü karayolunun boş ve sakin olması, havanın kararmaya başlaması, katılanların yabancı uyruklu olmaları, yanlarında kendileriyle birlikte bulunan sanık …’in de sürüklenerek polis arabası olduğu düşünülen araca bindirilmesi karşısında, yaratılan korku ve tedirginliğin etkisi ile katılanların, kendilerini savunamayacak, paranın ve araç anahtarının götürülmesine karşı koyamayacak duruma getirildikleri, bu nedenle sanıkların eylemlerinin hırsızlık suçunu değil, yağma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; Sanıkların eylemlerinin hırsızlık suçunu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Ulaşılan sonuç karşısında asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 14.11.2018 tarihli ve 175-15939 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Altınözü Asliye Ceza Mahkemesinin 29.06.2016 tarihli ve 365-755 sayılı hükümlerinin, sanıkların eylemlerinin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden üst dereceli ağır ceza mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerektiği hâlde yargılamaya devamla, yasal ve yeterli olmayan gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması isabetsizliğinden, ceza süresi bakımından sanıkların kazanılmış haklarının korunması kaydıyla, BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.