Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/624 E. 2020/371 K. 22.09.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/624
KARAR NO : 2020/371
KARAR TARİHİ : 22.09.2020

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza Hâkimliği
Sayısı : 1070

4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un 9. maddesine muhalefet eyleminden dolayı şüpheliler hakkında Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda 11.12.2017 tarih ve 7540-5807 sayı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı şikâyetçi tarafından yapılan itiraz üzerine inceleme yapan Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğince 30.03.2018 tarih ve 1070 değişik iş sayı ile itirazın kabulüne ve CMK’nın 173/3. maddesi gereğince soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiştir.
Bu karara yönelik olarak Adalet Bakanlığının 09.05.2018 tarihli ve 94660652-105-17-5921-2018-kyb sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16.05.2018 tarihli ve 41392 sayılı ihbarname ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 19. Ceza Dairesince 10.09.2018 tarih ve 3321-8606 sayı ile;
“…Anılan ihbarnamede;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 173/1. maddesinde yer alan, ‘Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.’ şeklindeki düzenleme uyarınca anılan karara karşı müşteki Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 15 günlük itiraz süresi bulunduğu, söz konusu kararın 21.12.2017 tarihinde müşteki kuruma tebliğ edilmesine rağmen 15 günlük yasal süre geçtikten sonra 13.02.2018 tarihinde müşteki tarafından itiraz edildiği anlaşılmakla, itirazın süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 11.12.2017 tarihli ve 2017/7540 soruşturma, 2017/5807 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın 21.12.2017 tarihinde müşteki kuruma tebliğ edilmesine rağmen müşteki kurum tarafından söz konusu karara karşı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 173/1. maddesinde öngörülen 15 günlük yasal süre geçtikten sonra 13.02.2018 tarihinde itiraz edildiği, bu nedenle itirazın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 30.03.2018 tarihli ve 2018/1070 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca bozulmasına, şüpheliler hakkındaki soruşturmanın genişletilmesine dair kararın kaldırılmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.10.2018 tarih ve 41392 sayı ile;
“…İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne ilişkin Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin verdiği kararın Özel Dairece kanun yararına bozulması karşısında, anılan kararın CMK’nın 223. maddesine göre davanın esasını çözen bir karar olup olmadığının tespitine, başka bir ifadeyle bozmanın 5271 sayılı CMK’nın ‘309/4-d’ maddesi gereğince yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
5271 sayılı Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Bozma nedenleri; 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. 4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay Ceza Dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde mahkemece verilen kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; ‘mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları’ birer hüküm olup itiraza konu olan itirazın kabulüne ilişkin karar 5271 sayılı Kanun çerçevesinde hüküm olarak değerlendirilemez. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen itirazın kabulüne ilişkin karar, 5271 sayılı CMK’nın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karar olduğundan aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkimlik tarafından yeniden karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle Özel Dairece 5271 sayılı CMK’nın 309/4-a maddesi yerine 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmesi yasaya aykırı görüldüğü” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 26.11.2018 tarih ve 6811-12382 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın kabulüne ve soruşturmanın genişletilmesine ilişkin sulh ceza hâkimliği kararındaki hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4-a maddesi kapsamında mı yoksa 309/4-d maddesi kapsamında mı kanun yararına bozma nedeni yapılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 10.07.2017 tarihli dilekçesi ile ÇYD Mühendislik Mimarlık İnşaat Taahhüt Ticaret Ltd. Şti. (eski unvanı Çanakkale Yapı Denetim Ltd. Şti.) ve Kılıçoğlu Yapı Denetim Ltd. Şti. isimli şirketlerin denetim sorumluluğundaki Çanakkale ili, Merkez ilçesi, Cevatpaşa Mahallesi, 32L-2D pafta, 235 ada, 223 parsel üzerinde yapılan inşaatta İl Yapı Denetim Komisyonu tarafından yapılan denetimde yapı denetiminden sorumlu şirketlerin Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin a, c, d, g fıkraları, 3. ve 9. maddeleri, 5. maddesinin 2/b, 4/ç-d-f-1 fıkralarında belirtilen esaslara göre sorumluluklarını yerine getirmedikleri gerekçesiyle, anılan şirketlere idari para cezası verildiği ve anılan şirket yetkilileri…, …, …, …, … ve … hakkında 4708 sayılı Kanun’un 9. maddesini ihlal ettiklerinden bahisle suç duyurusunda bulunulduğu,
Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.12.2017 tarih ve 7540-5807 sayı ile 4708 sayılı Kanun’un 9. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun dayanağını aynı Kanun’un 3. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen yükümlülüklerin oluşturduğu, maddede sayılan kişilerin sorumlu tutulabilmeleri için yapıda hasar meydana gelmesi koşulunun arandığı, ihbara konu yapılarda tespit edilen aykırılıkların imar mevzuatına yönelik olduğu, yapıda herhangi bir hasar bulunmadığı dikkate alındığında şüphelilerin üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, eylemlerin idari para cezasını gerektirdiği, bu hususta gerekli yaptırımın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce uygulanmış olduğu belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığının 11.12.2017 tarihli ve 7540-5807 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, 21.12.2017 tarihinde suç duyurusunda bulunan Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne tebliğ edilmesi üzerine anılan kurum tarafından 13.02.2018 havale tarihli dilekçe ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edildiği,
Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 30.03.2018 tarihli ve 1070 değişik iş sayılı kararı ile somut olayda yeterince ve olayı açıklığa kavuşturacak şekilde soruşturma işlemi yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği gerekçesiyle Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 11.12.2017 tarihli ve 7540-5807 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne, olayla ilgili şüphelilerin ifadelerinin tespit edilmesi, mahallinde mimar, makine mühendisi ve inşaat mühendisi bilirkişiler eşliğinde keşif yapılarak bilirkişi incelemesi yaptırılması, söz konusu yapı ile ilgili herhangi bir tadilat projesi bulunup bulunmadığının ve yine söz konusu yapı ile ilgili ruhsat alınırken daha önceki projeden farklı olarak yapılan değişikliğin yetkili merciler tarafından onaylanıp onaylanmadığının tespit edilmesi şeklindeki eksikliklerin giderilmesi amacıyla CMK’nın 173/3. maddesi gereğince soruşturmanın genişletilmesine kesin olarak karar verildiği,
Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 09.05.2018 tarihli ve 94660652-105-17-5921-2018-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16.05.2018 tarihli ve 41392 sayılı ihbarnamede; “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 173/1. maddesinde yer alan, ‘Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.’ şeklindeki düzenleme uyarınca anılan karara karşı müşteki Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 15 günlük itiraz süresi bulunduğu, söz konusu kararın 21.12.2017 tarihinde müşteki kuruma tebliğ edilmesine rağmen 15 günlük yasal süre geçtikten sonra 13.02.2018 tarihinde müşteki tarafından itiraz edildiği anlaşılmakla, itirazın süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” düşüncesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Yargıtay 19. Ceza Dairesince kanun yararına bozma talebindeki düşünce yerinde görülerek Sulh Ceza Hâkimliği kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca bozulmasına, şüpheliler hakkındaki soruşturmanın genişletilmesine dair kararın kaldırılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “kanun yararına bozma” kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK’nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin “hüküm” olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirine” dair hükümlerin “uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler” oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusu ile ilgisi nedeniyle CMK’nın “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesi ile “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesi;
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
(3) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.” şeklinde iken, 06.01.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10. maddesi ile bu maddenin ikinci fıkrası “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” olarak değiştirilmiş olup 08.03.2018 tarihli ve 30354 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7072 sayılı Kanun’un 9. maddesiyle bu değişiklik de aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Aynı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesi ise;
“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan sulh ceza hâkimliğinin bu hususta karar vermesine bağlıdır.” biçiminde düzenlenmiş iken, 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı KHK’nın 11. maddesiyle de maddenin altıncı fıkrası “İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172. maddenin ikinci fıkrası uygulanır” şeklinde değiştirilmiş olup 08.03.2018 tarihli ve 30354 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7072 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle bu değişiklik de aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza muhakemesinin temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. Cumhuriyet savcısının görevi maddi gerçeği ortaya çıkartmak ve adil bir yargılama yapılması için gerekli araştırmayı yaparak şüphelinin lehine veya aleyhine olan bütün delilleri toplamaktır.
Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinin sonunda toplanan delillere göre suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheye ulaştığı takdirde iddianame düzenleyecek ve kamu davasını açacaktır. Buna karşın soruşturma işlemleri tamamlandıktan sonra, kamu davasının açılması için suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma imkânını ortadan kaldıran şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı, şikâyet süresinin geçmesi, ön ödemenin yerine getirilmesi ve uzlaşmanın sağlanmış olması gibi durumlarda kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilecek, karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilecektir.
CMK’nın 173. maddesinde suçtan zarar görenin, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kendisine tebliğ edildikten sonra on beş gün içinde, kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebileceği hüküm altına alınmıştır. Anılan maddenin 3. fıkrasında, sulh ceza hâkimliğinin, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesini gerek görmesi hâlinde, bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabileceği, kamu davasının açılması için yeterli nedenlerin bulunmaması durumunda istemi gerekçeli olarak reddedeceği, 4. fıkrasında ise sulh ceza hâkimliğinin istemi yerinde görmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği hüküm altına alınmıştır.
Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karşın soruşturma evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz hâlinde sulh ceza hâkimliğinin itiraz konusunda bir karar verebilmesi için, Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturmanın yanında ayrıca bazı yeni araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Soruşturmanın genişletilmesine gerek duyulması hâlinde öncelikle eksik işlemler sulh ceza hâkimliğince açıkça belirtilip ilgili Cumhuriyet başsavcılığından bu yönde talepte bulunulması ve eksik olduğu belirlenen hususlar tamamlandıktan sonra, sulh ceza hâkimliğince kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne veya reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu’na muhalefet suçundan yapılan soruşturma sonucunda şüphelilere atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.12.2017 tarih ve 7540-5807 sayı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı CMK’nın 173. maddesi uyarınca şikâyetçi kurum tarafından itiraz edilmesi üzerine Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 30.03.2018 tarihli ve 1070 değişik iş sayılı kararı ile itirazın kabulüne ve CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca soruşturmanın genişletilmesine karar verildiği, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın 21.12.2017 tarihinde şikâyetçi kuruma tebliğ edilmesine rağmen 15 günlük yasal süre geçtikten sonra 13.02.2018 tarihinde şikâyetçi tarafından anılan karara itiraz edildiği anlaşıldığından itirazın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinden bahisle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu, Özel Dairece kanun yararına bozma talebinin kabul edilmesinden sonra “Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 30.03.2018 tarihli ve 2018/1070 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca bozulmasına, şüpheliler hakkındaki soruşturmanın genişletilmesine dair kararın kaldırılmasına” şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır.
Özel Dairece kovuşturmaya yer olmadığına dair karara süresinde itiraz edilmediğinden bahisle itirazın süre yönünden reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamakta olup Yargıtay 19. Ceza Dairesinin bozma kararı bu yönüyle usul ve yasaya uygundur.
Soruşturmanın genişletilmesine gerek duyulması hâlinde öncelikle eksik işlemler sulh ceza hâkimliğince açıkça belirtilip ilgili Cumhuriyet başsavcılığından bu yönde talepte bulunulması ve eksik olduğu belirlenen hususlar tamamlandıktan sonra, sulh ceza hâkimliğince kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne veya reddine karar verilmesi gerektiğinden, soruşturmanın genişletilmesine dair kararın kaldırılması ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itiraz hakkında karar verilmiş sayılmayacağı, bu nedenle henüz itiraz davasının esasının çözülmediği, mahallince gerekli inceleme ve araştırma sonucunda bozma doğrultusunda yeniden bir karar verilmesinin zorunlu olması, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne ve soruşturmanın genişletilmesine ilişkin merci kararının mahkûmiyet hükmü olmaması, davanın esasını çözmemesi, aleyhe değiştirme yasağının uygulanabileceği kararlardan sayılmaması, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kuralların uygulanamaması ile CMK’nın 309/4-d maddesinin uygulama alanının cezanın kaldırılması ve daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren hâllerle sınırlı olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu karardaki hukuka aykırılığın CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi kapsamında kanun yararına bozma nedeni yapılması gerektiğinin kabul edilmesi hakkaniyete uygun bir çözüm olacaktır.
Bu itibarla, itiraz mercisi tarafından verilen itirazın kabulüne ve soruşturmanın genişletilmesine dair kararın Özel Dairece CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin itirazın kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 10.09.2018 tarihli ve 3321-8606 sayılı kararından “CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca bozulmasına, şüpheliler hakkındaki soruşturmanın genişletilmesine dair kararın kaldırılmasına” ilişkin bölümün çıkartılarak yerine “CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına” cümlesinin EKLENMESİNE,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.09.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.