YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/611
KARAR NO : 2022/784
KARAR TARİHİ : 08.12.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 1022-369
Sanık …’ün verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan TCK’nın 136/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis hapis; hakaret suçundan ise TCK’nın 125/2. maddesi delaletiyle 125/1-4 ve 62. maddeleri uyarınca 12 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden aynı Kanun’un 53 ve 58. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına ve cezaların mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Edirne 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2016 tarihli ve 590-259 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı ve sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 23.10.2017 tarih ve 10893-7762 sayı ile;
“Sanığın facebooktan ‘Alın size kaliteli o…su adı hatice +9053…….’ şeklinde paylaşım yaparak katılanın kişisel veri niteliğindeki cep telefonu numarasını yayması nedeniyle TCK’nın 136/1. maddesinde düzenlenen verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu, katılana hakaret etmesi nedeniyle TCK’nın 125/1 maddesinde düzenlenen hakaret suçunu işlediği, bir fiili ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, TCK’nın 44. maddesi gereğince, daha ağır cezayı gerektiren verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan cezalandırılması, hakaret suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, her iki suçtan hüküm kurulması nedeniyle sanık hakkında fazla ceza tayini,
Kabul ve uygulamaya göre de;
1- Sanık hakkında TCK’nın 125/4 maddesi gereğince 1/6 oranında artırım uyapılırken sonuç cezanın 11 ay 20 gün olarak belirlenmesi gerekirken, 12 ay olarak belirlenmek suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini, kanuna aykırı,
2- Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmî Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kabule göre bozma nedenlerine uyan Yerel Mahkeme ise 19.04.2018 tarih ve 1022-369 sayı ile;
“Sanığın somut olayda iki ayrı eyleminin bulunduğu, bunlardan birinin, müştekinin kişisel verileri niteliğinde olan adını ve telefon numarasını internetten paylaşmak, diğerinin ise bu paylaşımı yaparken ayrıca ‘Alın size kaliteli o… Hatice’ demek sureti ile hakaret içerikli başka bir paylaşım yapmak olduğu açıktır. Bu eylemler birbirinin unsuru olmadığı gibi, tek bir fiil olmadığından, eylemler arasında TCK’nın 44. maddesi gereğince fikri içtima kurallarının uygulanması da mümkün değildir. Paylaşımın tek bir cümle içerisinde yapılmış olması da somut olayda iki eylem olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Nitekim bilindiği üzere, ‘Seni öldüreceğim şerefsiz’ diyen bir sanığa da hem hakaret hem tehdit suçundan ceza verilmektedir. Burada da sanığın hem müştekinin telefonunu yayma, hem de müştekiye hakaret etme kastı söz konusudur.” şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.08.2018 tarihli ve 62695 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 21.11.2018 tarih ve 5543-11032 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, TCK’nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren TCK’nın 136/1. maddesi uyarınca mı yoksa TCK’nın 136/1. maddesi ile birlikte ayrıca 125/1-4. maddesi uyarınca mı cezalandırılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’ün, suç tarihinde kullandığı 0553 033 ** ** numaralı cep telefonundan katılan …’ın kullandığı 0534 403 ** ** numaralı cep telefonuna whatsapp uygulaması yoluyla mesaj göndererek tanışma talebinde bulunduğu, katılanın görüşmek istemediğini söylediği, sanığın bir süre sonra katılanın telefonuna başka bir numaradan whatsapp yoluyla kendi facebook hesabından yayımladığı “Alın size kaliteli o…u adı hatice +90534403 ** **” şeklindeki yazıları içeren ekran görüntüsü fotoğrafını gönderdiği, bunun üzerine katılanın sanıktan şikâyetçi olduğu,
Sanığın facebook hesabından yayımladığı “Alın size kaliteli orosbusu adı hatice +90534403 ** **” şeklindeki yazıları içeren internet çıktısı fotokopisinin dosya arasında bulunduğu,
Anlaşılmıştır.
Katılan …; Turizm ve Otelcilik bölümünde eğitim gördüğünü, 25.09.2015 tarihinde saat 14.50 sıralarında whatsapp yoluyla kullandığı telefona sanığın kullandığı telefondan birtakım mesajlar geldiğini, bu mesajların hakaret içerikli olmadığını ancak sonrasında tanımadığı bir şahıstan telefonuna bir ekran görüntüsünün gönderildiğini, ekran görüntüsünün üzerinde sanığın facebook hesabından yayımladığı “Alın size kaliteli o…su adı hatice +90534403 ** **” şeklindeki paylaşıma ait olduğunu gördüğünü, bu olay nedeniyle telefonunun sürekli arandığını ve rahatsız edildiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.
Sanık …; Instagram hesabından “Hatice” isimli bir kızın kendisini takip etmeye başladığını ve bu hesaptan adı geçen ile konuştukları, adı geçenden telefon numarasını istediğini ancak bu kişinin telefon numarasını vermediğini, yine de kendisinin telefon numarasını adı geçene verdiğini, daha sonra bu kişinin telefondan kendisini aradığını ve konuştuklarını, konuşma sırasında kendisini terslediğini, bir süre sonra numarasının facebook’ta eskort sitesi olarak verildiğini gördüğünü, akabinde tanımadığı numaraların kendisini bu nedenle aramaya başladığını, Hatice isimli kızın eskort numarası olarak kendi numarasını verdiğini, gösterilen facebook hesabının ve görülen profilin kendisine ait olduğunu, profil fotoğrafının yanında bulunan “Alın size kaliteli o…su adı hatice +90534403 ** **” paylaşımı kendisinin yazdığını, bu yazıyı kendi numarasının eskort sitelerine koyulması nedeniyle yazıp paylaştığını savunmuştur.
Anayasamızın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası; “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” şeklinde olup maddeye 13.05.2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle; “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” biçimindeki üçüncü fıkra eklenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinde de; “1- Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2- Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.” hükmü bulunmaktadır.
Bu Anayasal ve uluslararası düzenlemelerden sonra uyuşmazlığın çözümü açısından “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” ve “Hakaret” suçları ile “fikri içtima” kurumu üzerinde durulmalıdır.
Uyuşmazlık konusuyla ilgili TCK’nın “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlıklı 136. maddesi; “Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde iken, suç tarihinden sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle suçun cezasının alt sınırı “iki yıla” çıkartılmıştır.
TCK’nın 136. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukuki yarar, genel olarak kişilerin özel hayatı ve hayatın gizli alanı, özelde ise kişisel verilerdir. Bu düzenlemeler ile tüm kişisel veriler koruma altına alındığından kişisel verilerin mutlaka gizli olması zorunlu değildir. Gizli olmayan ve herkes tarafından bilinen kişisel veriler de hukuka aykırı eylemlere karşı korunmalıdır. Zira kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlarda korunan hukuki değer “sır” olmayıp, verinin ilgilisi olan kişinin kişilik haklarıdır.
Suçun konusu, kişisel verilerdir. Suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan Kanunlarda, suçun konusunu oluşturan kişisel veriden ne anlaşılması gerektiğine ilişkin bir tanım yer almayıp TCK’nın 135. maddesinin gerekçesinde; “Gerçek kişiyle ilgili her türlü bilgi, kişisel veri olarak kabul edilmelidir. Söz konusu suç tanımında kişisel verilerin bilgisayar ortamında veya kağıt üzerinde kayda alınması arasında bir ayırım gözetilmemiştir.” denilmiştir.
Suç tarihinde sonra 07.04.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde “Kişisel veri: Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi…ifade eder.” şeklinde tanım yapılmış, maddenin gerekçesinde ise; “Kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Bu bağlamda sadece bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi onun kesin teşhisini sağlayan bilgiler değil, aynı zamanda kişinin fiziki, ailevi, ekonomik, sosyal ve sair özelliklerine ilişkin bilgiler de kişisel veridir. Bir kişinin belirli veya belirlenebilir olması, mevcut verilerin herhangi bir şekilde bir gerçek kişiyle ilişkilendirilmesi suretiyle, o kişinin tanımlanabilir hale getirilmesini ifade eder. Yani verilerin; kişinin fiziksel, ekonomik, kültürel, sosyal veya psikolojik kimliğini ifade eden somut bir içerik taşıması veya kimlik, vergi, sigorta numarası gibi herhangi bir kayıtla ilişkilendirilmesi sonucunda kişinin belirlenmesini sağlayan tüm hâlleri kapsar. İsim, telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgiler gibi veriler dolaylı da olsa kişiyi belirlenebilir kılabilme özellikleri nedeniyle kişisel verilerdir.” açıklamasına yer verilmiştir.
28.01.1981 tarihli ve 108 nolu Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’nin 2/a maddesinde ise; “Kişisel nitelikteki veriler; kimliği belirtilen veya belirtilebilen gerçek kişiyle ilgili tüm bilgileri ifade eder.” denilmiş, 1995 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Topluluğu Veri Koruma Yönergesi’nin 2. maddesinde de kişisel veri; “Doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bir gerçek kişi ile ilintili olabilecek ve onu belirlenebilir kılacak her türlü bilgi” olarak belirtilmiştir.
Kişilerin, sadece insan olması ve toplumdaki yeri, bazı değerleri kişisel veri hâline getirmektedir. Örneğin; kişinin adı, adresi, kimlik bilgileri, medeni durumu vb… Bunun yanında teknolojik gelişmeler nedeniyle gittikçe karmaşıklaşan toplum hayatındaki bir takım bilgiler de kişisel veri hâline gelmiştir. Örneğin; vatandaşlık numarası, banka hesap numarası, telefon numarası, elektronik posta adresi ve şifresi vb… Dolayısıyla farklı gruplandırmalar bulunmakla birlikte kişisel verilerin iki başlık altında toplanması mümkündür. Birinci grupta; insanın varoluşundan kaynaklanan kişiliğine ait bilgiler, ikinci grupta ise; teknolojinin gelişmesiyle insanın modern toplumda yer alması nedeniyle kendisine verilen ya da çeşitli hizmetlere ulaşmasında kullanılan bilgiler yer almaktadır. Ancak her iki grupta yer alan bilgilerin de kişisel veri olarak hukuk düzenindeki değeri ve korunmaları açısından bir fark bulunmamaktadır.
TCK’nın 136. maddesindeki “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçu, seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Hukuka aykırı olarak kişisel verilerin başkasına verilmesi, kişisel verilerin yayılması ve kişisel verilerin ele geçirilmesi şeklindeki seçimlik hareketlerin birinin gerçekleştirilmesiyle suç işlenmiş olacaktır.
“Kişisel verileri bir başkasına verme” seçimlik hareketinde, maddede geçen “başkası” gerçek bir kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilecek, veriler bu kişilere elden, posta ya da internet üzerinden elektronik posta ile vb. şekillerde verilebilecektir. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’nde “Vermek”; “Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek, düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek” şeklinde tanımlanmıştır. Bu seçimlik harekette verilerin hukuka uygun ya da aykırı yöntemle elde edilmiş olmasının önemi bulunmamakta olup önemli olan husus verme eyleminin hukuka aykırı olmasıdır.
“Kişisel verileri yayma” seçimlik hareketi de; internet üzerindeki bir web sitesinde kişisel verileri yayımlamak, birçok kişiye elektronik posta ile ya da telefondan kısa mesajla göndermek, yazılı ya da görsel medyada yayınlamak gibi çeşitli şekillerde gerçekleştirilebilecektir; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’nde “Yaymak”; “Birçok kimseye duyurmak, çevreye dağılmasına sebep olmak” biçiminde tanımlanmıştır.
“Kişisel verilerin ele geçirilmesi” seçimlik hareketi ise kişisel verilerin kayıtlı olduğu belgelerin alınması ya da kayıtlı olduğu bilişim sisteminden ele geçirilmesi vb… şekillerde gerçekleştirilebilecektir. Ele geçirme fiili, başkasının hâkimiyeti altında bulunan bir kişisel verinin, failin hâkimiyeti altına girmesi ile gerçekleşmiş olacaktır.
Bu suçta herhangi bir neticenin gerçekleşmesi aranmadığından maddede sayılan seçimlik hareketlerin yapılmasıyla suç oluşacaktır. Bu açıdan TCK’nın 136. maddesindeki “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” soyut bir tehlike suçudur.
Bu maddede düzenlenen suç genel kastla işlenen bir suç olup suçun oluşumu için saik aranmaz.
Uyuşmazlıkla ilgili olarak ele alınması gereken diğer suç olan “Hakaret” suçu ise, TCK’nın 125. maddesinde;
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2)Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3)Hakaret suçunun;
a)Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b)Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c)Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4)Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5)Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli hâlleri düzenlenmiş, madde gerekçesinde de; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.” açıklaması yapılmıştır. Buna göre, suçun konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup somut bir fiil veya olgu isnat etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı Kanun’daki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olduğundan, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Son olarak uyuşmazlığın çözümü açısından fikri içtima üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.
765 sayılı TCK’da, aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde hâlinde ve Kanun’un 79. maddesinde düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise Kanun’un 44. maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.
Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “Erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Bu bağlamda, “Tek fiil” veya “Bir fiil”den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “Tek bir fiil”i oluşturmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması hâlinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hâllerde bu kuralın uygulanma ihtimali bulunmamaktadır. Nitekim TCK’nın 212. maddesinde, sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.
Görüldüğü gibi, kanuni istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun işlenmesi hâlinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması kanun gereğidir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 17.06.2014 tarihli ve 1510-331; 09.05.2019 tarihli ve 708-414 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen farklı neviden fikri içtima hükmünün uygulanması için hukuki anlamda tek olan bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması ve işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükmünün uygulanmasının engellenmemiş olması gerekmekte olup anılan maddenin uygulanma şartları arasında “tek suç işleme kastı” koşulunun bulunmadığı, bu itibarla sanığın facebook hesabından katılanın ismini ve cep telefonu numarasını belirtmek suretiyle “Alın size kaliteli o…su adı hatice +9053……” şeklinde paylaşım yaptığı olayda;
Sanığın, katılanın kişisel veri niteliğindeki ad ve cep telefonu numarasını hukuka aykırı şekilde yaymasının TCK’nın 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturduğu, sanığın aynı paylaşımda “O…u” biçimindeki hakaret içerikli ifadelere de yer vermesi nedeniyle bu eylemi, aynı zamanda katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması nedeniyle aynı Kanun’un 125. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralar uyarınca alenen hakaret suçunu da oluşturmaktadır.
Bu nedenle hukuki anlamda tek fiil sayılması gereken eylem ile hem TCK’nın 136. maddesinde düzenlenen kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma suçu hem de aynı Kanun’un 125/1-4. maddesinde düzenlenen alenen hakaret suçu oluştuğundan, sanık hakkında farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması ve oluşan suçlardan en ağır cezayı gerektiren kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma suçundan sanığa ceza tayin edilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 44. maddesindeki farklı neviden fikri içtima hükümleri gözetilerek en ağır cezayı gerektiren aynı Kanun’un 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Edirne 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.04.2018 tarihli ve 1022-369 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 44. maddesindeki farklı nev’iden fikri içtima hükümleri gözetilerek en ağır cezayı gerektiren TCK’nın 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.