Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/607 E. 2022/349 K. 17.05.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/607
KARAR NO : 2022/349
KARAR TARİHİ : 17.05.2022

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi

Sanık …’nun suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan beraatine ilişkin … 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.07.2014 tarihli ve 63-362 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 12.09.2017 tarih ve 790-8707 sayı ile;
“Sanığın mesleği itibarıyla inşaat demirlerini alırken gerekli araştırmayı yapma ve eşyanın menşeini araştırması gerekirken herhangi bir araştırma yapmadan ve belge düzenlemeden aldığı anlaşılmakla, yüklenen suçtan mahkûmiyeti yerine yasal ve yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyan Yerel Mahkemece devam olunan yargılama sonucunda 06.03.2018 tarih ve 564-217 sayı ile, sanığın atılı suçtan TCK’nın 165/1, 62, 50, 51 ve 52. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye, mağdur tarafın zararı giderilmediğinden ve bu nedenle yasal koşulları oluşmadığından sanık lehine CMK’nın 231/5 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu hükmün de, sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 09.10.2018 tarih ve 4189-13568 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.11.2018 tarih ve 38407 sayı ile;
“…Kanun koyucu etkin pişmanlık hükümlerinde mal varlığına karşı suçlar bölümünde düzenlenen hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflas, taksirli iflas ve yağma ve karşılıksız yararlanma suçları yönünden düzenleme getirmiş, ancak yine mala karşı suçlar bölümünde düzenlenmesine rağmen suç eşyasının alınması veya kabul edilmesi suçunu düzenleme dışında bırakmıştır. Bunun nedeninin ise etkin pişmanlık düzenlemesi içinde yer alan suçların işlenmesi ile zarar arasında doğrudan belirlenebilir bir zararın ortaya çıkmasıdır. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunda ise bu suçun işlenmesi ile ilk suçun mağdurunun yeni bir zararının oluşmadığının kabul edilmesidir. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun oluşabilmesi için önceden işlenmiş bir suçun varlığının gerekli olması ve önceden işlenen suçun failinin suç ile birlikte bir eşya veya mal varlığı değerini elde etmesi ile birlikte önceden işlenen suçun mağdurunun zararının oluştuğu, elde edilen eşya veya mal varlığı değerinin sonradan suç eşyasını satın alınması veya kabul edilmesi suçunun faili tarafından satın alınması veya kabul edilmesinin ilk suçun mağduruna yönelik yeni bir eşya veya mal varlığı değeri zararı olarak kabul edilemeyeceği, böyle düşünülmesi durumunda ilk suçun mağdurunun ilk suçun işlenmesi nedeniyle elinden çıkan eşya ve mal varlığı değeri ile uğradığı zararın ikincil suç nedeniyle tekrar oluştuğu sonucuna varılmalıdır ki; bu durumda da suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun da etkin pişmanlık hükümleri içerisinde düzenlenmesi gerekirdi. Bu anlamda birbiriyle bağlantılı suçlar açısından zarar, her suç için ayrı ayrı değerlendirilmeli, bir suç nedeniyle oluşan zarar bağlantılı suça teşmil edilmemelidir. Yargıtayın hırsızlık ve bu suçla birlikte işlenen konut veya … yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarına yönelik temyiz incelemesine ilişkin yerleşik içtihatlarında, hırsızlık suçundan doğan zararın konut veya … yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarına teşmil edilemeyeceği, konut veya … yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun işlenmesiyle doğmuş maddi bir zarar bulunmadığı belirtilerek sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesindeki diğer koşulların tartışılması gerekirken, ‘şikayetçinin zararının karşılanmadığı’ şeklindeki dosya içeriğine uygun olmayan, yetersiz gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi bozma nedeni yapılmakla, bu kararlar ile her suç açısından ayrı bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu açıdan ilk derece mahkemesinin sanık hakkında müştekinin zararının giderilmemesi nedeniyle CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır.” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 04.12.2018 tarih ve 10674-17563 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç eşyasını satın alınması veya kabul edilmesi suçundan mahkûmiyetine karar verilen sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin Yerel Mahkemece gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan …’ın 18.09.2013 tarihinde kolluğa müracaat ederek kendisine ait olan inşaat alanında bulunan 280 adet demir kalıp direklerinin inceleme dışı sanık … Bilgin tarafından çalındığını, hırsızlık olayının temmuz ayında meydana gelmiş olduğunu, ancak şehir dışında olması nedeniyle yeni müracaatta bulunabildiğini, … yeri çalışanı …’un bildirmesi üzerine olayı öğrendiğini, suç nedeniyle 12.000 TL civarında zarara uğradığını, zararının giderilmediği gibi demirlerin de iade edilmediği yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
İnceleme dışı sanık … …’nin aşamalarda; katılanın yanında çalışan ve onun taşeronu olarak işlerini yapan … ile bir süre … yaptıklarını, …’un, katılandan 6000 TL civarında alacağı olduğunu ve bu alacağına karşılık katılanın inşaat alanında bulunan inşaat direklerini alacağını söylediğini, bunun üzerine nakliye işi yapan …’ın aracıyla suça konu demirleri birkaç gün arayla inşaat alanından aldığını, ilk aldığı demir direkleri inceleme dışı sanık …’e kilosu 90 kuruştan sattığını, ikinci kez aldığı demirleri ise hurdacılık yapan sanık …’a sattığını, her iki alışverişi dolayısıyla 1600 TL ya da 1800 TL civarında para aldığını, 250 TL’yi kendisine ayırdığını, geri kalan parayı da …’a verdiğini,
Tanık … soruşturma aşamasında; demirleri alması konusunda … …’ye talimat vermediği, demirlerin alınmasından haberinin olmadığını, olayı sonradan öğrendiğini,
İnceleme dışı sanık … aşamalarda; Hurdacılar sitesinde hurdacılık yaptığını, inceleme dışı sanık …’dan bir kez inşaat demiri alarak karşılığında 900 TL ödediğini, alışveriş sırasında …’ın bu demirlerin kendisine ait olduğunu söylediğini, herhangi bir fatura kesmediğini,
Tanık … aşamalarda; nakliyat işi yaptığını, inceleme dışı sanık … …’nin yanına gelerek organize sanayi sitesinde inşaat malzemelerinin olduğunu söylediğini, birlikte aracına binip bahse konu yere gittiklerini, açık alanda bulunan depo gibi bir yerden inşaat demir direklerini araca yüklediklerini, demirleri inceleme dışı sanık …’ın talimatıyla … isimli şahsın … yerine boşalttığını, … karşılığında …’dan 80 TL aldığını, yaklaşık on gün sonra inceleme dışı sanık … …’nin tekrar yanına geldiğini, aynı yerden yine inşaat demiri yükleyeceğini söylediğini, birlikte yine aynı yere gittiklerini, yükledikleri demirleri bu kez ilk gittiği hurdacı … yerinin karşısında bulunan başka bir hurdacı … yeri önüne boşalttığını, yaptırılan teşhis işleminde …’i teşhis ettiğini ancak ikinci kez gittiği … yeri sahibi olan sanığı teşhis edemediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … aşamalarda; inceleme dışı sanık …’in … yerinin karşısında kendisinin de hurdacı … yeri bulunduğunu, inceleme dışı sanık … …’yi tanımadığını, kendisinden inşaat direği satın almadığını savunmuştur.
Adli sicil ve arşiv kaydına göre sanığın suç tarihi itibarıyla sabıkasının bulunmadığı,
Yerel mahkemece “Mağdur tarafın zararı giderilmediği ve bu nedenle yasal koşulların oluşmadığı” gerekçesiyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
TCK’nın “Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi” başlığını taşıyan 165. maddesi; “Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı veya diğer mal varlığı değerini, bu suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Kanun koyucunun bu suçu ihdas etmesinin sebebi, suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen menfaatlerin piyasada tedavüle konulmasının ve suç işlemenin bir menfaat temini açısından cazip bir yol olarak görülmesinin önüne geçmektir. Bir suçtan doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen her türlü ekonomik değer, yani mal varlığı değerleri, suçun konusunu oluşturabilir. Seçimlik hareketli bir suç olan suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu, daha önce işlenmiş olan suçtan elde edilen eşyanın kabul edilmesi veya satın alınması hâlinde oluşacaktır. Bu suç, doğrudan kastla işlenebileceği gibi olası kastla da işlenebilir.
Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu, hukuki yararı ihlâl edilen kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri olanaklı ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, …, 2015, …. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, …, 2015, ….106-107).
Kural olarak suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun mağduru, öncül suçun işlenmesiyle elde edilen eşyanın sahibidir. Bununla birlikte 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 763. maddesi uyarınca suça konu eşyayı üçüncü bir kişiye satmak suretiyle zilyetliği devreden failin artık eşya üzerinde tasarruf yetkisi kalmadığından, üzerinde tasarruf yetkisi bulunmayan bu eşyayı sattığı yeri göstermesi ya da suç eşyasının güvenlik güçlerince el konulması sonucu eşyanın satın alan kişiden alınarak mağdura iade edilmesi hâllerinde failin haksız biçimde sağladığı kazancının devam ettiği hususu göz ardı edilmemelidir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi ile uygulanma şartlarının üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi, 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilecektir.
5271 sayılı CMK’nun 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip, hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından birisi de, suçun işlenmesiyle mağdurun ya da kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesidir. Burada kastedilen maddi zarar olup manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir.
Maddi zararın bizzat sanık tarafından giderilmesi gerekmeyip sanık adına ancak onun bilgisi ve rızası dahilinde üçüncü kişiler tarafından tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle karşılanması da mümkündür. Suçun işlenmesiyle herhangi bir zararın doğmadığı ya da zarar doğurmaya elverişli olmayan suçlar yönünden ise bu şart aranmayacaktır.
Zarar belirlenirken hâkim, ceza muhakemesinde şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini göz önünde bulundurarak, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla tespit etmeye çalışmamalıdır. Zira CMK’nın 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde bir şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararın kalan kısmına hükmedilmesini istemesine engel değildir.
Zararın herhangi bir araştırma yapılmaksızın herkes tarafından kolaylıkla belirlenebileceği durumlarda sanığın, zarar görenin talebi veya mahkemenin ihtarı olmaksızın kendiliğinden zararı gidermesi gerekmektedir. Bunun yanında, bazı olaylarda, zararın tespiti teknik … gerektirdiğinden, ancak konusunun uzmanı bilirkişiler aracılığıyla belirlenebilmektedir. Bu gibi durumlarda zararın miktarı hâkim tarafından belirlenemiyorsa, bilirkişi incelemesi yaptırılmalı ve zararın karşılanması konusunda iradesini gösteren sanıktan belirlenen bu miktar zararı giderip gidermeyeceği açıkça sorulduktan sonra, sonucuna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı tartışılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılan …’ın inşaat alanında bulunan demir kalıp direklerinin inceleme dışı sanık … … tarafından çalındığı yönünde müracaatta bulunması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında yakalanan … …’nin tevil yollu ikrarda bulunduğu, katılanın taşeronu olarak çalışan …’un bilgisi dahilinde ve onun katılandan olan alacağına karşılık olmak üzere suça konu demirleri aldığını, ilk almış olduğu demirleri hurdacılık yapan inceleme dışı sanık …’e sattığını, ikinci kez aldığı demirleri ise sanık …’na sattığını beyan ettiği, nakliye işi yapan tanık …’ın ilk grup demirleri götürdüğü … yeri sahibi olarak inceleme dışı sanık …’i teşhis ettiği, ikinci kez yüklemiş olduğu demirleri indirdiği … yeri sahibini ise teşhis edemediğini ancak bu … yerinin …’in … yerinin karşısında bulunduğunu söylediği, sanığın … yerinin, inceleme dışı sanık …’in … yerinin karşısında bulunduğunun kendi beyanı ile sabit olduğu anlaşıldığından, katılanın suç nedeniyle uğramış olduğu 12.000 TL civarındaki zararının giderilmediği, demir kalıplarının kendisine iade edilmediği yönündeki beyanları da gözetilerek, hurdacılık işi yapan ve belge ya da fatura düzenlemeksizin suça konu demirleri inceleme dışı sanık … …’den satın aldığı anlaşılan, hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle kötüniyetli satın alan konumunda olan sanık …’nun suç nedeniyle elde ettiği haksız kazancının devam etmesi ve katılan …’ın zararını gidermemesi veya gidermeye yönelik herhangi bir çaba sarf etmemesi nedeniyle Yerel Mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin “katılanın zararının sanık tarafından giderilmediği” şeklinde gösterilen gerekçenin usul ve kanuna uygun olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Öte yandan, hükümden sonra 24.10.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesi ile sanığa atılı suçun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, bu hususun mahallinde değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.05.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.