Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/606 E. 2022/629 K. 11.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/606
KARAR NO : 2022/629
KARAR TARİHİ : 11.10.2022

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi

Sanık …’nın, 14.01.2005 tarihinde işlediği iddia olunan hırsızlık suçundan 765 sayılı TCK’nın 491/ilk ve 522. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, … 5. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 19.07.2005 tarihli ve 86-954 sayılı görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği … 4. Asliye Ceza Mahkemesince 09.11.2010 tarih ve 891-831 sayı ile, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 141/1, 143, 35, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 17.10.2018 tarih ve 4942-14284 sayı ile;
“Hükümlünün yokluğunda verilen mahkeme kararının tebliğinin hükümlünün duruşmada bildirmiş olduğu en son adrese yapıldığı, bu adreste başkası bulunduğundan bahisle muhtar beyanına göre … adresine sevk edildiği, ancak bu adreste de tanınmadığından bahisle iade edildiği, bunun üzerine 13.06.2011 tarihinde gerekçeli kararın hükümlünün yargılama aşamasında en son belirttiği adresine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edilerek kararın kesinleştirildiği, hükümlünün ise kararı yasal süresi içerisinde temyiz etmediğinin anlaşılması karşısında, eski hâle getirme istemi yerinde görülmediğinden, hükmü 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süreden sonra 22.02.2016 tarihinde temyiz eden hükümlü …’nın temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak reddine,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.11.2018 tarih ve 237136 sayı ile;
“Tebligat Kanunu’nun 35. Maddesinde, ‘Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
(Değişik fıkra: 11.1.2011-6099/9 md.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.’ şeklinde düzenleme içermektedir. Maddede belirtildiği üzere, bu maddeye istinaden bir kişiye tebliğ yapılabilmesi için, tebliğ yapılacak adrese daha önce kanunun gösterdiği usullere göre bir tebliğin yapılmış olması gereklidir. Daha önce kendisinin bildirdiği adreste tebliğ yapılmış olan muhatap belirttiği adresin değiştirilmesi durumunda durumun hemen kaza merciine bildirmek mecburiyetindedir.
İncelenen dava dosyasında ise aşamalarda sanığın birden fazla adres belirttiği ancak belirttiği adreslerin hiçbirinde sanığa tebliğ yapılamadığı anlaşılmaktadır. Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ yapılan adrese de daha önce yapılmış bir tebliğ yoktur. 11.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile de sanığın bilinen son adresine Tebligat Kanunu’nun 10. maddesi gereğince tebliğ yapılamaması hâlinde sanığın adres kayıt sisteminde bir yerleşim yeri adresi bulunup bulunmadığının da araştırılması zorunlu hâle getirilmiştir. Bu adresin bulunması durumunda tebliğin aynı Kanun’un 21. maddesi gereğince belirlenen bu adrese yapılması gerekir iken daha önce usulüne uygun bir tebliğ yapılmamış olan adrese, yerleşim yeri adresi de araştırılmadan Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre yapılan tebliğin usulsüz olduğu,” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 05.12.2018 tarih ve 10673-17721 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği, bu bağlamda, temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup temyiz isteminin süresinde olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
… Cumhuriyet Başsavcılığınca 18.01.2005 tarihli ve 881-156 sayılı iddianame ile; sanığın, 14.01.2005 tarihinde gece saat 02.30 sıralarında hırsızlık amacıyla Atatürk Havalimanı karşısında bulunan SS Taşıyıcılar Kooperatifi otoparkına gelerek şikâyetçinin park hâlinde bulunan 34 YK 7999 plakalı kamyonunun yakıt deposu kapağını açıp 600 TL değerindeki yaklaşık 350 litre mazotu hortum kullanmak suretiyle bidona doldurduğu sırada garajın bekçisi Arif Kavukçu tarafından yakalandığından bahisle 765 sayılı TCK’nın 491/ilk ve 522. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Sanığın, Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgusu sırasında yerleşim yeri olarak 2. Sokak No:21 … … adresini beyan ettiği,
Kovuşturma aşamasında, 2. Sokak No:21 … … adresine çıkarılan davetiyenin, sanığın bu adreste tanınmaması sebebiyle, … Mahallesi 1463. Sokak No: 11 Güntan Apartmanı D: 3 adresine sevk edildiği, ancak bu adreste de tanınmayan sanığa tebliğ yapılamadığı,
Hakkında çıkarılan yakalama emri üzerine … 2. Asliye Ceza Mahkemesince 2006/467 sayılı talimat duruşmasında 03.02.2006 tarihinde savunması alınan sanığın, duruşmalardan vareste tutulmak istediğini beyanla, 2. Sokak No:21 … … adresinde ikamet ettiğini söylediği,
Yerel Mahkemece, 5237 sayılı TCK’nın 141/1, 143, 53. maddeleri uyarınca sanığa ek savunma hakkı verilmesi amacıyla yazılan talimat üzerine … 8. Asliye Ceza Mahkemesince 2007/457 sayılı talimat evrakı kapsamında, 2. Sokak No:24 Yeşilova … adresine duruşma gün ve saatini içerir davetiyenin tebliğe çıkarıldığı, kolluk tarafından, sanığın bu adreste tanınmaması, çevreden yapılan araştırmada … Mahallesi 1463. Sokak No:11 sayılı yerde bulunabileceğinin tespit edilerek durumun tutanağa bağlandığı, bu kez hakkında çıkartılan zorla getirme müzekkeresi uyarınca yakalanan sanığın 26.10.2007 tarihli duruşmada, ikametgah adresi olarak 2. Sokak No:24 Yeşilova … adresini beyan ettiği,
… 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/72 sayılı talimat duruşmasının 19.03.2008 tarihli oturumunda ise 4002. Sokak No:24/1 … … … adresinde oturduğunu söylediği,
Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 09.11.2010 tarih ve 891-831 sayı ile 5237 sayılı TCK’nın lehe olduğu kabul edilerek sanığın mahkûmiyetine karar verildiği,
Sanığın karar tarihi itibarıyla başka suçtan … Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu,
Gerekçeli kararın 4002. Sokak…Mahallesi No:24 İç Kapı No: 1 … adresine tebliğe çıkarıldığı, adreste başka bir şahsın oturması nedeniyle mahalle muhtarının beyanına göre kararın, 30.12.2010 tarihinde 1463. Sokak No:11/3 … Konak adresine sevk edildiği, bahse konu yerde de sanığın tanınmadığından bahisle 11.01.2011 tarihinde bila tebliğ iade edildiği,
Yerel Mahkemece, yoklukta kurulan hükme ilişkin gerekçeli kararın, sanığın adresinden ayrılması ve yeni adresinin de bulunamaması nedeniyle, aşamalarda bildirdiği en son adresine tebliğ edilmek üzere gönderildiği, 13.06.2011 tarihli tebligat evrakında; “7201 sayılı Tebligat Kanunun 35. maddesine göre muhatabın kapısına talik edilmek suretiyle yapıştırılarak tebliğ edildi” şerhi konularak, tebliğ mazbatasının tebliğ memuru tarafından imzalandığı,
13.12.2011 tarihinde, 1 yıl 2 ay hapis cezası ile mahkûmiyete ilişkin hükmün temyiz edilmeksizin 20.06.2011 tarihi itibarıyla kesinleştirme işlemlerinin yapıldığı,
Sanığın, 22.02.2016 tarihli dilekçesi ile, hüküm tarihinde … Açık Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan dolayı hükümlü olduğunu, Mahkemece son savunmasının alınmadığını ve temyiz hakkını kullanamadığını; 15.04.2016 tarihli dilekçesinde de eski hale getirme talebinde bulunarak hükmü temyiz etmek istediğini beyan ettiği,
Yerel Mahkemece 26.04.2016 tarihli ek karar ile kararın usul ve yasaya uygun şekilde kesinleşmesi nedeniyle infazın durdurulmasına yer olmadığına ancak eski hale getirme talebiyle ilgili olarak karar verilmek üzere dosyanın Yargıtaya gönderilmesine karar verildiği,
Ek kararın 04.05.2016 tarihinde … 4 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan sanığa tebliğ edildiği, sanığın … Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı 05.05.2016 tarihli dilekçesinde, hüküm anında ceza evinde bulunduğunu kararın kendisine tebliğ edilmediğini, temyiz hakkını kullanamadığını ileri sürdüğü,
Dosya içinde ve UYAP sisteminde yapılan incelemede, müddetnameye rastlanılmadığı gibi sanığın müddetnameden haberdar olduğuna ilişkin bir bilgi de bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için bu konudaki anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir…”,
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise;
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır…” şeklinde düzenlenmiş olup Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
CMK’nın “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin ikinci fıkrası;
“Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,
“Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi ise;
“(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.” biçiminde düzenlenmiş olup CMK’nın 34. maddesinde, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; başvurulabilecek kanun yolu, merci, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu vurgulanmıştır. Aynı Kanun’un 40. maddesinin birinci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Kişilerin hak arama hürriyetlerinin Anayasa ve diğer kanunlarla güvence altına alındığı ve bu hakkın kullanılabilmesi için devlet işlemlerinin kişilere usulüne uygun olarak bildirilmesi gerektiği açıklandıktan sonra, işleme muhatap olan kişilere hangi adreste ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun hangi maddeleri dikkate alınarak tebligat yapılacağı, muhatabın en son bildirdiği ancak daha önce kendisine tebligat yapılmamış olan adresinden taşındığının belirlenmesi ve başka adresinin de bulunamaması halinde tebligat işleminin hangi usul gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği hususuna gelince;
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Bilinen adreste tebligat” başlıklı 10. maddesinde;
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.
Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Adres, muhatabın konut veya … yeri adresi olabilir. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. Ancak, tebligatı çıkaran makama bildirilen adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması hâllerinde, muhatabın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na göre adres kayıt sistemindeki adresi bilinen son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılacaktır (Canan Ruhi, … Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınevi, s. 82).
7201 sayılı Kanun’un “Hususi Hükümler” başlıklı ikinci babında yer alan “Adres değiştirmenin bildirilmesi mecburiyeti” başlıklı 35. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları;
“Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza mercine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.” hükmünü taşımaktadır.
7201 sayılı Kanun’un 35. maddesinin gerekçesinde, “…Maddenin ikinci fıkrası, birinci fıkranın vaz’ettiği mecburiyete riayetsizliğin hükmünü teşkil ediyor. Evvelce kendisine tebligat yapılmış olan kimse, adresini değiştirdiği halde yenisini bildirmezse, mütaakıp tebligat, tabiatiyle yine eski adrese çıkarılacaktır…” denilmek suretiyle muhataba veya onun adına tebligatı kabule yetkili kimselere daha önce aynı adreste usulüne uygun tebligat yapılmış olma şartıyla 35. maddenin ikinci fıkrası gereği tebligat yapılabileceği hususu açıklanmıştır.
İncelemeye konu hüküm tarihinden sonra 11.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişikliğe ilişkin madde gerekçesinde de benzer şekilde, “…Daha önce kendisine usulüne uygun şekilde tebligat yapılmış kimse, adresini değiştirdiğinde yenisini bildirirse, tebligat bu yeni adrese yapılır. İkinci fıkradaki yeni düzenleme sonucu, daha önce kendisine tebligat yapılıp da adresini değiştiren ve bunu bildirmeyen kişiye ne şekilde tebligat yapılacağı hususu yeniden düzenlemiştir…” denilmek suretiyle bu hususa vurgu yapılmıştır.
Görüldüğü gibi Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin uygulanabilmesi için, muhataba veya onun adına tebligatı kabule yetkili kimselere önceden aynı adreste tebligat yapılmış olması kural olarak şarttır. Bu şart, Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin uygulanabilme koşuludur. Bu koşul gerçekleşmedikçe 35. maddenin uygulanabilmesi söz konusu değildir (Ejder Yılmaz-Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, Yetkin Yayınevi, s. 637). 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre tebligat yapılabilmesi için tebliğ evrakının aynı adrese yani daha önce usulüne uygun olarak tebligat yapılan adrese gönderilmesi gerekir. Daha önce usulüne uygun tebligat yapılan adrese değil de tebligat yapılmayan başka bir adrese 35. maddeye göre tebligat yapılamaz. Bu hususa dikkat edilmeden yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu söylenemeyecektir (Canan Ruhi-… Cemal Ruhi, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, s. 869), (Mahmut Bilgen, Tebligat Hukuku, … Yayınevi, s. 400).
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.03.2013 tarihli ve 1318-108; 29.04.2014 tarihli ve 89-226 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Usulüne aykırı tebliğin hükmü” başlıklı 32. maddesi;
“Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerince tereddüte mahal bırakmayacak şekilde sürdürülen uygulamalara göre; yoklukta kurulan hükmün temyiz hakkı olanlara usulüne uygun tebliğ edilmediği hâllerde temyiz süresi işlemeye başlamayacağından, öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu kabul edilmektedir.
Gelinen aşamada, hâkim veya mahkeme kararlarının, serbest olmayan kişilere veya tutuklulara tebliği usulünün de incelenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinde;
“(1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.
(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, … hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.
(3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Belirtilen düzenleme uyarınca, yoklukta verilen hâkim veya mahkeme kararlarının, ceza infaz kurumunda tutuklu veya hükümlü olarak bulunan kişiye bizzat tebliği yeterli olmayıp, kararın ayrıca kendisine okunup anlatılması da zorunludur.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece sanığın yokluğunda verilen hükme ilişkin, savunmasında bildirdiği ve bilinen en son adresi olan…Mahallesi 4002. Sokak No:24 … adresine çıkarılan tebligatın, adreste başka bir şahsın oturması nedeniyle iade edilerek mahalle muhtarının beyanına göre kararın, 30.12.2010 tarihinde 1463. Sokak No:11/3 … Konak adresine sevk edildiği, bu adreste de sanığın tanınmadığından bahisle, adres kayıt sisteminde herhangi bir adresin bulunup bulunmadığı hususu araştırılmadan, tekrar … adresine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebligat çıkarıldığı olayda;
Tüm dosya kapsamına göre sanığa Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yapılan tebligata ilişkin adrese daha önce geçerli bir tebligat yapılmadığı, bu nedenle anılan Kanun’un 35. maddesinin uygulanma şartlarının bulunmadığı, kaldı ki, sanığın, hüküm anında başka suçtan … Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu hususları birlikte gözetildiğinde mahkemece sanığa yapılan gerekçeli karar tebliğinin geçersiz olduğu ve sanığın öğrenme üzerine yaptığı temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı kabul edilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği;
5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır. Benzer hükümlere 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104. maddelerinde de yer verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 tarihli ve 978-250 ile 23.01.2007 tarihli ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı gibi, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, 14.01.2005 tarihinde gece saat 02.30 sıralarında hırsızlık amacıyla SS Taşıyıcılar Kooperatifi otoparkına gelerek etrafı açık olan otoparkta park hâlinde bulunan şikâyetçiye ait 34 YK 7999 plakalı kamyonunun yakıt deposu kapağını açarak 600 TL değerindeki yaklaşık 350 litre mazotu hortum kullanmak suretiyle bidona doldurduğu sırada kooperatifin bekçisi Arif Kavukçu tarafından yakalandığı olayda;
Sanığın eylemi 765 sayılı TCK’nın 491/2; 5237 sayılı TCK’nın 142/1-e ve 143. maddelerine mümas olup zamanaşımı hükümleri bakımından daha lehe olan 765 sayılı TCK’nın 491/2. maddesindeki suçun yaptırımı 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. Buna göre, 765 sayılı TCK’nın 102/4 maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl, 104. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise 7 yıl 6 aydır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 14.01.2005 tarihinde gerçekleştirdiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 09.11.2010 tarihli mahkûmiyet hükmü olup bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir neden olmadığı gözetildiğinde, 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı süresi, 14.07.2012 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 17.10.2018 tarihli ve 4942-14284 sayılı temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- … 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.11.2010 tarihli ve 891-831 sayılı mahkûmiyet hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca suç ve karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık konusu bakımından oy birliğiyle karar verildi.