Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/58 E. 2019/106 K. 12.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/58
KARAR NO : 2019/106
KARAR TARİHİ : 12.02.2019

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 398-60

Sanık … hakkında olası kastla öldürme ve olası kastla yaralama suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin bilinçli taksirle bir kişinin ölümü ile birlikte bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 85/2, 22/3, 62/1, 63 ve 53/6. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba ve sürücü belgesinin 2 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.05.2014 tarihli ve 145-197 sayılı hükmün, sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 10.11.2016 tarih ve 13171-12568 sayı ile;
“…Katılan …’nın önceki yıllarda sanık ….’ın kız kardeşi ve diğer sanık …’ün eşi olan …’ı telefon ile arayarak rahatsız ettiği ve bu konu ile ilgili aralarında Konya 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/657 esas sayılı dosyasında davalarının görülüp, …..’in kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, ancak katılan …’in …’ı rahatsız etmeye devam ettiği, bu durumun yaklaşık 3-4 sene aralıklarla sürdüğü, en son suç tarihinden önce …..’in sanık …’ün kız kardeşi …’a … ile ilgili mesajlar göndermeye başladığı, olay tarihinde de sanıklar ile katılan …’in yolda karşılaştıkları, …..’i yolda durdurdukları, …..’i adli emanetin 2012/4880 sırasında kayıtlı sopa ile darbedip basit tıbbi müdahale ile iyileşecek şekilde yaralayıp aracına zarar verdikleri, …..’in aracına binip sanıklardan kurtulmak için hızla aracını sürüp olay yerinden uzaklaşmaya çalıştığı, ancak Mevlüt’ün yönetimindeki 42 …….plakalı aracı ile yanında …. olduğu hâlde …..’in aracını takibe başladığı, takip sırasında sanık …’ün …..’in kullandığı seyir hâlindeki 42 …… plakalı araca çarptığı ve çarpmanın tesiri ile …..’in aracının direksiyon hâkimiyetini kaybedip orta refüjdeki ağaca çarptığı ve çarpmanın tesiri ile araçta bulunan eşi müşteki….’nin hayati tehlikeye, kemik kırığına neden olacak şekilde yaralandığı, kızları Medine’nin de kaldırıldığı hastanede öldüğü olayda,
Sanık idaresindeki 42 …….plakalı otomobilin kazanın meydana geldiği tarihte polis merkezi önünde yapılan oto görgü tespit tutanağında, otonun sağ ön sinyal, sağ sis farının kırık, sağ çamurluğunda 15×15 cm ebadında göçük, sağ kapı sinyali kırık, sağ teker çelik jantında sürtünme, sağ kapı üzerinde sürtünme ve sağ kapı üzerinde 15-20 cm uzunluğunda beyaz çizgi olduğu ve başka yerinde hasar olmadığı şeklindeki tespit, olay yeri inceleme raporunda 42 …… plakalı beyaz Renault Broadway marka aracın sola dönmüş vaziyette orta refüj üzerinde arka camı, sağ arka sinyal camının kırılmış olduğu, sağ ön ve arka kapı ve alt marşpiyelin hasarlı, sol ön ve arka kapı alt kısımları ve kapı kaporta kısımlarının hasarlı olduğu şeklindeki tespit, tanık …’in ‘Olay günü kendime ait araç ile seyir hâlinde iken birden beni hızlı bir şekilde Broadway marka bir araç solladı ve geçti. Onun peşinde de yine çok hızlı bir şekilde Renault Laguna marka araç Broadway’in peşinde beni solladı. Bu şekilde hep beraber aynı istikamete seyir hâlinde iken Laguna öndeki Broadway’e yetişti ve onu sıkıştırıp arabayı üzerine kırdı. Bu şekilde Broadway’a çarptı ve çarpmanın etkisi ile Broadway fırlayıp orta refüje çarptı ve daha sonra orta refüjdeki bir ağaca şiddetli bir şekilde çarptı. Bu olay benim 50 metre kadar önümde meydana geldi. Kazaya ilk müdahale eden ve polisi arayan benim. İlk etapta Laguna Broadway’e çarpıp kaza yaptırdıktan sonra olay yerinden kaçmaya başladı. Ben de plakasını almak için peşinden gittim ve plakasını alıp 155’i aradım ve plakayı 155’e bildirdim’ şeklindeki beyanı, tanık …’nın ise ‘Hicaz Caddesinde 2 tane aracın aynı istikamette ve gördüğüm anda yan yana olarak beyaz olan aracın sağda diğer aracın solda sürtüşerek hızlı bir şekilde gittiklerini gördüm, yaklaşık 100 metre araçlar bu şekilde ilerledi, ben kaza yapacaklarını düşündüm, ancak görüş mesafemde bir inşaat olduğu için benim görüş alanımdan çıktıktan sonra kaza olmuş, onu görmedim, o anda arabaların kime ait olduğunu bilmiyordum, ancak sağ taraftaki….. marka bir araçtı, 2 araç yan yana ve sürtüşerek gidiyordu, birinin diğerini yoldan çıkartmaya çalıştığı konusunda bir şey düşünmedim, ancak kaza olacağı riski yüksek görünüyordu, çünkü ikisi de hızlıydı ve birbirlerine çok yakınlardı ve değiyordu veya ben öyle gördüm’ şeklindeki beyanı, taraflar arasındaki husumet ve tüm dosya kapsamından, sanık …’ün idaresindeki aracı katılan …’in aracının üzerine sürdüğü, bu şekilde iki aracın birbirine yakın mesafede ve sürtünerek ilerlediği, katılan …’in aracında bu esnada eşi…. ile 3 yaşındaki kızının olduğu, sanığın buna rağmen eylemini devam ettirerek araçtakilerin yaralanmalarına veya ölmelerine neden olabileceğini öngörmesine rağmen eylemini devam ettirdiği anlaşılmakla, maktul …’ya karşı olası kastla adam öldürme, katılan …’ya karşı olası kastla yaralama suçunu işleyen sanık hakkında, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesi ise 20.02.2017 tarih ve 398-60 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.09.2017 tarihli ve 36807 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.12.2017 tarih ve 7552-10579 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra, Yerel Mahkemece sanık ve müdafisi ile katılanlar vekilinin hazır bulunduğu 20.02.2017 tarihli oturumda, sanık ve müdafisi ile katılanlar vekiline bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra hazır bulunan sanığa söz verilmeden duruşmanın bitirilerek direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; “hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; “Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur” şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki “Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir.” ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken “son sözün sanığa verilmesi” kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da “kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği” ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken “son sözün sanığa verilmesi” kuralına uyulmaması hâli, gerek “savunma hakkının sınırlandırılamayacağı” ilkesine, gerekse CMK’nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; “Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır.” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); “Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır.” (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan oturumda sırasıyla sanık, sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra, hazır bulunan sanığa son sözü sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK’nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.02.2017 tarihli ve 398-60 sayılı direnme kararına konu hükmünün, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.