Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/576 E. 2022/678 K. 02.11.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/576
KARAR NO : 2022/678
KARAR TARİHİ : 02.11.2022

Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi

Davacı … vekilinin, müvekkilinin fazladan tutuklu kaldığı günler nedeniyle 20.000 TL maddi ve 75.000 TL manevi tazminatın tutuklanmanın haksız hâle dönüştüğü tarihlerinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı … Hazinesinden tahsili talebiyle açtığı davanın reddine ilişkin … 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.05.2016 tarihli ve 181-170 sayılı hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.04.2018 tarih ve 12472-4372 sayı ile;
“Davacı ile ilgili yakalama, gözaltına alma, tutuklama ve tahliyeye ilişkin tüm müzekkere ve belgelerin Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri dosya içine alınarak, davacının hangi suçtan veya suçlardan yakalandığı, gözaltına alındığı, tutuklandığı, tutuklama müzekkeresinin infaz edilip edilmediği, infaz edilmiş olması hâlinde, infaz tarihleri ile infaz edilen tutuklama müzekkeresine dair suç bilgisinin, infaz edilen sürenin tereddüde mahal vermeyecek şekilde belirlenmesi, sonrasında ise davacı hakkındaki hapis cezası neticesinde verilen hükmün açıklamasının geri bırakılması kararına esas … (Kapatılan) 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2000/91 Esas 2010/612 Karar sayı ve 28.12.2015 tarihli ek kararının kesinleşip kesinleşmediği, kesinleşmiş olması halinde kesinleşme tarihinin araştırılarak sonucuna göre davacının hukuki durumunun tayin ve tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 27.06.2018 tarih ve 261-338 sayı ile;
“…… 6. Ağır Ceza Mahkemesince davacının silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu işlediği sabit kabul edilip, lehe olan 5237 Sayılı TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca 5 yıl hapis cezası verilmiş, ceza 3713 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca yarı oranında artırılarak 6 yıl 3 ay hapis cezası tayin edilmiş, fakat davacının(sanığın) etkin pişmanlıkta bulunduğu kabul edilerek cezası bu nedenle TCK’nın 221/4. maddesi uyarınca dörtte üçü kadar indirilmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanlığının 07.03.2000 tarih ve 415-610 esas ve karar sayılı içtihatında da ifade edildiği üzere (M.Albayrak- … Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davaları, 2014 Baskı, Sayfa 203) atılı suçu kabul ederek pişman olduğunu belirtmesi bu nedenle hakkında TCK’nın 221/4. maddesinin uygulanmış olması nedeniyle 466 sayılı Kanun’un 1/1. maddesindeki tazminat istemine esas olarak kabul edilen Anayasa ve diğer kanunlarda gösterilen hâl ve şartlar dışında yakalama ve tutuklama öğesi oluşmadığı gibi etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmış olması, ceza yargılamasından farklı olarak hukuk davalarındaki yargılamalarda sonradan yürürlüğe giren kanun ile önceki kanundan lehe olanın uygulanacağına ilişkin açık düzenlemenin olmaması, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarının karma yapıya sahip olması nedeniyle 5275 CMK’nın 144/1-b bendinde açıkça ‘Tazimanata hak kazanmadığı halde sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği durumları tazminat istemeye uygun hale dönüşenlerin’ tazminat isteyemeyecek kişiler olduğunun belirtilmiş olması şeklindeki yasal düzenleme dikkate alındığında somut olayda davacının silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 765 sayılı TCK’nın 168/2. maddesi uyarınca 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası gerektiren suç ile yargılanırken 5237 sayılı TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca lehe olması nedeniyle mahkûm olması ve ayrıca lehine TCK’nın 221. maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanarak cezasının 1 yıl 6 ay 22 güne düşmüş olması karşısında söz konusu yasal düzenleme uyarınca davacının tazminat isteminin yerinde değildir.” şeklindeki gerekçe ile bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.08.2018 tarihli ve 63722 sayılı “Onama” istekli tebliğnamesi ile dosya Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmiş, inceleme yapan Özel Dairece 05.11.2018 tarih ve 5430-10287 sayı ile direnme kararı yerinde görülmediğinden Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; davacıya, 466 sayılı Kanun uyarınca koruma tedbiri nedeniyle tazminat verilmesi gerekip gerekmediği ve bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Davacı …’nin, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 01.12.1999 tarihinde gözaltına alınıp 03.12.1999 tarihinde serbest bırakıldığı, sonrasında yeniden 25.02.2000 tarihinde gözaltına alınıp 02.03.2000 tarihinde tutuklandığı ve 23.09.2003 tarihinde tahliye edildiği, … 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. madde ile görevli) yapılan yargılama sonucunda 23.09.2010 tarih ve 91-612 sayı ile silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, 221/4, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın itiraz edilmeksizin 06.12.2010 tarihinde kesinleştiği, davacı sanık müdafisinin talebi üzerine dosyayı yeniden ele alan … 6. Ağır Ceza Mahkemesince 28.12.2015 tarihli ve 91-612 sayılı ek karar ile; davacı sanığın denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlememesi sebebiyle yasal koşullarının oluştuğundan bahisle … 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.09.2010 tarihli ve 91-612 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının ortadan kaldırılmasına, davacı sanık hakkında açılan kamu davasının CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verildiği,
Ayrıca … 6. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 23.09.2010 tarih ve 91-612 sayı ile davacı sanık hakkında açılan ve bu dosya ile birleştirilmesine karar verilen terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan açılan davanın ise dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildiği, bu kararında da temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
Davacı vekilinin 08.01.2016 havale tarihli dilekçe ile, davacının haksız olarak 964 gün fazladan tutuklu kaldığı gerekçesiyle tutuklamanın haksız hâle dönüştüğü tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte 20.000 TL maddi, 75.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu,
Yerel Mahkemece, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat isteminin koşullarının bulunmaması nedeniyle davanın reddine ilişkin hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulduğu, bozmadan sonra Yerel Mahkemece, CMK’nın 144/1-b bendinde açıkça “Tazminata hak kazanmadığı halde sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği durumları tazminat istemeye uygun hale dönüşenlerin” tazminat isteyemeyecek kişiler olduğunun belirtilmiş olması şeklindeki yasal düzenleme dikkate alındığında somut olayda davacının silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 765 sayılı TCK’nın 168/2 maddesi uyarınca 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası gerektiren suç ile yargılanırken 5237 sayılı TCK’nın 314/2 maddesi uyarınca lehe olması nedeniyle mahkûm olması ve ayrıca lehine TCK’nın 221 maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanarak cezasının 1 yıl 6 ay 22 güne düşmüş olması karşısında söz konusu yasal düzenleme uyarınca tazminat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle Özel Daire kararına direnerek davanın reddine karar verildiği,
… 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK’nın 250. madde ile görevli) 2000/91 esas sayılı dosyasında davacı ile birlikte yargılanarak aynı nitelikte tazminat başvurusunda bulunan … ve … Berdibek lehine hükmedilen tazminata ilişkin hükümlerin Özel Dairece onandığı,
Anlaşılmaktadır.
466 sayılı Kanun hükümleri uyarınca açılacak tazminat davalarının hukukumuza girişi ve hukuki niteliğine değinilmek suretiyle uyuşmazlık sağlıklı bir şekilde çözümlenebilecektir.
Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasası’nda düzenlenmiş, 30. maddesinde, yakalama ve tutuklamanın hangi hâllerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir” hükmü yer almıştır.
1961 Anayasası’nda yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun’un 1. maddesinde 7 bent hâlinde, tazminatı gerektiren hâller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 466 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 8. bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası hâline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm 18.01.1991 tarihli ve 20759 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3696 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır.
Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasası’nda da sürdürülmüş ve 19. maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hüküm bu kez 17.10.2001 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Devletimizin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hâllerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş ve maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması hâlinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilerek, bireyin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasının engellenmesi amaçlanmıştır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesi ile 07.05.1964 tarih ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Kanun’un Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ila 144. maddelerinde, tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Kanun’un 6. Maddesindeki; “(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2)Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmü uyarınca, 466 sayılı Kanun hükümleri 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden uygulanmaya devam edecektir.
Davaya konu işlem tarihi itibarıyla uygulanması gereken 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun’un 1. maddesi;
“1. Anayasa ve diğer kanunlarda gösterilen hal ve şartlar dışında yakalanan veya tutuklanan veyahut tutukluluklarının devamına karar verilen;
2. Yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar kendilerine yazılı olarak hemen bildirilmeyen;
3. Yakalanıp veya tutuklanıp da kanuni süresi içinde hakim önüne çıkarılmayan;
4. Hakim önüne çıkarılmaları için kanunda belirtilen süre geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetlerinden yoksun kılınan;
5. Yakalanıp veya tutuklanıp da bu durumları yakınlarına hemen bildirilmeyen;
6. Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen;
7. Mahkum olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan veya tutuklandıktan sonra sadece para cezasına mahkum edilen kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir.” hükmünü içermektedir.
Kişilerin suçluluğu mahkeme kararı ile kesinleşmeden önce uygulanan yakalama ve tutuklama gibi koruma tedbirleri, bazen bir kısım zararların meydana gelmesine de neden olabildiğinden, hürriyetten yoksun kalanların haklarının teslim edilmesi amacıyla bu tedbirlerin uygulanması sonucu meydana gelen zararların tazminine yönelik olarak söz konusu düzenleme öngörülmüştür.
Öte yandan CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise mahkeme hükmü açıklayacaktır. Hükmün açıklanması durumunda bu karara karşı kanun yoluna başvurulduğunda sanık hakkında mahkûmiyet hükmünün esastan denetimi sonucu daha fazla ceza tayin olunması ya da beraatine karar verilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu aşamada davacı açısından doğan bir zararın bulunup bulunmadığının tespiti ve varsa miktarının hesaplanması mümkün olmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın sonucunun beklenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 04.10.2008 tarihli ve 765-406 sayılı, 19.12.2017 tarihli ve 767-550 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır. Bu bağlamda davacının tutuklanmasına konu olan suçtan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi hâlinde hükmün davacı bakımından herhangi bir sonuç doğurmayacağı, mahkeme hükmünde belirtilen 5 yıllık denetim süresi sonunda davanın düşmesine karar verilmesi hâlinde fazladan tutuklu kalınan süreler için süresinde dava açılması hâlinde tazminat talep edebilecektir.
Bu aşamada uyuşmazlıkla ve direnme konusuyla ilgili olarak kimlerin tazminat isteyemeyecekleri hususunun değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
466 sayılı Kanun’un birinci maddesinin sekizinci bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası hâline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm18.01.1991 tarihli ve 20759 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3696 sayılı Kanun ile, dördüncü maddesinin ikinci fıkrasındaki tazminat talebine esas olan işlemlere tamamıyla kendi ihmali veya kusurlu hareketiyle sebep olanlara tazminat verilmeyeceğine ilişkin hüküm ise 10.01.1991 tarihli ve 3696 sayılı Kanun’un 3. maddesi yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan, 466 sayılı Kanunda, CMK’nın 144. maddesindekine benzer bir hüküm bulunmamaktadır.
5271 sayılı CMK’nın “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144. maddesi ise;
“(1) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:
a) Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler.
b) Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.
c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.
d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.
e) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar.” şeklinde iken 30.04.2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle anılan maddenin birinci fıkrasının (a) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu madde uyarınca tazminat isteyememe hâlinden söz edilebilmesi için; uygulanan koruma tedbirinin yakalama veya tutuklamayla ilgili olması ve kişinin, kanuna uygun olarak yakalanmış veya tutuklanmış olması gerekmektedir. Maddede belirtilen tazminat yasağı hâllerinden birisi gerçekleşmiş olsa dahi, yakalama ya da tutuklama tedbiri kanuna uygun değilse kişinin tazminat talep etme hakkı bulunacaktır. Dolayısıyla, bu madde uyarınca tazminat isteyememe durumu, ancak kanuna uygun şekilde gerçekleşen yakalama veya tutuklama hâllerinde söz konusu olacaktır.
Maddenin uyuşmazlık konusu ile ilgili (b) bendinde; tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşen kişilerin tazminat isteyemeyecekleri öngörülmüştür.
Bu düzenleme gereğince, soruşturma ve kovuşturma makamlarının işleminin, yapıldığı anda hukuka uygun olmakla birlikte daha sonra yürürlüğe giren kanun ile hukuka aykırı hale gelmesi nedeniyle tazminat talebinde bulunulamaz. Örneğin bir suç isnadı ile tutuklanan kişinin eyleminin sonradan yürürlüğe giren kanunun getirdiği lehte düzenlemeler ile suç olmaktan çıkarılması halinde tazminat talep edilemez.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Davacının, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 01.12.1999 tarihinde gözaltına alınıp 03.12.1999 tarihinde serbest bırakıldığı, sonrasında yeniden 25.02.2000 tarihinde gözaltına alınıp 02.03.2000 tarihinde tutuklandığı ve 23.09.2003 tarihinde tahliye edildiği, … 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. madde ile görevli) yapılan yargılama sonucunda 23.09.2010 tarih ve 91-612 sayı ile silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, 221/4, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın itiraz edilmeden 06.12.2010 tarihinde kesinleştiği, davacı sanık müdafisinin talebi üzerine dosyayı yeniden ele alan … 6. Ağır Ceza Mahkemesince 28.12.2015 tarihli ve 91-612 sayılı ek karar ile; davacı sanığın denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlememesi sebebiyle yasal koşullarının oluştuğundan bahisle … 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.09.2010 tarihli ve 91-612 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının ortadan kaldırılmasına, davacı sanık hakkında açılan kamu davasının CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verildiği ve davacının tazminat başvurusunun Yerel Mahkemece sonradan yürürlüğe giren lehe kanunların davacı lehine tazminata hak vermeyeceği gerekçesiyle reddedildiği olayda;
Davaya konu işlem tarihi itibarıyla uygulanması gereken 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun’un 1. maddesinin 7. bendi uyarınca uyuşmazlık konusu olaydaki gibi mahkûm olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan kimselerin uğrayacakları zararların Devlet tarafından karşılanacağına yer verilmesi, anılan yasal düzenlemede CMK’nın 144. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler” şeklinde istisnai bir hükmün bulunmaması, Ceza Genel Kurulunun 04.10.2008 tarihli ve 765-40; 19.12.2017 tarihli ve 767-550 sayılı kararlarında da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları uyarınca verilen düşme kararları nedeniyle tazminata hükmedilebileceğine işaret edilmesi ve … 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK’nın 250. madde ile görevli) 2000/91 esas sayılı dosyasında davacı ile birlikte yargılanarak aynı nitelikte tazminat başvurusunda bulunan … ve … Berdibek lehine hükmedilen tazminata ilişkin hükümlerin Özel Dairece onanması hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacı açısından tazminata engel bir durumun bulunmadığı ve Özel Daire kararında değinilen eksiklikler tamamlandıktan sonra davacının tazminat başvurusunun değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, davacının 466 sayılı Kanun uyarınca tazminat talep etme hakkının bulunduğu ve bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.06.2018 tarihli ve 261-338 sayılı direnme kararına konu hükmünün, davacının 466 sayılı Kanun uyarınca koruma tedbiri nedeniyle tazminat talep etme hakkının bulunduğu gözetilmeden yerinde olmayan gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi ve bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.