Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/50 E. 2021/456 K. 07.10.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/50
KARAR NO : 2021/456
KARAR TARİHİ : 07.10.2021

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 105-278
Sanık … hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında eylemin başkasına ait banka kartının izinsiz kullanılması suretiyle yarar sağlama suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle … 5. Ağır Ceza Mahkemesince 24.12.2012 tarih ve 411-441 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği … 13. Asliye Ceza Mahkemesince 24.06.2013 tarih ve 134-467 sayı ile; sanığın, TCK’nın 245/1, 43/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 14.12.2015 tarih ve 9339-25768 sayı ile;
“1- Sanığın babası olan …’in ölümünün nerede gerçekleştiği, hangi tarihte kim tarafından nüfus idaresine bildirildiği, ölümün nüfus idaresindeki kayıtlara hangi tarihte işlendiği, Sosyal Güvenlik Kurumunun, yaşlılık aylığı almakta olan …’in ölümünden ne zaman ve ne şekilde haberdar olduğu araştırılıp suça konu edilen para çekme işlemine ilişkin hesap ekstresinin getirtilip incelenerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- CMK’nın 226. maddesine aykırı olarak ek savunma hakkı tanınmadan, sanık hakkında hükmedilen cezadan TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılması,
3- Hükümden sonra Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı ilamı ile bir kısım ibareleri iptal edilerek, Resmî Gazete’de 24.11.2015 tarihinde yayımlanıp yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinde yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
(3) numaralı bozma nedenine uyan Yerel Mahkeme ise 18.04.2016 tarih ve 105-278 sayılı ile (1) numaralı bozma nedenine; “…Sanık emniyetteki ifadesinde ve mahkememizde alınan ifadesinde suçlamayı kabul ettiğini, babası ile birlikte oturduğunu, babasının 2012 yılı Ocak ayında evde vefat ettiğini, ölüm raporunu kendisinin düzenleyip ilgili kuruma verdiğini, babasının sağ iken ve vefatından sonra da T.C. Ziraat Bankası’na ait maaş kartının kendisinde olduğunu, Ocak ve Şubat maaşlarını da kendisinin çektiğini beyan ettiği”, (2) numaralı bozma nedenine ise “…Dosya görevsizlik kararı ile mahkememize geldiğinden ve görevsizlik kararında sevk maddesi olarak TCK’nın 43. maddesi bulunduğundan ve görevsizlik kararı iddianame niteliğinde olduğu” gerekçeleriyle direnerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.12.2016 tarihli ve 316189 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 17.01.2018 tarih ve 514-544 sayı ile (2) numaralı bozma nedenine ilişkin direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iddianame ve görevsizlik kararının kapsamına göre banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan TCK’nın 245/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında hükmolunan cezadan aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca arttırım yapılabilmesi için CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığınca 20.12.2012 tarih ve 40790-2268 sayı ile düzenlenen iddianamede sanığın eylemlerinin “Müşteki Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından …’in 2101748061 tahsis numarası ile emekli maaşı aldığı, …’in 15.01.2012 tarihinde vefat ettiği ve ölümün nüfusa işlendiği, …’in oğlu olan şüpheli …’in ölümünden önce babasının yanında kaldığı ve babasının tüm işleriyle ilgilendiği, şüphelinin babasının ölümünü bildiği hâlde bu durumu kuruma bildirmeyip kendisinde bulunan maaş kartıyla 21.01.2012 tarihinde Ziraat Bankası Gaziemir Şubesi ATM’sinden babasına ait 836,34 TL emekli maaşını çektiği, yine şüphelinin 21.02.2012 tarihinde aynı banka ATM’sinden babasının 846,92 TL emekli maaşını çektiği, bu suretle şüphelinin müşteki kurumu toplam 1.683,26 TL zarara uğrattığı, şüphelinin suçunu kabul ettiği” şeklinde belirtildiği, suç adının “Nitelikli dolandırıcılık”, sevk maddelerinin ise “TCK’nın 158/1-e-son ve 53” olarak gösterildiği,
… 5. Ağır Ceza Mahkemesince tensiple verilen 24.12.2012 tarihli ve 411-441 sayılı görevsizlik kararının gerekçesinin “Sanık …’in nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği ve eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 158/1-e, son, 53. maddeleri gereğince cezalandırılması iddiası ile mahkememize kamu davası açılmış ise de; sanığın 15.01.2012 tarihinde vefat eden babası … adına Ziraat Bankası Gaziemir Şubesi’ne yatan maaşları kendisinde bulunan maaş kartı ile ATM’den çektiği iddiasına konu eylemlerinde, hile ve desisenin gerçek kişiye yönelmesi ve hataya düşürülmesinin söz konusu olmadığı, bu durumda eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 245/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu ve bu suça bakma görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olup CMK’nın 3, 4, 5. maddeleri gereğince görevsizlik kararı verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. (Oluşa uygun kabule göre; sanığın, babasının ölümünden sonra onun adına SGK Genel Müdürlüğü tarafından banka hesabına yatırılan emekli maaşını bankamatik kartı ile çekmekten ibaret eyleminde; hile ve desisenin gerçek kişiye yönelmesi ve hataya düşürülmesi söz konusu olmadığından, eylemin 5237 sayılı TCK’nın 245/1, 43/1. maddelerinde öngörülen teselsülen, bilgileri otomatik işleme tabi tutulmuş bir sistemi kullanarak kendisi veya başkası lehine hukuka aykırı yarar sağlama suçunu oluşturduğu. Yargıtay 11.Ceza Dairesi 19.02.2009 tarih, 8392-1235 E.K.)” şeklinde açıklandığı, hüküm kısmının ise “Sanık …’in nitelikli dolandırıcılık suçundan eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 158/1-e, son maddesi gereğince cezalandırılması iddiası ile kamu davası açılmış ise de; sanığın iddianamede anlatılan eylemlerinin banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu ve müsnet davaya bakma görevinin asliye ceza mahkemesine ait olduğu kanaatine varıldığından sanığın banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 245/1, 53/1. maddeleri gereğince yargılanması için CMK’nın 3, 4, 5. maddeleri gereğince mahkememizin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde dava dosyasının görevli ve yetkili … nöbetçi asliye ceza mahkemesine gönderilmesine” biçiminde olduğu, bu kararın sanığa 11.01.2013 tarihinde tebliğ edildiği,
Görevsizlik kararında atıf yapılan Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 19.02.2009 tarihli ve 8392-1235 sayılı bozma kararının;
“Oluşa uygun kabule göre; sanığın, annesinin ölümünden sonra onun adına SSK Genel Müdürlüğü tarafından banka hesabına yatırılan emekli maaşını bankamatik kartı ile çekmekten ibaret eyleminde; hile ve desisenin gerçek kişiye yönelmesi ve hataya düşürülmesi söz konusu olmadığından, eylemin suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanık lehine olan 765 sayılı TCK’nın 525/b-2, 80, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 245/1, 43/1. maddelerinde öngörülen teselsülen, bilgileri otomatik işleme tabi tutulmuş bir sistemi kullanarak kendisi veya başkası lehine hukuka aykırı yarar sağlamak suçunu oluşturduğu ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesi uyarınca suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Yasa ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasa’nın ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın tespiti gerektiği de gözetilmeden, bu ilkelere uyulmadan ve uygulamalı karşılaştırma yapılmadan denetime olanak vermeyecek şekilde soyut ifadelerle 5237 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması” şeklinde olduğu,
İstinabe olunan Torbalı 1. Asliye Ceza Mahkemesince sanığa iddianameyi içeren duruşma davetiyesinin 05.03.2013 tarihinde tebliğ edildiği, aynı Mahkemece alınan 11.06.2013 tarihli savunması öncesinde sanığa … 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.02.2013 tarihli talimatı ile ekinde yer alan iddianame ve görevsizlik kararının okunduğu, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve CMK’nın 147. maddesinde belirtilen diğer haklarının bildirildiği, sanığın haklarını anladığını, müdafi talep etmediğini, savunmasını kendisinin yapacağını beyan etmesi üzerine de sorgusunun yapıldığı,
Hazır bulunmadığı 14.12.2015 tarihli son oturumda Yerel Mahkemece banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan TCK’nın 245/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında hükmolunan cezadan aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca arttırım yapıldığı,
Anlaşılmaktadır.
CMK’nın “Duruşmanın başlaması” başlıklı 191. maddesinin üçüncü fıkrası uygulama tarihi itibarıyla;
“Duruşmada, sırasıyla;
a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,
d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır.” şeklinde düzenlenerek sanığın üzerine atılı suçu ayrıntılarıyla öğrenmesi ve savunma hakkını en iyi şekilde kullanması için iddianame veya iddianame yerine geçen belgenin okunması zorunluluğu getirilmiştir.
Anılan Kanun’un “Hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi” başlıklı 225. maddesinde;
“(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
(2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.”,
“Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde ise;
“1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek, toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Çünkü ceza muhakemesinde savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.
Savunma hakkı, 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmın ikinci bölümünde “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlığı altında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiş olup bu hakkın “temel hak” niteliğine uygun olarak, savunma hakkının verilmemesi veya sanığın savunma hakkının sınırlandırılması hâlinde hüküm daima hukuka aykırı olacaktır.
Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi de; yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı temel ilke olmakla birlikte, kanun koyucunun, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak, başka mağduriyetlere sebebiyet vermemek ve usul ekonomisi açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisna olup, bu gibi hallerde dahi, usul kanunumuz bazı şartların varlığını aramaktadır.
Öte yandan, savunma hakkının sınırlandığından söz edebilmek için, savunmanın hükmü etkileyecek nitelik taşıması ve yargılaması yapılan fiile ilişkin olması gerekir. 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesi, yargılaması yapılan ve iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun temas ettiği kanun maddelerinden başkasıyla mahkûmiyet durumunda veya cezanın artırılmasını gerektiren nedenlerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması hâllerinde savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesi uyarınca, sanığın ek savunmasını yapabilmesi için bir takım usullere uyulması yükümlülüğünü getiren özel bir düzenlemedir. Belirtilen bu hâller ortaya çıktığında mahkemelerin, bu konuda kanunun öngördüğü biçimde savunmasını yapamayan kişiler hakkında mahkûmiyet hükmü kurmaları mümkün değildir.
Bu konuya ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunun 29.12.1998 tarihli ve 321–393 sayılı kararında; “iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını gerektiren hâllerin, ilk defa duruşma sırasında ileri sürülmesi hâlinde, sanık veya müdafisine ek savunma hakkı verilmeden, sanığın iddianamede gösterilen suçun temas ettiği kanun hükmünden başkasıyla cezalandırılamayacağı” sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer taraftan, TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrasında, “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, 2. fıkrada, “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” şeklinde aynı neviden fikri içtima kurumu düzenlenmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık … hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 20.12.2012 tarihli ve 40790-2268 sayılı iddianamede suç adının “Nitelikli dolandırıcılık”, sevk maddelerinin ise “TCK’nın 158/1-e-son ve 53” olarak gösterildiği, … 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2012 tarihli ve 411-441 sayılı görevsizlik kararının gerekçe ve hüküm kısımlarında ise isnat olunan eylemin banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu ve sanığın TCK’nın 245/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca yargılanması için görevsizlik kararı verildiğinin belirtildiği, her ne kadar görevsizlik kararının gerekçe kısmında ayrıca TCK’nın 245/1 ve 43/1. maddelerine yer verilmiş ise de bu maddelerin emsal olarak gösterilen Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 19.02.2009 tarihli ve 8392-1235 sayılı bozma kararına konu olaya ilişkin olduğu anlaşılmakla sanık hakkında gerek iddianamede gerekse görevsizlik kararında uygulanması talep edilmeyen arttırım hükmünün sanık aleyhine uygulanması hâli söz konusu olduğundan, sanığa CMK’nın 226. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir. Aksi uygulama savunma hakkının sınırlanması niteliğindedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, iddianame ve görevsizlik kararının kapsamına göre banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan TCK’nın 245/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında hükmolunan cezadan aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca arttırım yapılabilmesi için CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.04.2016 tarihli ve 105-278 sayılı direnme kararına konu hükmünün, iddianame ve görevsizlik kararının kapsamına göre banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan TCK’nın 245/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında hükmolunan cezadan aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca arttırım yapılabilmesi için CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.