Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/481 E. 2020/509 K. 08.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/481
KARAR NO : 2020/509
KARAR TARİHİ : 08.12.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 246-505

İşgal ve faydalanma suçundan sanık …’ın 5728 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun’un 93/1, TCK’nın 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4 maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Tire (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 22.12.2009 tarihli ve 155-821 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 04.12.2014 tarih ve 816-627 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması suretiyle sanığın 5728 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun’un 93/1, TCK’nın 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4 maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 20.02.2017 tarih ve 14011-1397 sayı ile;
“Dosya kapsamına göre, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34/1 ve 230. maddeleri gereğince mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtayın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçede iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden Anayasa ve 5271 sayılı Kanun’un amir hükümlerine aykırı şekilde gerekçesiz hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 03.10.2017 tarih ve 91-513 sayı ile sanığın beraatine hükmedilmiş, bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 08.02.2018 tarih ve 6389-1122 sayı ile;
“CMK’nın 231/11. maddesinde yer alan, ‘Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabilir’ şeklindeki düzenleme karşısında, denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işleyen sanık hakkında, önceki hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, yeniden değerlendirme sonucu, sanık hakkında beraat kararı verilmek suretiyle CMK’nın 231/11. maddesine aykırı davranılması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 08.05.2018 tarih ve 246-505 sayı ile;
“…Mahkememiz dosyasının ilgili hükmü CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklandıktan sonra, sanığın temyiz etmesi üzerine Yargıtay aşamasından geçtiği ve kararın bozulduğu, bozma kararı üzerine Mahkememizce yargılamaya devam olunduğu, bu anlamda yargılamanın artık ihbar edilen hükmün açıklanmasına ilişkin olmadığı, bozma ilamı sonrası Mahkememizce dosyadaki tüm deliller değerlendirilerek sanık hakkında yeniden hüküm tesis edilebileceği,” şeklindeki gerekçe ile bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.07.2018 tarihli ve 53126 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 11.10.2018 tarih ve 4720-10258 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasından sonra temyiz incelemesi sonucu bozma kararı verilmesi durumunda, mahkemece açıklanan hükmün değiştirilip değiştiremeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Orman muhafaza memurları tarafından tanzim edilen 09.03.2009 tarihli suç tutanağında; ……’ın şikâyeti üzerine Halkapınar köyüne gidildiğini, ……’ın kendilerine …’ı orman arazisinde zeytin toplarken gördüğünü söylediğini, daha sonra bahse konu araziye gidildiğinde değer vasfını yitirmiş 6 çuval zeytin bulunması üzerine ilgili arazide yapılan incelemede yerin 2005/282 esas sayılı mahkeme kararı ile ormana bırakılan yer olduğunun tespit edildiğini, …’ın kendi tapulu arazisinde zeytin toplarken görüldüğünü, …’a sormaları üzerine kendisinin 6 çuval zeytini orman arazisinden toplamadığını, kimin topladığını da görmediğini beyan ettiğini, bu tutanağın… …’ın ifadesine göre düzenlendiğini belirttikleri,
Tire Orman İşletme Şefliğinin 21.12.2009 tarihli yazısına göre; idarelerinin herhangi bir zararı bulunmadığı,
Tire Cumhuriyet Başsavcılığının 19.03.2009 tarihli 297-154 sayılı iddianamesi ile Halkapınar köyü, Tire serisi, köy civarı mevkisinde devlet ormanından zeytin toplayarak işgal ve faydalanma suçunu işlediğinden bahisle sanık … hakkında 6831 sayılı Kanun’un 93/1 ve TCK’nın 53. maddeleri uyarınca kamu davası açıldığı,
İşgal ve faydalanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, 5728 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun’un 93/1, TCK’nın 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4 maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Tire (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 22.12.2009 tarih ve 155-821 sayı ile verilen kararın itiraz edilmeden 08.02.2010 tarihinde kesinleşmesinden sonra sanığın denetim süresi içerisinde 16.03.2013 tarihinde alenen hakaret suçunu işlemesi nedeniyle sanık hakkında Tire 2. Asliye Ceza Mahkemesince 10.09.2014 tarih ve 45-218 sayı ile; TCK’nın 125/1, 125/4, 62/1 ve 52/2-4 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ve Tire (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 22.12.2009 tarihli ve 155-821 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar verilen dosyaya ihbarda bulunulmasına kesin olarak karar verilmesi üzerine dosyayı ele alan Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 04.12.2014 tarih ve 816-627 sayı ile; açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, sanığın 5728 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun’un 93/1, TCK’nın 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4 maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği,
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 20.02.2017 tarih ve 14011-1397 sayı ile; “…Anayasa ve 5271 sayılı Kanun’un amir hükümlerine aykırı şekilde gerekçesiz hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, Özel Dairenin bozma kararı üzerine yargılama yapan ve 03.10.2017 tarihli ikinci celsede bozma ilamına uyulmasına karar veren Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 03.10.2017 tarih ve 91-513 sayı ile; atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle sanığın CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verildiği, hükmün Cumhuriyet savcısı ve katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 08.02.2018 tarih ve 6389-1122 sayı ile; önceki hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, yeniden değerlendirme sonucu, sanık hakkında beraat kararı verilmek suretiyle CMK’nın 231/11. maddesine aykırı davranılması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2018 tarih ve 246-505 sayı ile; “Mahkememiz dosyasının ilgili hüküm CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklandıktan sonra, sanığın temyiz etmesi üzerine Yargıtay aşamasından geçtiği ve kararın bozulduğu, bozma kararı üzerine Mahkememizce yargılamaya devam olunduğu, bu anlamda yargılamanın artık ihbar edilen hükmün açıklanmasına ilişkin olmadığı, bozma ilamı sonrası Mahkememizce dosyadaki tüm deliller değerlendirilerek sanık hakkında yeniden hüküm tesis edilebileceği” şeklindeki gerekçe ile bozma kararına direnerek önceki hükümdeki gibi sanığın beraatine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tutanak tanığı …; suç tutanağının içeriğinin doğru ve tutanak altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, olay günü… …’ın şikâyeti üzerine Halkapınar köyüne giderek…’ı bulduklarını, kendilerine …’ı ormanlık arazide zeytin toplarken gördüğünü söylediğini, daha sonra bahse konu araziye gittiklerini, arazi içinde değer vasfını yitirmiş 6 çuval zeytin bulduklarını, arazide yaptıkları incelemede yerin ormana bırakılmış yer olduğunu tespit ettiklerini, sanığın bu sırada kendi tapulu arazisinde zeytin topladığını, sanığı çağırıp sorduklarında bu zeytinleri kendisinin toplamadığını ve kimin topladığını da görmediğini,
Tanık… …; sanığın kendisinin kayınbiraderi olduğunu, sanığın arazisinin yan tarafında kendisinin zeytinliği olduğunu, aralarında ise orman arazisinin bulunduğunu, akşamüzeri kayınbiraderinin zeytin toparlayarak çuvallamış olduğunu, üst kısımda zeytinliği olan … isimli bir arkadaşın kendisine “senin kayınbiraderin buradan yine zeytinleri toparlıyor” dediğini, ertesi günü orman muhafaza memurlarına gördüğü şeyleri söylediğini, kendisinin zeytini çuvalda gördüğünü, yerin herkesin kolaylıkla zeytin toparlayabileceği yer olmadığını,
Tanık …; suça konu yerin bitişiğinde Maliye Hazinesinden kiraladığı bir yeri olduğunu, kendi zeytinlerini topladığı sırada suça konu yerden sanığın zeytin çırpma motoru ile zeytin topladığını gördüğünü, o sırada… …’ın da yoldan geçtiğini, onun da gördüğünü, daha sonra kendisinin… …’a “Bak arkadaş orada zeytin çırpılıyor” dediğini, kendisinin … ile daha önce aralarında bir dava bulunduğunu, …’ın bu nedenle ceza aldığını,
Tanık ……; kendisinin sanığın zeytin toplama işinde devamlı çalıştığını, suça konu yerden zeytin toplamadıklarını, sanığın da toplamadığını, kendilerinin 20-25 kişi devamlı olarak sanığın arazisinden zeytin topladıklarını, suça konu yere girilmediğini, kendilerinin topladığı zeytinlerin sanığın tapulu arazisinden topladığı zeytinler olduğunu, zaten suça konu yerdeki zeytin ağaçlarının üzerinde zeytinlerin durduğunu,
Tanık …; sanığın kendisinin kayınbiraderi olduğunu, sanığın arazisinden kendisinin vakti olduğu zaman zeytin topladığını, suça konu yerden sanığın zeytin toplamadığını, arazi engebeli olduğundan suça konu yerin gözükmediğini, başakçılar tarafından bu zeytinlerin toplanmış olabileceğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … Muhafaza Memurluğunda; Halkapınar köyünde tapulu arazisinde zeytin toplarken iki orman muhafaza memurunun yanına gelerek kendisine orman arazisinden zeytin topladığı yönünde şikâyet olduğunu söylediklerini, bu sırada kendisinin tapulu arazisinde işçileriyle birlikte zeytin topladığını, orman bilinen yerde 5-6 çuval eskiden toplanmış zeytinlerin de görüldüğünü, bunları kendisinin toplamadığını, kimin topladığını görmediğini, şikâyetçi ile arasında husumet bulunduğunu, atılı suçu kabul etmediğini,
Sanık mahkemede; kollukta verdiği ifadesini tekrar ettiğini, olay tarihinde kendi tapulu arazisinde zeytinleri işçileri ile birlikte toplarken orman muhafaza memurlarının kendisini görüp yanına geldiklerini, bir de orman bilinen yerde 5-6 çuval eskiden toplanmış zeytinlerin bulunduğu yere birlikte gittiklerini, önceki ifadesini bu şekilde düzelttiğini, bunları kendisinin toplamadığını, kendisinin iş sahasından uzakta ve çürümeye yüz tutmuş zeytinleri kimin topladığını görmediğini, bunları başakçıların toplamış olabileceğini, …… ve … ile küs olduğunu, bu şahısların beyanlarını kabul etmediğini, eskiye dayalı miras davaları ve amcasını vurdurmaları nedeni ile aralarında husumet bulunan şikâyetçilerin kendisini sürekli şikâyet ettiklerini, atılı suçu kabul etmediğini,
Savunmuştur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkra ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” cümlesi; 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşürülmesine karar verilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Kanun koyucu, kişi hakkında kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir.
Bu bağlamda Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, objektif şartların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanması üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 11. fıkrası; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü üzere açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için iki hâlden birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde hüküm açıklanacaktır.
Denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunması durumunda hükmün açıklanabilmesi için bu ikinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması yeterlidir. Deneme süresi içerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde yer verilmemiştir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun doğrudan ya da olası kastla işlenmesinin bir önemi yoktur. İkinci suçun şikâyete bağlı veya resen soruşturulan bir suç olması da sonuca etkili değildir. Yine ikinci suçtan verilen mahkûmiyetin, adli para cezası ya da hapis cezası olması yanında TCK’nın 50. maddesindeki seçenek yaptırımlara çevrilmiş veya kesin nitelikte olmasının da bir önemi yoktur. Kanun koyucu ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş, ikinci suçtan verilecek mahkûmiyet hükmünün niteliği konusunda bir sınırlama getirmemiştir. İkinci suçun taksirle işlenmesi durumunda ise bilinçli taksir de olsa hüküm açıklanamayacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde mahkemece açıklanacak hükümde, CMK’nın 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, uygulanan kanun maddeleri, tayin olunan ceza miktarı ve kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığı hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, öncelikle denetime imkân verecek şekilde, diğer taraftan kesinleştiğinde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte bir hüküm kurulmalı, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükme atıf yapmakla yetinilmemelidir.
5271 sayılı CMK’nın 231/11. madde ve fıkrasında, açıklanması geri bırakılan hükmün ne şekilde açıklanacağı ve hükümde değişiklik yapılıp yapılamayacağı hususuna gelince;
Denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle, açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanıp açıklanmayacağı hususunda öğretide;
“Burada yanıtlanması gereken sorun, sonradan koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle mahkemenin hükmü açıklaması gereken durumlarda, önceki hükümde bir değişiklik yapıp yapamayacağı ve bu çerçevede hapis cezasının ertelenmesine ya da seçenek yaptırıma karar verip veremeyeceğidir. Biz, mahkemenin önceki kararında bir değişiklik yapamayacağı ve bu nedenle de bu aşamada erteleme ya da başka bir yaptırıma karar veremeyeceği düşüncesindeyiz.” (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.636-637.); “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar veren hâkim ile hükmü açıklayan hâkimin farklı olması hâlinde, hükmü açıklayan hâkim açıklanmayan hükümde veya hüküm fıkrasında hukuka aykırılık tespit etse dahi hükmü değiştiremez; sadece açıklar. Bu hata ancak kanun yolunda giderilebilir.” (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 14. Baskı, 2017, s. 807.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
CMK’nın 231/11. maddesine göre; mahkemenin, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması hâlinde hükmü aynen açıklamakla yükümlü olduğu, kendisine yüklenen yükümlülükleri elinde olmayan sebeplerle yerine getiremeyen sanığın ise durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebileceği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ilk hükümde uygulama şartlarının oluşmasına rağmen fark edilmeyen veya uygulanması unutulan nitelikli bir hâlin, hükmün açıklandığı sırada uygulanarak sanık hakkında daha ağır bir cezaya hükmolunabileceğinin kabul edilmesi mümkün değildir. Kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat ve bu anlamda sanık ile devlet arasında imzalanmış bir sözleşme anlamına gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulandığı hâllerde, sanık denetim süresi içerisinde bir daha kasıtlı bir suç işlememeyi taahhüt ederken, devlet ise sanığa lekelenmeme hakkı tanımakta ve belirli bir süre içerisinde kasıtlı başka bir suç işlememesi hâlinde cezanın düşürüleceğini taahhüt etmektedir. Sanığın, devlete verdiği sözü tutmayıp denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi durumunda ise kanun koyucu açıklanması geri bırakılan cezanın aynen açıklanmasını öngörmüştür. Dolayısıyla açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılmak suretiyle sanığın daha fazla cezalandırılmasına karar verilmesi, bir nevi sözleşmeye aykırılık anlamına geleceği gibi kişilerin devlete ve adalete olan güvenlerinin de sarsılmasına neden olacaktır. Diğer yandan, ilk hükümdeki hukuka aykırılıkların ileride sanık tarafından kazanılmış hak konusu olma ihtimali de göz önüne alındığında, mahkeme tarafından uygulanması unutulan veya fark edilmeyen herhangi bir hususun ancak aleyhe başvuru olması hâlinde temyiz veya istinaf yoluyla giderilebileceği, özellikle sanık aleyhine olacak şekilde hükmün düzeltilemeyeceği veya değiştirilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu aşamada, Yargıtayca verilen bozma kararları üzerine yerel mahkemelerce yapılacak işlemlerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK’nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken “Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri” başlıklı 326. maddesinde;
“Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir.
Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir.
Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemelerince yeni bir tensip kararıyla duruşma günü tayin edilecek ve ilgililer duruşmaya çağrılıp bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünde bir karar verilecektir. Yerel Mahkemenin, göreve ilişkin olanlar dışındaki bozma ilamına uyma ya da direnme kararlarından birisini verebilmesi mümkün olup, öğretide buna “Bozmadan sonraki serbestlik kuralı” adı verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı olduğu vurgulandıktan sonra, ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymanın zorunlu olduğuna işaret edilmiştir. Aynı maddenin son fıkrasında ise sınırlı biçimde uygulanabilecek olan “Cezayı aleyhe değiştirememe” veya “Aleyhte düzeltme yasağı” kabul edilerek, yalnız sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümde belirlenen ceza ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
“Bozmadan sonra serbestlik kuralı” uyarınca bozma kararına uyma ya da direnme kararlarından birini verme konusunda serbest olan ilk derece mahkemelerinin Özel Dairelerinin bozma kararlarına uymayı tercih etmeleri durumunda, bu kez “Uymadan sonraki serbestlik kuralı” devreye girecektir. Serbestlik kuralı, ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi amacının zorunlu bir sonucu olup mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Temyiz edilen önceki hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, Yerel Mahkemece önceki karardan farklı olarak, suçun sübutu ve niteliği de dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda, CMK’nın 217. maddesi uyarınca ulaşılan vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebilecektir. Nitekim, Yargıtay Özel Daireleri tarafından da ilk temyiz incelemesinde yerinde görülerek bozma konusu yapılmayan hususlar, lüzumu hâlinde hükmün yeniden temyizen incelenmesi sırasında bozma konusu yapılabilmekte, hatta ilk bozma kararından tamamen farklı olacak şekilde bozma kararı verilebilmektedir.
Bu konuda öğretide; “Uymadan sonraki duruşmanın bozmadan önceki duruşmanın devamı niteliğinde olması, mahkemenin uymadan sonraki serbestliğini de açıklar. Gerçekten mahkeme bozmaya uymadan sonra ikinci son kararında kaide olarak serbesttir. Gerek Yargıtay’ın görüşü ile gerek eski kararı ile bağlı değildir… Serbestlik kaidesi ceza muhakemesinde hakikatin araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi gayesinin tabii ve mantıki sonucudur. Gerçekten, temyiz yolu davası açılmakla son kararın yargılaşmasının önüne geçilmiştir. Yargıtay son kararı bozduğu, mahkeme de buna uyduğu için son karar ortadan kalkmıştır. Ortada, değil yargı, son karar dahi olmadığından, yargının otoriteleri de bahis konusu olmamak gerekir. O halde mahkeme hakikate en uygun ve en isabetli kararı vermek imkanına malik bulunmalıdır… Nitekim Yargıtay da ilk bozma kararı ile bağlı değildir.” (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 1989, 9. Bası, s.1112-1114); “Mahkeme uyma üzerine yaptığı yargılama sonucunda yine eski kararına ulaşabilecektir. Bunu engelleyen bir durum söz konusu değildir. Uyma mahkemenin kararındaki aykırılıkları kabul ederek yargılamaya girişmesidir. Fakat yeni yargılama sonunda eski sonucun ortaya çıkması da mümkündür… Serbestlik kuralının istisnaları iki tanedir. Bozmanın belirli bir eksiklik nedeniyle olması ve yalnız sanık lehine temyiz davasının açılmış olmasıdır.” (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, Vedat Yayıncılık, 2005, s.500-501); “Uymadan sonra serbestlik kuralının muhatabı yerel mahkeme veya bölge adliye mahkemesi olup, uyma kararı veren mahkemenin kural olarak uyma kararı sonrasında vereceği hükümdeki serbestliği ifade eder. Yeniden yapılacak kovuşturmada yerel mahkeme veya bölge adliye mahkemesi önceki kararın aynısını verebileceği gibi, ondan daha ağır ya da daha hafif bir sonuca da ulaşabilir. Hatta sanıklar hakkındaki kararlar öncekiyle aynı veya farklı olabileceği gibi aynı olmakla birlikte sadece hukuksal tavsif bakımından farklı bir hüküm verilebilecektir… Uymadan sonraki serbestlik kuralının iki istisnası vardır. İlkin Yargıtay’ın belli bir eksiklik nedeniyle kararı bozduğu hallerde, uyma kararıyla birlikte bu eksikliğin giderilmesi gerekir. İkinci olarak, sadece sanık lehine temyiz halinde, önceki cezadan daha ağır bir cezaya hükmetmemek gerekir.” (Bahri Öztürk-Veli Özer Özbek-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, s.459-461); “Mahkemenin Yargıtay’ın hukuka aykırılığa ilişkin tespitlerine katılmama hakkı vardır. Bu durum hâkimlerin bağımsızlığının doğal bir sonucudur… Bozmaya uyularak duruşma açan mahkeme, duruşmada yapacağı işlemler ve vereceği karar konusunda serbesttir. Bu serbestlik iki konuda kısıtlanmıştır. 1-Bozmaya uyan mahkemenin bozma nedenine göre gerekli işlemleri yapması gerekir. 2-Hüküm sadece sanık lehine temyiz edilmişse, verilecek yeni karar öncekinden daha ağır bir cezayı içeremez.” (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2014, 11. Bası, s. 790-791); “Bozmaya uymadan sonraki duruşma, önceki duruşmanın devamı niteliğinde olduğundan, mahkeme serbestçe yeni karar verecektir. Yani ne eski kararı ile ne de Yargıtay’ın kararı ile bağlıdır. Buna bozmadan sonraki serbestlik ilkesi denilmektedir.” (Ali Rıza Çınar, Ceza Yargılamasında Temyiz Yolu, Turhan Yayınevi, Ankara, 2006, s. 165); “Mahkeme yeniden hüküm verirken, kural olarak ne önceden vermiş olduğu kendi kararıyla ne de istinaf veya temyiz mahkemesinin kararı ile bağlı olacaktır. Buna bozmadan sonra serbestlik kuralı denilmektedir.” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey- Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2010, 18. Bası, s.1782) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Diğer yandan, Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış pek çok kararında; uyma kararının dönülebilecek nitelikte bir ara kararı niteliğinde olmayıp davanın esasına etkili olan kararlardan olduğu, bozmaya uymakla, Yerel Mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğduğu, sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da örtülü olarak geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulmasının, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle bozmaya uyan Yerel Mahkemenin dönülemez nitelikteki bu karardan sonradan dönerek, önceki hükmünde direnmesinin isabetsiz olduğu açıklanmıştır.
Buna göre, bozmaya uyma kararı verilmesi durumunda, sanığın hukuki durumu yeniden serbestçe değerlendirilerek yeni bir karar verilecektir.
Bununla birlikte uymadan sonraki serbestlik ilkesinin,
1- Özel Dairelerin bozma ilamlarına Yerel Mahkemece uyma kararı verilmesi hâlinde, bozma kararında belirtilen hukuka aykırılıkla yani bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğu,
2- 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326. maddesinin son fıkrasında düzenlenen “Cezayı aleyhe değiştirememe” veya “Aleyhte düzeltme yasağı” şeklinde iki istisnası bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İşgal ve faydalanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, 5728 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun’un 93/1, TCK’nın 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4 maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Tire (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 22.12.2009 tarih ve 155-821 sayı ile verilen kararın itiraz edilmeden kesinleşmesinden sonra sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 04.12.2014 tarih ve 816-627 sayı ile; açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, sanığın 5728 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun’un 93/1, TCK’nın 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4 maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece gerekçesiz hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, Özel Dairenin bozma kararı üzerine uyma kararı vererek yargılama yapan Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 03.10.2017 tarih ve 91-513 sayı ile sanığın beraatine karar verildiği, hükmün Cumhuriyet savcısı ve katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece önceki hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, yeniden değerlendirme sonucu, sanık hakkında beraat kararı verilmek suretiyle CMK’nın 231/11. maddesine aykırı davranılması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2018 tarih ve 246-505 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hükümdeki gibi sanığın beraatine karar verildiği olayda;
Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildikten sonra sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi sebebiyle Yerel Mahkemece açıklanması geri bırakılan hükmün açıklandığı, Özel Dairece sanığın temyizi üzerine yapılan inceleme sonucunda açıklanan hükmün bozulduğu, “Bozmadan sonra serbestlik kuralı” uyarınca bozma kararına uyma ya da direnme kararlarından birini verme konusunda serbest olan Yerel Mahkemenin Özel Dairenin bozma kararına uymayı tercih ettiği, bu kez “Uymadan sonraki serbestlik kuralı”nın devreye girdiği, Yerel Mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz edilen önceki hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, Yerel Mahkemece önceki karardan farklı olarak, suçun sübutu da dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda, CMK’nın 217. maddesi uyarınca ulaşılan vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebileceği, bu bakımdan CMK’nın 231. maddesinin on birinci fıkrası uyarınca açıklanan hükmün temyiz incelemesi sonucu bozulmasından sonra Yerel Mahkemece suçun sübutu hususunda değerlendirme yapılarak atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle beraat kararı verilmesinin usule ve kanuna uygun olduğu,
“Uymadan sonraki serbestlik ilkesi”nin istisnalarından birinin, Yerel Mahkemece uyma kararı verilmesi hâlinde, bozma kararında belirtilen hukuka aykırılıkla yani bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğu olduğu, somut olayda açıklanan hükmün Özel Dairece Anayasa ve CMK’ya aykırı şekilde gerekçesiz hüküm kurulması sebebiyle bozulduğu, CMK’nın 231. maddesinin on birinci fıkrası uyarınca hükmün açıklanması ile ilgili bir hususun bozma sebebi yapılmadığı, Yerel Mahkemece Özel Dairenin bozma ilamına uyularak bozma sonrası kurulan hükme Anayasa ve CMK’nın ilgili maddeleri uyarınca gerekçe yazılarak karar verildiği, bu bakımdan bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğunu da karşılayan Yerel Mahkeme uygulamasının “Uymadan sonraki serbestlik ilkesi”nin istisnaları kapsamında da sayılamayacağı,
Diğer taraftan önceki hükmün bozma kararı verilmesiyle ortadan kalktığı hususu gözetildiğinde, Yerel Mahkemece verilen beraat kararının CMK’nın 231. maddesi uyarınca açıklanması geri bırakılan ve denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle aynen açıklanması gereken bir hüküm olmadığı da anlaşıldığından, Yerel Mahkemece açıklanan hükmün temyiz incelemesi sonucu bozulmasından sonra suçun sübutu bakımından yeniden değerlendirme yapılarak sanık hakkında beraat kararı verilmesinin CMK’nın 231. maddesinin on birinci fıkrasına aykırılık oluşturmayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasından sonra temyiz incelemesi sonucu bozma kararı verilmesi durumunda, mahkemece açıklanan hükmün değiştirilebileceğine ilişkin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, dosyanın esas yönünden incelenmesi için Yargıtay 19. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Tire 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.05.2018 tarihli ve 246-505 sayılı kararında, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasından sonra temyiz incelemesi sonucu bozma kararı verilmesi durumunda, mahkemece açıklanan hükmün değiştirilebileceğine ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, esas yönünden incelenmesi için Yargıtay 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.