Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/450 E. 2018/546 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/450
KARAR NO : 2018/546
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi :İcra Ceza
Sayısı : 954-89

Alacaklıyı zarara uğratmak amacıyla mevcudu eksiltmek suçundan sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında şikâyetçi vekili tarafından verilen şikâyet dilekçesi üzerine yapılan yargılama sonucunda şikâyetçinin şikâyet hakkının düşürülmesine ilişkin İzmir 9. İcra Ceza Mahkemesince verilen 06.11.2012 tarihli ve 1392-1053 sayılı hükmün, şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 07.09.2015 tarih ve 3924-3856 sayı ile;
“1) Kordon Boyu Su ve Restoran Gıda A.Ş.’nin kuruluş tarihi itibarıyla, sanıklar … ve …’nın şirketi kurup sermaye borçlarını yerine getirip getiremeyecekleri hususunda ekonomik araştırma yaptırılmaması,
2) Şikâyete konu hisse devirlerine ilişkin sözleşme örnekleri ve yetkililerini gösteren ticaret sicil kayıtları getirtilmeden karar verilmesi,
3) İzmir 9. İcra Ceza Mahkemesi’nin 2009/2945 esas sayılı dosyası ile bu dosyanın birleştirilmesi gerekip gerekmediğinin düşünülmemesi,
4) Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/240 esas sayılı dosyası ile açıldığı bildirilen tasarrufun iptali davasının sonucunun kesinleşmesi beklenmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde şikâyet hakkının düşürülmesine karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 9. İcra Ceza Mahkemesi ise 27.01.2017 tarih ve 954-89 sayı ile bozmaya karşı direnerek ilk hükümde olduğu gibi şikâyetçinin şikâyet hakkının düşürülmesine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.01.2018 tarihli ve 33209 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 19. Ceza Dairesince 11.09.2018 tarih ve 228-8682 sayı ile; CMK’nın 307. maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucu Yerel Mahkeme kararı yerinde görülmediğinden Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, bozma ilamı ve duruşma günü sanıklara tebliğ olunmadan direnme kararı verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Yerel Mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada 12.08.2016 tarihli tensip zaptında sanıklara bozma ilamı ve tensip zaptının tebliğine karar verilmesine rağmen duruşma gün ve saatini bildirir, bozma ilamı ekli davetiyenin sadece sanıklar müdafilerine tebliğ edilmesiyle yetinildiği ve bir kısım sanıklar müdafileri ile şikâyetçi vekilinin katıldığı celsede önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli ve 16-28 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’da cürüm-kabahat ayrımına son verilmesi üzerine, bu sistem ve yaptırım değişikliğinin zorunlu sonucu olarak, özel kanunlardaki yaptırım sisteminin de 5237 sayılı Kanun’a uyarlanması amacıyla 5252 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile kanunlarda, yaptırımı hafif hapis ve hafif para cezası olarak öngörülen eylemler ve buna bağlı olarak İcra ve İflas Kanunu’nda yaptırımı hafif hapis olarak öngörülen eylemler idari para cezasını gerektiren kabahatlere dönüştürülmüştür.
Ancak, bu genel uyarlama hükmünün yetersiz olduğunu gören kanun koyucu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Kanunu’nun 16. Babı kapsamındaki fiilleri ikili bir ayrıma tabi tutarak, bir kısım eylemleri suç olarak düzenleyip, hapis ve adli para cezası şeklinde yaptırıma bağlamış, diğer bir kısım eylemleri ise, kabahat olarak düzenlemek suretiyle, yaptırımlarını disiplin veya tazyik hapsi şeklinde belirlemiştir. Bir kısım suçların resen takibi öngörülmüş, diğer bir kısım suçların takibi ise şikâyet şartına bağlanmış, bu husus suç tanımının yer aldığı maddelerde; “Bu suçlar alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur”, “alacaklının şikâyeti üzerine”, “ilgilinin şikâyeti üzerine”, “zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine” ibareleriyle açıkça belirtilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’ndaki yaptırım sistemi ile ilgili yapılan bu değişikliklere karşın, bu Kanundaki suçlar bakımından kabul edilen özel muhakeme usulünü düzenleyen maddelerde köklü herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu nedenle İİK’da düzenlenen suçlar bakımından, yeni dönemde de 5271 sayılı CMK hükümleri değil, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanmalıdır.
Ancak atıf yapılan hâllerde CMK hükümlerinin uygulanabileceği açıktır. Diğer taraftan İcra ve İflas Kanunu’nda kendine özgü bir özel yargılama sisteminin öngörülmüş olması, bu Kanunda düzenlenen suçlara ilişkin yargılama işlemlerinin ceza muhakemesi faaliyeti olmadığı anlamına gelmemekte olup, aksine sınırlayıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde ve özel kanunun amaç ve prensiplerine uygun düştüğü ölçüde ceza muhakemesi kural ve ilkelerinin İİK’da düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda da uygulanması gerekir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun, icra ceza mahkemelerindeki muhakeme usulünü düzenleyen 349. maddesinde;
“Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.
İki taraf tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna gelmeye veya vekil göndermeye mecburdurlar.
İcabında icra mahkemesi, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.
Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoluyla sorguya çekilir.
Maznun, şikâyeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurıılamazsa muhakeme gıyabında görülür.
Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet hakkı düşer.
Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hâle getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere bu kuralla icra ceza mahkemelerinde sanıklara sadece vekil aracılığı ile değil bizzat duruşmada hazır bulunma imkânı verilmiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi hâlinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık ancak usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi durumunda duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği kabul edilebilecektir.
Ceza Genel Kurulunun 05.12.2006 tarihli ve 300-276 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığa celpname gönderilmeden yokluğunda yargılama yapılıp karar verilmesi, savunma hakkının bütünüyle ortadan kaldırılması sonucunu doğurduğundan, yasaya mutlak aykırılık oluşturmakta ve kararın bu nedenle bozulmasını gerektirmektedir.
Öte yandan 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 353. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği üzere, bu bapta yer alan suçlardan dolayı verilen hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanacak, karar tarihine göre de 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken hükümleri doğrultusunda işlem yapılacaktır.
Bu kapsamda 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326. maddesinde;
“Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi, bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan ve varsa müdafii ve vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilip, duruşmadan haberdar olmaları sağlanmalıdır. Hükmün aleyhe bozulması hâlinde ise sanığın duruşmadan haberdar edilmesi yeterli olmayıp aleyhe bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması zorunludur.
İİK’nın 349. maddesi uyarınca icra ceza mahkemesinde yapılan yargılamalarda sanığa tebligat yapılarak savunması alınmadan hüküm kurulmasının mümkün olduğu gözetildiğinde, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesinin icra ceza mahkemelerinde görülen davalarda uygulanması mümkün olmayıp hüküm aleyhe bozulmuş olsa bile bozmadan sonra sanığın dinlenmesi zorunlu değildir. Ancak bozma kararı ister sanık aleyhine ister sanık lehine olsun her halükârda, bozmadan sonra yeniden davaya bakacak mahkemenin İİK’nın 353/2. maddesi delaletiyle 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326/1. maddesi uyarınca sanık ve varsa müdafiine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edip duruşmadan haberdar olmalarını sağlaması, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi veya müdafısini göndermemesi durumunda yokluklarında yargılamaya devam olunarak bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada bozma ilamı ve duruşma günü tebliğ olunup sanıklara bozmaya karşı beyanda bulunma imkânı tanınmadan, yalnızca müdafilerine yapılan tebligat ile yetinilip sanıkların yokluğunda direnme kararı verilmesi İİK’nın 353/2. maddesi delaletiyle 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/1. maddesine aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, bozma ilamı ve duruşma günü sanıklara tebliğ olunmadan direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 9. İcra Ceza Mahkemesinin 27.01.2017 tarihli ve 954-89 sayılı direnme kararına konu hükmünün, bozma ilamı ve duruşma günü sanıklara tebliğ olunmadan direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.11.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.