Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/439 E. 2022/812 K. 20.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/439
KARAR NO : 2022/812
KARAR TARİHİ : 20.12.2022

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 325-58
Sanık …’ın silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan TCK’nın 314/3 ve 220/6. maddeleri yollamasıyla aynı Kanun’un 314/2, 220/6, 3713 sayılı Kanun’un 5. ve TCK’nın 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis; trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçundan TCK’nın 179/1, 62/1, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 6000 TL adli para cezası; direnme suçundan 2911 sayılı Kanun’un 32/1, TCK’nın 62/1, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 3000 TL adli para cezası; toplantı ve gösteri yürüyüşüne silahla katılma suçundan 2911 sayılı Kanun’un 33/1, TCK’nın 62/1, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 6000 TL adli para cezası; görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK’nın 265/1, 265/3, 265/4, 3713 sayılı Kanun’un 5. ve TCK’nın 62. maddeleri uyarınca 15 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 53, 58/9. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve taksitlendirmeye ilişkin Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.03.2015 tarihli ve 325-58 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 07.02.2018 tarih ve 2549-260 sayı ile;
“…
I- Sanık hakkında 2911 sayılı Kanunun 33. maddesine aykırılık, görevi yaptırmamak için direnme ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükümde, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının, TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı kabul edilmiştir.
Yargılama sonunda, toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,
II- Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve 2911 sayılı Kanunun 32. maddesine aykırılık suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
1- Silahlı terör örgütüne üye olamamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu bakımından iddianamede talep edilmemesine rağmen, CMK’nın 226/2. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeden sanık hakkında 3713 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile uygulama yapılarak savunma hakkının kısıtlanması,
2- İzinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında kolluk tarafından dağılmaları yönünde ihtar yapılan topluluğun ihtara uymaması üzerine zor kullanılmasına rağmen dağılmamakta ısrar edilmesi halinde 2911 sayılı Kanun’ un 32. maddesine aykırılık suçunun oluşacağı, dosya içeriği ve Mahkemenin kabulüne göre somut olayda ise; olay yerine gelen kolluk kuvvetlerini gören ve kaçmaya başlayan sanığın kovalamaca neticesinde yakalandığının anlaşılması karşısında atılı suçun unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi … isabetsizliklerinden BOZULMASINA,” karar verilmiş,
Daire Üyesi …; “Sanığın da içerisinde bulunduğu grubun olay mahallinde yolu araç trafiğine kapattığı, olaya müdahale etmek isteyen güvenlik güçlerinin dağılın ihtarına rağmen güvenlik güçlerine taşlı saldırıda bulundukları ve güvenlik güçlerine mukavemet ettikleri olayda, topluluğun eyleminin taşlı saldırıya dönüşmesi hâlinde güvenlik güçlerinden somut olay ve hayatın olağan akışına göre taşlı saldırıda bulunan kalabalığın önce sakinleştirilmesi, akabinde ‘dağılın’ ihtarında bulunmaları, topluluğun ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamaları hususlarının gerçekleşmesini sağlamaya çalışmalarının beklenemeyeceği cihetle, 2911 sayılı Kanun’un 33/son madde ve fıkrası hükmü de gözetildiğinde sanığın atılı 2911 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan mahkûmiyetine dair yerel mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmediğinden onanması gerektiği”, görüşüyle,
Daire Üyesi; “… 2911 sayılı Kanun’un 33/2 maddesine göre kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamak için direnildiği takdirde ayrıca 2911 sayılı Kanun’un 32/1 maddesine göre cezaya hükmolunacağı belirtilmiştir.
Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü 2911 sayılı Kanun’un 24. maddesinde belirtilmiştir. Bu kapsamda sorun bulunmamaktadır. Ancak ‘dağılmamak için direnildiği’ ibaresinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi hâlinde, 32/3. maddesinde yazılı olduğu üzere ayrıca TCK’nın 265 maddesinde yazılı suçun oluşacağı hüküm altına alınmış idi. 2911 sayılı Kanunun 33/2 maddesindeki düzenleme bunun dışında bir eylemi suç olarak düzenlemektedir. Yine burada suç olarak düzenlenen eylem, 2911 sayılı Kanunun 33/1 maddesinde belirtilen silah yada maddede belirtilen araçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ve yine 2911 sayılı Kanunun 32/1 maddesinde 6008 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle getirilen ‘ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar’ eylemlerinden de farklı bir eylemdir.
Kanun koyucu kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamak için direnilmesi eylemini suç olarak düzenlemiş, müeyyideye bağlamış ancak madde de ayrı ceza öngörmeyip ceza yönünden 32/1. maddesine atıf yapmakla yetinmiştir. Yani 2911 sayılı Kanun’un 33/2 maddesinde düzenlenen suç müstakil bir düzenleme olup maddeye suçun unsuru yönünden yapılan bir atıf yoktur. Atıf 32/1. maddesindeki cezaya yapılmıştır.
Türkiye de terör örgütlerinin çağrısı üzerine yapılan kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin çok büyük çoğunluğunda güvenlik güçlerine taş, havai fişek, molotof kokteyli saldırılar olduğu hususunda kuşku yoktur. Kanun koyucu 2911 sayılı Kanun’un 33/2. maddesine yer vermek suretiyle bu şekilde gerçekleşen kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamak için direnilmeyi suç olarak düzenlemiştir.
Burada suçun faili dağılmamak için direnilen kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan herkestir yine faillik yönünden bir özgü suçtan söz edilemeyecektir. Dağılmamak için direnilme tekil değil çoğul bir eylemdir. Bu nedenle 32/1. maddesinde yazılı ihtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi eyleminden farklı olarak dağılmamak için direnen grupla bütünleşerek başka bir eylem içinde bulunmasa bile dağılmamak için direnen topluluk içinde yer alması yeterli kabul edilmesi gerekecektir.
Burada ‘ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar’ gibi suçun oluşumu için çoklu bir eylemede yer verilmemiştir. Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamak için direnen topluluk içinde bulunmak yeterli olup dağılmamak için direnmekte ısrar etmesi suçun vücut bulmasında önem arz etmez.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde 07-08 ekim 2014 de gibi Batman’da meydana gelen olaylarda ölen bir örgüt mensubunun cenazesinin defnedilmesi sonrasında yolu trafiğe kapatarak ateş yakan gruba müdahalede bulunan güvenlik güçlerine taşlı ve molotof kokteylli saldırı eylemlerinin başladığı, bu eylemlere karşı tedbirlerin devam ettiği sırada çevre yolu üzerinde yolu trafiğe kapatıp, yoldan geçen araçlara taş atan 30-40 kişilik grubun bulunduğunun ihbarı üzerine, olay yerine gidildiğinde büyük taşlar ve sopalar ile yola barikat kurarak yoldan geçen araçlara ve bu arada zırhlı polis aracına da bahsi geçen grup tarafından taşlı saldırı yapıldığı bunun üzerine zırhlı araçla gruba müdahale edilip, diğer ekip aracınında şahısların kaçabileceği değerlendirilen sokaktan giriş yapması ile kaçış yönü kapatılan ve daha önce grup içerisinde olduğu görülen sanığın kaçmaya başlaması üzerine 20-25 metre kovalama ile yakalandığı olayda, sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme, trafik güvenliğini tehlikeye sokma, 2911 sayılı Kanun’un 33. maddesine aykırılık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri onanmasına karşın, 2911 sayılı Kanun’un 32/1. maddesinde yazılı suçun unsurları oluşmadığından beraatine karar verilmesi gerektiğinden bahisle sayın çoğunluğun oyları ile bozulmuştur. Kanuna aykın toplantı ve gösteri yürüyüşüne 2911 sayılı Kanunun 33/1. maddesinde belirtilen araçlarla katıldığı ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale eden güvenlik görevlilerine direndiği, yola barikat kurarak trafik güvenliğini tehlikeye soktuğu kabul edilip mahkumiyet hükümleri oy birliği ile onanan sanığın, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde grupla bütünleşerek dağılmamak için direndiği sabit olup eyleminin 2911 sayılı Kanun’un 33/2. maddesi yollamasıyla 32/1. maddesinde yazılı direnme suçunu oluşturduğu,” düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.04.2018 tarih ve 122460 sayı ile;
“…
29111 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 32/1. maddesi ‘Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur’ hükmünü, aynı Kanun’un 33. maddesi ise ‘Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine;
a) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler taşıyarak veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek katılanlar iki yıl altı aydan dört yıla kadar,
b) Yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşıyarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyerek katılanlar ile kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşıyarak veya bu nitelikte sloganlar söyleyerek veya ses cihazları ile yayınlayarak katılanlar altı aydan üç yıla kadar,
hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için direnildiği takdirde, ayrıca 32 nci madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur’ hükmünü düzenleme altına almıştır.
Maddenin düzenleniş şeklinden, 2911 sayılı Kanun’un 33/1. maddesinde yazılı niteliklere sahip toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde ayrıca kolluk güçlerine direnilmesi hali oluşmuşsa bu takdirde 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesi gereğince cezaya hükmolunacağı açıkça anlaşılmaktadır. Burada sorun, 2911 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi gereğince cezaya hükmolunurken, bu maddede yazılı suçun unsurlarının oluşmasının aranıp aranmayacağına ilişkindir. 2911 sayılı Kanun’un 33/2. maddesinde aynı Yasa’nın 32. maddesindeki suçun koşulları oluştuğu takdirde bu madde gereğince uygulama yapılacağına dair bir düzenleme yapılmadığı, aksine 2911 sayılı Kanun’un 33/1. maddesinde yazılı şekilde yasaya aykırı gerçekleşen toplantı ve gösteri yürüyüşünde ayrıca dağılmamak için direnildiğinde artık 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesi gereğince de ceza tayin edileceğinin emredici bir hüküm olarak düzenlendiği, bu takdirde 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesindeki suçun oluşması için yine aynı maddedeki ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar koşulunun aranmayacağı, 2911 sayılı Kanun’un 33/1. maddesinde nitelikleri gösterilen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp kolluğa direnmenin yeterli olacağı düşüncesine varılmıştır.
Buna göre;
07-08.10.2014 tarihlerinde, Batman’da meydana gelen olaylarda ölen bir örgüt mensubunun cenazesinin defnedilmesi sonrasında yolu trafiğe kapatarak ateş yakan gruba müdahalede bulunan güvenlik güçlerine taşlı ve molotof kokteylli saldırı eylemlerinin başladığı, bu eylemlere karşı tedbirlerin devam ettiği sırada çevre yolu üzerinde yolu trafiğe kapatıp, yoldan geçen araçlara taş atan 30-40 kişilik grubun bulunduğunun ihbarı üzerine, olay yerine gidildiğinde büyük taşlar ve sopalar ile yola barikat kurarak yoldan geçen araçlara ve bu arada zırhlı polis aracına da bahsi geçen grup tarafından taşlı saldırı yapıldığı bunun üzerine zırhlı araçla gruba müdahale edilip, diğer ekip aracınında şahısların kaçabileceği değerlendirilen sokaktan giriş yapması ile kaçış yönü kapatılan ve daha önce grup içerisinde olduğu görülen sanığın kaçmaya başlaması üzerine 20-25 metre kovalama ile yakalandığı olayda, sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme, trafik güvenliğini tehlikeye sokma, 2911 sayılı Kanun’un 33. maddesine aykırılık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri onandığı, 2911 sayılı Kanun’un 33/1. maddesinde yazılı suçu işlediği ve bu suçu işlerken kolluğa görevi yaptırmamak için direndiği kesinleşen mahkûmiyet hükmü ile sabit olan sanık hakkında 2911 sayılı Kanun’un 33/2 maddesi yollaması ile aynı yasanın 32. maddesi gereği kurulan mahkûmiyet hükmünün onanması gerektiği…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 30.05.2018 tarih, 2017-1852 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesinde düzenlenen “Direnme” suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamında;
06.10.2014 tarihinde PKK silahlı terör örgütüne müzahir internet sitelerinde “DTK, Seferberliğe Çağırdı”, “Komalen Civvan Gençleri Ayaklanmaya Çağırdı”, “Kürdistani Kurumlar: Herkes …’a Hareket Etmeli” şeklindeki haberlerle yapılan çağrılar üzerine Batman ili genelinde ana caddelerde yolun tamamen trafiğe kapatılarak güvenlik kuvvetlerine ve yoldan geçen araçlara karşı taş, molotof, el yapımı patlayıcı atma gibi saldırılar yapıldığı, banka, okul, alışveriş merkezleri başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalara karşı yakma, yağmalama gibi eylem ve olayların meydana geldiği, yaşanan bu olaylar sonucu Batman Valiliğince 07.10.2014 tarihinden itibaren 5442 sayılı Kanun’un ilgili maddesi gereği “Sokağa Çıkma Yasağı” ilan edildiği,
Olay ve yakalama tutanağının; “İlimizde 07-08 Ekim 2014 tarihlerinde meydana gelen yasadışı olayların devam eden günlerde de aynı şekilde devam edeceği yönünde bilgiler gelmesi üzerine ilimiz genelinde gerekli güvenlik tedbirleri alınmış, bu beklentilere ilaveten 09.10.2014 tarihinde ilimize defin için getirilen örgüt mensubu …’nin öldürülmesini protesto etmek maksadıyla il genelinde değişik bölgelerde defin işleminin bitimine müteakip yolları trafiğe kapatarak ateş yakma, kimlik kontrolü yapma, müdahalede bulunan güvenlik güçlerine karşı taşlı, molotof kokteyli! saldırılarda bulunma gibi eylemler başlamıştır. Bu eylemlere karşı tedbirler devam etmekte iken haber merkezinin 09.10.2014 günü saat 16.20 sıralarında İlimiz Siirt Çevre Yolu üzerinde WoIkswagen servisi civarında yolu trafiğe kapatan ve yoldan geçen araçlara taş atan 30-40 kişilik bir grubun olduğunu bildirilmesi üzerine belirtilen yere 24-80 ve 24-50 kod No’lu (ZPT) zırhlı ekipler olarak birlikte geçilmiştir. Aydınkonak Kavşağına gelindiğinde anons edilen grubun Siirt çevre yolu şehir merkezi istikametine olan tek şeridini, … Mermer isimli iş yeri önünde büyük taşlar ve sopalar ile barikat kurularak trafik akışını engelleyecek şekilde yoldan geçen araçlara ve.yol üzerinde bulunan aracımıza taşla saldırdıkları görülmüş,24-80 kod nolu ekip olarak Siirt Çevre yolu üzerinden giriş yapılmış, 24-50 kod nolu ekip şahısların kaçış yapabileceği değerlendirilen Siirt Çevre yoluna paralel 4036 sokaktan giriş yapmış, 24-80 kod nolu ekibimizi gören dağılan grup, 4036 Sokak üzerine kaçışarak dağılmaya başlamış, bu dağılma sırasında grup içerisinde gördüğümüz, ZPT zıhlı ekibimizi görerek kaçamaya başlayan açık kimlik bilgilerini sonradan öğrendiğimiz … isimli şahıs 4036 sokak üzerinden kaçmaya başlamış, araçtan inmek suretiyle şahıs yaklaşık 20-25 metre kovaladıktan sonra şahıs Siirt çevre yolu Seyitoğlu Mermer işyeri karşısı yol üzerinde kovalamaca sonucunda durdurulmuş, şahıs etkisiz hale getirildikten sonra saat 16.30 sıralarında yakalanmış. Şahıs yakalandığında avuç içinin tozlu, kirli, koştuğu için şalısın terli olduğu görülmüştür.” şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Tanık … … aşamalarda; “Ben olay günü toplumsal olaya müdahale etmek üzere giden ekip içerisindeydim, Siirt çevreyolu Aydınkonak Kavşağına vardığımız sırada çevre yolunun üzerinde lastik yakılarak yolun trafiğe kapatıldığını gördük, eylemci şahıslar aynı zamanda yoldan geçen araçlara taş atarak zarar vermekteydiler, trafiği durdurmuştular, yaklaşık 40 kişilik bir gruptu, 2 ekiple müdahale etmeye çalıştık, biz Siirt yolu üzerinden müdahale etmeyi denedik, diğer ekip sokağa girdi, müdahale başlayınca şahıslar taşla bize mukavemet gösterdiler, huzurdaki sanık da bize taş atan grubun içerisindeydi, ben bizzat taş attığını gördüm, kendisi sarışın olduğu için diğer eylemci şahıslardan açıkça ayrılan bir özelliği vardı, bu nedenle gruptan kopunca kendisini takibe başladık, daha doğrusu şahıs diğer ekibi görünce kaçmaya başladı, kendisini tipi nedeniyle tanıdığımız için durmasını söyledik, durmayınca yaya olarak peşinden koşarak yakaladık, tutanak içeriği doğrudur, altındaki imza da bana aittir, ben şahsın yolu trafiğe kapatan ve bize taş atan şahıslar arasında bulunduğunu biliyorum” şeklinde,
Tanık … Kurmaç aşamalarda; “Olay günü Siirt çevre yolu üzerinde eylem olduğunun bildirilmesi üzerine benim kullandığım araçla olay mahalline ekip olarak gittik, yaklaşık 40 kişilik bir grubun yolu trafiğe kapadığını, lastik yaktıklarını ve gelen geçen araçlara taş attıklarını gördük, bizi gören eylemci grup bize yönelik taşlama yapmaya da başladı, ben huzurdaki sanığın emniyet kuvvetlerine karşı taşlı saldırıda bulunduğunu bizzat gördüm, müdahale üzerine şahıslar karşıda bulunan mermer dükkanı arasına kaçmaya başladılar, huzurdaki sanık uzun boylu ve sarışın olması nedeniyle diğer eylemcilerden ilk bakışta ayrılmaktaydı, arka tarafta arkadaşlar kendisini kesintisiz takiple yakaladılar, ben huzurdaki sanığın grup içerisinde bulunduğunu, emniyet kuvvetlerien taşla saldırdığını, yine yolu trafiğe kapatan şahıslarla bütünleştiğini bizzat gördüm” şeklinde;
Beyanda bulunmuşlardır.
Sanık … aşamalarda; “Ben atılı suçlamaları kabul etmiyorum, soruşturma aşamasında vermiş olduğum savunmaları da tekrar ediyorum, olay günü evimin acil ihtiyaçlarını karşılamak üzere dışarıya çıktım, 2 tane çocuğum bulunmaktadır, bez ve sair ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyordu, sokağa çıkma yasağı olduğunu biliyordum, saat 16.00 gibi dışarı çıkmak zorunda kaldım, Siirt yolu üzerinde bulunan Total isimli benzin istasyonunun yanındaki marketten ihtiyaçlarımı gidermeyi düşündüm, bu sırada polis araçları gelerek bana yere yatmamı söylediler, ben panikle kaçmaya çalıştım, daha sonra beni yakalayıp ekip otosuna aldılar, ben olay günü kesinlikle güvenlik görevlilerine taş atmadım, yoldan geçen araçlara taş attığım ve trafik güvenliğini tehlikeye soktuğuma yönelik iddiayı da hiç bir şekilde kabul etmiyorum, sokağa eylem için çıkmadım, terör örgütünün eylem yapılmasına yönelik çağrılarından da haberdar değildim, evimde internet yoktur, suçsuzum beraatimi talep ediyorum, yakalama tutanağı içeriğini kabul etmiyorum, olay günü elim polis memurları zorla yere yatırdıkları için kirlenmişti,” şeklinde savunma yapmıştır.
Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı ikinci maddesinde toplantının; “Belli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından bu kanun çerçevesinde düzenlenen açık ve kapalı yer toplantılarını,” gösteri yürüyüşünün; “Belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından kanun çerçevesinde düzenlenen yürüyüşü” ifade ettiği açıklanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 34. maddesinde; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir…”,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü” başlıklı 11. maddesinde de; “Herkes, asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir” şeklinde düzenlemelere yer verilmiş,
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinde ise; “Herkesin önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre şiddet veya silah kullanmadan kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla gösteri veya toplantı yürüyüşü düzenleyebileceği” hüküm altına alınmıştır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, çoğulcu demokrasinin kurulması, farklı kültürel, dini, siyasi, sanatsal ve benzeri fikirlerin oluşabilmesi ve bir arada yaşayabilmelerinin içselleşmesi açısından önemlidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinin ikinci fıkrasına göre de; “Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca bu hakların kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir” şeklinde sınırlama öngörülmek suretiyle, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırsız olmadığı ortaya konulmuştur.
Görüldüğü gibi gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ancak “demokratik bir toplumda gerekli olma” kriteri gözetilmek şartıyla, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ya da ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Bununla birlikte soyut kamu düzeni ve kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış sergileyip sergilemedikleri tespit edilmelidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından; “Kendine özgü rolü ve özel uygulama alanı bulunmakla birlikte, 11. maddede düzenlenen haklar, 10. maddenin ışığında incelenmelidir. Sözleşmenin 11. maddesinde yer alan toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin hedeflerinden biri, 10. maddede güvence altına alınan kişisel görüşlerin korunmasıdır” (AİHM’nin “Ollinger/Avusturya” kararı, 29.06.2006, Başvuru Numarası: 76900/01). “Kamuya açık alanda düzenlenen gösteriler, trafiği aksatmak gibi etkilerle günlük yaşam düzenini bir derece bozabilir. Göstericiler şiddet içeren hareketlerde bulunmadıkları sürece, resmi makamların, Sözleşmenin 11. maddesi kapsamında güvence altına alınan toplantı hakkının özüne halel gelmemesi için barışçıl nitelikteki toplantılara belirli derecede hoşgörü göstermesi gerekmektedir” (AİHM’nin “Disk-Kesk/Türkiye” kararı, 27.11.2012, Başvuru Numarası: 38676/081; Nurettin Aldemir/Türkiye, 18.12.2007, Başvuru Numaraları: 32124/02, 32126/02, 32129/02, 32132/02, 32133/02, 32137/02, 32138/02). “Toplantı özgürlüğü ile bu özgürlük kapsamında düşüncelerini ifade etme hakkı, demokratik bir toplumun temel değerlerini oluşturmaktadır. Demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini reddetme durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler -yetkililere göre kullanılan ifade ve bakış açıları şaşırtıcı ve kabul edilemez görünebilir; ayrıca söz konusu gereklilikler yasadışı da olabilir- demokrasiye zarar vermekte ve hatta sık sık demokrasinin varlığını tehlikeye atmaktadır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda kurulu düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirler; toplantı özgürlüğü uygulanırken diğer yasal araçlarla da kendini ifade edebilme imkânı sunmalıdır.” (AİHM’nin “Gün/Türkiye” kararı, 18.06.2003, Başvuru Numarası: 8029/07) “Önceden izin alınmamış olsa bile barışçıl bir şekilde yapılan gösterilerde kolluğun bir miktar tolerans göstermesi gerekmektedir.” (AİHM’nin “Oya …/Türkiye” kararı, 05.12.2006, Başvuru Numarası: 74552/01) şeklinde kararlar verilmiştir.
Öğretide de; “Sözleşme’nin 11. maddesinde yer alan toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin hedeflerinden birisi de, 10. maddede güvence altına alınan kişisel görüşlerin korunmasıdır. Barışçıl olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ifade özgürlüğünün bir başka görünümü olarak değerlendirilebilir ve bu çerçevede demokratik bir toplum bakımından temel hak niteliğindedir. Kişiler, siyasi, sosyal, kültürel ve benzeri nedenlerle toplanırlar ve gösteriler, yürüyüşler, mitingler düzenleyerek görüşlerini toplu olarak ifade ederler. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasına sınırlama getirilirken Sözleşmenin 11. maddesinin ikinci fıkrası dar yorumlanmalı ve Sözleşmenin 10. maddesi altında geliştirilen içtihatlar ile birlikte değerlendirilmelidir. Barışçıl olarak toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, ifade özgürlüğü benzeri bir korumadan faydalanır” (… Doğru-Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama Ve Önemli Kararlar, 2. Cilt, Council of Europe, Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Başkanlığı, 1. Baskı, Ankara 2013, s. 430.), “İfade özgürlüğü ve dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlükleri belirli bir ölçüde abartmayı hatta tahrik etmeyi de kapsar” (Ziya Çağa Tanyar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadında Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2011 s. 599.), “AİHS’nin 11. maddesinde düzenlenen ilk hak barışçıl toplantı özgürlüğü hakkıdır. Maddenin ilk cümlesine göre, ‘herkesin çıkarlarını korumak amacıyla barışçıl toplantı özgürlüğü hakkı vardır.’ AİHM, maddede geçen ‘toplantı özgürlüğü’ kavramını içtihatları ile ‘gösteri özgürlüğü’nü de kapsayacak şekilde geniş yorumlamaktadır. Bir toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığının tespiti için hakkı kullanmak isteyenlerin öncelikle niyetine bakmak gerekecektir. Hakkı kullanacak kişi veya örgütün o ana kadarki tutum ve açıklamaları burada belirleyici olmaktadır. Bir toplantı veya gösterinin barışçıl olup olmadığını belirlemede bir başka ölçüt de, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımı sırasındaki tutum ve davranışlardır” (Sibel İnceoğlu, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Ve Anayasa, Avrupa Konseyi, 1. Baskı, 2013, s. 383) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
2911 sayılı Kanun’un “Direnme” başlıklı 32. maddesinde;
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi hâlinde, ayrıca 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 265’inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23’üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24’üncü madde hükmü yerine getirilmeden yetki sınırı aşılarak toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri işleyenlere verilecek cezalar, dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir” şeklinde hükümlere yer verilmiştir.
“Direnme” başlığını taşıyan 32. maddenin 1. fıkrasında, kanuna aykırı toplanmalara katılanlar bakımından, “direnme suçu”nun ilk tipi olan ihtara ve zor kullanmaya rağmen direnme suçu düzenlenmektedir. Direnme suçu, toplantıyı dağıtma görevini engellemeye yönelik hareketleri içermektedir ve ilk fıkradaki suç pasif bir şekilde ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamayı ifade etmektedir (Irmak Erdoğan, “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu Kapsamında Direnme Suçu”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2017, s. 91-92, 156-157. Suça ilişkin ayrıca bkz. Yarsuvat, a.g.e., s. 186-191; Güngör, Kavalalı, a.g.e., s. 218-222.). 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesininin 2. fıkrasında ise ikinci suç tipi olarak, kanuna aykırı toplanmalarda cebir veya tehditle direnme suçu düzenlenmiştir. İkinci fıkrada dağılma emrine “cebir veya tehdit kullanılarak” karşı gelme, farklı nitelikteki bir direnme hâli olarak düzenlenmektedir. Mülga 171 sayılı TGYK’da bu suçun benzeri 22/f-2. maddesi olup kısaca “polise mukavemet” olarak anılmaktaydı. Eski düzenlemede görüleceği üzere “cebir, şiddet, tehdit, taarruz veya mukavemet” olarak tarif edilen hareketler Kanun’un 59 ve 32/f.2. maddelerinde sadece “kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit” olarak yer almış, aktif direnme hâli cezalandırılmıştır. Bu suç, TGYK’da öngörülen ilk hâliyle TCK’nın 265. maddesinde düzenlenen “görevi yaptırmamak için direnme” suçunun özel bir hükmü niteliğinde ise de 2010 tarihindeki değişiklikle bu niteliğini kaybetmiştir. Suçun kanuni tanımında cebir veya tehdit kullanılarak toplanmalarda direnme suçu için TCK’nın 265. maddesine atıfla faillerin hem TGYK’daki pasif direnme suçundan hem de TCK’daki görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
“Toplantı ve yürüyüşe silahlı katılanlar” başlıklı 33. maddesi de:
“a) Toplantı ve yürüyüşlere, 23 üncü maddenin (b) bendinde sayılan silah veya araçları (bunlar ruhsatlı taşınsa bile) taşıyarak katılanlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
b) (a) bendinde yazılı olanlardan 24 üncü maddedeki emir ve ihtarı müteakip kendiliğinden dağılmayanların, dağıtılmaları için zor kullanıldığı takdirde, bunlar üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
c) Dağılma sırasında 23 üncü maddenin (b) bendinde yazılı silah veya araçlarla mukavemet edenler beş yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
6008 sayılı Terörle Mücadele Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 2911 sayılı Kanun’un 33. maddesi de;
“Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine 23 üncü maddenin (b) bendinde sayılan silah veya araçları taşıyarak katılanlar, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Silah veya aracın ateşli silah ya da patlayıcı veya yakıcı madde olması durumunda, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. Silah veya aracın bulundurulmasının suç oluşturması halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da ilgili hakkında kanun hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için direnildiği takdirde, ayrıca 32 nci madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
2911 sayılı Yasanın 23. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde; yasa dışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınması, üniformayı andırır giysilerin giyilmesi, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerinin tamamen veya kısmen kapatılması, kanunların suç saydığı nitelikte afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereç taşınması veya bu nitelikte slogan atılması her türlü silah, kesici, delici, yaralayıcı ve patlayıcı maddelerin taşınması yasaklanmıştır. Bu yasaklara aykırı davranış toplantı ve gösteriyi kanunsuz hale dönüştürecektir. Aynı Yasanın 24. maddesinde ise kanuna uygun olarak başlayan bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün 23. maddede belirtilen kanuna aykırı durumlardan bir veya bir kaçının vuku bulması sebebiyle kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü haline dönüşürse düzenleme kurulu veya kurul başkanı toplantı veya gösteri yürüyüşünün sona erdiğini topluluğa bildirir ve durumu derhal yetkili kolluk amirine bildirir. Düzenleme kurulunun veya başkanının bu görevi yerine getirmemesi halinde, yetkili kolluk amiri tarafından mahallin en büyük mülkü amirine bildirmesi neticesinde toplantının sona erdirilip erdirilmeyeceğine dair karar alınır. Toplantının sona erdirileceğine karar verildiğinde; mahalli güvenlik amirlerinden birisi görevlendirilerek topluluğun dağılması gerektiğini yoksa zor kullanılacağını ihtar eder, topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır. Eğer güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya mukavemet mevcutsa ihtara gerek olmaksızın zor kullanılabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı olarak başlanması halinde ise güvenlik kuvvetleri tarafından durum en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber verilerek mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alacakları güvenlik kuvvetleri amirinin topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanarak dağıtacakları ihtarında bulunulur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır. 25. maddede ise topluluk içinde suç işleyenlerin ve suçluları yakalamak için 24. maddede belirtilen emir ve ihtarların yapılmasına gerek olmadığı ifade edilmiştir.
Gelinen noktada sonuç olarak Direnme suçu kapsamında, kanuna aykırı toplantıya katılan kişinin, hukuka uygun bir dağılma ihtarı yapıldıktan sonra ya da en geç kolluğun yetkisi çerçevesinde zor kullanmasının ardından, toplantı veya gösteri yürüyüşü yapılan yerden uzaklaşması emredilmiştir. Buna rağmen dağılmamakta ısrar eden kişi suç işlemiş sayılacaktır. Burada kişinin dağılmamakta “ısrar” etmesi, ihtarın ardından dağılma için verilen makul süreye rağmen toplantı veya gösteri alanından uzaklaşmaması, bunun üzerine zor kullanılmaya başlanılmasının ardından dahi alanı terk etmemekte diretmesini vurgulamaktadır. İhtarın ardından toplantı alanının boşaltılması için yeterli süre tanınmalıdır. İhtar yapılır yapılmaz, makul bir süre tanınmaksızın zor kullanma aşamasına geçilmemelidir. Aksi hâlde, süre verilmeksizin doğrudan yapılan müdahale sırasında hâlâ toplantı alanında bulunan kişinin “ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etmesi”nden bahsedilemeyecektir. Ancak güvenlik güçlerine yönelik saldırı olması ya da topluluk içinde suç işleyenlerin olduğu görülmesi halinde topluluğa ihtar yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
06.10.2014 tarihinde PKK silahlı terör örgütüne müzahir internet sitelerinde “DTK, Seferberliğe Çağırdı”, “Komalen Civvan Gençleri Ayaklanmaya Çağırdı”, “Kürdistani Kurumlar: Herkes …’a Hareket Etmeli” şeklindeki haberlerle yapılan çağrılar üzerine yaşanan olaylar sonucu Batman Valiliğince 07.10.2014 tarihinden itibaren 5442 sayılı Kanun’un ilgili maddesi gereği “Sokağa Çıkma Yasağı” ilan edildiği, olay ve yakalama tutanağına göre 09.10.2014 tarihinde saat 16.20 sıralarında Siirt Çevre Yolu üzerinde WoIkwagen servisi civarında yolu trafiğe kapatan ve yoldan geçen araçlara taş atan 30-40 kişilik bir grup olduğunun bildirilmesi üzerine belirtilen yere kolluk güçlerinin intikal ettiği, Aydınkonak Kavşağına gelindiğinde bahse konu grubun, Siirt Çevre yolunun şehir merkezi istikametine olan tek şeridin de, … Mermer isimli iş yeri önüne büyük taşlar ve sopalar ile barikat kurduklarının ve trafik akışını engelleyecek şekilde yoldan geçen araçlara ve yol üzerinde bulunan emniyet araçlarına taşla saldırdıklarının görüldüğü, şahısların kaçabileceği değerlendirilen 4036. Sokaktan girildiğinde grubun kaçışarak dağılmaya başladığı ve dağılma sırasında grup içerisinde görülen sanık …’ın yakalandığı, olayda;
Sanık …’ın PKK/KCK silahlı terör örgüt propagandasına dönüşen yasa dışı izinsiz gösteriye taşla katıldığı, izinsiz gösteriye müdahale etmek için olay mahalline gelen güvenlik güçlerine taş atmak suretiyle direnen grup içinde yer aldığı, yasa dışı gösteriye katılan grubun dağıtılması için ihtarın gerekmediği bu halde, güvenlik güçlerinin topluluk içinde suç işleyenleri yakalamak için takibe başladıkları sırada sanığın olay yerinden kaçtığı, güvenlik güçlerinin grubu dağıtmak için zor kullanıldığında dağılmamak üzere direnmenin söz konusu olmadığı, sanığın TCK’nın 179/1, 265/1-3-4 ve 2911 sayılı Kanunun 33/1. maddelerinde gösterilen suçların unsurları gerçekleşmiş olmakla birlikte 2911 sayılı Kanunun 33. maddesinin son fıkrası ile atıf yapılan 32. maddenin 1. fıkrasındaki suçun unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığa atılı 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesinde düzenlenen “Direnme” suçunun unsurları itibarıyla oluştuğundan bahisle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.