Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/434 E. 2020/500 K. 03.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/434
KARAR NO : 2020/500
KARAR TARİHİ : 03.12.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 43-285

Yalan tanıklık suçundan sanıklar … ve …’nin TCK’nın 272/2, 62 ve 51/1. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve ertelemeye ilişkin Sandıklı Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.07.2008 tarihli ve 104-217 sayılı hükümlerin sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.09.2012 tarih ve 26530-16245 sayı ile;
…Sabıkasız olup kişilikleri olumlu bulunarak haklarında takdiri indirim ve erteleme hükümleri uygulanan sanıklara yükletilen yalan tanıklık suçunda, katılanın ve kamunun uğradığı maddi (somut) bir zarar bulunmaması karşısında, CMK’nın 231/6-b bendindeki kişiliğe ilişkin ölçüt değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, ‘mağdurun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmemiş olması ve yargılama aşamasında da sanığın, bu yöndeki olumlu bir davranışının bulunduğunun dosyaya yansımaması’ biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılamada sanıkların TCK’nın 272/2, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve taksitlendirmeye ilişkin Yerel Mahkemece verilen 24.06.2014 tarihli ve 307-411 sayılı hükümlerin sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 17.11.2015 tarih ve 3941-4211 sayı ile;
“Gerekçeli kararın sanıklara adli tatilde tebliğ edilmesi ve sanıklar tarafından da süresi içerisinde temyiz edilmesi karşısında temyiz başvurusunun süresinde olduğu anlaşılmakla 14.08.2014 tarihli temyizin reddine ilişkin ek karar kaldırılarak yapılan temyiz incelemesinde;
Mahkemece uyulmasına karar verilen Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 10.09.2012 tarihli ve 26530-16245 sayılı ilamında bozma nedeni yapılan hususların karar yerinde yeterince tartışılmadan ve bozma öncesi hükümdeki değerlendirmelerle çelişki yaratacak şekilde ve bu çelişkilerin nedenleri de karar yerinde yeterince açıklanıp tartışılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Yerel Mahkeme ise 24.03.2016 tarih ve 43-285 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
Bu hükümlerin de sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.12.2016 tarihli ve 375169 sayılı “ret-bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 05.07.2018 tarih ve 1340-2267 sayı ile direnme kararı yerinde görülmeyerek Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanık … hakkında iftira suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle; inceleme dışı sanık … hakkında yalan tanıklık suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, inceleme dışı sanık … hakkında yalan tanıklık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin yapılan temyiz incelemesinde Özel Dairece bir hüküm kurulmadığı anlaşılmış olup direnmenin kapsamına göre inceleme; sanıklar … ve … hakkında yalan tanıklık suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bozmaya uyma yönünde karar alan Yerel Mahkemenin, bozma nedenini gözetmeden ve bozmayı etkisiz kılacak şekilde hüküm kurup kuramayacağının belirlenmesine ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanıklar hakkında dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir
İncelenen dosya kapsamından;
Sandıklı Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.03.2008 tarihli ve 155-77 sayılı iddianame ile; olay tarihinde inceleme dışı sanık …’ın yakın arkadaşları olan sanıklar …, … ve inceleme dışı sanıklar … ve … ile birlikte Yeşilhisar Kasabasında bulunan gazinoya içmeye gittiği, gazinonun ruhsatsız olması nedeniyle Sandıklı İlçe Jandarma Komutanı tarafından gerekli işlemler yapılarak boşaltıldığı, gazinodan ayrılan inceleme dışı sanık …’ın kendisine ait… plakalı aracıyla yola çıktığı, İlçe Jandarma Trafik Komutanlığında Başçavuş olarak görev yapan ve gazino yakınında trafik kontrolü için görevde bulunan inceleme dışı katılan … tarafından söz konusu aracın durdurulduğu, inceleme dışı sanık …’ın ehliyet ve ruhsatını verdiği, alkolmetreye üflemesi istendiğinde ise üflemeyi reddettiği, ısrarlara rağmen üflemediği, inceleme dışı sanık…’ın daha öncede alkollü araç kullanmaktan cezai yaptırım gördüğü, kendi ifadesinde bunu belirttiği, tekrar cezai işlem yapılmaması için inceleme dışı katılana ısrar ettiği, hatta inceleme dışı katılana bilmeden “Ben …’u tanıyorum, benim Astsubay tanıdığım var.” dediği, alkolmetreye üflememesi üzerine nöbetçi Cumhuriyet savcısı ile görüşülerek doktora sevki için izin istendiği, inceleme dışı sanık …’ın doktora sevk edilerek alkol raporunun düzenlendiği, inceleme dışı sanık…, 02.01.2008 tarihinde aracı kullananın kendisi olmadığı, aracı inceleme dışı sanık …’in kullandığı, kendisi hakkında haksız işlem yapıldığı gerekçesiyle inceleme dışı katılan hakkında şikâyette bulunduğu, inceleme dışı sanık…’in yakın arkadaşları olan sanıklar …, … ve inceleme dışı sanıklar … ve …’in de aracı inceleme dışı sanık …’in kullandığı, inceleme dışı katılanın usulsüz tutanak düzenlediği yönünde tanıklık yaptıkları, dosya kapsamında dinlenen tutanak mümzilerinin aracı inceleme dışı sanık …’ın kullandığını ve diğer olayları doğruladıkları belirtilerek sanıklar … ile inceleme dışı sanıklar … ve …’in 5237 sayılı TCK’nın 272/2 ve 53. maddeleri uyarınca yalan tanıklık suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı,
Yerel Mahkemece sanıkların sorgusunun 16.06.2008 tarihinde yapıldığı ve yargılama sonunda mahkûmiyetlerine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Kanun’un suç tarihi itibarıyla ve hâlen yürürlükte olan 272. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları;
“(1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur…” hükmünü haizdir.
5237 sayılı TCK’nın “Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesi;
“(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.
(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır…” şeklinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
Zamanaşımını kesen sebepler ise TCK’nın 67/2. maddesinde sayılmıştır. Buna göre, bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Hâlinde, dava zamanaşımı kesilecektir.
TCK’nın 67. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanıklara atılı 5237 sayılı TCK’nın 272/2. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçunun yaptırımı, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası olup TCK’nın 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve sanık … bakımından 10.03.2008, sanık … bakımından 20.03.2008 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak dava zamanaşımını durduran başkaca bir sebep bulunmadığı gözetildiğinde, 12 yıllık kesintili dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce sanık … İhsan bakımından 10.03.2020, sanık … bakımından 20.03.2020 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar … ve … hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine sanık …’nın temyiz talebinin reddine dair ek karara yönelik temyiz isteminin incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sandıklı Asliye Ceza Mahkemesinin 24.03.2016 tarihli ve 43-285 sayılı direnme kararına konu sanıklar … ve … hakkında yalan tanıklık suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki kamu davasının TCK’nın 66/1-e, 67/4 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Dosyanın, sanık …’nın temyizine yönelik bir değerlendirme yapılması için Yargıtay 16. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 03.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.