Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/43 E. 2021/380 K. 09.09.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/43
KARAR NO : 2021/380
KARAR TARİHİ : 09.09.2021

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 1598-2
Sanık … hakkında 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın aynı Kanun’un 13/1 ve TCK’nın 52/2 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.01.2013 tarihli ve 1598-2 sayılı hüküm, temyiz edilmeksizin 13.03.2013 tarihinde kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 25.04.2016 tarihli ve 1819 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.05.2016 tarihli ve 191614 sayılı ihbarnamede;
“5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesinde ‘Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.’ hükmünün yer aldığı, dosya kapsamına göre; sanık …’ün, ruhsatsız silah taşıma suçundan dolayı yapılan yargılama sonucunda, … 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.06.2010 tarihli ve 2009/836 esas, 2010/414 sayılı kararı ile 1 yıl 6 ay hapis ve 500,00 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiş olunması karşısında, sanığın aynı eylemi sebebiyle Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 2009/17637 soruşturma, 2009/5127 sayılı iddianamesi ile açılan mükerrer davanın, 5271 sayılı Kanun’un 223/7. maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olmasında isabet görülmemiştir.” gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 16.02.2017 tarih ve 7402-1482 sayı ile;
“11.07.2009 günü sanığın evinde yapılan aramada ele geçirilen 25486 seri nolu ruhsatsız tabanca ilgili olarak 17.07.2009 tarihli iddianame ile Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan dava neticesinde Mahkemenin 2009/1598 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucu, 10.01.2013 tarihli karar ile sanığın 6136 sayılı Yasa’nın 13/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararın 13.03.2013 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği, aynı tabanca ile ilgili olarak 31.07.2009 tarihli iddianame ile açılan davada yargılanan sanığın, … 10. Asliye Ceza Mahkemesince, 01.06.2010 günü 6136 sayılı Yasa’nın 13/3. maddesi uyarınca mahkûmiyetine karar verilip kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.03.2013 günlü ilamı ile onanarak kesinleştiğinin anlaşılması karşısında;
Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davaya ait iddianamenin … 10. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davaya ait iddianameden önce düzenlenmiş olması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 223/7. maddesinde yer alan ‘Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir.’ hükmü uyarınca, … 10. Asliye Ceza Mahkemesince aynı fiil nedeniyle açılan mükerrer davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden ve anılan Mahkemenin 01.06.2010 gün ve 2009/836 esas, 2010/414 sayılı kararının onanmasına karar veren Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.03.2013 gün ve 2012/6974 esas, 2013/3335 sayılı kararına karşı 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde öngörülen, sanık lehine itirazlarda süre aranmayacağına ilişkin hükmüne dayalı olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün bulunduğundan;
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği açıklanan nedenlerle yerinde görülmediğinden Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.01.2013 tarihli, 2009/1598 esas, 2013/2 sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.05.2017 tarih ve 191614 sayı ile;
“…… 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.06.2010 tarih ve 2009/836 esas, 2010/414 karar sayılı ilamının Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.03.2013 tarihinde onanarak kesinleştiği, Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.01.2013 tarih ve 2009/1598 esas, 2013/2 karar sayılı ilamının ise 13.03.2013 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği dosya kapsamından anlaşıldığından, … 10. Asliye Ceza Mahkemesince sanık hakkında 6136 sayılı Yasa’ya muhalefet suçundan verilen hükmün, Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesi ilamından önce kesinleştiğinin anlaşılması nedeniyle, sanık hakkında aynı fiil nedeniyle … 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilmiş ve kesinleşmiş bir hüküm bulunması sebebiyle, sanığın aynı eylemi sebebiyle Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından, Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.01.2013 tarih ve 2009/1598 esas, 2013/2 karar sayılı kararına yönelik ‘kanun yararına bozma isteminin reddine’ ilişkin Yüksek 8. Ceza Dairenizin bu kararının isabetli olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 21.12.2017 tarih ve 13829-14933 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan inceleme dışı sanık … hakkında verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle, inceleme dışı sanıklar … ve Gökhan Güler hakkında verilen mahkûmiyet hükümleri ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianame ile 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan açılan kamu davasının mükerrer olup olmadığı ve bu bağlamda açılan bu davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile; sanığın 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan aynı Kanun’un 13/1 ve TCK’nın 53 ve 54/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, bahse konu iddianamenin anlatım kısmının ise “Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı şüphelilerden …’ün ikametgahında usulüne uygun yapılan aramada ekspertiz raporuna göre 6136 sayılı Yasa kapsamında olan 2 adet tabanca ve bu tabancaya ait mermi ve şarjörler ele geçirilmiştir.
Şüpheliler savunmalarında Browning marka tabancayı birlikte bir evden çaldıklarını, birlikte ve sırayla taşıyarak evde ve dışarda bulundurduklarını savunmuşlardır.
Diğer tabanca ise ev sahibi şüpheli tarafından başka bir yerden işlemden geçirilmiş hâlde eve getirilmiştir. Bu şekliyle şüphelilerin atılı suçu işledikleri” şeklinde olduğu,
Yapılan yargılama sonucunda Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.01.2013 tarihli ve 1598-2 sayılı kararı ile; sanığın, 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan aynı Kanun’un 13/1 ve TCK’nın 52 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 600 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün gerekçesinin ise “… Kriminal Polis Laboratuvarının 11.07.2009 tarihli raporuyla 25486 numaralı 9 mm çaplı uzun Browning marka silahın yarı otomatik tabanca olup 6136 sayılı Yasa kapsamında olduğu, 4102 numaralı silahın 9 mm çaplı ses gaz fişeği istimal eden yarı otomatik tabanca olup sağlam işler durumda olduğu, ayrıca saçma kurşun, metal atabilecek nitelikte bulunduğundan 6136 sayılı Yasa kapsamında bulunduğu belirtilmiştir.
Dosyadaki ekspertiz raporu, sanıkların karakol ifadeleri …’ün evinde yapılan arama ve yakalama tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre her ne kadar sanıklar suçlamayı kabul etmemiş iseler de karakol anlatımlarında bu silahları hırsızlık yaparak ele geçirip taşıdıklarına ilişkin ikrarların bulunduğu, Mahkememizdeki savunmaları inandırıcı görülmeyerek aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur.” şeklinde açıklandığı, bu hükmün temyiz edilmeksizin 13.03.2013 tarihinde kesinleştiği,
Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 1598-2 sayılı ek karar ile de sanık hakkında açılan kamu davasının mükerrer olduğu gerekçesiyle CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verildiği,
İtiraza konu edilen ve dosya arasında bulunan … 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/836 esas sayılı dosyasının incelenmesinde ise;
… Cumhuriyet Başsavcılığının 31.07.2009 tarihli ve 30702-19439 sayılı iddianamesi ile; sanığın suç delillerini gizleme suçundan TCK’nın 281 ve 53/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, bahse konu iddianamenin anlatım kısmının ise “Yapılan hazırlık tahkikatında yukarıda kimliği belirtilen şüphelinin hırsızlık yaptığını bildiği hırsız arkadaşlarının olay günü müşteki İbrahim Kodaş’ın evinden çalınan ruhsatlı silahı bilerek aldığı ve bu suretle suç delillerini gizlediği” şeklinde olduğu,
… 10. Asliye Ceza Mahkemesince 2009/836 esas sayılı dosya üzerinden yapılan yargılama sırasında 28.08.2009 tarihli oturumda sanığa 6136 sayılı Kanun’un 13/3 ve TCK’nın 53. maddelerinin uygulanması ihtimaline binaen ek savunma hakkı verildiği,
Yapılan yargılama sonucunda … 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.06.2010 tarihli ve 836-414 sayılı kararı ile eylemin 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın aynı Kanun’un 13/3, TCK’nın 52/2 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis ve 500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün gerekçesinin ise “Sanık, evinde ele geçirilen tabancanın mahalle arkadaşları …, …, … ve … isimli arkadaşları tarafından evinin ziyaret edilmesi sırasında bırakıldığını, tabancanın kendisinde durmasının arkadaşları … ve … tarafından söylendiğini, 15-16 gün sonra evinde yapılan arama sırasında tabancanın ele geçirildiğini belirtmiştir.
12.06.2009 tarihinde gündüz saat 17.40 sıralarında müşteki …’ın ikametinin kilit göbeği kırılarak içeri girildiği, içerden babası İbrahim Kodaş’a ait ruhsatlı, Browning marka 25486 seri numaralı tabanca, tabancaya ait şarjör, 20 adet fişek ve bir takım ziynet eşyalarının çalındığı, suça konu tabancanın 11.07.2009 tarihinde sanık …’ün evinde ihbar üzerine yapılan arama sonucu ele geçirildiği ve müştekiye teslim edildiği, tabancanın atışa elverişli, nitelik itibarıyla vahamet arz etmeyen tabancalardan olduğu, sanığın savunması, müştekilerin aşamalarda özü itibarıyla değişmeyen iddiaları, kolluk tarafından düzenlenen tutanaklar, ekspertiz raporu ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmıştır.
Sanık hakkında suç delillerini gizlemekten dolayı TCK’nın 281 ve 53. maddeleri gereğince, sanığın cezalandırılması için dava açılmış ise de;
Sanığın 15-20 gün gibi (kendi savunmasına göre) azımsanmayacak bir sürede tabancayı evinde bulundurduğu, dolayısıyla bu durumun sanık açısından ruhsatsız tabanca bulundurmak suçunu oluşturduğu ve sanığın ruhsatsız tabanca bulundurma suçundan cezalandırılması gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” şeklinde açıklandığı, bu hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.03.2013 tarih ve 6974-3335 sayı ile “İzinsiz silah bulundurma eyleminde suç tarihinin sanığın evinde yapılan aramada suça konu silahın ele geçirildiği ve temadinin sona erdiği tarih olan 11.07.2009 olduğu gözetilmeden, gerekçeli karar başlığında ‘12.06.2009’ olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiştir.” eleştirisiyle onanmasına karar verildiği,
Adalet Bakanlığının 25.04.2016 tarihli ve 1819 sayılı talebi üzerine hazırlanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.05.2016 tarihli ve 191614 sayılı ihbarnamesi ile sanık hakkında aynı eylemi sebebiyle Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile açılan kamu davasının mükerrer olduğu ve CMK’nın 223/7. maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.01.2013 tarihli ve 1598-2 sayılı hükmünün kanun yararına bozulmasının talep edildiği,
Yargıtay 8. Ceza Dairesince 16.02.2017 tarih ve 7402-1482 sayı ile Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davaya ait iddianamenin … 10. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davaya ait iddianameden önce düzenlenmiş olduğu anlaşılmakla CMK’nın 223/7. maddesinde yer alan “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.” hükmü uyarınca sanık hakkında aynı fiil nedeniyle … 10. Asliye Ceza Mahkemesine açılan mükerrer davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden ve anılan Mahkemenin 01.06.2010 tarihli ve 836-414 sayılı mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar veren Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.03.2013 tarihli ve 6974-3335 sayılı kararına karşı CMK’nın 308. maddesi uyarınca sanık lehine itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün bulunduğundan kanun yararına bozma isteminin reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise 02.05.2017 tarih ve 191614 sayı ile sanık hakkında 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan … 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen hükmün, Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin ilamından önce kesinleştiği anlaşılmakla sanık hakkında aynı fiil nedeniyle verilmiş ve kesinleşmiş bir hüküm bulunması karşısında Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle ani ve kesintisiz suç kavramlarına değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Tipikliğin gerçekleşmesi ile tamamlanan ve aynı zamanda biten diğer bir ifade ile icrası devam etmeyen suçlara ani suç, suçun unsuru olarak gösterilen hareketin yapılmasıyla tamamlanan ancak icrası devam eden suçlara mütemadi suç adı verilmektedir. Kesintisiz suçlarda ihlal bir anda olup bitmemekte, zaman içinde failin iradesi veya üçüncü kişilerin müdahalesi ile kesintiye uğrayıncaya kadar devam etmektedir. Failin iradi davranışının kesintiye uğradığı anda ise temadi bitmekte yani suç işlenmiş olmaktadır. Bu aşamaya kadar fail tarafından gerçekleştirilen eylemler ise hukuksal anlamda tek fiil oluşturmaktadır.
Öte yandan niteliği itibarıyla kesintisiz suçlar arasına yer alan ruhsatsız ateşli silah taşıma veya bulundurma suçlarının da düzenlendiği 6136 sayılı Kanun’un 13. maddesi;
“Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”
Ateşli silahın, bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlardan olması ya da silâh veya mermilerin sayı veya nitelik bakımından vahim olması halinde beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlar dışındaki ateşli silahın bir adet olması ve mutat sayıdaki mermilerinin ev veya işyerinde bulundurulması halinde verilecek ceza bir yıldan iki yıla kadar hapis ve yirmibeş günden yüz güne kadar adlî para cezasıdır.
Ateşli silahlara ait mermilerin pek az sayıda bulundurulmasının veya taşınmasının mahkemece vahim olarak takdir edilmemesi durumunda hükmolunacak ceza altı aya kadar hapis ve yüz güne kadar adlî para cezasıdır.
Kuru sıkı tabir edilen ses veya gaz fişeği ya da benzerlerini atabilen tabancayı, teknik özelliklerinde değişiklik yaparak öldürmeye elverişli silah haline dönüştüren kişi, bu maddenin birinci fıkrası hükümlerine göre cezalandırılır.”,
Aynı Kanun’un 12. maddesinin dördüncü fıkrası ise;
“Ateşli silahın tüfek veya seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya bu fıkrada sayılanların benzerleri olması ya da bu niteliği taşımayan ateşli silahlar veya her türlü mermilerin miktar bakımından vahim olması halinde yukarıdaki fıkralarda yazılı cezalar yarı oranında artırılarak hükmolunur.”, şeklinde hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suç olup maddede belirtilen ateşli silah ve mermilerini ruhsatsız ve yetkisiz olarak taşımak, bulundurmak veya satın almak fiillerinden birinin gerçekleştirilmesi ile oluşur. Yine aynı Kanun’un 12. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlar dışındaki ateşli silahın bir adet olması ve mutat sayıdaki mermilerinin ev veya iş yerinde bulundurulması hâlinde ise failin 13. maddenin üçüncü fıkrası gereğince cezalandırılması gerekmektedir.
Diğer taraftan ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım “olmazsa olmaz” (sine qua non) şartlar aranır. Bu bağlamda muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de “Non bis in idem” olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır.
“Non bis in idem” ilkesi evrensel hukukun temel ilkelerinden biri olup doktrinde de kabul edildiği gibi yazılı kural hâline getirilmemiş olsa bile uygulanması gereken bir kuraldır. 1412 sayılı CMUK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrası; “Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir.”, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrası ise “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
“Non bis in idem” ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7 numaralı Ek Protokolünün “Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı” başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez.” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu aşamada uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunduğunun, her iki hükmün kesinleşmesinden sonra fark edildiği veya daha sonra açılan davada önce hüküm verildiği durumlarda, bu hükümler veya davalardan hangisi bakımından davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin de irdelenmesi gerekmektedir.
Bir fiilinden dolayı yargılanan kişinin aynı fiil nedeniyle tekrar yargılanmayacağını bilmesi kişi için bir güvence olup, bu güvence hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Dolayısıyla bu güvencenin hayata geçirilebilmesi için, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunduğunun tespiti hâlinde davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu durum, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm bulunduğu ve bu hükmün kesinleştiğinin anlaşıldığı hâllerde ise kesin hükmün otoritesinin sağlanması ve aynı eylem nedeniyle iki farklı karar verilmek suretiyle çelişkiye neden olunmasının engellenmesi bakımından da önem arz etmektedir.
Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış dava bulunmaması, diğer bir anlatımla CMK’nın 223/7. maddesi gereğince “davanın reddi” şartlarının var olup olmadığının incelenmesi, ceza muhakemesi yapılabilmesi için gerekli olan bir dava şartı da olduğundan, kamu davasının açıldığı an itibarıyla bir dava şartının varlığı veya yokluğunun değerlendirilmesi gerekliliği ve önce açılan davada bu hususun değerlendirilmesinin imkânsızlığı karşısında, bu durumun sonradan açılan davada gözetilmesi gerektiği, sonradan açılan davada aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden açılmış bir dava bulunduğunun fark edilmeksizin hüküm verildiği hâllerde ise CMK’nın 223. maddesinin 7. fıkrasının “… önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa…” şeklindeki yazımı itibarıyla kanun koyucunun, önce dava açılıp sonra hükmün verilmesi kronolojisinden ayrılarak önceliği dava açılmış olmasına değil hüküm verilmiş olmasına tanıdığı dikkate alınarak, bu durumun önce açılan ancak henüz hüküm verilmemiş olan davada gözetilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.12.2019 tarihli ve 842-699 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Öte yandan kanun yararına bozma konusuna ilişkin açıklamalara da değinmek gerekmektedir.
Kanun yararına bozma kanun yolu temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu kanun yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Kanun yararına bozma yoluna başvurulması hâlinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra izlenmesi gereken yol CMK’nın 309. maddenin 4. fıkrasında dört bent hâlinde gösterilmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin temyiz kanun yoluna tabi olan 10.01.2013 tarihli ve 1598-2 sayılı mahkûmiyet hükmünün sanık hakkındaki yargılamayı sona erdirdiği, bu nedenle Mahkemenin davadan elini çekmesi gerektiği, 13.03.2013 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşen bu mahkûmiyet hükmünün ancak CMK’nın 309/3. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması hâlinde değiştirilmesinin veya düzeltilmesinin mümkün olduğu gözetilmeden Yerel Mahkemece 08.10.2015 tarih ve 1598-2 sayı ile sanık hakkında açılan davanın mükerrer olduğundan bahisle verilen ret kararının hukuki değerden yoksun olduğu kabul edilmekle yapılan incelemede;
Sanık …’ün Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan aynı Kanun’un 13/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.01.2013 tarihli ve 1598-2 sayılı kararı ile sanığın ikametinde yapılan arama sonucunda ele geçirilen 25486 ve 4102 numaralı iki adet tabancayı taşıdığı kabul edilerek eylemine uyan 6136 sayılı Kanun’un 13/1 ve TCK’nın 52. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 600 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, bu kararın temyiz edilmeksizin 13.03.2013 tarihinde kesinleştiği, yine 25486 numaralı tabancaya ilişkin olarak sanığın … Cumhuriyet Başsavcılığının 31.07.2009 tarihli ve 30702-19439 sayılı iddianamesi ile suç delillerini gizleme suçundan TCK’nın 281. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda … 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.06.2010 tarihli ve 836-414 sayılı kararı ile eylemin bir adet ateşli silah bulundurma suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın aynı Kanun’un 13/3 ve TCK’nın 52/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis ve 500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.03.2013 tarih ve 6974-3335 sayı ile onanmak suretiyle kesinleştiği anlaşılan olayda;
Ruhsatsız ateşli silah taşıma veya bulundurma suçlarının niteliği gereği kesintisiz suçlar arasında yer alması, sanığın iradi davranışının kesintiye uğradığı diğer bir ifade ile evinde yapılan arama sonucunda suça konu silahların ele geçirildiği ana kadar gerçekleştirilen tüm eylemlerin hukuksal anlamda tek fiil oluşturması, aynı fiil nedeniyle aynı sanık için önceden açılmış bir dava bulunduğunun fark edilmeksizin hüküm verildiği hâllerde CMK’nın 223. maddesinin 7. fıkrasının “… önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa…” şeklindeki yazımı itibarıyla kanun koyucunun, önce dava açılıp sonra hükmün verilmesi kronolojisinden ayrılarak önceliği dava açılmış olmasına değil hüküm verilmiş olmasına tanıdığı dikkate alınarak, bu durumun önce açılan ancak henüz hüküm verilmemiş olan davada gözetilmesinin gerekmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde sanık … hakkında aynı fiil nedeniyle … 10. Asliye Ceza Mahkemesince 01.06.2010 tarih ve 836-414 sayı ile önceden verilmiş bir hüküm bulunduğundan Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının mükerrer dava olduğu ve reddine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile; Yerel Mahkeme hükmünün, sanık … hakkında aynı fiil nedeniyle … 10. Asliye Ceza Mahkemesince 01.06.2010 tarih ve 836-414 sayı ile önceden verilmiş bir hüküm bulunduğundan Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının mükerrer dava olduğunun ve bu davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden CMK’nın 309. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince kanun yararına bozulmasına, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca sanık hakkında aynı fiil nedeniyle Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 16.02.2017 tarihli ve 7402-1482 sayılı red kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile; Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.01.2013 tarihli ve 1598-2 sayılı hükmünün, sanık … hakkında aynı fiil nedeniyle … 10. Asliye Ceza Mahkemesince 01.06.2010 tarih ve 836-414 sayı ile önceden verilmiş bir hüküm bulunduğundan Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının mükerrer dava olduğunun ve bu davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden CMK’nın 309. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca sanık hakkında aynı fiil nedeniyle Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2009 tarihli ve 7596-5127 sayılı iddianamesi ile Gaziosmanpaşa 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.