Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/384 E. 2022/567 K. 20.09.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/384
KARAR NO : 2022/567
KARAR TARİHİ : 20.09.2022

Mahkemesi:Asliye Ceza

Sanık …’ın taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan TCK’nın 89/4, 22/3 ve 53/6 maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 2 yıl 8 ay süre ile geri alınmasına; trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise aynı Kanun’un 179/3 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin … 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.10.2014 tarihli ve 673-556 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.01.2018 tarih ve 3541-184 sayı ile;
“1) Sanığın 250 promil alkollü olarak sevk ve idare ettiği araçla sebebiyet verdiği trafik kazası neticesinde katılanın yaralanmış olduğu olayda; trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının oluştuğu; ancak, TCK’nın ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179. maddesinin 3. fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edemeyecek olan kişinin … kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği, anılan maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayda ise 1 kişinin 3. derecede kemik kırığı, 1 kişinin de basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmış olması nedeniyle zarar suçunun oluştuğu, tehlike suçunun meydana gelen netice ile zarar suçuna dönüşmüş olması karşısında, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, sanık hakkında taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından ayrı ayrı mahkumiyet kararı verilmesi,
2) Sanığın sevk ve idaresindeki araçla, meskun mahal dışındaki, iki şeritli ve iki yönlü, asfalt kaplama, kaza esnasında kuru olan yolda 250 promil alkollü olarak seyir hâlindeyken, aynı yönde ve şeritte, önünde seyreden başka bir araca çarpması neticesinde katılanlardan birinin üçüncü dereceden kemik kırığı oluşacak şekilde, diğerinin ise basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği olayda; taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerektiği gözetilmeyerek alt sınırdan çok fazla uzaklaşılmak suretiyle ceza tayini,
3) Sanık hakkında işlediği sabit görülen taksirle yaralama suçuna ilişkin tayin olunan 2 yıl hapis cezasında TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu belirtilerek artırım yapılırken dayanak kanun maddesinin gösterilmeyerek CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 01.03.2018 tarih ve 29370 sayı ile;
“5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim … Komisyonu raporunda bu husus; ‘Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir.
Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir.
Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır’ şeklinde ifade edilmiştir Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK’nIn ‘suçların içtimaı’ bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179. maddesinin ikinci fıkrası; ‘Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, … veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ şeklinde düzenlenmiş olup, anılan fıkranın gerekçesi; ‘Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, … veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın tehlikeli bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekir. Aracın sevk ve idaresinin salt trafik düzenine aykırılığı bu suçun oluşumuna neden olmayacaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliği taşımaktadır’ biçiminde açıklanmıştır.
Trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçunun oluşabilmesi için; kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, … veya malvarlıkları bakımından tehlike meydana getirebilecek biçimde iradi bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçu ise, aynı Kanun’un 180. maddesinde; ‘Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir’ şeklinde hüküm altına alınmış olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere, karayolu ulaşım araçları bu suçun kapsamı dışında tutulmuştur.
Başta Karayolları Trafik Kanunu olmak üzere bir çok kanunda; kara, hava, deniz ve demiryolu araçlarının trafikte kullanılmalarına ilişkin bir takım kurallar öngörülmüştür. Bu kurallar trafik güvenliğini sağlamanın yanında, kişilerin hayat, … ya da mal varlıklarını korumaya yönelik olup, uyulmaması hâlinde trafik güvenliği tehlikeye düşürülebilmektedir. Ancak her kural ihlâlinin mutlaka kişiler bakımından tehlikeye neden olacağını söylemek de mümkün değildir. Bu durumda tehlikeye neden olma hâlinin somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma, somut tehlike suçudur. Bu suçun oluşabilmesi için suç tanımında yer alan eylemin gerçekleştirilmesi yeterli olmayıp, tehlikelilik hâlinin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmesinin mümkün bulunması zorunludur. Bu nedenle her somut olay bakımından tehlikeye neden olma ögesinin varlığı aranmalıdır.
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun kanunda kasıtlı bir suç olarak düzenlenmesi ve ancak kasten işlenebilmesi karşısında, söz konusu suçun oluşabilmesi için, failin tehlikeli sevk ve idaresinin kasti ve iradi davranıştan ileri gelmesi gerekmektedir. Failin genel kasıtla hareket etmesi yeterli olup saik (özel kast) aranmamıştır. Ancak sanığın kastının, fiilinin başkalarının hayat, … ya da malvarlığı bakımından tehlikeye neden olabileceğini kapsaması gerekir. Aracın tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, çoğu zaman bir trafik kuralına da aykırılık oluşturmaktadır. Failin bir trafik kuralını bilinçli olarak ihlâl etmesi durumunda kasıt unsuru gerçekleşecektir.
5237 sayılı TCK’nın 179/3. maddesinde düzenlenen; alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir nedenle ’emniyetli bir şekilde’ … kullanamayacak kişinin, bu hâlde … kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde … kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin bilimsel olarak kabulü gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, sanığın sevk ve iradesinde . plakalı kiralık araçla Seyitgazi ilçesinden … istikametine doğru 250 promil alkollü olarak seyir hâlinde iken aracının ön tamkon kısmı ile aynı istikametten gelip önünde seyir eden sürücü …’in sevk ve iradesindeki . plakalı araca çarptığı, çarpmanın şiddetiyle yolun soluna savrulan sanığın aracında yolcu olarak bulunan mağdurlardan …’ın kemik kırığı oluşacak şekilde tanık . ise basit şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği ve trafik güvenliğini tehlikeye soktuğu şeklinde gerçekleşen eylemlerde,
Meydana gelen kaza mahalli incelendiğinde, kaza mahallinin çift yönlü geniş bir yol olduğu, çarpma yeri ve oluşa göre sanığın alkolünde etkisiyle aşırı hızla öndeki araca çarptığı, bu hâliyle arkadan çarpma, alkollü … kullanma ve güvenli mesafe kurallarını ihlâl etmesi sebebiyle olayda tam kusurlu olduğu kabul edilmiş, meydana gelen olayda sanığın alkollü ve aşırı hızlı olması gerekçesiyle olayda bilinçli taksir ile hakaret edildiği ve yine bu hâliyle yoğun kast altında … kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye soktuğu kabul edilmiştir.
Sanık.’ nın savunmasında da belirttiği üzere, dört arkadaşıyla birlikte alkol aldığını ve sonrasında kiraladıkları aracı kendisinin kullanarak . İlçesinden … İline doğru 250 promil alkollü olarak araçıyla seyir hâlinde olduğu tespit edilmesi karşısında, sanığın araçıyla seyir hâlinde iken herhangi bir kaza yapmaması hâlinde bile Adli Tıp 5 İhtisas Kurulunun raporuna göre, 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin bilimsel olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin hukuki mütalaası gözönüne alındığında, sanık hakkında dışa yansıyan bir eyleminin bulunmasına gerek olmaksızın sanık hakkında TCK’nın 179/3 maddesinde yazılı olan trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçunu işlediği açıkça kabul edilmelidir.

Bunun yanısıra, sanık.’nın sürücüsü olduğu aracıyla, çift yönlü geniş bir yolda seyir hâlinde iken, sanığın alkolünde etkisiyle aşırı hızla öndeki araca çarptığı, sanığın, arkadan çarpma, alkollü … kullanma ve güvenli mesafe kurallarını ihlâl etmesi sebebiyle olayda tam kusurlu olarak mağdur …’ın ve.’un yaralanmasına sebebiyet vermesi şeklindeki eyleminin TCK 89/2-b, 89/4 maddesi kapsamında taksirle yaralama suçunu oluşturduğu tereddütsüz kabul edilmektedir. Zarar suçunun oluştuğu ahvalde ayrıca tehlike suçundan cezalandırma imkanının bulunmadığına yönelik gerekçenin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Söz konusu trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçu önceden gerçekleşmiştir.
Daha sonra sanığın, 250 promil olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettirdiği nedenle, aracının, mağdurun bulunduğu araca arkadan çarpması sonucunda taksirle yaralama suçu oluşmuştur.
Sanık hakkında işlediği kabul edilen suçlar aynı anda ve tek eylem ile gerçekleşmemiştir. Süre gelen eylemlerde (Trafik güvenliğini tehlikeye sokmak) suç ilk neticenin gerçekleştiği anda oluşmaktadır. Sanık … Karaca sürücüsü olduğu araca 250 promil alkollü olarak bindiği ve aracı kullanmakla, TCK’nın 179/3 maddesinde yazılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu gerçekleşmiştir. Dışa yansıyan bir başka davranışının bulunmasına gerek yoktur. Sonrasında işlediği taksirle yaralama suçu da ayrı ayrı cezalandırılmalıdır.
Bu itibarla sanık .’nın, 250 promil alkollü olarak sevk ve idare ettiği araçla sebebiyet verdiği trafik kazası neticesinde katılanın yaralanmış olduğu olayda; trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle öldürme suçlarının ayrı ayrı oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 09.01.2018 gün ve 2016/3541 Esas, 2018/184 Karar sayılı bir nolu bozma kararının itirazen kaldırılarak, hükmün diğer nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.06.2018 tarih ve 2513-6659 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın fiilinin bilinçli taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarını mı, yoksa yalnızca bilinçli taksirle yaralama suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, 06.02.2013 tarihinde sevk ve idaresindeki otomobille gündüz vakti yerleşim yeri dışındaki, iki şeritli ve iki yönlü, asfalt kaplama, kuru ve eğimsiz olan düz yolda 250 promil alkollü olarak seyir hâlindeyken, aynı yönde ve şeritte, önünde seyreden başka bir araca çarpması neticesinde tanık …’in basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek, mağdur … ile katılan …’ün kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği, mağdur …’nın sanıktan şikâyetçi olmadığı ancak katılan …’in sanıktan şikâyetçi olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
TCK’nın “Taksirle yaralama” başlıklı 89. maddesi;
“(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi hâlinde şikâyet aranmaz.” şeklinde düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasına göre, taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacaktır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında suçun nitelikli hâlleri belirtilmiş olup buna göre, mağdurun ikinci fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza yarı oranında, üçüncü fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda ise birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza bir kat artırılacaktır.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre, taksirle yaralama sonucunda şikâyeti devam eden birden fazla kişinin yaralanması durumunda, mağdurların ilk üç fıkra kapsamında kalan yaralanmaları göz önünde bulundurularak altı ay ile üç yıl arasında temel hapis cezası belirlenecektir.
Taksirle yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür.
TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin suç tarihi (06.02.2013) itibarıyla yürürlükte bulunan ikinci ve üçüncü fıkraları;
“…
Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, … veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen … kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle söz konusu maddenin ikinci fıkrasına “idare eden kişi,” ibaresinden sonra gelmek üzere “üç aydan” ibaresi eklenerek madde son hâlini almıştır.
TCK’nın 179. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanma şartları ise madde gerekçesinde; “Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, … veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın tehlikeli bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekir. Aracın sevk ve idaresinin salt trafik düzenine aykırılığı bu suçun oluşumuna neden olmayacaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliği taşımaktadır.

Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen … kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre … kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin … kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.” şeklinde açıklanmıştır.
Trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçunun oluşabilmesi için; kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, … veya mal varlıkları bakımından tehlike meydana getirebilecek biçimde iradi bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçu ise, aynı Kanun’un 180. maddesinde; “Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde hüküm altına alınmış olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere, karayolu ulaşım araçları bu suçun kapsamı dışında tutulmuştur.
Başta Karayolları Trafik Kanunu olmak üzere birçok kanunda; kara, hava, deniz ve demiryolu araçlarının trafikte kullanılmalarına ilişkin bir takım kurallar öngörülmüştür. Bu kurallar trafik güvenliğini sağlamanın yanında, kişilerin hayat, … ya da mal varlıklarını korumaya yönelik olup, uyulmaması hâlinde trafik güvenliği tehlikeye düşürülebilmektedir. Ancak her kural ihlâlinin mutlaka kişiler bakımından tehlikeye neden olacağını söylemek de mümkün değildir. Bu durumda tehlikeye neden olma hâlinin somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma, somut tehlike suçudur. Bu suçun oluşabilmesi için suç tanımında yer alan eylemin gerçekleştirilmesi yeterli olmayıp, tehlikelilik hâlinin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmesinin mümkün bulunması zorunludur. Bu nedenle her somut olay bakımından tehlikeye neden olma öğesinin varlığı aranmalıdır.
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun kanunda kasıtlı bir suç olarak düzenlenmesi ve ancak kasten işlenebilmesi karşısında, söz konusu suçun oluşabilmesi için, failin tehlikeli sevk ve idaresinin iradi davranıştan ileri gelmesi gerekmektedir. Failin kasıtla hareket etmesi yeterli olup saik (özel kast) aranmamıştır. Ancak sanığın kastının, fiilinin başkalarının hayat, … ya da mal varlığı bakımından tehlikeye neden olabileceğini kapsaması gerekir. Aracın tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, çoğu zaman bir trafik kuralına da aykırılık oluşturmaktadır. Failin bir trafik kuralını bilinçli olarak ihlâl etmesi durumunda kasıt unsuru gerçekleşecektir. Kural ihlâlinin kasta ya da en azından olası kasta değil taksire dayanması, başka bir anlatımla dikkatsiz ve tedbirsiz davranışlarının herhangi bir tehlikeye yol açması hâlinde kasıt unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle bu suç oluşmayacak, kuralın kasta değil taksire dayalı olarak ihlâli neticesinde ölüm veya herhangi bir yaralanma meydana gelmiş ise fiil yalnızca taksirle öldürme ya da yaralama suçunu teşkil edecektir.
Nitekim Yargıtay 2 ve 12. Ceza Dairelerinin istikrar kazanmış kararları da bu yönde olup, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 23.12.2009 tarihli ve 53795-48456 sayılı kararında; “Sevk ve idaresindeki araçla tali yoldan ana yola çıkarken ikaz levhası ve kavşakta geçiş önceliğine uymayıp, dikkatsiz ve tedbirsiz şekilde ana yola girerek kazaya neden olması şeklindeki eylemin taksirle gerçekleşmesi karşısında, kasten işlenebilen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluşmadığı,” aynı Dairenin 25.11.2009 tarihli ve 37049-44411 sayılı kararında da; “İdarelerindeki araçlarla olay mahalli kavşakta karşılaşan sanıklardan birinin sola dönüş kuralına uymaması, diğerinin de kavşağa yaklaşırken hızını azaltmaması nedeniyle çarpışmaları sonucunda, araçlardan birinde yolcu olarak bulunan mağdurların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmalarına neden olan sanıkların eyleminde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının bulunmadığı, bu suçun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, … veya mal varlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği”, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 04.02.2015 tarihli ve 12611-1939 sayılı kararında, “Sanığın yönetimindeki otomobil ile yerleşim yeri içinde, bölünmüş, tek yönlü, hafif eğimli, kuru, asfalt kaplama yolda seyir hâlinde iken ışık kontrollü yaya geçidi bulunan kavşak mahalline geldiğinde, seyir istikametine göre yolun sol tarafından sağındaki pazar yerine doğru karşıdan karşıya geçmekte olan yayaya aracının sol ön tampon ve yan kısımlarıyla yaya geçidi üzerinde çarpması ve yayanın 2. derece kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda, sanık ve katılanın yeşil ışıkta geçtiklerini beyan etmeleri nedeniyle ışık ihlali yapanın kim olduğu tespit edilememiş ise de; sanığın kavşağa yaklaşırken hızını azaltıp yaya geçidinden geçmekte olan yayalara geçiş önceliği tanıyıp, onların yolu tamamlamasını müteakip yoluna devam etmesi gerektiği halde seyir hızıyla kavşağa girerek kazaya asli kusuru ile sebebiyet verdiği olayda, ancak kasten işlenebilecek olan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşmadığı”, aynı Dairenin 05.06.2015 tarihli ve 15163-9970 sayılı kararında da; “Tek yönlü ve 3 şeritli yolun orta şeridinde sevk ve idaresindeki servis aracıyla seyir hâlinde olan sanığın, kırmızı ışığın yeşil ışığa dönmesi ile önündeki araçları sollamak için sol şeride girdiğinde arkasından gelen müştekinin, servis aracına çarpmamak için direksiyonu sola kırdığı ve orta refüje çarpması şeklinde gelişen olay nedeniyle, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, TCK’nın ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179/2. maddesinde, alkol veya uyuşturucu madde etkisi olmaksızın kasıtlı olarak, kişilerin hayat, … ve mal varlığı açısından tehlike yaratacak şekilde … sevk ve idare edilmesi suçunun düzenlendiği, maddede düzenlenen suçun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu, atılı suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, … ve mal varlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, somut olayda sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçun unsurları oluşmadığı” vurgulanmıştır.
Öte yandan, TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen suçun faili ise alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen … kullanan kişidir. Suçun oluşması için tek başına alkol veya uyuşturucu madde etkisinde … kullanmak yeterli olmayıp ayrıca kişinin alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edip edemeyeceğinin, diğer bir deyişle güvenli … kullanıp kullanamayacağının tespit edilmesi gerekmektedir.
TCK’nın 179/3. maddesinde sözü edilen alkol, alkollü içki yapımında kullanılan alkol türü olan etanoldür (etil alkol). Promil ise, alınan alkolün bin mililitre (1 litre) kandaki oranını gram cinsinden gösteren ölçü birimidir. Alkolün ağırlığı, kanın ise hacmi dikkate alınarak kurulan orantı üzerinden kandaki alkolün promil cinsinden seviyesi belirlenir. Örneğin 0,40 promil, bin mililitre kanda 0,4 gram alkol bulunduğunu gösterir. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca vücuda alınan etil alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığının tıbben bilindiği belirtilmektedir.
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda korunan hukuki değer trafik güvenliğinin yanı sıra kamu güvenliğidir. Ayrıca bu suçla kişilerin yaşam ve mülkiyet hakları ile vücut bütünlüklerinin de koruma altına alındığını ifade etmek mümkümdür.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun suç tarihinden sonra 11.06.2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile değişik 48. maddesinin altı ve yedinci fıkralarında;
“Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.
Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer … sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiş olup Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.12.2018 tarihli ve 708-608 sayılı kararında da açıklandığı üzere 11.06.2013 tarihinde ve sonrasındaki dönemde gerçekleşen eylemler yönünden maddenin altıncı fıkrası uyarınca 1,00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında her hâlükârda, yedinci fıkrası uyarınca da 0,50 promilin üzerinde alkollü olan otomobil sürücüleri ile 0,20 promil alkollü olan diğer … sürücülerinin ise trafik kazasına sebebiyet vermeleri hâlinde TCK’nın 179. maddenin üçüncü fıkrası kapsamındaki trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu oluşacaktır. Somut olay gibi 11.06.2013 tarihinden önceki dönemde gerçekleşen eylemlerde ise 0,30 promil ve altında alkollü olduğu tespit edilen sürücüler açısından aksi ispatlanmadığı sürece emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edecek durumda olduklarından suç oluşmayacak, 0,31-1,00 promil alkol tespit edilen kişilerin emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edip edemeyecek hâlde olup olmadıkları hususunun olaydan sonra en kısa sürede yapılacak ayrıntılı bir doktor muayenesiyle belirlenmesi gerekecek, bunun mümkün olmadığı hâllerde bu husus failin olay sırasındaki davranışları değerlendirilmek suretiyle belirlenebilecek, 1,01 promil ve üzerinde alkol tespit edilen kişilerin ise her koşulda emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edemeyecek hâlde oldukları kabul edilecek ve bu kişiler açısından TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki suç oluşacaktır.
Bu aşamada uyuşmazlık konumuzla ilgili olarak içtima kurumu üzerinde durulmalıdır.
Suç oluşturan bir eylemin aynı anda birden fazla kanundaki düzenlemeleri ihlal etmiş olması durumunda “kanunların içtimaı” söz konusu olmaktadır. Bu hallerde görünüş itibariyle suçların çokluğundan bahsedilebilirse de, eyleme gerçekte karşılaşan normlardan sadece birisi uygulanabileceğinden buna “görünüşte içtima” da denilmektedir. Böyle durumlarda hangi kanunun uygulanması gerektiği, “özel normun önceliği”, “tüketen-tüketilen norm ilişkisi” ve “yardımcı (tali) normun sonralığı” gibi ilkelere göre belirlenmelidir.
Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda “özel normun önceliği” ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Örneğin; 5237 sayılı Kanun’da zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK’nun 247. maddesi değil Bankacılık Kanununun ilgili hükmü uygulanacaktır.
Bir ceza normu bir veya daha fazla başka ceza normlarını bünyesine almış ise “tüketen-tüketilen norm ilişkisinden” söz edilir. Bu durumda normları bünyesine alan ceza normu, diğer normları tüketmektedir. Bu, fiile sadece tüketen normun uygulanabileceği anlamına gelmektedir. TCK’nun 42. maddesinde tanımlanmış olan “bileşik suç” tüketen tüketilen norm ilişkisinin tipik görünümlerinden birisidir. Örneğin; yağma suçu, hırsızlık ve cebir/tehdit suçlarını bünyesinde barındırmakta, başka bir anlatımla o suçları tüketmektedir.
Yardımcı (tali) normlar da, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-tali norm ilişkisinin olduğu durumda fiile tali norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun tali norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, “fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde”, “kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında” ve “eylemin başka bir suç oluşturmaması halinde” gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir. TCK’nın 244/4, 245/3, 257 ve 261. maddelerinde de benzer ifadeler bulunduğundan bu maddelerle getirilen hükümlerin tali norm niteliğinde oldukları kabul edilebilir.
Nitekim öğretide de, “Asli-yardımcı norm ilişkisinde olaya uygulanabilecek tek bir norm vardır… Ceza normunda ‘kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında’ ibaresine yer verildiği hallerde, asli-yardımcı ilişkisinden söz edilir.” (… Emin Artuk, … Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, … Yayınevi, 8. Baskı, … 2014, s.636); “Bir suç tanımının, daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçtan dolayı cezaya hükmolunamadığı takdirde uygulanabilirliğinin kabulü halinde, tali ve tamamlayıcı suç söz konusudur. Örneğin ‘sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.'(m.245, f.2; ayrıca bkz. m.261,f.1)” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, 15 Eylül 2013, s.581); “Asli-yardımcı norm ilişkisine örnek olarak TCK’nun 257. maddesi gösterilebilir. Burada kullanılan ‘kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında’ ifadesi, bu hükmün yardımcı bir norm olduğunu ve dolayısıyla asli bir normun varlığı halinde uygulanamayacağını ifade etmektedir… TCK’nun 261. maddesi de yardımcı (tali) norm niteliğindedir. Norma tali norm niteliği veren husus, ‘fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde’ ifadesidir.” (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, … Yayınevi, 16. Baskı, … 2013, s. 594 ve 596); “Asli norm-tali norm ilişkisinin bulunduğu hallerde de, olaya uygulanacak tek bir norm vardır, o da asli normdur. Zira yardımcı normun sonralığı ilkesine göre, asli normun bulunduğu hallerde yardımcı normun fiile uygulanması mümkün değildir…(bkz. m. 244/4, 245/3)” (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Baskı, 1 Ağustos 2013, s. 513); “Yardımcı normun sonralığı ilkesinde normlar arasında normatif birliktelik ilişkisi bulunmaktadır. Farklı haksızlık içeriğine veya farklı durumlara veya farklı katılım şekillerine sahip iki norm bulunmaktadır. Daha az haksızlık içeriği olan norm, haksızlık içeriği fazla olan normun arkasına çekiliyor. Yardımcı normun sonralığı ilkesi, açıkça kanunda ifade edilebileceği gibi zımni şekilde de söz konusu olabilir. Açık olan asli norm-tali norm ilişkisinde bu ilişki kanunun formülasyonunda yer almaktadır. Kanun metninde, diğer norm veya normlar gerçekleştiğinde söz konusu normun geriye çekileceği öngörülmektedir. Zımni yardımcı normun sonralığında ise, uygulayıcı normun yorumundan bu sonucu çıkarmaktadır.” (Berrin Akbulut, Türk Ceza Kanunu İle Kabahatler Kanununun Genel Hükümlerinin Yaptırım Hükümleri Dışında Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, … Yayınevi, … 2010, s. 461) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, asli norm-yardımcı norm ilişkisinde asli normun uygulanması gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bunun dışında zarar suçu, tehlike suçuna göre asli norm niteliğindedir. Kişilerin hayat, …, veya malvarlığı açısından tehlikeli olacak biçimde trafikte … kullanan kişinin davranışı, tehlike suçu olan “trafik güvenliğini tehlikeye sokma” suçunu oluşturacaktır. Ancak kişinin tehlikeli olarak … kullandığı sırada kaza yaparak bir kimsenin vücut dokunulmazlığını da ihlâl etmesi durumunda artık asli norm niteliğindeki zarar suçu (taksirle yaralama) gerçekleşmiş olduğundan, asli-tali norm ilişkisi dolayısıyla sadece zarar suçu niteliğindeki taksirle yaralamaya neden olma suçundan cezalandırılması gerekir. (… Emin Artuk, … Gökcen, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, … Yayınevi, 12. Baskı, … 2018, s.725; Neslihan Göktürk Fikri İçtima … 2013 s.237)
Bu görüşü savunan yazarlara göre bir şeyin zarar görebilmesi için kronolojik olarak öncelikle o şeyin tehlikeye maruz kalmış olması gerekir. Bu sebeple zarar ve tehlike suçlarında tehlike hâli tali norm durumundadır. Bu tür bir ilişkiden söz edilebilmesi için hem tehlike hemde zarar suçunun korudukları hukuki değerin yönünün aynı olması gerekir. Ancak meydana gelen zarardan sonra tehlike hâli ayrıca belirtilmiş ise bu hâlde zarar suçu meydana geldiği hâlde tehlike suçu bağımsızlığını korur. Alman doktrininde de baskın görüş zarar ve tehlike suçları arasında asli-tali norm ilişkisinin olduğu yönündedir. (Koray Doğan, Tehlike Suçu ile Zarar Suçu Arasındaki Suçların İçtimaı Sorunu, Türkiye … Akademisi Dergisi, Yıl:5, Sayı:16, Ocak 2014, s.188-189)
Gerçekten de tehlike suçlarının bir zarar oluşmamasına karşın cezalandırmayı mümkün kılmak suretiyle cezalandırılabilirlik alanını genişletmesi nedeniyle hem zarar suçu hemde tehlike suçu işlenmişse failin yalnızca zarar suçundan dolayı cezalandırılması gerekir. (… Gazi Ünal, Tehlike Suçu ve Zarar Suçu Arasındaki Suçların İçtimaı Konusunun Uzlaştırma Konusu Bakımından Sonuçları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:30, Sayı:2, Yıl:2022 s.872; Koray Doğan-Serkan Meraklı, Trafik Ceza Hukuku, 2. Baskı, … 2020, s.162)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, sevk ve idaresindeki otomobille gündüz vakti yerleşim yeri dışındaki, iki şeritli ve iki yönlü, asfalt kaplama, kuru ve eğimsiz olan düz yolda 250 promil alkollü olarak seyir hâlindeyken, aynı yönde ve şeritte, önünde seyreden başka bir araca çarpması neticesinde tanık …’in basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek, mağdur … ile katılan …’ün ise kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği, mağdur …’nın sanıktan şikâyetçi olmadığı ancak katılan …’in sanıktan şikâyetçi olduğu olayda;
Görünüşte içtima hâllerinden biri olan asli norm-tali norm ilişkisinin bir boyutunu da tehlike ve zarar suçlarının oluşturması, ancak böyle bir ilişkiden söz edilebilmesi için tehlike ve zarar suçlarında korunan hukuki yararın yönünün aynı olmasının gerekmesi, bu suçlarda kronolojik açıdan daha önce ortaya çıkan tehlikenin bu sebeple tali norm olduğunda kuşku bulunmaması, uyuşmazlığa konu taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarında kişilerin vücut bütünlüklerinin ortak korunan hukukî yarar olarak karşımıza çıkması hususları birlikte değerlendirildiğinde; kişinin tehlikeli olarak … kullandığı sırada kaza yaparak bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl etmesi durumunda yalnızca asli norm niteliğindeki taksirle yaralama suçundan cezalandırılacağının, dolayısıyla sanığın eyleminin yalnızca bilinçli taksirle yaralama suçunu oluşturacağının kabulünde zorunluluk bulunmakta olup, Özel Dairenin yerleşik içtihatları da bu yöndedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;
“Sevk ve idaresindeki … ile 250. promil alkollü vaziyette seyrederken, mağdura çarparak kemik kırığı oluşturacak şekilde yaralamak suretiyle zarar suçu olarak öngörülen taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçu ile birlikte aynı zamanda tehlike suçu olarak öngörülen trafik güvenliği tehlikeye düşürmek suçunu da işleyen sanığın taksirle yaralama eylemi ile trafik güvenliğini tehlikeye düşürme eylemi arasında asli norm-tali norm ilişkisi bulunduğundan bahisle zarar suçu olan taksirle yaralama suçu için öngörülen cezanın daha ağır yada daha hafif olmasına bakılmaksızın öncelikle taksirle yaralama suçu için öngörülen cezanın uygulanması gerektiğini kabul eden Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için sanık tarafından işlenen trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek ve taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçlarının hukuki konusu ile mağduru açıklanarak, her iki suç arasında öğretide bazı hukukçular tarafından ileri sürülen 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesindeki fikri içtima yada sayın çoğunluk tarafından kabul edilen görünüşte içtima türleri arasında yer alan asli norm-tali norm koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitinden sonra ulaşılan sonucun TCK’nın 2-3. maddelerinde düzenlenen kanunilik ve hakkaniyet ilkeleri ile aynı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenen amacı ile bağdaşıp bağdaşmayacağı ve ayrıca öğretide benimsenen ana ilkeler ile benzer olaylardaki yerleşik yargısal kararlar ile uyuşup uyuşmayacağının irdelenmesi gerekmektedir.
TCK m. 179/3’te bağlı hareketli bir soyut tehlike suçu düzenlenmiştir. Bilindiği üzere, soyut tehlike suçlarında, tecrübe kurallarına istinaden, belirli bir davranışın beraberinde bir tehlikeyi getirdiği varsayılır; bu bakımdan, tipik davranışın varlığı tespit edildikten sonra, hâkimin, böyle bir tehlikenin somut olayda gerçekten doğup doğmadığını tespit etmesi gerekmez. TCK m. 179/3 açısından da, başkalarının hayat, … veya malvarlığı bakımından somut bir tehlike doğmuş olması şart değildir. Ayrıca, kesintisiz bir suç söz konusudur. Bilindiği gibi, bu tür suçlarda, tipik hareketin yapılmasıyla suç tamamlanır, ancak sona ermez. Aracın kullanılmasıyla suç tamamlanır; kullanmanın bırakılmasıyla da suç sona erer. Soyut tehlike suçu mahiyetinde olan TCK m. 179/3 açısından bir tehlike doğmuş olsun olmasın amaç, trafiğin güven içinde akmasını sağlayarak bireyler açısından meydana gelebilecek tehlikeleri önlemektir. Bu nedenle anılan suçla korunan hukuki değer trafik güvenliği ve genel olarak kamu düzeni ve güvenliğidir. Maddenin düzenlendiği kısımdan da anlaşılacağı üzere belirli veya belirlenebilir kişi(ler)in varlığı aranmadığından, yasaklanan davranışlar genel olarak toplumu tehdit ettiğinden, suçun mağdurunun toplum olduğu kabul edilmektedir. Suçun konusu, trafik düzeni veya güvenliğidir.
Taksirle yaralama suçuna gelince; Suçla korunan hukuki değer, beden bütünlüğü/vücut dokunulmazlığıdır. Her suçta bir mağdur vardır. Mağdur suçun konusunun ait olduğu kimsedir. Ancak gerçek kişiler suçtan mağdur olabilir. Tüzel kişiler ise, suçtan zarar gören konumundadırlar. Taksirle yaralamaya neden olma suçunun mağduru, ancak insan olabilir. Bu suçla korunmak istenen hukuki değer yaşama hakkı olduğuna göre, suçun işlendiği anda mağdurun hayatta olması gerekir.
Alkollü olarak … kullanmak suretiyle trafik güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi suçunun soyut bir tehlike suçu olduğu ve belli promilin üzerinde alkollü vaziyette taşıt aracı ile trafiğe çıkıldığı anda bu suçun oluşacağı, ancak aracın alkollü vaziyette kullanıldığı süreç içerisinde suçun işlenmesine devam edileceği için kesintisiz suç olduğu ve mağdurunun toplumu oluşturan bireyler olduğu, yargılamaya konu edilen diğer taksirle yaralamaya sebebiyet verme suçunun ise ani suç olduğu ve mağdurunun hayatta olan insan olduğu konusunda gerek uygulamada gerekse öğretide herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın bu aşamasında, ani suçlarla kesintisiz suçlar arasında fikri içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. Kayıhan İçel; suçlardan birine ait icra hareketlerinin diğer suçun icra hareketlerini kapsaması veya her iki suçun icra hareketlerinin kesişmesi durumunda eylemin aynı olması koşulu gerçekleşemeyeceğinden, sürekli suçlar ile ani suçlar arasındaki ilişkilerde fikri birleşmeden söz edilemez. Zinanın suç olduğu döneme ait örnekte olduğu gibi evli bir erkek, 16 yaşında bir kızla karı-koca gibi beraber yaşasa ve bu arada bir defa ilişkide bulunsa, zina suçunun icra hareketleri ile cinsel ilişki suçunun icra hareketleri tam uygunluk göstermediği için, bu iki suç arasında fikri birleşme oluşmaz. (İçel-Ceza Hukuku Genel Hükümler-Yenilenmiş Bası 2021-Sayfa:589-590)
Doç. Dr. Neslihan Göktürk; kanaatimizce, fikri içtimada fiilin ayniyetini belirlemede, icra hareketinin tam ayniyeti esas alınmalı; gerçekleştirilen tüm icra hareketleri sebebiyet verilen tüm suç tipleri bakımından ortak olmalıdır. İcra hareketlerinin kesişmesi, kısmi ayniyet fikri içtima için yeterli değildir. Yargıtay’ın bazı içtihatlarında icra hareketlerinin tam ayniyeti esas alınmıştır-( CHKD, Cilt: 2, Sayı: 1-2, 2014)
Prof. Dr. Volkan … Dülger; Düşünsel birleşmede (Fikri içtima) ortaya çıkan bir başka durum ise kast ve taksirle işlenen suçlarında düşünsel birleşme halinde olup olamayacaklarıdır. İlke olarak kasıtlı suçlar ile taksirli suçlar arasında düşünsel birleşme mümkündür. Bunun yanı sıra kesintisiz suçlar ile ani suçlar arasında düşünsel birleşmenin olup olamayacağı hususu tartışmalıdır.
Öğretide, kesintisiz suçlarla, ani suçlar arasında fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı görüşü ileri sürülmüş, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi de, kurulduğu günden itibaren bu görüşe uygun içtihatları yerleşik uygulamaya dönüştürmüştür.
Yargıtay Yüksek 12. C.D 2016/1259 K sayılı içtihadında;
2863 sayılı Kanun’a aykırılık suçunun, ani hareketli suç tiplerinden olmasına karşılık, 6831 sayılı Kanun’un 93. maddesinde düzenlenen işgal ve faydalanma suçunun temadi eden suç tiplerinden olduğu, bu nedenle, 1. derece doğal sit alanı ve aynı zamanda orman sahası içerisinde gerçekleştirilen fiziki müdahalelerin, yapıldığı anda 2863 sayılı Kanun’a aykırılık; varlığını devam ettirdiği sürece de 6831 sayılı Kanun’a aykırılık suçunun oluşumuna sebebiyet verdiği dolayısıyla, bahse konu suç tipleri arasında ‘fikri içtima’ yerine ‘gerçek içtima’ hükümlerinin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu anlaşılmakla; sanık hakkında 6831 sayılı Kanun’a aykırılık suçu ve keşifte tespit edilen eylemi yönünden zamanaşımı süresi içerisinde gereğinin takdir ve ifası mümkün görülmüştür.
Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin 2017/492, 2017/5210, 2017/508, 2018/2613, 2020/4196 karar sayılı ilamları aynı doğrultudadır.
Yukarıda özetlendiği üzere, öğretide ve uygulamada benimsenen kriter doğrultusunda, somut olayımızda fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı hususunda sayın çoğunluk ile aramızda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamasına karşın, uyuşmazlık konusunu oluşturan görünüşte içtima koşulları ile birlikte uyuşmazlığın mihenk taşını teşkil eden asli norm-tali norm ilişkisi üzerinde durulmalıdır.
Birden fazla ceza yasasından ya da aynı yasada yer alan birden fazla ceza normundan birinin uygulanması diğerinin uygulanmasını gereksiz kılıyor ise görünüşte birleşme söz konusu olmaktadır. Görünüşte birleşme hâlinde gerçekte suçların çokluğu söz konusu olmayıp, fail tarafından gerçekleştirilen eyleme uygulanacak tek bir norm bulunmaktadır. Suç çokluğu bulunmadığı ve gerçek anlamda bir suç birleşmesi söz konusu olmadığı için de bu duruma görünüşte birleşme denilmektedir.
Görünüşte birleşme, 1-)Özel normun önceliği, 2-)Bir normun diğeri tarafından tüketilmesi, 3-)Asli norm-tali (yardımcı) norm ilişkisinin mevcut olması hâlinde yardımcı normun sonralığı ilkeleri bağlamında sistemleştirilmekte ve bu ilkeler doğrultusunda açıklanmaktadır .
Prof. Dr. Kayıhan İçel;
Bir norm, açıkça veya örtülü bir şekilde, başka bir normun uygulanabilmesi için onun gerisine çekilirse, bu norma yardımcı norm ismi verilir ve böylece yardımcı normun sonralığı ilkesi söz konusu olur. Yardımcı normlar çoğunlukla kanunda bulunması olası boşluk ve eksiklikleri tamamlama görevini üstlenen normlardır. Bu nitelikteki normlar, sözü geçen ilke gereğince, aynı konuyu düzenlemiş normların tümü veya sadece kendilerinden daha ağır ceza içeren normlar karşısında ikinci planda kalırlar ve yalnız diğer normlar uygulanır. Yardımcı normlar bazen kendilerinin bu niteliklerini açık olarak gösterirler; bazen ise normların arasındaki ilişkiler incelenerek ve kanun koyucunun iradesi araştırılarak aynı sonuca varılır. Bunun dışında yardımcı normun sonralığı mutlak veya nispi de olabilir. Bu sonralık, aynı konuyu düzenleyen bütün normlar yönünden mutlak, belirli bazı normlar için ise nispidir. Örneğin yardımcı normda, ‘eylem ayrı bir suç teşkil etmiyorsa’ şeklinde bir koşul varsa bu normun sonralığı açık ve mutlak niteliktedir. Buna karşılık ‘…maddesinde gösterilen hallerin dışında’ denmişse açık ve nispi sonralık vardır.
Yardımcı normun sonralığı ilkesi kapsamına giren görünüşte birleşme hâllerinde, yardımcı normların içerdiği suçlar ile asal normların düzenlediği suçlar bir arada bulunmaktadır. Ancak bu bir arada bulunuş görünüştedir; gerçekte eyleme uygun asal normun uygulanması ile yetinilecektir. Çünkü bu husus ya yardımcı normun metninde açık bir şekilde gösterilmiştir veya kanunun esas fikri, normlar arasındaki ilişkiler ve normun içerdiği suçun özellikleri aracılığı ile söz konusu normun, yardımcı bir norm olduğu ve böylece asal normun kapsamına girmeyen hâllerde uygulanabileceği sonucuna varılır. Demek oluyor ki, bir normun yardımcı bir norm olarak kabul edilebilmesi için, diğer normların uygulanmadığı hâllerde başvurulan bir norm olması gerekir.
b) Yardımcı normların türleri bir normun yardımcı nitelikte olduğu bazen kanun metninden açıkça anlaşılır. Bu durumda madde açık olarak öngördüğü eylemin başka bir suç oluşturmaması koşulunu koymuştur. Bunlar açık yardımcı normlar olarak isimlendirilir. Açık yardımcı normlar yönünden, kanun metinlerinin anlam ve kapsamları açık şekilde belli olduğu için, sorun kendiliğinden çözümlenmektedir. Buna karşılık örtülü yardımcı normlar da metinlerin gerçek anlam ve kapsamlarını ortaya koymak amacıyla düşünsel işlevde bulunulmakta, normlar arasındaki ilişki incelenmekte ve bunun sonucunda normun yardımcı bir norm olduğu belirlenmektedir.
Aşağıda örtülü nitelikte asal-yardımcı norm ilişkisine dayanan görünüşte birleşme şekilleri olarak karma suçlar ile geçit suçları (veya geçitli suçlar) açıklanacaktır.
aa) Karma Suçlar Karma suç, asal-yardımcı norm ilişkisinden doğan diğer görünüşte birleşme şekillerinin kapsamına girmeyen ve aralarında unsur veya ağırlaştırıcı neden ilişkisi bulunmayan suçları düzenleyen, farklı hukuksal değerleri koruyan normların aynı olayda görünüşte uygulanabilir durumda olmaları durumudur. Bu tür suç birleşmelerine örnek olarak 765 sayılı kanundaki şu hükümleri gösterebiliriz: ETCK’nın 165. maddesi suça konu bir eşyanın satın alınmasını suç olarak kabul etmişti. ETCK’nın 579. maddesi ise, hâl ve koşullardan suç mahsulü olduğu görülen eşyanın meşru menşeini soruşturmaksızın satın alınmasını cezalandırmıştı. Böylece bir kimse suç konusu eşyayı bilerek satın alırsa, zorunlu olarak 579. maddeyi de ihlâl etmekteydi. Görüldüğü üzere bu suçlar arasında unsur veya ağırlatıcı neden ilişkisi yoktur; bunun için bileşik suçtan söz edilemeyecektir.
bb) Geçit Suçları (veya Geçitli Suçlar) failin bir suçu işlemek için aynı hukuki değeri koruyan daha hafif bir suçtan geçmek zorunda olduğu hallerde geçit suçu söz konusu olur. Geçit suçları cezalandırılmayan önceki eylemlerin kapsamında sayılırlar ve bu nedenle bütün cezalandırılmayan önceki eylemlerle birlikte görünüşte birleşmenin bir türünü oluştururlar. Geçit suçları failin kastının başlangıçtan itibaren ağırlaşan sonuçlara yönelmesi şeklinde anlaşılmalı ve fakat hafif suçun bağımsız olarak cezalandırılan daha ağır suça ait hazırlık hareketleri durumunda bulunmamasına dikkat edilmelidir. Geçit suçlarının ilk koşulu, ağır suç ile bu suça ulaşabilmek için aşılması zorunlu basmak durumunda bulunan hafif suçun koruduğu hukuki değerlerin aynı olmasıdır. Bu nedenle, her ikisi de asal-yardımcı norm ilişkisine dayandığı halde, karma suçların kapsamına giren bir durumda geçit suçlarından söz edilemez. Buna karşılık örneğin, cinsel saldırı suçunda (YTCK md 102/2), ırza tasaddi (YTCK md 102/1), adam öldürme suçunda etkili eylem geçit suçu durumunda bulunabilir. Çünkü bu suçların koruduğu hukuki değerler aynı olduğu gibi, aralarında ağırlık farkı vardır. Geçit suçlarının varlığı için diğer bir koşul, bir suçun işlenmesi için mutlaka daha hafif bir suçtan geçilmesi zorunluluğudur. Bu nedenle cinsel taciz suçunda (YTCK md 105) söz atmak (YTCK md 105) bizce geçit suçu niteliğinde değildir. Çünkü sarkıntılık suçunu işlenmesi için söz atmak zorunluluğu yoktur.
Bütün cezalandırılmayan önceki eylemler için ortak bir koşul olan, önceki eylemin fail ve mağdurunun aynı olmaları koşulu geçit suçları için de geçerlidir. Önceki eylemin mağduru ile sonraki eyleminin mağdurunun ayrı kişiler olması hâlinde, her eylem bağımsız nitelikte kabul edileceğinden, fail gerek önceki gerekse sonraki eylemleri yüzünden cezalandırılır. Örneğin, failin farklı mağdurlara karşı etkin eylem ve adam öldürme suçlarını işlemesi hâlinde, diğer koşullar gerçekleşse dahi geçit suçundan söz edilemez.-( … Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 7, Sayı 14, Güz 2008 s. 35-49)
Görünüşte içtima türlerinden birisi olarak karşımıza çıkan ve uyuşmazlık konusunu teşkil eden asli norm-tali norm ilişkinin bulunduğu örneklere baktığımızda;
Yardımcı normlar ‘mutlak’ ve ‘nispi’ olma durumlarına göre de ayrıma tutulurlar. Sonralık aynı konuyu düzenleyen bütün normlar açısından geçerli olduğunda mutlak, belli bazı normlar açısından geçerli olduğunda ise nispi olarak değerlendirilir. Örneğin yardımcı normda 244. maddenin 4. fıkrasında olduğu gibi ‘başka bir suç oluşturmaması halinde’ şeklindeki bir koşulla düzenlenmişse bu normun sonralığı açık ve mutlak, 245. maddenin 3. fıkrasında olduğu gibi ‘fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde’ şeklindeki bir koşulla düzenlenmişse bu normun sonralığı açık ve nispidir.
Soyut tehlike suçu olduğu hususunda kuşku bulunmayan, trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçu ile zarar suçu olan taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçu arasında asıl norm-tali norm ilişkisi bulunmadığını ancak fikri içtima hükümlerinin uygulanmasına engel bir durumun olmadığını belirtmek suretiyle kısmen farklı görüşler ileri süren, Doç. Dr. Koray Doğan ile Dr. Öğr. Üyesi Serkan Meraklı görüşlerini aşağıdaki şekilde açıklamışlardır.
Burada belirleyici olan soru ise sistematik asli-tali norm ilişkisinde korunan hukuki değer anlamında kısmi aynılığın yeterli olup olmadığıdır? Kanımızca burada kısmi aynılık yeterlidir. Ancak burada mağdurun aynılığı ile korunan hukuki değerin aynılığını birbirine karıştırmamak gerekir. Eğer bir olayda korunan hukuki değer kısmen de olsa aynı ise ancak mağdur farklı ise kanaatimizce sistematik asli-tali norm ilişkisinden söz edilemez. Bu kanaatimizi diğer asli-tali norm ilişkisi içinde bulunan suçlarla da açıklamak gerekirse: aynı suçun teşebbüs aşamasında kalan şekli ile tamamlanmış şekli arasında, aynı suça yardım etmekle aynı suçun icrai hareketlerini gerçekleştirmek arasında asli-tali norm ilişkisi bulunmaktadır. Burada mağdur da korunan hukuki değer de tamamen aynıdır. Ancak terk suçu ile kasten öldürme arasında ve kasten yaralama ile kasten öldürme arasında da asli-tali norm ilişkisinden söz edilir. Burada ise korunan hukuki değerleri kısmen aynı olan suçlar aynı mağdura karşı işlenmektedir. Şöyle ki; terk suçunun veya kasten yaralamanın koruduğu hukuki değer, sadece mağdurun yaşam hakkı değil aynı zamanda sağlığı ve vücut dokunulmazlığıdır. Bu kısmi aynılık mağdur aynı olduğu için asli-tali norm ilişkisinin uygulanabilirliğine engel olmamaktadır. Ancak topluma karşı işlenen soyut tehlike suçlarıyla aynı harekete bağlı olarak işlenen zarar suçları arasında mağdur anlamında aynılık söz konusu değildir. Bu tür bir soyut tehlike suçunda korunan hukuki değer, toplumun geneline aittir. Zarar suçları ile somut tehlike suçlarında ise belirli bir bireye ait hukuki değer, önem taşımaktadır. Dolayısıyla korunan hukuki değer kısmen aynı olsa da mağdur anlamında farklılık söz konusudur. Dolayısıyla aynı hukuki değeri koruyan, somut tehlike suçuyla – zarar suçu arasında asli tali norm ilişkisinin olduğu, aynı hukuki değeri korumayan soyut tehlike suçu ile zarar suçu arasında fikri içtimanın koşullarının değerlendirilmesi gerektiği görüşündeyiz. ((Trafik Ceza Hukuku-2020/09 2. Baskı)
Yukarıda öğretide ve uygulamada yaşanan tartışmaları ayrıntılı bir şekilde açıkladıktan sonra; somut olayımıza baktığımızda;
Trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçunun kesintisiz suçlardan olmasına karşın, taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçunun ani suçlardan olması ve kesintisiz suçlar ile ani suçlar arasında eylemin ayniyeti söz konusu olamayacağından fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı hususunda öğretide kısmen farklı görüşler ileri sürülmüş, ancak uygulamada bu hususta herhangi bir duraksama yaşanmamıştır. Esasında somut olayımızda TCK’nın 44. maddesinin koşullarının gerçekleşmeyeceği hususunda sayın çoğunluk ile aramızda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamasına karşın, bu hususta öğretide farklı görüşlerin ileri sürülmüş olması nedeniyle uyuşmazlığın çözümüne yardımcı olacağı düşüncesiyle fikri içtima hükümlerinin uygulanama nedenlerinin gerekçeleriyle birlikte açıklanmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi ile Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık konusunu oluşturan asli norm-tali norm ilişkisine gelince;
Yukarıda açıklandığı üzere trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek ve taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçlarında TCK’nın 244 maddesinin 4. fıkrasında olduğu gibi ‘başka bir suç oluşturmaması halinde’ , TCK’nın 245.maddesinin 3. fıkrasında olduğu gibi ‘fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde’ şeklindeki koşullara yer verilmediği gibi ayrıca, incelemeye konu suçlar arasında asli norm-tali norm ilişkisinin bir başka görünümü olan geçit suç ve karma suç ilişkisinin mevcut olmadığı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Zira geçit suç ilişkisinde; korunan hukuki yarar ile mağdurlarının aynı olmasının gerektiği gibi suçlardan birisini işlemek için diğerinin işlenmesinin zorunlu olmasına karşın, somut olayımızda her iki suçta korunan hukuki yarar ile mağdurların farklı oldukları gibi her iki suç arasında zorunluluk ilişkisinin de bulunmadığı da açıktır. (Örneğin cinsel saldırı (TCK m.102/2), ırza tasaddi (TCK m.102/1) ve kasten öldürme (TCK m.81) suçları açısından kasten yaralama suçu (TCK m.87) geçit suçudur). Ayrıca asli norm-tali norm ilişkisinin bir başka türü olan karma suçlarda korunan hukuki yararların farklı olması özelliğinin somut olayımızdaki suçlara uygun düşmesine rağmen, karma suçlarda da her iki suçun mağdurunun aynı olması koşulunun, somut olayımızda ki suçlar arasında gerçekleşmediği açıktır. Zira, trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek ve taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçlarının mağdurlarının farklı olduğu yukarıda ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu durumda, trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek suçu ile taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçu arasında asli norm-tali norm ilişkisinin bulunmadığı, asli norm-tali norm ilişkisi bulunan bütün suç türleri tek tek irdelenerek açıkça ortaya konulmuştur.
Görünüşte içtimanın türlerinden birisi olan asli norm-tali norm ilişkisinin somut olayımızdaki suçlar arasında bulunmadığı örnekleriyle birlikte ayrıntılı bir şekilde açıklanmasına karşın, öğretide ağırlıkta olmasa da bu yönde ileri sürülen görüşlerle birlikte Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin içtihatları yerleşik uygulamaya dönüşmüş, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunca böyle bir olayın ilk defa incelenmesine rağmen; kanaatimizce koşulları oluşmadığı hâlde asli norm-tali norm ilişkisinin bulunduğu yönünde gelişen uygulamalar istikrar adına desteklenmiştir. Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi ile Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından, bir taraftan kesintili suçlar ile ani suçlar arasında fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağına dair öğretide en azından tartışmalı olan bir husus tereddütsüz kabul edilirken, diğer taraftan öğretide hiçbir tartışmanın yaşanmadığı mağdurları farklı olan suçlar arasında asli norm-tali norm ilişkisinin bulunmadığı yönündeki görüşlerin dikkate alınmama nedeni kanaatimizce yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır. Sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmemekle birlikte, anılan görüşün bir an için doğru olduğunun kabul edilmesi hâlinde, örneğin somut olayımızda olduğu gibi bir taraftan belli oranda alkollü vaziyette trafiğe çıkmak suretiyle, insanların canını ve malını tehlikeye atacak şekilde yüzlerce kilometrelik mesafeyi geçen sanığın, anılan suçun oluşmasından çok uzun bir süre sonra sırf trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçu henüz sona ermedi diye taksirle bir kişinin yaralamasına sebebiyet verdiğinden bahisle, sadece zarar suçu olan taksirli suçtan sorumlu tutulurken, diğer taraftan, belli oranda alkollü iken trafiğe çıkmasına karşın, bütün dikkatini yola vererek herhangi bir zarara yol açmayan fail yada faillerin çok daha ağır sonuçları olan kasıtlı suçtan sorumlu tutulmasının çağdaş ceza hukuklarının olmazsa olmazı olan ve TCK’nın 3. maddesinde yer verilen … ve kanun önünde eşitlik ilkesi ile çelişeceği gibi suçun işlenmesini önlemeyi 1. maddesi ile en önemli görev olarak kabul eden ceza kanunumuzun amacına da aykırı olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Kaldı ki … kasıtlı suçlar ile taksirli suçlar arasında çok sınırlı hallerde fikri içtima hükümlerinin uygulanmasına engel bulunmazken, asli norm-tali norm ilişkisinin bulunamayacağı da açıktır. Somut olayımızda tehlike suçu ile zarar suçunun aynı olayda birlikte gerçekleştiği kabul edilerek, asli norm-tali norm ilişkisinden yola zarar, tehlike suçundan hüküm kurulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Böyle bir sonucun yazılı metinlerin yorumlanmasında; pozitif temeli bulunmadığı için uygulayıcılar açısından bağlayıcı yanı olmayan ancak Prof. Dr. … Gözler’in deyimiyle eşyanın tabiatından kaynaklanan yorum ilkelerine de aykırı olacağı açıktır. Zira, Prof. Dr. … Gözler’in yorum ilkeleriyle ilgili olarak kaleme aldığı makalede, istisna hükümlerle ilgili açıklamaların uyuşmazlık konusunu ilgilendirdiği çok net bir şekilde görülmektedir. Prof. Dr. … Gözler’e göre; Anayasanın tanıdığı temel hak ve hürriyetlere, Anayasa, madde 13’e uygun olmak şartıyla kanunla istisna getirilebilir. Yorum yoluyla istisna üretilemez. Yorum yoluyla istisna yaratılamayacağı kuralından şu sonuç da çıkar. İstisnalar, kurucu iktidar veya yasama organı gibi kaideyi koyan makam tarafından ayrıca ve açıkça öngörülmüş olmalıdır. Ayrıca ve açıkça öngörülmedikçe, yorum yapılarak, birtakım ihtiyaçların varlığı gösterilerek, genel kurala istisna getirilemez. Zira ‘ubi lex voluit dixit, ubi noluit tacuit (kanun istediği zaman söyler; istemediği zaman ise susar)’ ilkesinin vurguladığı gibi kanun, bir konuyu daha ayrıntılı olarak düzenlemek isterse, bunu yapar; eğer daha ayrıntılı olarak düzenlemek istemiyorsa susar. Yani kanun koyucu koyduğu genel kurala istisna getirmek isteseydi, bunu açıkça yapardı’ şeklinde özetlenen yorum ilkesine uyulmadığı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Somut olayımızda, özellikle eylemler de tam ayniyetin söz konusu olmaması ve her iki suçun mağdurun farklı olması nedeniyle istisnai düzenlemeler olan görünüşte içtima ve fikri içtima koşullarının gerçekleşmediği, dikkate alınarak ceza hukukunun ilkeleri arasında ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ ilkesinden hareketle gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekirken, kanaatimizce içtihat yoluyla kanan koyucu tarafından öngörülmeyen yeni bir istisnai hükmün doğmasına sebebiyet verilerek, kanunilik ilkesine aykırı davranılmıştır.
Sonuç itibariyle alkollü vaziyette … kullanırken müştekinin yaralanmasına sebebiyet veren sanık hakkında Trafik Güvenliğini Tehlikeye Düşürmek ve Taksirle Yaralamaya Sebebiyet Vermek suçlarından iki ayrı hüküm kurulması gerektiğinden bahisle itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerekirken, itirazın reddine dair sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Olay tarihinde sanık … Karaca’nın 250 promil alkollü olarak sürücüsü olduğu 26 YD 501 plakalı araçla Seyitgazi ilçesinden … istikametine doğru seyir hâlinde iken, almış olduğu alkolün de etkisiyle aynı yönde ilerleyen 26 PK 598 plakalı araca arkadan çarpmıştır. Çarpma sonucu öndeki 26 PK 598 plakalı araçta bulunan 1 kişinin 3. derece kemik kırığı oluşacak şekilde, 1 kişininde basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
Sanık hakkında ve üzerine atılı bulunan taksirle yaralama ve alkollü … kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye atmak suçlarından kamu davası açılmıştır. … 5.Asliye Ceza Mahkemesinin, 30.10.2014 tarih ve 673 -556 sayılı ilamıyla, 1- TCK 89/1, 22/3 md 2 yıl 8 ay hapis ve 2 yıl 8 ay sürücü belgesinin geri alınmasına ve TCK 53/1 md 2- TCK 179/3 md 1 yıl hapis ve TCK 53/1 md cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Sanık tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay 12. Ceza Dairesi 09.01.2018 gün ve 3541-184 sayılı kararıyla, TCK 179. maddesinin 3. fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle … kullanma suçunun tehlike suçu olduğu, somut olayda ise 1 kişinin 3.derecede kemik kırığı, 1 kişinin de basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmış olması nedeniyle zarar suçunun oluştuğu, tehlike suçunun meydana gelen netice ile zarar suçuna dönüşmüş olması karşısında, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile Asliye Ceza Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı olayda iki ayrı suç oluştuğu, sanık hakkında taksirle yaralama ve alkollü … kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından ayrı ayrı mahkumiyet kararı verilmesi karının isabetli olduğu, gerekçesi Yargıtay 12. Ceza Dairesi kararına itirazda bulunmuştur.
Ceza Genel Kurulunda oy çokluğu ile itirazın reddine karar verilmiştir. Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızdaki ihtilaf, sanığın 250 promil alkollü olarak sevk ve idare ettiği araçla sebebiyet verdiği trafik kazası neticesinde katılanın yaralanmış olduğu olayda; trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle öldürme suçlarının ayrı ayrı oluşup oluşmadığına ilişkindir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim … Komisyonu raporunda bu husus; ‘Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir.
Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir.
Bunun istisnaları, suçların içtima bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır’ şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK’nın ‘suçların içtima’ bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.
Daire bozma kararında zarar suçunun oluştuğu, tehlike suçunun meydana gelen netice ile zarar suçuna dönüşmüş olduğuna dair görüşünün yasal dayanağı olan kanun maddesini yazmamıştır.
TCK 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima maddesinde, işlediği bir fiille tek bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi bunlardan en ağır cezayı ve gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır, düzenlemesi bu olaya uygulanamaz. Sanık alkollü araca binerek hareket ettiği an aracı kullanmaya başlamakla Türk Ceza Kanununun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179/3 maddesindeki suç oluşur. Taksirli yaralama suçu ise yaralamalı kazanın oluştuğu anda ve yerde oluşur. Her iki suçun oluşma yerleri ve zamanları farklıdır. Türk Ceza Kanununun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179/3 maddesindeki alkollü … kullanmak suçu ve trafik kazası yaparak yaralamaya neden olma eylemleri tek bir eylem veya aynı eylem değildir.
Türk Ceza Kanununun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179/3 maddesindeki suç kasten işlenen bir suçtur çünkü taksirle işlenen suç ayrıca TCK’nın 180. maddede düzenlenmiştir. Trafik kazası sonucu yaralama suçu ise taksirli bir suçtur her iki suçun ceza miktarı ve adli sicil kayıtlarının doğurduğu sonuçları farklıdır. Kasıtlı suç olan Türk Ceza Kanununun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179. maddesinin ikinci fıkrası gereğince sanığa verilen 1 yıl hapis cezasının adli sicil kaydı memuriyet ve silah taşıma ruhsatı gibi pek çok hakkın kullanılmasına engel olurken, taksirle suçun adli sicil kaydı bu engelleri oluşturmamaktadır. Her iki adli sicil kaydının kaydının doğurduğu sonuçlar farklıdır. Adli sicil kaydının doğurduğu sonuçlar daha ağır olan Türk Ceza Kanunu’nun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179/3 maddesininde düzenlenen suçun, adli sicil kaydı sonucu daha hafif ve farklı olan taksinle yaralama suçuna dönüşmemesi taksirli suçun içinde erimemesi gerekir.
İzah edilen nedenlerle her iki suçun oluştuğu an veya zamanları ile suç yerlerinin farklı olması her iki suçun tek bir fiil olarak tanımlanamayacağı suçlardan birinin kasıtlı diğerinin taksirli suç olması, ayrıca kasten işlenen suçun adli sicil kaydının daha ağır olup taksirli suçtan farklı olması nedenleriyle olayda TCK’nın 44. maddesinin uygulama imkanı yoktur. TCK’nın 42. maddede belirtilen şekilde suçlardan biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni de değildir.
Sanık … Karaca’ nın savunmasında da belirttiği üzere, dört arkadaşıyla birlikte alkol aldığını ve sonrasında kiraladıkları aracı kendisinin kullanarak Seyitgazi ilçesinden … iline doğru 250 promil alkollü olarak aracıyla seyir hâlinde olduğu tespit edilmesi karşısında, sanığın aracıyla seyir hâlinde iken herhangi bir kaza yapmaması hâlinde bile Adli Tıp 5 İhtisas Kurulunun raporuna göre, 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin bilimsel olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin hukuki mütalaası göz önüne alındığında, sanık hakkında dışa yansıyan bir eyleminin bulunmasına gerek olmaksızın sanık hakkında TCK’nın 179/3 maddesinde yazılı olan trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçunu işlediği açıkça kabul edilmelidir.
Sanık … Karaca’nın sürücüsü olduğu aracıyla, çift yönlü geniş bir yolda seyir hâlinde iken, sanığın alkolünde etkisiyle aşırı hızla öndeki araca çarptığı, sanığın, arkadan çarpma, alkollü … kullanma ve güvenli mesafe kurallarını ihlâl etmesi sebebiyle olayda tam kusurlu olarak yaralanmaya sebebiyet vermesi şeklindeki eyleminin TCK’nın 89/2-b, 89/4 maddesi kapsamında taksirle yaralama suçunu oluşturduğu tereddütsüz kabul edilmektedir. zarar suçunun oluştuğu ahvalde ayrıca tehlike suçundan cezalandırma imkanının bulunmadığına yönelik gerekçenin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK’ nun hazırlanmasında ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Söz konusu trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçu önceden gerçekleşmiştir. Sanığın daha sonra 250 promil olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettirdiği nedenle, aracının, mağdurun bulunduğu araca arkadan çarpması sonucunda taksirle yaralama suçu oluşmuştur.
Sanık hakkında işlediği kabul edilen suçlar aynı anda ve tek eylem ile gerçekleşmemiştir. Süre gelen eylemlerde (Trafik güvenliğini tehlikeye sokmak) suç ilk neticenin gerçekleştiği anda oluşmaktadır. Sanık … Karaca sürücüsü olduğu araca 250 promil alkollü olarak bindiği ve aracı kullanmakla, TCK’nın 179/3 maddesinde yazılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu gerçekleşmiştir. Dışa yansıyan bir başka davranışının bulunmasına gerek yoktur. Sonrasında işlediği taksirle yaralama suçu da ayrı ayrı cezalandırılmalıdır.
Bu itibarla sanık … Karaca’nın, 250 promil alkollü olarak sevk ve idare ettiği araçla sebebiyet verdiği trafik kazası neticesinde katılanın yaralanmış olduğu olayda; trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının ayrı ayrı oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
İzah edilen nedenlerle Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 09.01.2018 gün ve 3541-184 sayılı sanığın sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasını isteyen bozma kararına, sanık hakkında taksirle yaralama ve alkollü … kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından ayrı ayrı mahkûmiyet kararı verilmesi karının isabetli olduğuna dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı itirazın reddine karar veren Ceza Genel Kurulu sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilmesi gerektiği,” görüşüyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.09.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.