YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/333
KARAR NO : 2022/811
KARAR TARİHİ : 20.12.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 186-34
Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan sanıklar … … ve …’in 3713 sayılı Kanun’un 7/2, TCK’nın 62/1, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 6.000,00 TL adli para cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılmalarına ve taksitlendirmeye ilişkin … 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.01.2015 tarihli ve 186-34 sayılı hükmün, sanık … ve sanık … müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan)16. Ceza Dairesince 04.11.2015 tarih ve 5601-4209 sayı ile;
“…
… ve Demokrasi Partisi … İl Örgütünün ‘özgürlük yürüyüşü’ adı altında düzenlediği izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında sanık … …’ın terör örgütü PKK/KCK bayrağını salladığı, sanık …’in ise terör örgütünün lideri olan … …’ın resminin bulunduğu bayrağı salladığı, daha sonra sanıkların içinde bulunduğu topluluğun cebir ve şiddete başvurmadan kendiliğinden dağıldığı olayda propaganda suçunun oluştuğu gerekçesiyle mahkûmiyet hükmü kurulmuş ise de sanıkların eylemlerinin terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da teşvik edecek nitelikte olmadığı gözetilmeyerek yasal olmayan gerekçeyle propaganda suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi H. …; “…Dava konusu olayda propagandası yapılan PKK adlı silahlı terör örgütü otuz yılı aşkın süredir öldürme, yaralama, silahlı çatışma, yol kesme türü eylemlerine günümüzde de devam etmekte olup uzun süredir eylem ve faaliyeti olmayan örgütlerden değildir. Katıldığı öldürme, yaralama, çatışma eylemlerinin yoğunluğu nedeniyle sadece örgüt lehine propaganda yapan kişiler yönünden değil, bu örgütün terör eylemlerinden zarar gören geniş halk kesimlerinin tepki vermesi yönünden de tehlike potansiyelini içinde barındırmaktadır.
Mevzuat:
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2. maddesinde 6459 sayılı Kanun’la yapılan ve propagandasının cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek veya teşvik edecek şekilde yapılması zorunluluğuna ilişkin değişiklik aynı fıkranın a ve b bentlerinde yapılan düzenleme için geçerli değildir. Nitekim aynı fıkranın ‘a’ bendi 6638 sayılı Kanun’da 3. fıkra olarak düzenlenmiş, ‘b’ bendinde yer alan;
1- Örgüte ait resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2- Slogan atılması,
3- Ses cihazları ile yayın yapılması,
4-Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi,
Şeklindeki fiiller ise kanun koyucu tarafından tehlikeyi somutlaştırmak amacıyla yapılan düzenleme olup bu hallerin varlığı hâlinde 6459 sayılı Kanun’la 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesinde yapılan değişiklik, aynı fıkranın ‘b’ bendini kapsamadığı sayın çoğunluk tarafından kabul edildiği gibi doktrin de aynı görüştedir.
Sayın çoğunluğun kararına mesnet teşkil eden T.C. Anayasasının 90/son ve AİHS’nin 10/1. maddesinde söz söyleme ve ifade özgürlüğü düzenlenmektedir.
AİHS’nin 10/2. maddesinde söz söyleme ve ifade özgürlüğünün sınırlanabileceği hâller gösterilmektedir.
AİHS’nin 10/2. maddesinde gösterilen kriterlerden biri de oranlılık ilkesidir. Bir an için, hala terör eylem ve faaliyetlerine yoğun ve sürekli bir şekilde devam eden silahlı terör örgütü PKK’nın cebir, şiddet içermeyen propagandasını ifade özgürlüğü içinde değerlendirilmesini kabul etsek bile, somut olayda sanık hakkında tayin edilen hapis cezası adli para cezasına çevrilmiş olup, sırf bu nedenle bile AİHM kararlarında görüldüğü üzere sanığın atılı suçtan cezalandırılmasını oranlılık ilkesi bakımından ihlal sonucunu doğurmayacaktır.
Kanuna aykırı gösteri yürüyüşünde intihar eyleminde ölen örgüt mensuplarının fotoğraflarının da taşındığı olayda, sanık …’ın PKK/KCK flaması, sanık …’ın ise silahlı örgüt elebaşısı … …’ın resmi olan flamayı taşıdıkları sübuta ermiştir.
Sanıkların eylemlerinin 3713 sayılı Kanunu’nun 7/2-b-4 maddesinde yazılı suçu oluşturduğu, PKK/KCK’nın hâlen aktif örgüt olup AİHS’nin 10/2. maddesine uyan ifade özgürlüğünün kanunla kısıtlandığı, meydana gelen tehlike itabari ile cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerin meşru gösterme övme veya teşvik unsurunun aranmayacağı tayin edilen cezanın adli para cezasına çevrilmesi nedeniyle kısıtlamanın, temyiz edilen cezanın miktar ve niteliği itibariyle AİHS’nin 10/2. maddesine göre oranlı olduğu anlaşılmakla sayın çoğunluğun bozma düşüncesine iştirak etmiyorum.” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.03.2016 tarih ve 59334 sayı ile;
“…. ve Demokrasi Partisi … İl Örgütünün ‘Özgürlük yürüyüşü’ adı altında düzenlediği izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında sanık … …’ın terör örgütü PKK/KCK bayrağını salladığı, sanık …’in ise terör örgütünün lideri olan … …’ın resminin bulunduğu bayrağı salladığı, daha sonra sanıkların içinde bulunduğu topluluğun cebir ve şiddete başvurmadan kendiliğinden dağıldığı sabittir. Topluluğun zaman zaman attığı sloganlar arasında ‘Komutan Agit yaşıyor, HPG savaşıyor’ şeklinde, suç tarihinde ve hâlen aktif olan terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da teşvik edecek nitelikte bir sloganın da bulunduğu olay tutanağından anlaşılmaktadır.
Sanıkların bu şekilde gerçekleştirdiği eyleminin, Yerel Mahkemece de kabul edildiği gibi 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesinin (b) bendinde, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması olarak unsurları gösterilen terör örgütünün propagandasını yapma suçuna uyduğu, kanunun açık olarak suç saydığı bu eylemin salt yapılan toplantı ve gösterilerde sanığın da içinde bulunduğu grubun herhangi bir şiddete başvurmaması gibi kanunda yer almayan bir gerekçeyle ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı…” düşünceleriyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 25.04.2018 tarih, 2510-1384 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamında;
14.08.2013 tarihinde saat 17.30 ile 21.30 arasında BDP (… ve Demokrasi Partisi) organizesinde …/Merkez-Yeni Mahalle otobüs duraklarında “Özgürlük Yürüyüşü” adı altında etkinlik yapıldığı,
14.08.2013 tarihli olay tutanağının; “…Etkinliğe katılacak olan kalabalık saat 17.30 itibarıyla alana yavaş yavaş gelmeye başlamış, sunucu ve BDP … üyesi … … tarafından sırasıyla mahalli sanatçılar olan … ve … isimli şahıslar çağrılmış, daha sonra davul zurna eşliğinde kalabalık tarafından 1 alay çekilmiş, aralarında (BDP) … ve Demokrasi Partisi … Milletvekili …, (BDP) … İl Başkanı … …, parti üyeleri…, …, …, … (BDP) … Merkez İlçe Başkanı, … …, … … Başkanı … …, … Eğİ’tim-Sen Sekreteri … …, (BDP) Karlıova Belediye Başkanı …’in de bulunduğu topluluk yaklaşık 750 (yedi yüz elli) kişiye ulaşmıştır, Etkinlik sırasında platformun arkasında …posterler…. açıldığı, sloganlar … atıldığı, saat 21.35 itibariyle topluluk yavaş yavaş alandan ayrılmaya başlayarak olaysız bir şekilde dağılmıştır.” şeklinde olduğu,
Görüntü izleme ve şahıs tespit tutanağının; “Üzerinde Yeni Mahalle Otobüs durakları 14.08.2013 18:30-20:00 yazılı DVDnin içindeki 6 isimli görüntünün Windows Media Player Programı ile açılarak incelendiğinde Programın kendi tarih ve saatine göre 04.06 ve 05.16 zaman dilimlerinde elinde sözde PKK/KCK terör örgütü bayrağını kaldırarak sallayan şahsın sanık … …, 5 isimli görüntü Windows Media Player Programı ile açılarak incelendiğinde programın kendi tarih ve saatine göre 25.59 saniyesinde elinde sarı zemin üzerinde … … resminin olduğu bayrak şeklindeki posteri taşıyan yine 28.14 zaman diliminde elinde sözde PKK bayrağını bulunduran şahsın sanık …” şeklinde olduğu,
06.08.2014 tarihli bilirkişi raporunun; “… … isimli sanığın, Yeni Mahalle Otobüs Durakları 14.08.2014 tarihli saat 18.30-20.00 CD-2- ibareli DVD içerisinde bulunan -6- nolu video kaydının, video kaydındaki süreye göre 04. dakika 06. saniyeleri ve 05.dakika 16. saniyelerinde elinde sözde PKK/KCK terör örgütü bayrağını kaldırarak salladığı, … isimli sanığın. Yeni Mahalle Otobüs Durakları 14.08.2014 saat 18.30-20.00 CD-2- ibareli DVD içerisinde bulunan -5- nolu video kaydının, video kaydındaki süreye göre 25. dakika 59. saniyelerinde elinde sarı zemin üzerinde … … resminin olduğu bayrak şeklindeki posteri taşıyan ve 28. dakika 14. saniyelerinde ise elinde PKK terör örgütü bayrağının bulunduğu” şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık … aşamalarda; “Ben Sakarya Üniversitesi İşletme Bölümünde 4. Sınıf öğrencisiyim, üniversite öğrenci olmam dolayısıyla zaman zaman konser etkinliklerine katıldığım olmuştur, ancak iddianameye konu eyleme katılmadım, bu konudaki suçlamaları kabul etmiyorum, suç tarihinde … ilindeydim ancak tam olarak nerede bulunduğumu hatırlamıyorum,” şeklinde,
Sanık … … aşamalarda; “Ben suçlamayı kabul etmiyorum, iddianameye konu etkinliğe eğlence amaçlı katıldım, yanımda 5 yaşındaki çocuğum da vardı, çocuğum orada bulunanlardan bayrak istemiş, ben bayrağa dikkat etmedim, kızımın elindeki bayrağı gördüm, ancak dediğim gibi bayrağa dikkat etmediğim için ne bayrağı olduğunu anlamadım, daha sonra bayrağı sahibine iade ettik, bu sırada fotoğrafım çekilmiş, ben kendim bizzat bu bayrağı taşımadım, belirttiğim gibi bayrağın neyi temsil ettiğini de bilmiyorum, bana göstermiş olduğunuz fotoğraflardaki şahıs benim, her ne kadar fotoğraflarda bayrak elimde görünmekteyse de bu fotoğraf bayrağı kızımdan alıp sahibine teslim edeceğim sırada çekilmiş, suçlamayı kabul etmiyorum,” biçiminde
Savunma yapmışlardır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için propaganda kavramından, silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu düzenleyen 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesinde suç tarihine kadar yapılan değişikliklerden ve ifade özgürlüğüne ilişkin düzenlemelerden bahsetmek gerekecektir.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde “propaganda” kavramı, “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca” olarak tanımlanmıştır. Propaganda, bir düşünce açıklamasıdır ancak her düşünce açıklamasını propaganda olarak kabul etmek mümkün değildir. Bir düşünce açıklamasının propaganda olarak kabul edilebilmesi için, pasif düşünce açıklaması şeklinde değil, sistematik, yoğun, taraftar kazanmak ve başkaca kişilerin düşüncelerini etkilemek amacıyla düşünce aşılama şeklinde olması gerekir (… …, Karşılaştırmalı Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, s.22).
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.12.1990 tarihli ve 263-336 sayılı kararında propaganda, “Toplumun bütününü veya belirli bir kesiminin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmek maksadıyla bilinçli olarak seçilen bilgi, olgu ve savları sistematik bir gayret ve muhtelif araçlarla yayma etkinlikleri, geniş bir kitleyi, muayyen hedefler doğrultusunda ikna etme çabası” olarak tanımlanırken Anayasa Mahkemesi ise propagandayı, “Belli bir maksada ulaşmak ve taraftar kazanmak adına düşüncelerin birden çok kişinin bilgisine ulaştırılmasını sağlayan bir etkileme eylemi ve şekli, bir fikri yayma, tanıtma, benimsetme maksadına matuf eylemler” şeklinde tanımlamıştır. Örgüt propagandası ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.02.2017 tarihli ve 383-60 sayılı kararında “Terör örgütünün düşüncesini yaymak amacıyla slogan atarak; bildiri, gazete, dergi dağıtarak ya da satarak; resim, yazı, bayrak, pankart asarak, taşıyarak, basın açıklaması yaparak bu düşünceyi övmek, yüceltmek, haklı ve meşru göstermeye çalışmak şeklindeki eylemler” olarak ortaya konmuştur.
3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu düzenleyen 2. fıkrası;
“Yukarıdaki fıkra uyarınca oluşturulan örgüt mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş yüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesi ise; “Maddede, bu Kanun’un 3 ve 4. maddesi ile Türk Ceza Kanunu’nun 168, 169, 171, 313, 314 ve 315. madde hükümleri saklı kalmak üzere baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini benimseyerek Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini ve Devletin siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla örgüt kurma, bu şekilde kurulmuş örgütlerin faaliyetlerini düzenleme veya bu örgütleri yönetme ve bu örgütlerin propagandalarının yapılması ve her ne suretle olursa olsun yardım edilmesi fiilleri cezalandırılmaktadır.
Maddede, yardımların belirtilen mahallerde yapılması ağırlatıcı sebep sayılmaktadır. Ayrıca dernek, vakıf, sendika ve benzeri kurumların teröre destek olduklarının tespiti hâlinde bu yerlerin faaliyetlerinin durdurulacağı, mahkemece kapatılacakları ve mal varlıklarının müsaderesine karar verileceği belirtilmektedir.
Örgütle ilgili propagandanın Basın Kanunu’nun 3. maddesinde belirtilen mevkutelerle işlenmesi hâlinde verilecek ceza, maddenin son fıkrasında gösterilmektedir.” olarak ifade edilmiştir.
29.06.2006 tarihli 5532 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile yapılan değişiklikle 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesi;
“Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beş bin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.” hâline getirilmiş olup yapılan değişikliğin gerekçesi; “Maddenin ikinci fıkrasında terör örgütünün veya bu örgütün suç işlemek yönündeki amacının propagandasının yapılması suç olarak tanımlanmıştır. Söz konusu fıkranın ilk iki cümlesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220. maddesinin sekizinci fıkrası hükümlerinden ibarettir. Dikkat edilmelidir ki, bu tanıma göre suç oluşturan fiillerden birisi, terör örgütünün amacının propagandasının yapılmasıdır. Buradaki amacı, suç işlemek yönündeki amaç olarak anlamak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasının (a) ile (c) bentlerinde bu kapsamda cezalandırılacak fiil ve davranışlar gösterilmiştir. Yapılan değişiklikle, terör örgütünün veya amacının propagandası suçuyla bağlantılı olarak da basın ve yayın organlarının sahiplerine dikkat ve özen yükümlülüğü yüklenmiştir. Bu yükümlülüğün ceza hukuku sorumluluğuna etkisi ile ilgili olarak, Kanunun 6. maddesinin değiştirilen dördüncü fıkrası hükmünün gerekçesi göz önünde bulundurulmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında terör örgütünün veya amacının propagandasının belli yerlerde yapılması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak tanımlanmıştır.” biçiminde belirtilmiştir.
3713 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte bulunan “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkrası 11.04.2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile;
“Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Maddede yapılan değişikliğin gerekçesi ise; “AİHM, şiddeti teşvik edici nitelikte olmayan açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek, içeriğinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da kişileri silahlı isyana teşvik edici nitelikte olmayan açıklamalar nedeniyle bireylerin Terörle Mücadele Kanununun 7. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde cezalandırılmasını ifade özgürlüğüne aykırı bulmaktadır.
Yapılan düzenlemeyle, maddenin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları yeniden belirlenmekte, maddeye ‘cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde’ ibaresi eklenerek suçun kapsamı AİHM standartlarına uyumlu hale getirilmektedir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin 18/6/2009 tarihli ve E.:2006/121, K.:2009/90 sayılı iptal kararının neticesinde ortaya çıkan mükerrerliğin önlenmesi ve söz konusu Karara uyum sağlanması amacıyla maddede teknik bir düzenleme yapılmaktadır.
Ayrıca, maddenin ikinci fıkrasının (b) bendinde yapılan değişiklikle, bent kapsamındaki suçların unsurları daha somut hâle getirilmiştir.” şeklinde açıklanmıştır.
3713 sayılı Kanun’un “Terör tanımı” başlıklı 1. maddesi “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” şeklindedir.
Uyuşmazlığın çözümlenmesinde ifade özgürlüğüne ilişkin düzenlemelere de ayrıca değinildikten sonra somut durum tartışılmalıdır.
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu bağlamda;
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde;
“Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.”,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesinin birinci fıkrasında;
“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
Görev ve sorumluluklarda yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin toprak bütünlüğünün kamu güvenliğinin korunması ve kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir” hükümlerine yer verilmiştir.
Anayasamıza bakıldığında;
25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında;
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
26. maddesinde, AİHS’nin 10. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” hükümleri yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konuya ilişkin olarak; “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her ‘formalite’, ‘koşul’, ‘yasak’ ve ‘ceza’, izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır.” şeklinde görüş belirtmiştir (Handyside/ Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07.12.1976). Görüldüğü gibi, Sözleşme’nin 10. maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa’nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.
Kural olarak ifade özgürlüğü gözetilmekle birlikte AİHS’nin 10. maddesinin 2. paragrafından ifade özgürlüğünün mutlak haklardan olmayıp belli koşulların varlığı hâlinde sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçu kapsamında Sözleşme’nin 10. maddesi ile koruma altına alınan ifade özgürlüğüne ilişkin müdahalenin haklı olup olmadığı, yasayla öngörülüp öngörülmediği, meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, müdahaleye demokratik bir toplumda gerek bulunup bulunmadığı ve müdahalenin orantılı şekilde gerçekleştirilip gerçekleşmediği temelinde incelemektedir.
Kanunla öngörülmüş olma ölçütü, devletin müdahalesine dayanak oluşturan yasal düzenlemenin erişilebilir ve öngörülebilir olması anlamına gelmektedir. Kanunla öngörülme hususunda önemli olan yasanın hukuki niteliğidir. Meşru amaç, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan hususların korunması uğruna ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmasına imkân tanıyan değer veya çıkarlardır.
3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında yazılı propaganda suçunun oluşması için eylemin terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, işlenen fiil terör örgütü ile ilgili olmakla birlikte bu örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine ilişkin değilse, bu yöntemleri bir başkasına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla işlenmiyorsa veya bu yöntemleri meşru gösterecek övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde değilse 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında yazılı suçun işlenmesi söz konusu olamaz.
3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında yer alan düzenlemenin son cümlesi; “Aşağıdaki fiil ve davranışlarda bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır:
a)….
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1- Örgüte ait amblem resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2- Slogan atılması,
3- Ses cihazları ile yayın yapılması,
4- Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi,” şeklindedir.
Bu hâllerde suçun oluşması için terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerinin varlığı suçun oluşması için gerekli değildir. 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde yazılı düzenlemeden söz konusu fiilleri bilerek ve isteyerek işleyen kişinin, başka herhangi bir unsurun varlığına bağlı olmaksızın bu suç tipini ihlal edeceği anlaşılmaktadır.
6638 sayılı Kanun’la gerçekleştirilen değişiklikle yapılan düzenlemede de 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrası ile (b) bendinde yer alan düzenleme aynen korunmuştur.
Yine ifade özgürlüğünün sınırlandırılması yönünden ikinci ölçüt “ulusal güvenliğin toprak bütünlüğünün kamu güvenliğinin korunması ve kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınmasına” ilişkin değerlerdir.
Sınırlamanın demokratik toplumlarda gerekli olması ise ifade özgürlüğüne yapılacak müdahale de bu ihtiyaca cevap vermek için başvurulan araç ile bireyin ifade özgürlüğü arasında adil veya orantılı bir dengenin bulunması demektir. AİHM’ye göre gerçekleşen müdahale zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanmalıdır. Zorlayıcı toplumsal ihtiyacın mevcut olup olmadığının değerlendirilmesinde ve bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla alınacak önlemlerin seçiminde ulusal makamların takdir hakkı bulunmaktadır.
AİHM özellikle terör propagandası iddiası bulunan ifadelere ilişkin olarak yapılan sınırlamalarda daha ziyade söz konusu sınırlamanın demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususunda inceleme yapmaktadır. Mahkeme bu incelemeyi yaparken ifadeyi bir bütün olarak ele almakta ayrıca ifade edenin kişiliğini, ifade ettiği konunun toplumsal sorun olmasını ve toplumsal duyarlılık boyutunu, ifade ediliş şeklini, ifade edildiği ortamı ve zamanı ayrı ölçütler olarak incelemektedir. Demokratik bir toplumda terör, aşağılama ve nefret söylemlerinin himaye görmesi mümkün değildir. Salt terör eylemleri değil, terörü vasıta olarak benimseyen örgüt ya da benzeri oluşumlar da demokratik toplum için tehlike teşkil etmekte olup bu tür örgütlerin destekçisi olduğunu belli edecek ifade açıklamalarının demokratik toplumda korunması mümkün bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
14.08.2013 tarihinde saat 17.30 ile 21.30 arasında BDP (… ve Demokrasi Partisi) organizesinde …/Merkez-Yeni Mahalle otobüs duraklarında “Özgürlük Yürüyüşü’ adı altında yapılan etkinliğe ilişkin 14.08.2013 tarihli olay tutanağı, görüntü izleme ve şahıs tespit tutanağı ve 06.08.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre söz konusu etkinlik esasında sanık … … …’ın PKK/KCK silahlı terör örgütünün sözde bayrağını kaldırarak salladığı, sanık …’in … … resminin olduğu posteri taşıdığı olayda;
Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunun oluşabilmesi için 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında eylemin terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edilmiş olup anılan fıkranın son cümlesinde “Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeyle toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması, slogan atılması, ses cihazları ile yayın yapılması, terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi de bu fıkranın (b) bendinde maddeler hâlinde belirtilmiş olmakla sanıkların eylemleri her ne kadar 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının (b) başlığının 1 ve 4. alt bentleri kapsamında “örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması ve terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi” niteliğinde olsa da yapılan etkinliğin olay tutanağından da anlaşılacağı üzere olaysız şekilde dağılması, etkinliğe ilişkin kamu düzeninin bozulduğuna yönelik somut bir tespitin bulunmaması ve bir müdahalenin de yapılmaması gözetildiğinde 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek nitelikte bulunmayan eylemler nedeniyle silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunun sabit olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; sanıklara atılı silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunun sabit olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.