Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/322 E. 2020/425 K. 20.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/322
KARAR NO : 2020/425
KARAR TARİHİ : 20.10.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 128-394

Sanık …’ın 3 ayrı mağdura yönelik eziyet suçundan TCK’nın 96, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca üç kez 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, yine 3 ayrı mağdura yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı Kanun’un 109/2, 109/3-a-b, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca üç kez 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2014 tarihli ve 128-394 sayılı hükümlerin sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 12.10.2017 tarih ve 11617-4760 sayı ile TCK’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.12.2017 tarih ve 67568 sayı ile ve özetle;
“…Mahkeme gerekçe kısmındaki kabulünde, müşteki … ve katılanlar… ile …’in, Mersin 2. Organize Sanayi Bölgesinde kurulu bulunan ve sanığa ait fabrikanın işçileri oldukları, yılbaşı gecesi müşteki ve katılanların izin kullanmayıp fabrikada kaldıkları, aynı gece fabrikadan 1 adet hilti, 1 adet matkap, 1 adet kaynak makinesi, 1 adet spiral ve 1 adet makitanın hırsızlandığı, sanıkların kendilerince bu olayı araştırdıkları ve o tarihte izin kullanmamaları nedeniyle şüphelenmeleri üzerine müşteki ve katılanlara suçlarını itiraf ettirmeye karar verdikleri, bu karar kapsamında 17.01.2012 tarihinde saat 19.00 sıralarında fabrikada ustabaşı olarak görev yapan inceleme dışı sanık …’ın izin kullanmayan müşteki …’ı konuşmak için yemekhaneye çağırdığı, … yemekhaneye girer girmez o sırada inceleme dışı sanık …’la birlikte orada bulunan inceleme dışı sanık …’ın müşteki …’a tokat atarak yere düşürdüğü ve müşteki …’ın iletişimini kesmek amacıyla cep telefonunu aldığı, ardından müşteki …’ı yatakhane kısmına götürerek zemini ıslatıp yere oturttuğu ve ellerini ranza demirine bağladıktan sonra, onu bu şekilde bırakıp gittikleri, daha sonra inceleme dışı sanık …’ın 09.01.2012 tarihinde izne ayrılarak memleketlerine giden katılanlar… ve …’i maaşlarını ödeyeceğini söyleyerek Mersin’e çağırdığı, inceleme dışı sanık …’ın önce bir kahvede katılanlarla buluştuğu, sonra birlikte iş yerine gittikleri, burada inceleme dışı sanık …’ın katılanlardan cep telefonlarını aldığı, ardından katılanları iş yerinden hırsızlanan eşyalarla ilgili sorgulamaya başladığı, olay yerine daha sonra iş yeri sahibi sanık …’yla diğer inceleme dışı sanıklar …, … ve …’ın da geldiği, suçu kabul etmemeleri üzerine sanıkların onları tekme tokat dövdükleri, ıslak zemine oturtup ranza demirine bağladıktan sonra üzerlerine su döktükleri, şişeye oturtmaya çalıştıkları ve bu anı cep telefonlarıyla fotoğrafladıkları, bu şekilde 21.01.2012 tarihine kadar zorla tutarak işkence yaptıkları, işkenceye daha fazla dayanamayan müşteki ve katılanların hırsızlık suçunu üstlendiklerini içeren yazı yazıp imzalayarak sanık ve inceleme dışı sanıklara verdikleri, bu sırada sanık …’nın müşteki ve katılanlara ‘Bu size ders olsun.’ diyerek onların saçlarını kestiği ve cep telefonlarını iade ettiği, daha sonra müşteki ve katılanları iş yerine ait bir araca bindirerek ana yolda serbest bıraktıkları, bu eylemler neticesinde müşteki … ve katılan …’in basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde, katılan …’nin ise kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandıkları, sanık …’nın da inceleme dışı sanıkların tüm eylemlerine müşterek fail olarak katıldığı belirtilerek mağdur sayısınca eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere ilk derece mahkemesi, sanık …’nın inceleme dışı sanıklarla fikir ve eylem birliği içerisinde ve olayın en başından sonuna kadar gerçekleşen tüm eylemlere bizzat dahil olup müsnet suçları işlediğini kabul ederek mahkûmiyet hükümleri kurmuştur. Çözümlenmesi gereken ilk sorun, sanık …’nın müsnet suçların işlenmesinde inceleme dışı sanıklarla fikir ve eylem birliği içinde hareket edip etmediği, olayın başından sonuna kadar gerçekleşen tüm eylemlere dahil olup olmadığıdır.
Müşteki ve katılanlar hazırlık soruşturması sırasında alınan beyanlarında olayın ilk gününden itibaren… isimli bir şahsın inceleme dışı sanıklarla birlikte kendilerini darp ettiğini iddia etmişler, hatta katılan … inceleme dışı sanıkların ayaklarına sopayla vurdukları sırada, bu… isimli şahsın ayaklarını tuttuğunu beyan etmiş, ancak iş yerinin sahibi olan sanık …’nın ise tutuldukları depoya son gün gelerek kendilerinden, çalınan malları geri getirmelerini istediğini ve saçlarını kestiğini, daha sonra da serbest bırakıldıklarını beyan etmişlerdir. Müşteki ve katılanlar iş yerinde yeni oldukları için daha önce iş yeri sahibi olan sanık …’yı görmediklerini de beyan etmişlerdir. Müşteki ve katılanların soruşturma ifadelerinde geçen… ile iş yerinin sahibi olan sanık …’nın aynı kişi oldukları, mahkemenin kabulünün aksine, kuşkuludur. Bir kere, gerek soruşturma aşamasında, gerekse de kovuşturma aşamasında her iki…’nın aynı kişi olup olmadığı araştırılmamıştır. Müşteki ve katılanların soruşturma beyanlarına göre… isimli şahıs, inceleme dışı sanıklar ayaklarına sopa ile vururken, ayaklarından tutan kişidir. İş yerinin sahibi ve yöneticisi olan bir kişinin işçileri olan inceleme dışı sanıklar müşteki ve katılanların ayaklarına vururken, mağdurların ayaklarından tutarak onlara yardımcı olması, sanık …’nın inceleme dışı sanıklara nazaran sahip olduğu sosyal statü düşünüldüğünde, hayatın olağan akışına uygun değildir. Müşteki ve katılanlar soruşturma aşamasında verdikleri ifadelerinde… isimli şahıstan iş yerinin sahibi olarak bahsetmemişler, son gün olay yerine gelen ve saçlarını kesen kişinin, soyadını da vermek suretiyle, iş yeri sahibi olan sanık … olduğunu beyan etmişlerdir. Buradan… isimli şahsın, iş yerinin sahibi sanık … olmadığı anlaşılmaktadır. Müşteki ve katılanlar iş yerinde yeni oldukları için sanıkların isimlerini karıştırmış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Zira celp edilen HTS raporlarına göre, sanığın kullandığı 0 532 276 20 xx numaralı cep telefonunun 17, 18, 19 ve 20 Ocak 2012 tarihlerinde Adana ilinde muhtelif bölgelerdeki baz istasyonlarından sinyal aldığı, 21 Ocak tarihinde ise önce Adana ilindeki baz istasyonlarından sinyal aldığı, sonra bir süre Mersin ilindeki baz istasyonlarından sinyal aldığı tespit edilmiştir. Yani sanığın 17, 18, 19 ve 20 Ocak tarihlerinde olay yerinde bulunduğuna dair bir kanıt bulunmamaktadır. HTS rapor içeriğine bakıldığında sanık 21 Ocak tarihinde bir süre Mersin ilinde bulunmuş, sonra yeniden Adana iline dönmüştür. Görüldüğü üzere sanık sadece son gün Mersin ilinde bulunmuştur. Bu durumda sanığın olayın başından beri iş yerinde bulunarak inceleme dışı sanıklarla birlikte hareket ettiğine dair kanıt bulunmadığı gibi, onları müsnet suçları işlemeleri için azmettirdiğine dair de kesin nitelikte kanıt bulunmamaktadır. Mahkemenin kabulü bu nokta itibariyle hatalıdır ve dosya kapsamıyla da örtüşmemektedir.
Bunlarla birlikte müşteki ve katılanların aşamalarda verdikleri ifadeler de çelişkilidir. Katılanlar… ve … soruşturma aşamasında verdikleri ifadelerinde, inceleme dışı sanıklar …, …, …, … ve …’ı kendilerine eziyet etmekle ve hürriyetlerinden yoksun kılmakla suçlarlarken, kovuşturma aşamasında verdikleri ifadelerinde, olayı yalnızca sanık … ve ismini bilmedikleri adamlarının gerçekleştirdiğini, inceleme dışı sanıkların olay yerinde olmadıklarını beyan etmişlerdir. Yine müşteki … soruşturma aşamasında saçlarını kesen kişinin inceleme dışı sanık … olduğunu beyan ettiği hâlde, duruşmadaki ifadesinde saçlarını sanık …’nın kestiğini beyan etmiştir.
Ayrıca sanığın ve inceleme dışı sanıkların cep telefonlarında yapılan incelemede, suç kanıtı olabilecek nitelikte bir fotoğrafa rastlanılmamıştır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanık …’nın 21 Ocak 2012 tarihinde olay yerine gittiği kabul edilse dahi, burada ne kadar süre kaldığı, sanık geldikten ne kadar süre geçtikten sonra müşteki ve katılanların bırakıldığı toplanan deliller itibarıyla anlaşılamamakta ve sanığın inceleme dışı sanıklarla irade birliği içinde hareket ederek yukarıda açıklanan eylemleri gerçekleştirdiği hususu, her türlü kuşkudan uzak kanıtlarla ispatlanamamaktadır. Bu durumda sanık …’nın inceleme dışı sanıklarla birlikte hareket ederek müsnet eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını asli fail sıfatıyla işlediğine ve inceleme dışı sanıklar …, …, …, … ve …’ı azmettirdiğine ilişkin kuşku sınırlarını aşan nitelikte kanıt elde edilemediğinden 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi uyarınca her iki suçtan da beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden mahkemenin kabulüne göre ise;
Sanık …’nın hırsızlık olayının gerçekleştiği iş yerinin ve hırsızlanan eşyaların sahibi olduğu ve müşteki ve katılanları bu hırsızlık eyleminden sorumlu tutması nedeniyle müsnet suçu bu olaydan duyduğu hiddetin ve şiddetli elemin etkisiyle işlediği kabul edilerek hakkında TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekir.
Sanığın, inceleme dışı sanıkların eylemlerine olayın son günü ve müşteki ile katılanlar iş yerindeki çadırda bir arada tutulurken katıldığının ve daha önceden inceleme dışı sanıklar tarafından müşteki ve katılanların alıkoyulduklarını bildiğine ilişkin kanıtların da bulunmadığının anlaşılması karşısında, hakkında TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasının mağdur sayısınca uygulanmasının da imkânı bulunmamaktadır. Sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemine dahil olduğu an itibariyle her üç mağdurunda bir arada iş yerindeki çadırda tutuldukları gözetildiğinde sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanması gerekecektir.
Yukarıda açıklandığı üzere sanık …’ın müsnet eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediğine dair dosya içeriğinde her türlü kuşkudan uzak ve kesin nitelikte kanıt bulunmadığından beraatine karar verilmesi gerektiği,” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Dairesince 24.05.2018 tarih ve 1137-3951 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında nitelikli yağma ve cinsel saldırı suçlarından verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılacaktır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığa atılı eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sabit olup olmadığının,
Sabit olduğunun kabulü hâlinde;
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden;
2- Sanık hakkında TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının,
3- Zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
4- Haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kolluk görevlilerince düzenlenen 23.01.2012 tarihli tutanağa göre; müşteki … ile katılanlar… ve …’in alıkonuldukları ve eziyete maruz kaldıkları iddialarına ilişkin olay nedeniyle inceleme dışı sanıklar …, … ve …’un çalıştıkları şantiyede saat 12.00 sıralarında yakalandıkları,
Kolluk görevlilerince düzenlenen 23.01.2012 tarihli tutanağa göre; sanık … ve inceleme dışı sanık …’nun saat 16.00 sıralarında emniyet amirliğine gelerek teslim oldukları, müşteki …, katılanlar … ve …’ın birlikte yazdıkları bir tutanak, ayrıca her birine ait ayrı ayrı tanzim edilmiş toplamda 3 tutanak ile müşteki ve katılanlara ait nüfus cüzdanlarının sanık … tarafından polis görevlilerine teslim edildiği,
Kolluk görevlilerince düzenlenen 24.01.2012 tarihli tutanağa göre; inceleme dışı sanık …’nun emniyet amirliğine gelerek teslim olduğu, üzerinde herhangi bir cep telefonu ve kayıt cihazının bulunmadığı,
Kolluk görevlilerince düzenlenen 23.01.2012 tarihli tutanağa göre; sanık …’a ait telefon ile inceleme dışı sanıklar … ve …’na ait telefonlarda yapılan incelemede herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı,
21.01.2012 tarihinde düzenlenen ve katılan …’ın imzası bulunan tutanakta aynen; “01.02.2012-19.01 tarihi arasındaki çalıştığım 8 gün yevmiyemi karşılığı 240 TL şirket yetkilisi Ali ikincisinde nakit net tam aldım. Kızıler İnşaat Ticaret’e ait kaynak makinası, iki küçük, bir büyük sprial, matkap, hilti, hırsızlık suçuna iştirak ettiğimden dolayı işime son verilmiştir. Hiçbir hak ve alacağım yoktur.” şeklinde içerik bulunduğu,
21.01.2012 tarihinde düzenlenen müşteki …’ın imzası bulunan tutanakta aynen; “01.01.2012-21.01.2012 tarihi arasındaki çalıştığımız 15 gün çalıştım. Buna karşılık gelen 450 TL’yi şirket yetkilisi …’den nakden ve tamamen aldım. Bundan sonra şirketle ilgim kalmamıştır. Şantiyede Kızıler İnşaat ve Ticaret LMT. Şirketine ait kaynak makinası, spiral makinası, matkap, hilti işyile ilgili hırsızlık suçuna iştirak ettiğimden dolayı işime son verilmiştir. Hiçbir hak ve alacağım yoktur.” şeklinde içerik bulunduğu,
21.01.2012 tarihinde düzenlenen ve katılan …’ın imzası bulunan tutanakta aynen; “01.01.2012-09.01.2012 tarihleri arasında çalıştığım yevmiyemi 180 Tl’mi aldım. Kızıler İnş. Alacağım kalmamıştır. Bundan sonra şirketle ilişkim kalmamıştır. Şantiyede Kızıler İnşaat ve Ticaret LTD. Şti ait iki kaynak mak, spiral mak, matkap, hilti işiyle ilgili hırsızlık suçuna iştirak ettiğimden dolayı işime son verilmiştir.” şeklinde içerik bulunduğu,
21.01.2012 tarihli ve müşteki … ile katılanlar … ve … tarafından imzalanan tutanağa göre; katılan …’ın şantiyede çalışması sırasında bir adet kaynak makinesi, 2 adet küçük spiral makinesi, bir adet büyük spiral makinesi, bir adet matkap, bir adet hilti ve 2 adet makitayı 31.12.2011 tarihinde çalıp 01.11.2012 tarihinde Kozan yolunda bulunan bir hurdacıya 2000 TL karşılığında sattığını, bunun karşılığında nüfus cüzdanını şirket yetkilisi tanık …’ye malzemeleri geri getirdiğinde almak kaydıyla teslim ettiğini, bu olayı müşteki … ve katılan …’la birlikte gerçekleştirdiklerini, malzemeleri 24.01.2012 tarihinde tanık …’ye teslim edeceklerini, söz konusu tutanağı hiçbir etki altında kalmadan yazdıklarını belirttikleri,
Katılan …’nin 21.02.2012 tarihinde saat 22.00 sıralarında acil polikliniğine müracaat ettiği, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen belgeye göre; katılan …’ın 22.01.2012 tarihinde saat 05.03’te hastaneye giriş, 26.01.2012 tarihinde hastaneden çıkış kaydının yapıldığı, katılan …’nin darp şikâyetiyle geldiği, darp sonucu maksillofasiyal travmaya maruz kaldığını, sol periorbital ödem ve ekimoz gözlendiği, mandibula sağ kondilde ve mandibula korpus solunda fraktür olduğu,
Adli Tıp Kurumunun 24.02.2012 ve 14.05.2012 tarihli raporlarına göre; katılan …’nin yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu, saptanan parçalı kırığın hayat fonksiyonlarına orta derecede etkili olduğu,
21.02.2012 tarihinde saat 21.40’ta düzenlenen doktor raporuna göre; müşteki …’ın sol göz kapağında ödem ve eritem, her iki kulak cildinde eritem, her iki ayak tabanında cilt eriteminin mevcut olduğu, şikâyetlerinin müştekinin yaşamını tehlikeye sokmadığının, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun mütalaa edildiği,
Adana Devlet Hastanesince düzenlenen rapora göre; katılan …’ın 21.01.2012 tarihinde saat 21.31’de hastaneye yatış yaptığı, iki yönlü kafa grafisinin istendiği, tanının dayak sonrası muayene ve gözlem olarak konulduğu, sol alt göz kapağında cilt eritemi, sol el sırtında 1 cm çapında cilt yanığının mevcut olduğu, basit tıbbi müdahale ile tedavi edilebileceği,
26.04.2013 tarihinde Mersin Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen rapora göre; katılan …’ın Adana Devlet Hastanesine 30.01.2012 tarihinde tinea korporis (mantar hast.) tanısıyla müracaat etmiş olduğu, başka bir tıbbi belge bulunmadığı, olay tarihinde tanımlanan lezyonun iyileşmiş olduğu, olay tarihinde tanımlanan 1 santimetrelik alanda bulunduğu belirtilen cilt yanığının kaynağının bilinemediği, olay tarihli tanımlanan lezyonlara neden olan yaralanmasının yaşamsal tehlike oluşturmadığı ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun mütalaa edildiği,
Katılan …’ın 22.02.2012 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu dilekçede; 21.01.2012 tarihine kadar çalıştığı şirketin yetkilileri tarafından beş gün boyunca eziyete maruz kaldığını, sanık …’ın kendisine aracı göndererek şikâyetinden vazgeçmesini sağlamaya çalıştığını, bu nedenle rahatsız ve tedirgin olduğunu, can güvenliğinin olmadığını, kendisine ve ailesine yapılacak her türlü saldırının sorumlusunun ve azmettiricisinin sanık … olacağını belirttiği,
23.02.2012 tarihinde Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan katılanlar … ve …’ın imzaladığı dilekçede; Adana’da izinli oldukları sırada inceleme dışı sanık …’nun kendisini ve katılan …’ı yanına çağırdığını, sanık …’ın kendileriyle görüşmek istediğini, şirketten çalınan malzemelerin bulunduğu yere ilişkin kamera görüntülerinin olduğunu söylediğini, …’a kendilerinin hırsızlık olayını gerçekleştirmediklerini, kayıtları görmek istediklerini söyleyip şantiyeye gittiklerini, burada sanık …’ın ve kamera kayıtlarının olmadığını gördüklerini, …’ın, sanık …’nın Cumartesi günü geleceğini söylediğini, bu zaman zarfında çalışıp yevmiyelerini kazanmalarını istediğini, Cumartesi günü sanık …’nın yanında birkaç kişiyle birlikte geldiğini, kendisini, katılan …’i ve müşteki …’ı bir çadıra çağırdığını, “Bu şantiyedeki malzemeleri siz mi çaldınız?” diyerek kendilerine tokat attığını, malzemeleri kendilerinin çalmadığını söylemelerine rağmen vurmaya ve hakaret etmeye devam ettiğini, sanıkla birlikte gelen kişilerin de kendilerini tartakladığını, sanığın “Malzemeleri sizler çaldınız. Nereye sattıysanız geri getireceksiniz. Ya da parasını ödeyeceksiniz. Yoksa sizi kötü yaparım.” dediğini ve belindeki silahı çekip tehditlerde bulunduğunu, sanığın kendilerine vurması üzerine beraberinde bulunanların da kendilerini darbettiğini, çene kemiğinin kırıldığını, bütün vücudunda darp izlerinin oluştuğunu, saçlarını sanığın kestiğini, sanığın silahını çekerek söyleyeceklerini yazmalarını istediğini, can korkusuyla söylediği şeyleri yazıp imzaladıklarını, ayrıca kimliklerini alıp senet imzalattıklarını, akşamüzeri kendilerini yol kenarına ayrı ayrı atıp gittiklerini, …’ın kendilerini çağırması nedeniyle onun ve arkadaşlarının ismini verdiğini, isimlerini bilmediği kişilerden ve sanık …’dan davacı olduğunu, … ve arkadaşlarından şikâyetçi olmadığını,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 20.07.2012 tarihli yazısının ekinde bulunan CD içeriğine göre;
Sanık …’ın kullandığı cep telefonunun 17.01.2012 tarihi saat 08.32’den 21.01.2012 tarihi saat 12.32’ye kadar Adana ilinden, 21.01.2012 tarihinde saat 12.04’ten aynı gün saat 18.42’ye kadar Mersin ilinden, 18.54’ten itibaren tekrar Adana ilinden sinyal verdiği,
Müşteki …’ın kullandığı cep telefonunun 17.01.2012-21.01.2012 tarihleri arasında arama, aranma, mesaj atma ve mesaj alma kayıtlarının bulunduğu, Mersin ilinde farklı baz istasyonlarından sinyal aldığı, 21.01.2012 tarihinde saat 18.34-23.18 aralığında 10 mesaj attığı, 5 mesaj aldığı, 21 arama yaptığı, 6 kez arandığı, katılan …’la 6 iletişim kaydının bulunduğu, saat 19.19’a kadar Mersin ilinde farklı baz istasyonlarından, sonrasında Adana ilinde farklı baz istasyonlarından sinyal verdiği,
Katılan …’ın kullandığı cep telefonunun 17.01.2012-21.01.2012 tarihleri arasında arama, aranma, mesaj atma ve mesaj alma kayıtlarının bulunduğu, Mersin ilinde farklı baz istasyonlarından sinyal verdiği, 22.01.2012 tarihinde saat 05.48-09-38 aralığında 5 mesaj aldığı, 4 mesaj attığı, cep telefonunun Adana ilinde aynı baz istasyonundan sinyal verdiği,
Katılan …’ın kullandığı cep telefonundan 17.01.2012-23.02.2012 tarihleri arasında çok sayıda arama, aranma, mesaj alma ve mesaj atma kaydının bulunduğu, bu zaman diliminde sadece Samsun ilinin farklı baz istasyonlarından sinyal verdiği,
Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 17.04.2012 tarihli ve 10753-7338 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararında; hırsızlık suçundan sorumlu oldukları düşüncesiyle inceleme dışı sanıklar ve sanık tarafından…, … ve …’a yönelik eylemleri nedeniyle eziyet, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, yağma, şantaj ve cinsel saldırıya teşebbüs suçlarından dava açıldığı, …, … ve …’ın gerçekleştirdikleri iddia olunan eylemleriyle ilgili olarak tarafsız bir tanık bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan … 22.01.2012 tarihinde Kollukta; 16.12.2011 tarihinde sanık …’a ait iş yerinde montajcı olarak çalışmaya başladığını, yatakhane olarak kullanılan iş yerine ait çadırda kaldığını, yılbaşı gecesini de katılan … ve müşteki …’la birlikte iş yerinin yatakhanesinde geçirdiklerini, 02.01.2012 tarihinde tekrar mesaiye başladıklarını, öğle saatlerinde istirahat ederken dışarıdan gelen seslerden iş yerine ait bir adet hilti, bir adet matkap, bir adet kaynak makinesi, bir adet spiral ve bir adet makitanın çalındığını duyduğunu, işçilerden sorumlu olan inceleme dışı sanık …’nun yılbaşı gecesinde iş yerinde kalanları çağırdığını, katılan … ve müşteki …’la birlikte onun ofisine gittiklerini, ofiste inceleme dışı sanık …’nun da bulunduğunu, …’ın kendilerine yılbaşı gecesi iş yerine gelen giden birilerinin olup olmadığını sorduğunu, …’a sadece kendilerinin olduğunu, başka gelen giden kimsenin olmadığını, ancak o gece havanın kötü olması nedeniyle içerden çıkmadıklarını söylediklerini, …’ın birkaç kez “Doğru söyleyin.” dediğini, sonra “Çıkın. İşinize bakın.” diyerek kendilerini gönderdiğini, Ocak ayının dokuzunda (Pazar günü) bir haftalık izne ayrıldığını, aynı gün katılan …’in de izin aldığını, kendisinin şehir dışından arkadaşı geldiği için ayın on yedisinde işe gidemediğini, öğleden sonra katılan …’in kendisini telefonla arayıp iş yerinin maaşı ödeyeceğini söylediğini, …’le birlikte …’ın ofisine gittiklerini, …’ın kendilerini iyi bir şekilde karşıladığını, “… size bir şey söyleyeceğim. Doğru söylerseniz bir şey demeyeceğim.” dediğini, iş yerindeki malzemeleri kendilerinin çalıp çalmadıklarını sorduğunu, …’a almadıklarını söylemesi üzerine …’ın kamera kayıtlarının olduğunu ifade ettiğini, …’a “O zaman gidip görelim.” şeklinde cevap verdiğini, …’a ait araca katılan …’le birlikte bindiklerini, araçta …, … ve isimlerini bilmediği 5 kişinin daha olduğunu, şantiyeye gittiklerini, …’ın kullandığı çadıra girdiklerinde yılbaşı gecesi birlikte kaldıkları müşteki …’ın ellerinin ranzaya bağlı, yüzünün kızarmış hâlde olduğunu gördüklerini, sonra …’le kendisini yan yana müşteki …’ın karşısına denk gelecek şekilde oturttuklarını, …’a “Malzemeleri biz çaldık.” dedirttiklerini, …’ın kendilerine vurmaya başladığını, …’i diğer çadıra götürdüklerini, …’ın sürekli kendisini tekmelediğini, bir süre sonra …’in geldiğini, …’in kendisine “… abi, o gün seninle arabaya malzemeleri birlikte koymadık mı?” dediğini, … ve …’ın kendisini diğer çadıra götürdüklerini, yere oturtup ellerini ranzaya bağladıklarını, üzerini ıslatıp yere su döktüklerini, Mustafa isimli şahsın ayaklarını tuttuğunu, …’ın sopayla ayaklarına vurmaya başladığını, doğruyu söyletmek için sık sık sorular sorduklarını, arada bir … ve …’ı da getirerek kendilerini darbetmeye devam ettiklerini, bu durumun 17.01.2012 tarihinde saat 23.00 sıralarında başladığını, 21.01.2012 tarihinde saat 18.00’a kadar devam ettiğini, bu süre zarfında kendisini çırılçıplak soyduklarını, yere koydukları bir rakı şişesine oturtmaya çalıştıklarını, bu eylemi gerçekleştirdikleri esnada …, … ve diğer işçilerin de olduğunu ancak … ve …’ın yanında olmadıklarını, iş yerinde isimlerini bilmediği ancak gördüğü takdirde tanıyabileceği…, Mete ve diğer birkaç kişinin de kendisinin görüntülerini telefonla kaydettiklerini, fotoğrafları ve görüntüleri köyüne ve çevresine gösterip rezil edeceklerini söylediklerini, daha sonra kendisine bir kâğıt ve kalem vererek iş yerinden çalınan malzemeleri kendisinin çaldığını ve iş yerinde alacağının kalmadığını yazdırdıklarını, dört tane boş senet imzaladığını, … ve …’ın da söylenilenleri yazdığını, kimliklerine el konulduğunu, iş yeri sahibi sanık …’ın “Ya malı getireceksiniz ya da eskisini. Olmadı parasını getireceksiniz.” dedikten sonra eline aldığı makasla kendisinin, …’in ve …’ın saçlarını keserek “Bu da size ders olsun.” dediğini, …’ın ise “Bütün delilleriniz elimde. İster getirin. İster getirmeyin. Rezil ederim sizleri.” şeklinde sözler sarf ettiğini, ardından herkesi ayrı arabalarla götürdüklerini, kendisini ana yolda bıraktıklarını, Adana arabasına binip Adana Devlet Hastanesine gittiğini, buradan Seyhan Devlet Hastanesine sevk edildiğini, kendisini hırsızlıkla suçlayıp 17.01.2012 tarihinden itibaren alıkoyan, eziyet edip zorla kâğıt imzalatan, rakı şişesine çırılçıplak vaziyette oturur hâlde fotoğrafını çeken, …, …, Mustafa, Mete isimli kişilerden ve sanık …’dan şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede önceki beyanına ek ve farklı olarak; 17.01.2012 tarihinde inceleme dışı sanık …’ın muhtarlık yaptığı mahalledeki kıraathaneye yevmiyelerini almak için gittiklerini, …’ın kendilerine “Kamera kayıtları varmış. Şirketteki malzemeleri siz çalmışsınız.” dediğini, …’a “Biz yapmadık.” dediğini, …’ın “Patron öyle söylüyor. Sizi görmek istiyor.” diyerek kendilerini şantiyeye götürdüğünü, kendi rızalarıyla oraya gittiklerini, olayı gerçekleştirmediklerini bilmeleri nedeniyle “Kamera kaydı varsa gidip bakalım.” dediklerini, inceleme dışı sanıklar … ve … da yanlarında olduğu hâlde şantiyeye akşam vakti gittiklerini, gece orada kaldıklarını, …’a “Patron gelmeyecek mi?” dediğini, …’ın “Gelecek oğlum. Siz işinize bakın. Yevmiyeniz çalışsın.” dediğini, ertesi gün işe başladıklarını, …’ın daha önce satın aldığı minibüsün arızalı olması nedeniyle birlikte sanayiye gidip geldiklerini, daha sonra bir gün de katılan …’in ehliyet sınavı için Adana’ya gidip geldiğini, Cumartesi günü öğle sıralarında, 21.01.2012 tarihinde sanık … ve yanında birkaç kişinin geldiğini, yanındaki kişileri tanımadığını, ardından …’ın kendilerini çadıra çağırdığını, …’ın kendilerini çadırın içinde bıraktıktan sonra kapıyı çekip çıktığını, içeride mahkeme kurulmuş gibi bir görüntü sergilendiğini, …’ın masada oturduğunu, masada Kuran-ı Kerim olduğunu, şirketten çalınan malzemelerin kendileri tarafından çalınıp çalınmadığı konusunda kendilerine Kuran-ı Kerime el bastırdıklarını, kendisinin onlara çalmadığını söylediğini, …’ın “Yalan söyleme bana.” dediğini, ona “Kuran-ı Kerime el basıyorum. Nasıl yalan söyleyeyim.” şeklinde cevap verdiğini, … ve …’a da aynı şekilde davrandıklarını, onların da Kuran-ı Kerime el bastıklarını, akabinde …’ın kendisine, …’e ve …’a tokat atmaya başladığını, yanındakilerin de kendilerini tartakladığını, kendisini soyup şişeye oturmuş gibi bir görüntü verdirerek fotoğrafını çektiklerini, o esnada sadece sanık …’ın ve onun adamlarının orada bulunduğunu, inceleme dışı sanıkların çadırda olmadıklarını, onların olaya karışmadıklarını, müşteki …’a da şişeye oturmuş gibi görüntü verdirip fotoğrafını çektiklerini, sonra sanık …’ın silah göstererek “Ya mallar gelecek ya da parası gelecek.” dediğini, evrakı kendi el yazılarıyla yazdırdıklarını, yazdıkları esnada sanık …’ın makasla kendisinin, …’in ve …’ın saçlarını kestiğini, evrakı imzalattırıp kimliklerini aldığını, biraz daha tartaklayıp nasihat ettiğini, “Bir daha ben böyle bir şey yapmayacağım.” diye tekrarlattığını, ardından ayrı ayrı arabalara bindirerek kendilerini yol kenarına attığını, çenesinin tartaklanma sırasında kırıldığını, ancak hangisinin vurduğunu bilmediğini, dayak yediği esnada korunmak için kapandığını, herkesin kendisine vurduğunu, yol kenarına bırakıldıktan sonra hastaneye gittiğini, şikâyetinden vazgeçmesi için sanık …’ın kendisine birilerini gönderdiğini, … ve arkadaşlarından kendilerini darbettikleri için şikâyetçi olduğunu, inceleme dışı sanıklardan şikâyetçi olmadığını, davaya katılmak istediğini, soruşturma aşamasındaki beyanıyla çelişki oluşması nedeniyle sorulması üzerine; olaydan sonra yola bırakıldığını, hastaneye gittiğini, çenesindeki kırık nedeniyle ameliyat olduğunu, olayın şokunu atlatamadığını, o anki sinirle farklı şekilde ifade vermiş olabileceğini, olaydan sonra soğukkanlı bir şekilde düşündüğünü, mahkemedeki ifadesinin doğru olduğunu, 23.03.2012 tarihli dilekçenin okunup sorulması üzerine; o dilekçenin kendi el yazısı olduğunu, daha sonra katılan …’e okuttuğunu, ona “Özgür iradenle imzala.” dediğini, onun da dilekçeyi imzaladığını, müşteki …’a dilekçeyi imzalatmak için girişimde bulunmadığını, inceleme dışı sanık …’ın kardeşiyle müşteki …’ın yanına gitmediklerini, yemek yemediklerini,
Katılan … 22.01.2012 tarihinde saat 02.35’te Kollukta; 15.12.2011 tarihinde montaj işçisi olarak işe başladığını, yaklaşık 25 işçiyle birlikte şantiye çadırında kaldıklarını, yılbaşı gecesi diğer işçilerin izne ayrıldığını, kendisinin müşteki … ve katılan … ile birlikte şantiyede kaldığını, 09.01.2012 tarihinde ise bir haftalık izne ayrıldığını, 17.01.2012 tarihinde inceleme dışı sanık …’ın telefonla aradığını, “Gel maaşını vereyim.” dediğini, katılan …’yle buluştuğunu, … ile birlikte …’ın ikametinin yakınındaki bir kıraathaneye gittiklerini, …’ın yanında yeğeni …’ın da bulunduğunu, …’ın “Paranızı şirkette vereceğim.” dediğini, birlikte dolmuşa binerek şantiyeye gittiklerini, çadıra girdiklerinde …’ın kendilerinden cep telefonlarını istediğini, cep telefonlarını …’a verince …’ın kendilerine malzemeleri götürüp götürmediklerini sorduğunu, kendisinin ve…’nin “Ne malzemesi?” şeklinde soru sorduğunu, …’ın çalınan malzemeleri saydığını, …’a çalmadıklarını söylediklerini, …’ın ısrarla “Siz çaldınız.” dedikten sonra gözüne bir yumruk attığını, o esnada çadıra inceleme dışı sanık … ve soyadlarını bilmediği… ve … isimli kişilerin girdiğini, bunun üzerine …’ın orada bulunan bir sopayla kollarına vurmaya başladığını, kendisini bu şekilde darbettikten sonra…’yi de bu şekilde dövdüklerini, “Ananızı, bacınızı sinkaf edeyim. Malzemeler nerede lan.?” diyerek bağırdığını, inceleme dışı sanık … ve… isimli kişinin kollarından tuttuğunu, … ve …’ın ise yüzüne ve karnına yumruklarla vurduğunu, yaklaşık bir saat boyunca bu şekilde darbedildiğini, daha sonra inceleme dışı sanık … ile… isimli şahsın müşteki …’ı içeri getirdiklerini, kendisini ve …’ı kollarından ranza demirlerine bağladıklarını, … ve …’ın sobada ısıttıkları kebap şişini sol elinin üzerine bastıklarını, canı çok yandığı için “Vallahi ben yapmadım. Billahi ben yapmadım. Yapmayın abi.” diyerek bağırdığını, ancak kendisini dinlemeyerek yüzüne soğuk su serptiklerini, daha sonra aynı şeyleri müşteki …’a da yaptıklarını, gece her birinin farklı çadıra götürüldüğünü, çadırda kendisinden başka kalan kişinin olmadığını, kaçmaması için kapının kilitlendiğini, orada yattığını, yaklaşık iki gün kadar bu çadırda kaldığını, …’ın birkaç kez kendisine yemek getirdiğini, 20.01.2012 tarihinde kendisini yatakhanenin bulunduğu şantiye çadırına götürdüklerini, … ve …’ı gördüğünü, …’ın aynı şekilde “Siz mi yaptınız? Siz mi götürdünüz?” şeklinde sorular sorduğunu, kendisinin yapmadığını söylediğini, bir süre bekledikten sonra aç olup olmadıklarını sorduğunu, kendisinin biraz acıktığını söylemesi üzerine yemek getirdiklerini, yemeği yedikten sonra kendisini tekrar daha önce kaldığı çadıra götürdüklerini, 21 Ocak sabahına kadar çadırda bulunduğunu, sabah saatlerinde kendisini tekrar yatakhanenin bulunduğu çadıra götürdüklerini, çadırda inceleme dışı sanıklar …, …, …, … ile… isimli kişinin bulunduğu, kendilerini akşam saatlerine kadar ranza demirlerine kablo ile bağladıklarını, şahısların hepsinin kendisine tekme, tokat ve yumrukla vurduklarını, akşam saatlerinde adını hatırlamadığı şirket sahibinin geldiğini, bu kişinin de yine aynı şekilde kendisine suçlamada bulunarak tekme ve yumrukla vurduğunu, kendisinin ise bir şey çalmadığını ve çalanı bilmediğini söylediğini, ancak şirket sahibinin inanmadığını, daha sonra kendisine hırsızlık yaptığına dair kâğıt yazdırılıp imzalattırıldığını, aynı şekilde… ve …’a da belge yazdırılıp imzalattırıldığını, ardından saçının üst tarafının makasla kesildiğini, sonra cep telefonunu iade ettiklerini, ilk önce…’yi ana yola kadar servis aracıyla bıraktıklarını, sonra …’ı götürüp bıraktıklarını, en son kendisini de bıraktıklarını, ana yola gittiğinde… ve …’ın orada olmadıklarını gördüğünü, Adana iline giden bir dolmuşa binerek Adana’ya gittiğini, …’ın kendisini cep telefonundan arayıp hastaneye gittiklerini söylediğini, kendisinin de Adana’da hastaneye gittiğini, durumlarını gelen polis memurlarına anlattıklarını, inceleme dışı sanıklar … Külahlıoğu, …, … ile soyadlarını bilmediği … ve… isimli şahıslardan şikâyetçi olduğunu,
24.01.2012 tarihinde Kollukta; kendisine gösterilen yazılı belgeyi zorla ve silahla imzalattıran kişinin inceleme dışı sanık … olduğunu, nüfus cüzdanını alan kişinin de … olduğunu, çıplak fotoğraflarını çeken kişinin … olduğunu, …’ın “Çaldığın malları geri getirmezsen seni ve bu belgeleri jandarmaya teslim edeceğim.” dediğini, ayrıca …’ın yaklaşık 4 tane içeriğini bilmediği kâğıdı da kendisine imzalattırdığını, kendisini darbeden, alıkoyan, çıplak fotoğraflarını çeken …, …, …, …, … ve …’ten şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; olayın katılan …’nin mahkemede anlattığı şekilde cereyan ettiğini, onun ifadelerine katıldığını, sadece sanık …’dan şikâyetçi olduğunu, diğerlerinin bir suçunun olmadığını, çelişki nedeniyle sorulması üzerine; olay sonrası şoka girdiğini, ne dediğini bilmediğini, mahkemedeki ifadesinin doğru olduğunu, 23.03.2012 tarihli dilekçenin gösterilerek okunup sorulması üzerine; …’nin dilekçeyi yazıp hazırladığını ve kendisine okutturduğunu, bu şekilde dilekçeyi imzaladığını, dilekçeyi imzalaması için müşteki …’ın yanına gitmediklerini, sorulması üzerine; saçlarını sanık …’ın kestiğini,
Müşteki … 22.01.2012 tarihinde saat 03.27’de Kollukta; 15.11.2011 tarihinde montajcı olarak işe girdiğini, yaklaşık 25 kişiyle birlikte şirkete ait şantiye çadırlarında kaldığını, yılbaşı gecesi diğer işçilerin izne ayrıldığını, evinin uzak olması nedeniyle kendisinin ve katılanlar … ve…’nin izne ayrılmadıklarını, 02.01.2012 tarihinde şirketten bazı aletlerin çalındığını duyduğunu, 17.01.2012 tarihinde saat 18.30-19.00 sıralarına kadar çalıştıklarını, akşam saatlerinde yatakhanede uyuduğu esnada inceleme dışı sanık …’ın kendisine seslendiğini, yemekhane çadırına girdiğinde inceleme dışı sanık …’ın kendisine bir tokat attığını, yere düştüğünü, kendisi yerde iken …’ın, cep telefonunu ve nüfus cüzdanını alıp “O iki şerefsiz de gelecek bekle.” dediğini, kendisini yatakhane koğuşuna götürdüklerini, yere su döküp suyun üzerine oturttuklarını, ranza demirine kollarını kabloyla bağladıklarını, “Malzemeleri ne yaptınız?” diye sorduklarını, malzemelerden haberinin olmadığını söylediğini, şahısların kendisini bağladıktan sonra ayrıldıklarını, aynı akşam saat 21.00 sıralarında çadıra… ve …’in de geldiğini, daha sonra inceleme dışı sanıklar …, …, … ile soyadlarını bilmediği… ve … isimli şahısların da içeri girdiğini, hepsinin… ve …’e tekme ve tokatla vurmaya başladıklarını, daha sonra hortum ve kablolarla onları da ranzaya bağladıklarını, bir iki saat sonra kendisinin ve…’nin bağlarını çözüp çırılçıplak soyduklarını, büyük bir rakı şişesini ortaya koyduklarını, …’ın…’ye şişenin üzerine oturmasını söylediğini, …’nin “Beni bu hâle düşürmeyin. Suçum yok. Ama vurun öldürün. Bu hâle düşürmeyin.” diyerek yalvardığını, ancak şahısların dinlemediğini, … ve Mete isimli kişilerin…’nin kollarından tutup ona şişenin üzerine oturmuş gibi poz verdirdiklerini, …, …, Mustafa ve … isimli kişilerin cep telefonlarıyla…’nin fotoğraflarını çektiklerini, ardından aynı şeyleri kendisine de yaptıklarını, kendileriyle alay ettiklerini, tekrar ranzaya bağlayıp falakaya yatırdıklarını, ertesi gün yine aynı şekilde kendisini ve yanında bulunan…’yi darbettiklerini, …’i başka bir çadıra götürdüklerini, 21.01.2012 tarihi saat 18.00’a kadar şahısların darp ve eziyetlerinin devam ettiğini, saat 18.00 sıralarında …’ın kendisini, …’i ve…’yi bir araya topladığını, başlarına silah dayayıp hırsızlığı yaptıklarına dair kâğıtları yazdırıp imzalattıklarını, içeriğini bilmediği başka kâğıtları da imzaladıklarını, şikâyetçi olmamalarını, hastaneye gitmemelerini söylediklerini, sonra cep telefonlarını iade ettiklerini, …’ın “Bu benim size armağanım olsun.” diyerek makasla saçının üst tarafını kestiğini, daha sonra şirketin servis minibüsü ile herkesi ayrı ayrı götürüp ana yola bıraktıklarını, kimliğini alamadığını, Adana’ya giden bir dolmuşa binerek hastaneye geldiğini, polis memurlarına durumu anlattığını, …, …, … ile soyadlarını bilmediği…, … ve Mete isimli kişilerden şikâyetçi olduğunu,
24.01.2012 tarihinde Kollukta; iki adet yazılı belgeyi zorla ve kendisini darbederek imzalatanların inceleme dışı sanıklar …, …, … olduğunu, nüfus cüzdanını …’ın aldığını, “Salı gününe kadar çaldığınız malzemeleri geri getirmezsen seni imzaladığın kağıtla birlikte jandarmaya teslim edeceğim.” dediğini, kendisini soyundurup rakı şişesine oturur vaziyette fotoğrafını çeken inceleme dışı sanıklar …, …, … olduğunu, …, …, …, …, … ve …’ten davacı ve şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; inceleme dışı sanıkların 21.01.2012 tarihinde kendilerine evrak imzalattırdıklarında sanık …’ın da orada olduğunu, kendilerine tokat attığını, sanık …’ın kendisinin ve… ile …’in saçlarını makasla kestiğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu, ancak davaya müdahil sıfatıyla katılmak istemediğini, daha önceki beyanlarının doğru olduğunu, … ve …’in celse arasında verdikleri 23.03.2012 tarihli dilekçenin okunup sorulması üzerine; yaklaşık 20 gün önce katılan …’nin inceleme dışı sanık …’ın kardeşi Fikret Küllahlıoğluyla birlikte Kozan’a kendisinin yanına geldiklerini, söz konusu dilekçenin altında imzalarının olduğunu, “Sen de bu şekilde ifade ver. Suçlu …’dır. Diğerlerinin suçu yoktur.” şeklinde beyanda bulunmasını teklif ettiklerini, onlara “Siz şimdi gidin ben yarın gelirim.” dediğini, önce kabul etmiş gibi gözüktüğünü, ancak dilekçeyi imzalamaya gitmediğini, sorulması üzerine; kendisinin saçını sanık …’ın kestiğini, emniyette ifade verirken saatin çok geç olduğunu, bu yüzden o şekilde beyanda bulunmuş olabileceğini, yatakhane çadırında 17.01.2012-21.01.2012 tarihleri arasında tutulduklarını, o tarihlerde yataklı işçi sayısının 14 olduğunu, diğer 11 işçinin telefonlarını da inceleme dışı sanık …’nun toplayıp malzemelerin konulduğu çadıra götürdüğünü, zaman zaman kendilerine yemek verdiklerini, ayrıca tuvalet ihtiyaçları için de çadırdan dışarı çıktıklarında diğer işçilerin malzeme çadırında kaldıklarını gördüğünü, inceleme dışı sanık … Küllahlıoğlu kendisini şişeye oturmuş bir vaziyetteymiş gibi göstermeye çalıştığında…’nin de aynı çadırda olduğunu, inceleme dışı sanık … ile Ahmet adında bir kişinin daha o esnada orada olduğunu, başka kimsenin bulunmadığını, …’nin hazırlık beyanının okunup sorulması üzerine; kabul etmediğini, kendisini şişeye oturturlarken…’nin de orada olduğunu,
İfade etmişlerdir.
Tanıklar …, … ve … 21.02.2012 tarihinde Savcılıkta; sanığa ait şirkette altı yıldır çalıştığını, avukatın “Bildiğinizi, gördüğünüzü söyleyin.” dediğini, o yüzden ifade verdiklerini, 21.01.2012 tarihinde çay molası verdikleri esnada tanık …’in “Yetişin.” dediğini, çadırda müşteki … ve katılan …’in katılan …’yi dövdüğünü, …’nin çenesini tuttuğunu, onları ayırdıklarını, sonra işlerine döndüklerini, ardından…, … ve …’ın hırsızlık yaptıklarını, kendi aralarında anlaşamadıklarını duyduklarını,
Mahkemede; sadece…, … ve …’ın birbirleriyle kavga ettiklerini bildiklerini, kendilerinin ise yetkililere haber verdiklerini, şantiyede hırsızlık olayı olduğunu sonradan öğrendiklerini, iddianamede anlatılan olayla ilgili bilgilerinin olmadığını,
Tanık … 21.02.2012 tarihinde Savcılıkta; 21.01.2012 tarihinde şantiyede çalıştığını, saat 10.00 sıralarında çadıra sigara almak için girdiğinde aynı iş yerinde çalışan…, … ve …’ın kavga ettiklerini gördüğünü, müşteki … ve katılan …’in katılan …’yi dövdüklerini, tek başına onları ayıramadığını, tanıkların yardımıyla ayırmayı başardıklarını,
Mahkemede ek olarak; iddianamede yazılan olaylarla ilgili bilgisinin olmadığını, hırsızlık olayını sonradan duyduğunu,
Tanık Mehmet Ali Tavlı Mahkemede; sanığa ait inşaat şirketinin araçlarının bakım ve onarımlarını yaptığını, araçları kendisine inceleme dışı sanık …’ın getirdiğini, 18.01.2012 tarihinde inceleme dışı sanık …, soyadını bilmediği Hüseyin ve katılan …’nin saat 09:30 civarında iki aracı tamir için getirdiklerini, saat 16:00 sıralarında araçları teslim ettiğini,
Tanık … 21.02.2012 tarihinde Savcılıkta; inşaat şirketinde idari işler şefi olduğunu, şirkette bir hırsızlık olayının meydana geldiğini, 21.01.2012 tarihinde inceleme dışı sanık …’nun kendisini çağırdığını, hırsızlık olayını, katılanlar… ve … ile müşteki …’ın gerçekleştirdiklerini, …’nin başka bir suçtan infazının olduğunu öğrendiklerini, olayı jandarmaya bildirmemeleri için…’nin kendilerine yalvardığını, malzemeleri getireceğini, getirmediği takdirde parasını ödeyeceğini söylediğini, şirketten alacağı olmadığına dair tutanak imzaladığını, … ve …’ın da aynı şekilde kendilerinden paralarını aldıklarına dair tutanak imzaladıklarını, bunun üzerine…, … ve …’ı bıraktıklarını, …, … ve …’ın tekrar geleceklerini söylediklerini ancak bir daha uğramadıklarını, tutanaklarda yazılı paraları tutanakların tutulduğu gün…, … ve …’a ödediğini, ödeme konusunda muhasebeci Abidin’in de haberi olduğunu,
Mahkemede; kendisinin idareci olduğunu, olayı bilmediğini, inceleme dışı sanık …’ın geldiğini, …, … ve …’ın, iş yerinde hırsızlık yaptıklarını itiraf ettiklerini söylediğini, …, … ve …’ın hırsızlık yaptıklarına ilişkin tutanağı yanında yazdıklarını, bunun üzerine…, … ve …’ın iş yeriyle ilişiklerini kestiğini, başka bir bilgisinin olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
İnceleme dışı sanık … 23.01.2012 tarihinde Kollukta; sanık …’a ait inşaat şirketinde ustabaşı olarak çalıştığını, yılbaşı gecesinde şantiyede bazı aletlerin çalındığını, 21.01.2012 tarihinde müşteki …’ın yanına gelerek, katılan …’nin ayakkabılarının çamur içinde olduğunu gördüğünü, ona nereden geldiğini sorduğunu, bunun üzerine…’nin “Sen beni gördün mü?” dediğini, …’ye ne yaptığını sorduğunu, …’nin “Gel seninle çadırın içinde konuşalım.” şeklinde cevap verdiğini, çadırın içinde…’nin bıçak çekerek “Gördüklerini kimseye anlatma. Bu malzemeleri ben çaldım.” dediğini, o esnada içeri katılan …’in girdiğini, …’nin …’e de bıçak çekerek “Sen de gördüklerini kimseye anlatma.” dediğini, “Birisine söylerseniz sizi öldürürüm.” şeklinde tehditte bulunduğunu kendisine anlattığını, bunun üzerine kendisinin…’yi yanına çağırarak sorduğunu, …’nin kendisine paraya ihtiyacı olması nedeniyle malzemeleri çaldığını, tek başına çuvala koyarak iki seferde Adana’nın Kozan ilçesine götürüp sattığını söylediğini, bu olayla ilgili olarak…, … ve …’ı yüzleştirdiğini, … ve …’ın malzemeleri…’nin çaldığını gördüklerini söylediklerini, kendisinin yanında…, … ve …’ın kavga ettiklerini, birbirlerine yumrukla vurduklarını, olayı patronu olan sanık …’a anlattığını, onun talimatıyla… ve …’in işine son verdiğini, …’ın “Bu şahısları emniyete götürün. Teslim edin.” dediğini, ancak…’nin kendisine yalvarıp “Beni emniyete teslim etme. Malzemeyi getirip size vereceğim. Hatta size yazılı evrak vererek malzemeleri getirip vereceğimi taahhüt ederim.” dediğini, bir kâğıda çalmış olduğu malzemeleri getireceğini yazarak kendisine verdiğini, kendisinin…, … ve …’ı darbetmediğini, onları alıkoymadığını, cep telefonlarını ve kimliklerini almadığını, katılanların ve müştekinin işten çıkarılmaları nedeniyle iftira attıklarını,
24.01.2012 tarihinde Savcılıkta; katılanları ve müştekiyi kendisinin işe aldığını, bir süre çalışmalarından sonra hırsızlık olduğunu, bazı eşyaların kaybolduğunu, kendisinin…, … ve …’dan şüphelendiğini, daha sonra …’ın itirafta bulunarak…’nin hırsızlık olayını gerçekleştirdiğini söylediğini, kendisinin bu durumu patronuna ilettiğini, patronunun “Polise teslim edelim.” dediğini, ancak…’nin “Ben size belge vereyim. Nüfus cüzdanlarımız da sizde kalsın. Çalınan malzemeleri geri getireceğim.” diyerek yalvardığını, taahhütte bulunduğunu ve buna dair…, … ve …’ın belge imzaladıklarını, bu olayın ardından…, … ve …’ın kendilerine bu suçlamaları yönelttiğini, ilgili belgeleri ve nüfus cüzdanlarını polise teslim ettiğini, hırsızlığı sadece…’nin yaptığını öğrendiğini, kendisinin huzurunda…, … ve …’ın arasında tartışma çıktığını, kavga ettiklerini, …’nin diğerlerine “Sizi de katarım. Siz de bana iştirak ettiniz.” demesi üzerine…, … ve …’ın birlikte belge imzalayıp verdiklerini, bu belgeleri alırken ve konuşmalar geçerken sadece…, …, … ve kendisinin olduğunu, …, … ve …’ın belgeleri verip gittiklerini, Pazartesi günü malları getirdiklerinde belgeleri ve kimlikleri iade etmeyi planladığını, ancak şikâyetçi olmaya gittiklerini öğrendiğini, eziyet ve silaha yönelik iddiaların doğru olmadığını,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; katılanlara ve müştekiye zorla bir şey imzalatmadığını, onları hürriyetlerinden yoksun bırakmadığını, önceki beyanlarını tekrar ettiğini,
21.02.2012 tarihinde Mersin E-Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü aracılığıyla Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği dilekçede; 2011 yılının Kasım ayında yaklaşık 10 kişiyi işe aldıklarını, 40 gün civarında birlikte çalıştıklarını, bu sürede çok fazla hırsızlık olayının meydana geldiğini, son alınan işçileri çıkarmaya karar verdiklerini, ancak araya yılbaşının girmesi nedeniyle işten çıkarmaları yılbaşı sonrasına ertelediklerini, müşteki … ile katılanlar… ve …’in yılbaşını şantiyede geçirmek istediklerini ve malzemelere bekçilik yapacaklarını söylediklerini, izin dönüşü bazı malzemelerin kaybolması nedeniyle müşteki … ve katılanlar… ile …’in bilgisine başvurduğunu, ancak onlardan malumatlarının olmadığı cevabını aldığını, ertesi gün katılanlar… ve …’in işe gelmediklerini gördüğünü, öğle molasında son alınan 10 işçinin işten çıkarılacağını konuştuklarını, bu konuşmayı duyan …’ın yanına gelip bir hususu konuşmak istediğini, ancak bunun karşılığında işten çıkarılmayacağına dair söz verilmesi talebini ilettiğini, …’a işten çıkarılmayacağı konusunda söz verdiğini, bunun üzerine …’ın söz konusu malzemeleri yılbaşı tatilinde çalan kişinin… olduğunu, ayrıca…’nin kendisini ve …’i bıçakla tehdit ettiğini söylediğini, katılanlar… ve …’in izinli oldukları sürede çalıştıkları 6 günün yevmiyesi için sık sık kendisini telefonla aradığını, onlara şirket servisiyle şantiyeye geldiklerinde ödemelerini yapacağını söylediğini, … ve … geldiğinde …’ı çağırıp yüzleştirdiğini, …’ın her şeyi açığa vurduğu hususunu…’nin anladığını, bunun üzerine birbirlerine girdiklerini, sonra onları ayırıp patronuna olayın kimin gerçekleştirdiğini haber verdiğini, patronunun ilgili kişiyi polise teslim etmesini söylediğini, …’nin bunu duyunca kendisine yalvarıp infazının olduğundan bahsettiğini, polise şikâyet etmemesi karşılığında çaldığı malzemeleri iade edeceğini söylediğini, o tarihe kadar güvence oluşturması için nüfus cüzdanlarını ve el yazılarıyla yazdıkları tutanakları verdiğini, malzemeleri getirdikleri yere gidebilmeleri için…, … ve …’a 10’ar TL verip gönderdiğini,
10.05.2012 tarihinde Mahkemede; daha önceki savunmalarını tekrar ettiğini, suçlamaları kabul etmediğini, hırsızlık olayının yılbaşı gecesi olduğunu, kolluğa başvurmadıklarını, yılbaşı dönüşü işçilerin aletlerin kaybolduğunu söylediklerini, aletlerin kayıp mı olduğunu yoksa çalınmış mı olduğunu anlamaya çalıştıklarını, çalınan malzemelere ilişkin katılanlar…, … ile müşteki …’ın şirketten alacaklarını aldıklarına dair düzenlenen belgelerin okunduktan sonra inceleme dışı sanığa gösterilerek sorulması üzerine; bu belgeleri…, … ve …’dan kendisinin almadığını, şirketin idari işler şefi tanık …’nin aldığını, kendisinin sonradan haberinin olduğunu, … ve …’in izne ayrıldıktan sonra dönmediklerini, 21.01.2012 tarihinde…, … ve …’ın gelerek tekrar çalışmak istediklerini ilettiklerini, kendisinin tanık …’ye, …, … ve …’ın sigorta girişlerini yapmasını söylediğini, …, … ve …’ın bunun üzerine söz konusu belgeleri tanık …’ye verdiklerini öğrendiğini, savcılık beyanıyla çelişki oluşması nedeniyle sorulması üzerine: savcılıkta ne dediğini bilmediğini, ne olduğunu anlamadan kendisini cezaevinde bulduğunu,
07.06.2012 tarihinde Mersin E-Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü aracılığıyla Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği dilekçede; şantiyede yaşanan hırsızlık olayını iş vereni olan… Bey’e bildirdiğini, 21.01.2012 tarihinde sanık …’nın telefonla kendisini aradığını, şantiyeye gelmek için yola çıktığını söylediğini, bu üç şahsı çadırına göndermesini istediğini, kendisinin de bu kişilere patronun kendileriyle görüşeceğini söyleyip sonra onun yanına gönderdiğini ve işine devam ettiğini, orada neler yaşandığını bilmediğini, mesai bitimi oraya gittiğinde kimsenin orada olmadığını, ardından eve gittiğini, akşam saatlerinde müşteki …’ın kendisini telefonla arayıp işten çıkarma mevzusunu sorduğunu, ona bilgisinin olmadığını söylediğini, …’ın şikâyetçi olacağını söylemesi üzerine ona “Sen bilirsin.” dediğini,
İnceleme dışı sanık … 23.01.2012 tarihinde Kollukta; sanık …’a ait inşaat şirketinde yaklaşık altı aydır çalıştığını, katılanlar… ve … ile müşteki …’ı iş yerinden tanıdığını, bu kişilerin bir buçuk ay kadar önce yevmiyeli işçi olarak işe başladıklarını, şantiyede çalışan diğer işçilerin 2011 yılının sonunda izne ayrıldıklarını, …, … ve …’ın ise izne ayrılmayıp şantiyede kaldıklarını, 02.01.2012 tarihinde kendisini tekrar işbaşı yaptığında…, … ve …’ın orada çalışmalarına devam ettiklerini, kısa bir süre sonra ise işten ayrılıp gittiklerini, şahısların nereye gittiklerini bilmediğini, katılanların ve müştekinin iddia ettikleri olayları gerçekleştirmediğini ve olaylara tanık olmadığını, iş yerinden bazı aletlerin yılbaşında çalındığı hususunun doğru olduğunu, bu konuyla ilgili olarak patronlarının müracaatta bulunup bulunmadıklarını bilmediğini, inceleme dışı sanıklar … ve …’ın iş yerinden arkadaşları, …’ın, eniştesi, …’ın ise kardeşi olduğunu, Mustafa isimli şahsın kim olduğunu bilmediğini, iş yerinde birçok kişinin isminin… olduğunu, iş yerinin sahibinin … olduğunu,
24.01.2012 tarihinde Savcılıkta; katılanlar…, … ve müşteki …’ın imzaladığı iddia edilen belgeleri görmediğini, belgelerin varlığından da haberinin olmadığını, nüfus cüzdanlarının nerede olduğunu bilmediğini, …, … ve …’ın hırsızlık yaptığına dair bir bilgisinin de olmadığını, yılbaşı gecesi iş yerinden bazı aletlerin çalındığını herkesin bildiğini, ancak kimin çaldığını bilmediğini,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde ve Mahkemede; daha önceki beyanlarını tekrar ettiğini, evine helal kazanç götürme derdinde olduğunu, iddiaların asılsız, çirkin olduğunu, daha önceki beyanlarını tekrar ettiğini,
İnceleme dışı sanık … 24.01.2012 tarihinde Kollukta; sanık …’a ait inşaat şirketinde bir buçuk aydır işçi olarak çalıştığını, katılanlar…, … ve müşteki …’ı tanıdığını, ancak onlarla bir samimiyetinin bulunmadığını, yılbaşında şantiyeden bazı aletlerin çalındığını ve çalan kişilerin…, … ve … olduğunu çevreden duyduğunu, bu olaydan sonra…, … ve …’ın işten ayrılıp gittiklerini öğrendiğini, iddiaları kabul etmediğini,
24.01.2012 tarihinde önceki beyanına ek olarak Savcılıkta; katılanlar…, … ve müşteki …’ın imzaladıkları iddia edilen belgelerin varlığından haberdar olmadığını, …, … ve …’ın nüfus cüzdanlarını nerede olduğunu bilmediğini, …, … ve …’ın, iş yerinde hırsızlık yaptıklarının şantiyede konuşulduğunu, ancak diğer olaylara tanık olmadığını,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde ve Mahkemede; daha önceki beyanlarını tekrar ettiğini,
İnceleme dışı sanık … 23.01.2012 tarihinde Kollukta; sanık …’a ait iş yerinde çalıştığını, katılan …’i tanıdığını ancak katılan … ve müşteki …’ı tanımadığını, çalıştığı iş yerinde yılbaşı günü hırsızlık yaşandığına ilişkin bir bilgisinin olmadığını, iddiaları kabul etmediğini,
24.01.2012 tarihinde Savcılıkta; katılanların ve müştekinin belge imzaladıklarını ve dövüldüklerini görmediğini,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde ve Mahkemede; ; daha önceki beyanlarını tekrar ettiğini,
İnceleme dışı sanık … 23.01.2012 tarihinde Kollukta; 02.01.2012 tarihinde aşçı olarak işe başladığını, katılanlar…, … ve müşteki …’ı iş yerinden tanıdığını, bu kişilerin kendisinden önce şirkette çalışmaya başladıklarını, işe başlamasından bir hafta sonra üçünün de iş yerinden ayrıldıklarını, şirkette işe başladığı zaman bazı aletlerin çalındığını duyduğunu, iş yerinde çalışan personelin hırsızlık olayını…, … ve …’ın gerçekleştirdiklerini konuştuklarını, hırsızlık olayından sonra işe girmesi nedeniyle o konuda bilgi sahibi olmadığını, …, … ve …’ın şantiyede mi yoksa evlerinde mi kaldıklarını bilmediğini, iddiaları kabul etmediğini,
24.01.2014 tarihinde Savcılıkta; kendisinin cep telefonunun olmadığını, görüntü çektiği iddialarının gerçeği yansıtmadığını,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde ve Mahkemede; daha önceki beyanlarını tekrar ettiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık … Kollukta; katılanlar…, … ve müşteki …’ın çalıştığı inşaat şirketinin sahibi olduğunu, yaklaşık iki aydan beri şirketinde kablo ve el aletleri hırsızlığı yaşandığı hususunu şantiyedeki usta başlarından duyduğunu, son olarak yine bazı aletlerin çalındığını öğrendiğini, ancak kimin yaptığını bilmediğini, inceleme dışı sanık …’ın 21.01.2012 tarihinde kendisini telefonla aradığını, aletleri iş yerinde çalışan…’nin çalıp Kozan’da bulunan bir hurdacıya 2.000 TL karşılığında sattığını, bu olayı gören …’ın kendisini haberdar ettiğini, …’ye bu olayı sorması üzerine…’nin olayı kendisinin gerçekleştirdiğini ve pişman olduğunu söylediğini haber verdiğini, bunun üzerine …’a “Olayın doğruluğunu araştır, eğer böyle bir şey yapmışlarsa içerideki alacaklarını ödeyin ve işten çıkarın. Polise ve jandarmaya bu şahısları teslim edin.” dediğini, …, … ve …’ı tanımadığını, şirketinde çalışan yüz civarında işçisi olduğunu, işçilerle ustabaşılarının muhatap olduğunu, kendisinin muhatap olmadığını, Adana’daki ofisinde kaldığını, iddiaları kabul etmediğini,
24.01.2012 tarihinde Savcılıkta; katılanların ve müştekinin aletleri kendilerinin çaldıklarını inceleme dışı sanık …’a itiraf ettiklerini, …’a “Biz el yazısıyla belge verelim. Bu eşyaları getirip teslim edelim. Bu iş kapansın.” dediklerini ve kendi el yazılarıyla yazdıkları belgeleri …’a verdiklerini, ayrıca nüfus cüzdanlarını da …’a emanet olarak bıraktıklarını öğrendiğini, Pazartesi günü eşyaları getirip belgeleri ve nüfus cüzdanlarını alacaklarını …’a söylediklerini, bu durumu …’ın kendisine haber vermesi üzerine “Gereğini yapın. Pazartesi de çıkışlarını verirsiniz.” dediğini, söz konusu belgeler alındığında kendisinin orada olmadığını, belgeleri getirerek emniyet görevlilerine teslim ettiklerini,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; olayın kendisine bildirilmesi üzerine olayı polise ve jandarmaya intikal ettirmeleri talimatını verdiğini, daha önceki beyanlarını tekrar ettiğini,
Mahkemede; şirketinin durumunu bildikleri için büyük bir şantaj ve para isteme olayıyla karşı karşıya olduğunu, şantiyede amirlerin bulunduğunu, katılanlar… ve … ile müşteki …’ı tanımadığını, … ve …’ın şikâyetten vazgeçme karşılığında kendisinden para istediklerini, diğerlerini yönlendiren ve yöneten kişinin… olduğunu, kendisinin sabıkasının bulunduğunu, bu olaydan sonra bir ay şantiyede ve çevrede araştırma yaptığını, inceleme dışı sanık …’ın yirmi yıldan beri şirkette yirmi farklı şehirde işçi yönettiğini, onunla ilgili hiçbir şikâyet almadığını, işçilerin tahsil durumunun düşük olduğunu, en ufak bir durumda kavga ettiklerini, …, … ve …’ın yılbaşından yedi gün önce işe girdiklerini, yılbaşında izin kullanmayacaklarını söylediklerini, huzurda bulunan…, … ve …’la hiçbir şekilde bir araya gelmediklerini, her ayın on beşinde işçilerine helal para dağıtmak istediğini, … ve …’in celse arasında sundukları 23.03.2012 tarihli dilekçelerin okunup sorulması üzerine; kendisinin yedi günlük bir işçi ile muhatap olmayacağını, … ve … bu dilekçeden önce emniyette ve savcılıkta farklı ifade vermesinin düşündürücü olduğunu,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanığa atılı eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sabit olup olmadığı;
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde eziyet “zulüm, sıkıntı ve güçlük” şeklinde tanımlanmıştır.
İnsan haklarının en ağır ihlallerinden birini oluşturan işkence ve eziyet gibi eylemlerin yaptırıma bağlanması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda çok sayıda uluslararası sözleşme düzenlenmiştir. Bu kapsamda Türkiye, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi; İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile İşkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesine taraf olmuştur.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5. maddesinde yer alan “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.” hükmüne paralel olarak Anayasamızın 17/3. maddesinde “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir cezaya ve muameleye tabi tutulamaz” hükmü ile işkence ve eziyet yasaklanmış, 38/5. maddesinde de kişilerin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı vurgulanmıştır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın “Eziyet” başlıklı 96. maddesinin birinci fıkrası;
“(1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
…” biçiminde düzenlenmiş,
Madde gerekçesi ise;
“…Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu filler de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu filler, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir…” şeklinde açıklanmıştır.
Eziyet suçu ile korunan hukuki değer kişilerin vücut bütünlüğü, haysiyet ve şerefleridir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019, s. 300; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 14. Bası, 2019, s. 291; Sinan Altunç, Özel Ceza Hukuku, 2. Cilt, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, 2018, s. 373.).
Eziyet suçu serbest hareketli bir suç olup bu suçun faili herkes olabilir. Eziyet teşkil eden fiillerin kamu görevlisi olan kişilerce ve görevleriyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde işkence; fiillerin belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmemesi hâlinde ise kasten yaralama, hakaret gibi bağımsız suçlar gündeme gelecektir.
Eziyet suçunun manevi unsuru genel kasttır. Suçun gerçekleşebilmesi için, insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlar yaptığını bilmesi ve istemesi yeterli olup kanuni düzenleme eziyetin belirli bir saik ile işlenmesini aramamıştır (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin Yayınevi, 12. Baskı, Ankara 2015, s. 289; Sinan Altunç, Özel Ceza Hukuku, 2. Cilt, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, 2018, s. 373; Handan Yokuş Sevük, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yaynevi, 2. Baskı, s.66.).
TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesi;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç tipi ile bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanması eylemleri cezalandırılmak istenmiştir. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir.” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanun’un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Çetin Özek-Sahir Erman, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, , İstanbul 1994, s. 130; Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Ankara 2008, s. 363; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2018 Adalet Yayınevi, 17. Baskı, s. 368) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ile bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu’ndaki tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı veya herhangi bir işaretle işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk- A.Gökcen- M.Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Kitabevi, Ankara 2019, 18. Bası, s. 405.).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873.).
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinin gerekçesinde “kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından “müşterek faillik” kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” şeklindeki hüküm ile müşterek faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmış ise suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira müşterek faillikte aranan en önemli unsurlardan birisi, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmasıdır.
Müşterek faillik, suçun birden fazla suç ortağı tarafından “birlikte suç işleme kararına bağlı olarak” ve “fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulmak suretiyle” müştereken gerçekleştirilmesidir. Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı “fail” statüsündedir. Müşterek faillerin hareketleri bir bütün olarak adeta tek kişinin fiili gibi değerlendirilir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, Kasım 2013, s. 440). Bu nedenle müşterek faillerin her biri kanunda o suç için öngörülmüş temel ceza ile cezalandırılmalı, ancak bu ifadeden müşterek faillerin mutlaka aynı miktarda ceza ile cezalandırılmalarının zorunlu olduğu şeklinde bir sonuç da çıkarılmamalıdır. Kusurun ağırlığı, amaç ve saik gibi faile göre farklılık gösteren kriterlere dayanılarak her bir fail yönünden temel cezanın farklı şekilde belirlenmesi mümkün ise de, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı gibi her fail için geçerli ortak kriterlere dayanılarak temel cezanın farklı şekilde belirlenmesinin eşitlik ilkesine aykırı olacağı ve ayrıca çelişkiye neden olacağı açıktır.

Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılanlar…, … ve müşteki …’ın sanığa ait inşaat şirketinde 15.12.2011 tarihinde çalışmaya başladıkları, diğer işçilerin aksine yılbaşında izne ayrılmayıp şantiyede kaldıkları, 02.01.2012 tarihinde tekrar işbaşı yaptıkları, inceleme dışı sanık …’ın kendilerini çağırıp şantiyeden çalınan iş aletleri konusunda bilgi sahibi olup olmadıklarını sorduğu, katılanların ve müştekinin bilgi sahibi olmadıklarını belirttikleri, katılanlar… ve …’in 09.01.2012 tarihine kadar çalışmaya devam edip daha sonra bir haftalık izne ayrıldıkları, müşteki …’ın ise 17.01.2012 tarihine kadar çalıştığı, aynı gün akşamı müşteki … yatakhanede uyuduğu esnada …’ın kendisine seslendiği, … yemekhane çadırına girdiğinde inceleme dışı sanık …’ın kendisine bir tokat atıp yere düşürdüğü, kendisi yerde iken …’ın, cep telefonunu ve nüfus cüzdanını alıp “O iki şerefsiz de gelecek bekle.” dediği, …’ı yatakhane koğuşuna götürüp yere su dökerek oraya oturttukları, ranza demirine kollarını kabloyla bağladıkları, “Malzemeleri ne yaptınız?” diye sordukları, …’ın malzemelerden haberinin olmadığını söylediği, şahısların kendisini bağladıktan sonra ayrıldıkları, inceleme dışı sanık …’ın katılan …’i telefonla arayıp yevmiyelerini ödeyeceğini söylediği, bunun üzerine …’in katılan …’yi telefonla aradığı, buluştuktan sonra inceleme dışı sanık …’ın ofisine gittikleri, ofiste …’ın hırsızlık olayına ilişkin kamera görüntülerinin bulunduğunu söylediği, bunun üzerine…’nin kendilerinin hırsızlık yapmadığını, varsa görüntüleri izleyebileceklerini ifade ettiği, bu şekilde iş yerine ait araçla inceleme dışı sanık … ve diğer 5 kişiyle birlikte şantiyeye saat 21.00 sıralarında gittikleri, orada… ve …’in …’ın bir ranzaya bağlı ve darbedilmiş olduğunu gördükleri, cep telefonlarının ellerinden alındığı ve hırsızlık olayını itiraf etmeleri için 17.01.2012 tarihinden 21.01.2012 tarihine kadar şantiyede tutularak yüz ve karın bölgelerine denk gelecek şekilde darbedildikleri, ranzaya bağlandıkları, yere ve üzerlerine soğuk su döküldüğü, inceleme dışı sanıklar … ve …’ın sobada ısıttıkları kebap şişini …’in sol elinin üzerine basarak olayı itiraf ettirmeye çalıştıkları ve yüzüne soğuk su serptikleri, daha sonra katılanlara ve müştekiye iş yerinden alacaklarının kalmadığına dair tutanakların imzalattırıldığı ve kimliklerine el konulduğu, 21.01.2012 tarihinde ise katılan …’nin sanık …’ın “Ya malı getireceksiniz ya da eskisini. Olmadı parasını getireceksiniz.” dedikten sonra eline aldığı makasla kendisinin, …’in ve …’ın saçlarını keserek “Bu da size ders olsun.” dediğini, katılan …’in 21.01.2012 tarihinde akşam saatlerinde adını hatırlamadığı şirket sahibinin geldiğini, bu kişinin de yine aynı şekilde kendisine suçlamada bulunarak tekme ve yumrukla vurduğunu, kendisinin ise bir şey çalmadığını ve çalanı bilmediğini söylediğini, ancak şirket sahibinin kendisine inanmadığını, daha sonra kendisine, … ve …’a hırsızlık yaptıklarına dair kâğıt yazdırılıp imzalattırıldığını, ardından saçının üst tarafının makasla kesildiğini, müşteki …’ın soruşturma aşamasında 21.01.2012 tarihinde inceleme dışı sanık …’ın “Bu benim size armağanım olsun.” diyerek makasla saçının üst tarafını kestiğini belirttiği, ancak kovuşturma aşamasında 21.01.2012 tarihinde kendilerine evrak imzalattırıldığında sanık …’ın da orada olduğunu, kendilerine tokat attığını, kendisinin, … ve …’in saçlarını makasla kesen kişinin sanık … olduğunu, emniyette çok geç bir saatte ifade verdiğini, bu yüzden mahkemedeki ifadesinin doğru olduğunu iddia ettiği, sanık …’ın ise işçilerle kendisinin muhatap olmadığını, ustabaşıların onlarla ilgilendiğini, büyük bir şantaj ve para isteme olayıyla karşı karşıya kaldığını, katılanlar… ve … ile müşteki …’ı tanımadığını, … ve …’ın şikâyetten vazgeçme karşılığında kendisinden para istediklerini, parayı paylaşacaklarını söylediklerini, diğerlerini yönlendiren ve yöneten kişinin… olduğunu, kendisinin Adana ofisinde kaldığını, katılanları ve müştekiyi alıkoyup darbetmediğini savunduğu, …, … ve … hakkında düzenlenen adli raporlarda belirtildiği üzere…’nin yüz, baş, boyun ve çene bölgesinin travmaya maruz kaldığı, sol göz altında ödem ve ekimoz, sağ çene ekleminde ve sol çene altı kemiğinde kırık, …’in sol alt göz kapağında cilt eritemi, sol el sırtında 1 cm çapında cilt yanığı, …’ın sol göz kapağında ödem ve eritem, her iki kulak ciltlerinde eritem, her iki ayak tabanında cilt eritemi oluşacak şekilde yaralandıkları anlaşılan olayda;
İnceleme dışı sanık …’ın 07.06.2012 tarihinde Mersin E-Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü aracılığıyla Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği dilekçeyle şantiyede yaşanan hırsızlık olayını iş vereni olan sanık …’a bildirdiğini, 21.01.2012 tarihinde sanığın telefonla kendisini aradığını, şantiyeye doğru gelmekte olduğunu söyleyip katılanları ve müştekiyi çadırına göndermesini istediğini, bunun üzerine katılanları ve müştekiyi, sanığın, kendileriyle görüşeceğini söyleyerek onun çadırına gönderdiğini ve işine devam ettiğini beyan etmesi, dosyada bulunan HTS kayıtlarına göre sanık …’ın kullandığı cep telefonunun 21.01.2012 tarihinde saat 12.04-18.42 aralığında Mersin ilinden sinyal vermesi, katılanlar… ve …’in soruşturma aşamasında istikrarlı olarak 21.01.2012 tarihinde çalıştıkları iş yeri sahibi olan sanık …’ın şantiyeye geldiğini, kendilerini tekme ve tokatla darbettiğini, eline aldığı makasla saçlarını keserek “Bu da size ders olsun.” dediğini beyan etmeleri, müşteki …’ın ise kovuşturma aşamasında sanığın kendilerine tokat attığını ve saçlarını kestiğini belirtmesi, katılanların ve müştekinin serbest kaldıktan sonra aynı gün içerisinde hastaneye darp şikâyetiyle müracaat etmeleri ve tespit edilen yaralanmalarının olayın oluş şekline ilişkin anlatımlarıyla örtüşmesi, katılanlar ve müştekiye ait kimliklerin ve onlar tarafından imzalanan tutanakların sanık … tarafından polislere teslim edilmesi hususları bir bütün olarak ele alındığında; inceleme dışı sanıklar …, …, …, … ve …’ın iş yerinde meydana gelen hırsızlık olayının sorumlusu oldukları söylenen katılanları ve müştekiyi 17.01.2012 tarihinden 21.01.2012 tarihine kadar şantiyede rızaları dışında tutmaları, bu zaman diliminde hırsızlık suçunu itiraf etmeleri için…, … ve …’ı adli raporlarda belirtilen yaralanmalara neden olacak şekilde darbetmeleri, sanığın 21.01.2012 tarihinde şantiyeye geldikten sonra orada 5 gün boyunca zorla tutulan ve darbedilen katılanlar ve müştekiyi tekme ve tokatla darbetmeye devam ederek eline aldığı makasla onların saçlarını kesmesi hususunun, müşteki ve katılanlara yönelik 17.01.2012 tarihinden itibaren kendisinin lehine olarak işlenen eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin sanığın en başından itibaren bilgi sahibi olduğunu ve kendisinin talimatı olmaksızın atılı suçların işlenmesinin mümkün olmadığını göstermesi, lehine düzenlenen belgeleri polislere kendisinin teslim etmesi, bu şekilde inceleme dışı sanıklar tarafından işlenen, kesinleşen ve itiraza konu olmayan eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına fikir ve eylem birliği içerisinde katılması ile olay üzerinde birlikte hâkimiyet kurması nedenleriyle sanığa atılı eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, birinci uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden;
2- Sanık hakkında TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanma koşularının oluşup oluşmadığı;
Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda; müşteki …’ın şantiyede çalıştığı esnada inceleme dışı sanıklar tarafından darbedildikten sonra götürülerek ranza demirine bağlanması, katılanlar… ve …’in ise hile ile şantiyeye götürüldükten sonra darbedilmeleri ve aynı şekilde ranza demirlerine bağlanarak 17.01.2012 tarihinden 21.01.2012 tarihine kadar cebren şantiyede tutulmaları, şantiyede zorla tutulduğunu bildiği katılanların ve müştekinin çadırına gönderilmesini isteyen sanığın katılanları ve müştekiyi tekme ve tokatlarla darbetmesi, daha sonra eline aldığı makasla saçlarını kesmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın, inceleme dışı sanıklarla fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek katılanlar… ve …’i başta hile, daha sonra ise cebir kullanmak, müşteki …’ı ise olayın en başından itibaren cebir kullanmak suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılmaları nedeniyle sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cebir, tehdit veya hile ile işlenmiş nitelikli hâlini düzenleyen TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanma şartlarının oluştuğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, ikinci uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
3- Sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
Burada “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları üzerinde durulmalıdır. Kanunda bu konuda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin belirlemelerin yapılması mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın ve suçun özellikleri göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği tespit edilmelidir. Bu bağlamda “aynı zamanda” kavramı dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıkları aynı zaman dilimi olarak kabul edilmelidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 98-143 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da bu hususlar vurgulanmıştır.
TCK’nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, Kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Aynı suç işleme kararının varlığının olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlâl edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan düzenleme; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da birinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil, yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliğidir. Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı üzere, bir fiilin hukuki anlamda tekliği ile doğal anlamda tekliği kavramlarının aynı olmadığı göz ardı edilmemelidir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016, s. 492.). Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi vb. gibi.
TCK’da bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne de yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCK’nın 172/2. maddesi). Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
1- Fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun “aynı suç” olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şart birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları, içerisinde beş kişiye ait cüzdanların bulunduğu çantanın çalınması hâllerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında üçüncü uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda;
Aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için fiilin hukuki anlamda tek olması ve bu fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi gerektiği, inceleme dışı sanıkların önce müşteki …’ı şantiyede ranza demirine bağlamak suretiyle hürriyetini cebren kısıtlamaları, katılanlar… ve …’i ise hile ile araca bindirerek şantiye götürmeleri ve daha sonra 17.01.2012-21.01.2012 tarihleri arasında ayrı ayrı cebren tutmaları, sanığın ise 21.01.2012 tarihinde olayın gerçekleştiği şantiyeye gelerek kendisinin lehine işlenen ve talimatı olmadan işlenmesi mümkün olmayan, inceleme dışı sanıkların 5 gün boyunca gerçekleştirdikleri eylemlere iştirak iradesini, zorla tutulan katılanlar ve müştekiyi tekme ve tokatla darbetmeye devam etmek ve saçlarının kesmek şeklinde gerçekleştirdiği eylemlerle açık bir şekilde ortaya koyması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın, hürriyetleri cebir kullanılmak suretiyle kısıtlanan üç ayrı mağduru tekme ve tokatla darbetmesi, herbirini ayrı ayrı tutarak saçlarını kesmesi şeklindeki fiillerinin doğal anlamda tek olmadığı gibi hukuki anlamda da tek olmaması, bu bağlamda sanığın eylemlerinin TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla kez işlenmesi…” veya aynı Kanun’un aynı maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fille işlenmesi…” kapsamına girmemesi nedenleriyle sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla üçüncü uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
4- Sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı;
Haksız tahrik 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmek suretiyle, kişiye haksız fiilin etkisi altında işlediği suçtan ötürü verilecek cezadan belli bir oranda indirim yapılması öngörülmüştür.
TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, failin haksız bir tahrikin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder. Bu hâlde fail, haksız tahrikin doğurduğu öfke veya elemin, ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Bu açıklamalardan sonra, 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenen “hata” konusuna da değinmek gerekmektedir.
TCK’nun “Hata” başlıklı 30. maddesi,
“(1) Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
(2) Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
(3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
(4) İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin 3. fıkrasına göre, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi bu hatasından yararlanacaktır. Burada hem ceza sorumluluğunu kaldıran hem de ceza sorumluluğunu azaltan hallerde hatanın düzenlenmiş olduğu görülmektedir.
Gerçekleştirdiği eylemle ilgili olarak ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan bir sebebin somut olayda var olduğunu düşünen kişi, bu hususta kaçınılmaz bir hataya düşmesi hâlinde 5237 sayılı TCK’nın 30/3. maddesi gereğince bu hatasından faydalanacaktır. Bu kapsamda haksız tahrik konusunda yanılgıya düşülmesi durumunda hatanın kaçınılmaz olup olmadığı değerlendirilecek, yanılgının kaçınılabilir olduğu sonucuna ulaşılırsa fail hakkında haksız tahrik hükmü uygulanmayacaktır.
Hatanın kaçınılmaz olup olmadığının belirlenmesine yönelik olarak da kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulacaktır.
Bu açıklamalar ışığında dördüncü uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda;
16.12.2011 tarihinde sanığa ait inşaat şirketinde işe başladıktan sonra yılbaşında diğer işçilerin izne ayrılmalarına rağmen katılanlar… ve … ile müşteki …’ın izne ayrılmayıp inceleme dışı sanıkların bilgisi dahilinde şantiyede kalmaları, 02.01.2012 tarihinde tekrar iş başı yapılması ve bazı iş aletlerinin çalındığının farkedilmesi üzerine kendilerinden şüphelenilmesi, inceleme dışı sanıklar ve sanık … tarafından hırsızlık olayına ilişkin olarak adli mercilere başvurulmaksızın katılanlar ve müştekinin üzerine yoğunlaşan şüpheleri nedeniyle hırsızlık olayını gerçekleştirdiklerini itiraf ettirmek için onları hürriyetlerinden yoksun bırakmaları, bunun neticesinde katılanlar ve müştekinin tutanak imzalayıp hırsızlık olayından kendilerinin sorumlu olduğunu ifade etmeleri, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarına ilişkin eylemler tamamlandıktan sonra katılanlar… ve … ile müşteki …’ın inceleme dışı sanıkların ve sanık … hakkında şikâyette bulunmalarından sonra inşaat şirketinden iş aletlerinin çaldıkları iddiasıyla katılanlar ve müşteki hakkında suç duyurusunda bulunulması, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 17.04.2012 tarihli ve 10753-7338 sayılı soruşturmayla…, … ve … hakkında hırsızlık suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, inceleme dışı sanıklar ve sanık …’ın doğruluğunu hukuka uygun bir şekilde araştırıp tetkik etmeden basit bir suç zannıyla hareket ederek atılı suçları işlediği nazara alındığında, sanığın ceza sorumluluğunu azaltan nedenler arasında yer alan haksız tahrikin gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düştüğü kabul edilemeyeceğinden, yine atılı suçların haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisiyle değil, mağdurlara suçlarını itiraf ettirmek, çalındığı iddia olunan mallardan kaynaklanan zararın giderilmesi amacıyla işlendiğinden sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması mümkün olmayıp bu konuda araştırılması gereken başka bir husus da bulunmamaktadır.
Bu itibarla, dördüncü uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanma koşullarının oluştuğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.10.2020 tarihinde yapılan müzakerede birinci, ikinci ve üçüncü uyuşmazlıklar yönünden oy birliğiyle, dördüncü uyuşmazlık yönünden ise oy çokluğuyla karar verildi.