Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/279 E. 2020/518 K. 10.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/279
KARAR NO : 2020/518
KARAR TARİHİ : 10.12.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 343-873

Sanık …’nun hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b, 143 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna; mala zarar verme suçundan aynı Kanun’un 151/1 ve 52. maddeleri uyarınca 2400 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Şanlıurfa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.04.2011 tarihli ve 849-386 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 18.02.2014 tarih ve 10830-4908 sayı ile;
“Sanığın 08.06.2010 tarihli duruşmada, kiralık ev aradığı dönemde suça konu eve de baktığı ve demir parmaklıklar üzerindeki parmak izinin bu şekilde çıkmış olabileceğine, tanık …’nın kesin ve açık adreslerini hatırlayamamakla birlikte sanığa aynı bölgede, zemin katta birkaç tane ev gösterdiği ve ev bakan kişilerin evin odalarıyla birlikte çevresini de incelediğine dair beyanları karşısında; suça konu evin sahibi tanık … ile müştekiden, sanığın iddia ettiği mayıs ayı içinde söz konusu yerin kiralık olup olmadığı, evin müşteki tarafından kiralandığı tarih ile müştekinin kullanımdaki iken kiralık ilanı verilip verilmediği belirlendikten sonra, kanıtlar bir bütün hâlinde değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 11.11.2014 tarih ve 343-873 sayı ile;
“…Yargıtay bozma ilamında dinlenilmesi gerektiği belirtilen suça konu evin sahibi olan tanık … zaten mahkememizce 18.01.2011 tarihli celsede dinlenmiş, tanık ifadesinde evinin kiraya verme işlemlerini emlakçının yaptığını, sanığın kendisiyle hiç görüşmediğini, müşteki kiracısı olduğu hâlde onu dahi ilk defa duruşmada gördüğünü açıklamış, evin kiralama işleriyle ilgili yine duruşmada tanık olarak dinlenen emlakçıyı işaret etmiş, böylece evin kiralama işlerinden habersiz olduğunu açıkça beyan etmiştir. Artık bu beyanlarından sonra evin sahibi olan bu tanıktan sorularak ulaşılabilecek hiç bir maddi gerçek olmadığı bizce aşikardır. Dolayısıyla bu tanığın yeniden dinlenmesine yönelik yargıtay bozma gerekçesi yerinde değildir. Müşteki ise 08.06.2010 tarihli celsede sanık ve ailesinin şikâyetten vazgeçirmek için baskı yaptıklarını beyan ederek sanık savunmalarının yerinde olmadığını belirtmiştir. Bozma ilamında müştekiye sorulması istenen hususların mahkemenin mahkûmiyet yönünde oluşan kanaatini değiştirecek kesinlikte hususlar olmadığı düşünülmektedir. Müştekiden sorularak ulaşılabilecek bir maddi gerçeğin olmadığı açıkça ortadır. Sanık mahkememizce alınan ilk ifadesinde müştekinin adresi belirtilen evini hiç bilmediğini söylemiş, 04.03.2010 tarihli zapta geçen beyanında da iddianamede belirtilen müştekinin suça konu evinin adresini bilmediğini ısrarla beyan etmiş, ancak avukatıyla temas edip müdafi eşliğinde geldiği ilk duruşmada bu açıklamalarından dönerek mahkememizce afaki ve inandırıcılıktan uzak görülerek itibar edilmeyen suç konusu evi kiralamak için gezdiği sırada parmak izinin kalmış olabileceği şeklindeki oluşa, hayatın olağan akışına ve mahkemenin kabulüne uygun olmayan bu savunmasını geliştirmiştir. Tanık olarak sanık tarafından gösterilen emlakçı … ifadesinde somut adres vermekten ısrarla kaçınarak bazı evlere sanığı götürdüğünü açıklamış, soyut ifadelerle sanık tarafından sonradan kurgulandığı açık olan savunmaya dayanak beyanlar vermeye çalışmıştır. Mahkememizce ilk kararda tanık beyanları, sanık savunmaları, müştekinin açıklamaları, parmak izi gibi maddi deliller ayrıntısıyla irdelenerek oluşan vicdani kanaate göre açıklanan gerekçelerle mahkûmiyet hükmü kurulmuştur. Dosyadaki delillerle bu meyanda tanıklarla ve olayın süjeleriyle doğrudan temas kuran yerel mahkemedir. Bunun sonucu oluşan kanaat bizce hukuki ve yerindedir. Evi kiralamak için diğer birkaç kişi ile birlikte evi gezdiği iddia edilen sanığın ve diğer kişilerin değilde yalnızca onun parmak izinin, evin başka bölümlerinde sözgelimi evin iç mekanlarında, kapı kollarında v.s değilde özellikle suçun işlendiği pencere parmaklıklarında tespit edilmesi hayatın olağan akışına uygun değildir ve bu husus bile tek başına kanaat oluşturmak için yeterli bir tespittir. Kriminal laboratuarının cevap yazısı oldukça temkinli yazılmıştır. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Oysa mahkeme hâkiminin benzer olaylardan edindiği tecrübe, yaptığı bilimsel araştırmalarla vardığı kesin kanaat oldukça hukukidir. Dış mekanda, rüzgar, yağmur, güneş, rutubet v.s. tüm dış etkilere açık bir yüzeyde parmak izinin bir kaç günden fazla kalmayacağı izahtan varestedir. Sanık mayıs ayında ev baktığını söylerken suç 16.07.2009 tarihinde işlenmiş ve aynı tarihlerde parmak izi tespiti yapılmıştır. Yani iki aya yakın bir zaman geçmiştir. Bu süre içinde parmak izinin o yüzeyde kalmayacağı aşikardır. Malumun ispatı gerekmez. Açıklanan bu gerekçelerle bizce Yargıtayın bozma ilamı ve gerekçeleri usul ve yasaya uygun değildir.” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükümlerin de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.01.2015 tarihli ve 4629 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 123-1264 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 22.05.2018 tarih ve 283-7921 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup temyizin ve direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suçların sabit olup olmadığının tespiti bakımından eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin olup ayrıca sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün, adli para cezasının tutarına göre temyizen incelenmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konularının sırayla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
I- Sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün, adli para cezasının tutarına göre temyizen incelenmesinin mümkün olup olmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın hırsızlık ve mala zarar verme suçundan cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece 21.04.2011 tarih ve 849-386 sayı ile, mala zarar verme suçundan temel cezanın, TCK’nın 151/1. maddesi uyarınca “120 gün adli para cezası” olarak belirlendiği ve bir günü 20 TL’den paraya çevrilerek, sonuç olarak sanığın 2400 TL adli para cezası; hırsızlık suçundan ise aynı Kanun’un 142/1-b ve 143. maddeleri uyarınca 2 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Sanık müdafisinin 25.04.2011 tarihinde süre tutum dilekçesi vererek sanık hakkında ceza tertibine karar verilmesi nedeniyle kararı temyiz ettiklerini beyan ettiği, sanık müdafisi tarafından ayrıntılı temyiz dilekçesinin verilmediği, hükümlerin temyizi üzerine Özel Dairece yapılan inceleme sonucunda her iki suçtan kurulan hükümlerin bozulmasına karar verildiği, bozma ilamı sonrası devam olunan yargılama neticesinde Yerel Mahkemece 11.11.2014 tarih ve 343-873 sayı ile direnme kararı verilerek sanığın atılı suçlardan önceki hükümler gibi cezalandırılmasına hükmolunduğu, sanık müdafisince aynı tarihli süre tutum dilekçesi ile herhangi bir suç adı gösterilmeksizin sanığın aleyhine olan kararı temyiz ettiklerinin belirtilip 23.12.2014 tarihinde verilen ayrıntılı temyiz dilekçesinde de yine suç adı belirtilmeksizin kararın temyiz edildiği ifadelerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
TCK’nın 151. maddesinin birinci fıkrasında “Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenen mala zarar verme suçunun yaptırımı, hapis veya adli para cezası biçiminde seçimlik ceza olarak öngörülmüştür.
TCK’nın “Adlî para cezası” başlıklı 52. maddesi ise;
“(1) Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
(2) En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.
(3) Kararda, adlî para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305/1. maddesine göre ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. İnceleme tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde de hükümler; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi” olarak sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde bulunmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adlî yargı dışında bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları, geri verme talebi ile ilgili kararlar hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi kabildir.
Hükümlerin temyiz edilebilmeleri kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Anılan istisna, hukuk devletinde kabulü mümkün ve meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının özüne zarar vermeyecek şekilde ve orantılı olmalı, ayrıca kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesinin birinci fıkrasında, ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra bu kuralın istisnaları maddenin ikinci fıkrasında;
“1- İki milyar (iki bin) liraya kadar para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı on milyar (on bin) lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Temyiz olunamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine dair 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 tarihli ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz.” şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üç bin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz.” biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda da, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 TL’den fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz kanun yolu açık hâle gelmiştir.
1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesinin birinci fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekmektedir. Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Diğer taraftan temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar, söz konusu hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmayacaktır. Zira 1412 sayılı CMUK’nın 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, yasal süresinde açılmış temyiz davası bulunup bulunmadığı, istemde bulunanların temyize hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, bu şartlardan birinin eksik olduğunun tespiti hâlinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Mahkemece bu hususlarda hatalı ya da eksik değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması hâlinde ise Yargıtay tarafından işin esasına geçilmeden önce bu üç husus, 1412 sayılı Kanun’un 317. maddesi uyarınca değerlendirilip temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek ve temyiz şartlarının varlığının tespiti durumunda temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü, hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Ceza Genel Kurulunun 12.03.2013 tarihli ve 1515–202 ile 21.12.2010 tarihli ve 230–264 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla, suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece sanık hakkında mala zarar verme suçundan TCK’nın 151/1. maddesi uyarınca temel cezanın “120 gün adli para cezası” şeklinde belirlenmesinden sonra aynı Kanun’un 52. maddesi uyarınca günlüğü 20 TL’den olmak üzere sanığın sonuç olarak 2400 TL adli para cezası ile mahkûmiyetine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, suç vasfına ilişkin veya kesinlik sınırını aşacak nitelikte bir müeyyide içermesi gerektiği yönünde aleyhe temyiz bulunmayan ve karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı olan 3.000 TL’nin altında kalan ve doğrudan hükmedilen 2400 TL’den ibaret adli para cezasına ilişkin hükmün temyiz kabiliyetinin bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkânının bulunmadığı ahvalde, bu aykırılıkların 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi imkânı bulunduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu itibarla, sanık müdafisinin mala zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.
II- Sanığa atılı hırsızlık suçunun sabit olup olmadığının tespiti bakımından eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan …’in ikametinden hırsızlık yapıldığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
Olay yeri inceleme raporunda; bahse konu ikametin Serhat Apartmanının zemin katında bulunan 1 numaralı daire olduğu, girişe göre sol tarafta koridorun karşısında bulunan yatak odasının ahşap olan penceresinin açık olduğu, pencerede takılı bulunan metal sinekliğin orta kısmının yırtıldığı, pencerenin ön tarafında bulunan demir korkuluğun sağlam olduğu, pencerenin önünde yatak bulunduğu, demir korkuluk üzerinde vücut izi ele geçirildiğinin bildirildiği,
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünce düzenlenen 21.07.2009 tarihli raporda; katılanın evinin yatak odası penceresinde takılı bulunan demir korkuluk üzerinden elde edilen parmak izinin AFİS sisteminde yapılan incelemesinde, sanık …’nun sol el işaret parmak izi olduğunun tespit edildiği bilgilerine yer verildiği,
02.04.2010 tarihinde mahallinde icra edilen keşif sonrası bilirkişi tarafından sunulan raporda; olay yerinin Serhat Apartmanının zemin katında bulunduğu, hırsızlık olayının meydana geldiği yatak odası penceresinin apartmanın bahçesine baktığı, bu pencerenin genel yola bakmadığının belirtildiği,
Yerel Mahkemece, demir pencere korkuluğu üzerinde bulunan bir parmak izinin ne kadar süre ile mukayese izi almaya elverişli şekilde durabileceği hususunun sorulması üzerine Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığınca gönderilen 19.07.2010 tarihli görüş yazısında, parmak izini oluşturan vücut sıvısının içinde organik ve inorganik maddeler bulunduğu, bu nedenle bir yüzey üzerine temas neticesinde dokunulan yüzeyde parmak izi kalıp kalmadığının kişiden kişiye değişebildiği, vücut sıvısının yeteri kadar salgılanmasını engelleyen kimi deri hastalıklarının izin yüzeyde kalmasını etkileyebildiği, inşaat işçisi gibi bazı meslek gruplarında çalışan kişilerin papil hatlarında deformasyondan dolayı dokunulan yüzeyde parmak izi kalmayabileceği, nem, yağmur, aşırı sıcak ve aşırı soğuk gibi iklim şartları ile parmak izi bırakılan materyalin yüzey özelliklerinin de parmak izinin yüzeyde bekleme süresini etkileyen faktörler olduğu, demir pencere korkuluğu gözeneksiz bir yüzey olduğundan üzerinde iz olan bölgelere temas, sürtünme, korozyon ve iklim şartları gibi etkenlerin izin kaybolmasına veya deforme olmasına neden olabileceğinden bu izin ne kadar süre ile kalabileceği hususunda kesin bir süre verilemeyeceğinin bildirildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan … soruşturma aşamasında; 16.07.2009 tarihinde saat 22.30 sıralarında ikametine gelerek kol çantasını yatak odasında bulunan yatağın üzerine bıraktığını, odanın penceresinin açık olduğunu, pencerede sineklik bulunduğunu, 17.07.2009 tarihinde saat 01.30 sıralarında odaya dönüp pencereyi kapatacağı sırada sinekliğin yırtılmış olduğunu fark ettiğini, kontrol ettiğinde kol çantasının çalınmış olduğunu anladığını, çantasının içinde kimliği, sürücü belgesi, banka kartları ve 175 TL’nin bulunduğu cüzdanı ile bir adet altın kolye, bir adet altın yüzük, üç adet gümüş yüzük, bir çift gümüş küpe ve Nokia 6230 İ model, 545 2505330 numaralı hattın takılı olduğu cep telefonunun olduğunu,
Kovuşturma aşamasında; ucunda çivi bulunan sopanın pencereden içeriye uzatılarak çantasının çalınmış olduğunu, olay sonrasında sopanın bahçede bulunduğunu, hırsızlık yapılan pencerenin herkesin gelip geçebileceği bir yerde olmadığını, sadece apartman sakinlerinin buraya girebileceğini, tanıkların eve mayıs ayında baktıklarını söylediklerini, hırsızlık olayının ise haziran ayında gerçekleştiğini, parmak izinin birkaç günden fazla bulunduğu yerde kalmayacağını, bu nedenle beyanların doğru olmadığını, sanığın anne ve babasının bir önceki duruşmanın bitiminde şikayetten vazgeçme hâlinde zararını karşılayacaklarına dair üzerinde baskı kurmaya çalıştıklarını,
Tanık … kovuşturma aşamasında; emlakçılık yapığını, öncesinden tanıdığı sanığın babasının, kiralık ev baktığını, uygun fiyatlı ve giriş katında bir daire istediğini söylediğini, kendisinin de diğer emlakçı arkadaşlarıyla görüşerek onlarda bulunan bazı evlere sanığın babasını götürdüğünü, sanığın da babasının yanında ev bakmaya geldiğini, sanık ve babasına… Mahallesi 24 Yol Caddesinin arka taraflarında beş-altı tane giriş katı evi gösterdiğini, ancak evlerin kesin ve açık adreslerini hatırlamadığını, Osman isminde soy ismini bilmediği emlakçı arkadaşının ilanlarından bu evlere ulaştığını, gösterdiği evlerin sahipleriyle herhangi bir görüşme ve ilişkisinin olmadığını, genellikle müşterilerin evi gezerken kapısını, penceresini açıp kapatıp kontrol ettiklerini, bu kapsamda sanığın da parmaklıkların sağlamlığını kontrol etmiş olabileceğini,
Tanık… kovuşturma aşamasında; yaklaşık bir yıl önce mayıs ayında kendisi gibi emlakçılık yapan …’nın kiralık ev aradığını söylemesi üzerine arkadaşına Veysel Karani Mahallesi 24 Yol Caddesi yakınlarında beş-altı tane kiralık ev bulunduğunu belirttiğini, Hüseyin’in de bu evleri müşterilere gezdirdiğini, kendisinin bizzat ev göstermede bulunmadığını, evlerin kime gösterildiğini bilmediğini, sanığı daha önce hiç görmediğini, bahse konu evin sahibinin … olduğunu, bu evi daha sonra Demirler Emlak kanalıyla tanımadığı bir kişiye kiraya verdiğini, kiracının huzurda bulunan katılan olup olmadığını da bilmediğini,
Tanık … kovuşturma aşamasında; katılanın oturduğu evin kendisine ait olduğunu, huzurda bulunan sanığı daha önce hiç görmediğini, evin kiraya verilmesi işlemlerini emlakçının takip ettiğini, kiracısı olduğu hâlde katılanı dahi mahkemede gördüğünü,
Beyan etmişlerdir.
Sanık kovuşturma aşamasında 10.11.2009 tarihli celsede dinlenmesinde; üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, katılanı tanımadığını, oturduğu adresi bilmediğini, parmak izlerinin katılanın evinin penceresinde bulunmasını anlayamadığını,
08.06.2010 tarihli celsede ise; mahkemede beyanda bulunduktan sonra bu olayın gerçekleştiği evin yerini araştırdığını, evi bulduktan sonra kiralık ev aradığı mayıs ayının sonlarında bu eve de baktığını hatırladığını, parmak izinin bu şekilde çıkmış olabileceğini, bu durumu önceki duruşmada hatırlayamadığını,
Savunmuştur.
Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’nun, katılanın zemin katta bulunan ikametine hırsızlık amacıyla gelerek demir korkuluk takılı olan yatak odası penceresinin sinekliğini yırtıp dışarıdan uzattığı sopa vasıtasıyla yatak üzerindeki kol çantasını çaldığının iddia ve kabul edildiği olayda;
Katılanın, 16.07.2012 tarihinde gece vakti ikametinden hırsızlık yapıldığı yönünde müracaatta bulunması üzerine başlatılan tahkikat kapsamında yatak odası penceresinde takılı bulunan demir korkuluk üzerinden elde edilen parmak izinin sanığa ait olduğunun tespit edildiği,
Sanığın, kovuşturma aşamasında, önce katılanı tanımadığını, evine hiç gitmediğini, parmak izinin ne şekilde elde edildiğini anlayamadığını savunmasına rağmen ilerleyen aşamalarda, katılanın evinin yerini araştırdığında, mayıs ayı sonlarına doğru buraya kiralık ev bakmak amacıyla geldiğini hatırladığını, sağlam olup olmadığını kontrol ederken demir korkuluk üzerinde parmak izi bırakmış olabileceğini beyan etmesi, tanık …’nın da bu beyanı kısmen doğrular şekilde adres bilgilerini tam olarak hatırlayamamakla birlikte sanığa, katılanın evinin de bulunduğu… Mahallesinde beş-altı adet kiralık ev gösterdiğini söylemesi karşısında, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm delillerin toplanması ve tartışılmasının zorunlu olduğu cihetle, öncelikle yöntemine uygun şekilde sanığın parmak izlerinin temin edilerek suç mahallinde elde edilen parmak izi ile karşılaştırmasının yapılması, akabinde katılan … ile suça konu evin sahibi olan tanık …’un yeniden dinlenmesi ile 2012 yılı Mayıs ayında suça konu yerin kiralık olup olmadığı, katılanın suça konu yere ne zaman taşındığı, katılanın kullanımında iken bu yerde kiralık ilanı verilip verilmediği hususlarının açıklattırılarak sonucuna göre sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; suçun sabit olup olmadığının tespiti bakımından eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmediği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Şanlıurfa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.11.2014 tarihli ve 343-873 sayılı, sanık hakkında hırsızlık suçundan verilen direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı suçun sabit olup olmadığının tespiti bakımından eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede ön sorun bakımından oy birliğiyle, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla karar verildi.