Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/227 E. 2018/338 K. 10.07.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/227
KARAR NO : 2018/338
KARAR TARİHİ : 10.07.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 15.04.2014
Sayısı : 158-125

Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Büyükçekmece 1. Asliye Ceza Mahkemesince 30.11.2011 gün ve 894-2244 sayı ile; eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesince 15.04.2014 gün 158-125 sayı ile, sanığın kasten öldürme suçuna teşebbüsten TCK’nun 81/1, 35/2, 29/1, 62/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba hükmolunmuş, hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.10.2017 gün ve 221-2985 sayı ile; TCK’nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.01.2018 gün ve 2820 sayı ile;
“Sanık ve mağdur arkadaş olup, sanığın, hakkındaki yaralamaya ilişkin davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilen diğer sanık ….’la mağdurun restoranına giderek birlikte alkol almasından da anlaşılacağı üzere, mağdurla arasında bir husumetin bulunmadığı açıktır. Olay her iki tarafın da alkollü olarak aynı araç içinde gitmekte iken nedeni anlaşılamayan bir tartışma sonunda aniden gelişmiştir. Dolayısıyla ortada sanığın mağduru öldürmesini gerektiren ciddi hiçbir neden dosyaya yansımış değildir.
Mağdur hakkında Büyükçekmece Adli Tıp Şube Müdürlüğünden aldırılan 12.05.2005 ve 16.03.2009 tarihli raporlar, mağdurdaki her bir yaranın ayrı ayrı kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olup olmadığı konusunda bir ifadeye yer verilmediğinden eksik ve yetersiz olmakla birlikte, raporda ‘mağdurun alnında 3 cm’lik kesi, sol tarafta 0.5 cm’lik kesi, sol skapula ortada 1.5 cm’lik ve yana doğru ilerleyen 2 cm derinliğinde toraksa nafiz olmayan ve arka koltuk altı çizgisi 7-8. kosta seviyesinde 1.5 cm’lik ve toraksa nafiz cilt altı amfizemi yapacak şekilde’ şeklindeki ibarelerden, mağdurdaki yara sayısının 4 adetten ibaret olduğu, bunlardan sadece toraksa nafiz cilt altı amfizemi yapacak şeklinde tanımlanan bir adet yaranın kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Her iki tarafın da alkollü olduğu, diğer sanığın da mağdura eliyle vurduğu ve gece vaktinde gerçekleşen kavga ortamında, sanığın hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı tartışmalı olmakla birlikte, mağdurdaki yara yerlerinin hayati organların bulunduğu alın ve sırt bölgesi olmasına karşın, darbelerden sadece bir adedinin hayati tehlike oluşturması ve diğerlerinin mağdurun yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadığının anlaşılması karşısında, sanığın bıçakla mağdura rahatlıkla vurma imkânı bulduğu ancak, birisi dışında diğerlerinin öldürme kastını ortaya koyacak derecede şiddetli olmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece kabul edilen oluşta, ‘olay yerine polislerin geldiğini gören sanıkların eylemlerine son vererek olay yerinden kaçtıkları’ belirtilmiş ise de, olayın tek görgü tanığı olan ….’ün soruşturma aşamasındaki beyanında, sanık …’ın bıçakla vurduğunu, kendisinin müdahale ettiğini ve başarılı olamadığını söyleyerek polislerden bahsetmediği, duruşmadaki beyanında ise, kavga sırasında kendisinin yakındaki taksi durağına kaçtığını, 10 dakika sonra polislerin geldiğini söylemekle, sanığın, mağdura 4 darbe vurma imkânı bulduğu kavgada, polislerin veya tanığın müdahalesi gibi, eylemini ciddi bir engel nedeniyle sonlandırmadığı anlaşılmaktadır.
Bütün bu yönleriyle, her ne kadar sanık … eylemini, elverişli silah ile gerçekleştirmiş ve mağdur hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmış ise de; taraflar arasında öldürmeyi gerektirir ciddi bir husumetin bulunmaması, mağdurda bıçakla meydana getirilen dört darbeden sadece bir tanesinin hayati tehlike oluşturacak nitelikte ve şiddette bulunması, etkili bir engel hâl olmamasına rağmen sanığın eylemine kendiliğinden son verdiğinin anlaşılması karşısında, sanığın öldürme kastını ortaya koyacak, her türlü şüpheden uzak, yeterli ve kesin delil bulunmadığı, eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu anlaşılmakla, kasten yaralama suçu yönünden sanığın eyleminin 765 sayılı TCK yönünden 456/2, 457/1 ve 51/1. maddelerine, 5237 sayılı TCK yönünden ise 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son ve 29. maddelerine uyduğu, buna göre gerek ceza miktarı, gerekse zamanaşımı bakımından 765 sayılı TCK’nun sanık lehine olup, 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2 ve CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca hüküm tarihi itibarıyla 7 yıl 6 aylık uzamış zamanaşımı dolduğundan, sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle ‘Düşürülmesi’ yerine, sanık hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan mahkûmiyetine dair verilen yerel mahkeme kararının bozulması gerekirken düzeltilerek onanmasına karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.04.2018 gün ve 343-1535 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar … ve…. hakkında saldırgan sarhoşluk suçundan açılan kamu davaları ile sanık…. hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmalarına karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten verilen mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğunun; kasten yaralama suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine yöneliktir.
İncelenen dosya kapsamından;
14.04.2005 tarihli olay ve yakalama tutanağında; saat 02.50 sıralarında Mimarsinan İskelesi’nde üzeri kanlı bir şahsın bıçakla darbedildiği ve iki şahsın gri renkli, Renault Kango model araçla İstanbul istikametine kaçmakta olduğunun bildirilmesi üzerine, söz konusu aracın İSKİ Arıtma Tesisleri önünde durdurulduğu, araç içerisinde bulunan sanık … ile inceleme dışı sanık….’un, …. …. isimli kişiyle kavga ettiklerini ve olayda kullandıkları bıçağı denize attıklarını söylemeleri üzerine şahısların yakalandıklarının belirtildiği,
Büyükçekmece Devlet Hastanesince 14.04.2005 tarihinde saat 03.10 ve 03.15’te düzenlenen adli muayene raporlarına göre; sanık … ve inceleme dışı sanık ….’da darp ve cebir izine rastlanılmadığı, sanık …’ın 1,22 promil, ….’ın da 1,34 promil alkollü oldukları bilgilerine yer verildiği,
Özel Büyükçekmece Hastanesince düzenlenen 14.04.2005 tarihli raporda; mağdur ….’in alnında 3 cm uzunlukta, 1 cm derinlikte yanlamasına kesi; sol tarafta 0,5 cm ende, 0,5 cm derinlikte kesi; sol skapula orta kısım dış yanda 1,5 cm derinlikte ve yana doğru ilerleyen 2 cm derinlikte toraksa nafiz olmayan ve arka koltuk altı çizgisi 7-8. kosta seviyesinde 1,5 cm ende ve toraksa nafiz cilt, cilt altı amfizemi yapmış kesici delici alet yarası olduğu, arka koltuk altı çizgisi 7-8. kosta hizasındaki yaranın insizyonla genişletilerek akciğer grafide görülen pnömotoraksa torakal tüp tatbik edildiği, hayati tehlikesinin olmadığı tespitlerine yer verildiği,
Büyükçekmece Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 12.05.2005 tarihli raporda; mağdurdaki yaralanmanın hayatını tehlikeye maruz kıldığı ve 25 gün süreyle mutat iştigaline engel teşkil edecek nitelikte olduğu; 16.03.2009 tarihli raporda ise; mağdurdaki yaralanmanın yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde hafif nitelikte olmadığının belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur …. …. kollukta; olay günü E-5 kara yolu üzerinde S-virajlarında bulunan kendisine ait restoranda bulunduğu sırada, aynı zamanda uzaktan akrabası olan sanıkların geldiklerini, restoranı kendilerine satmasını istediklerini, restoranı satmayacağını söylediğini, sanıkların arabalarıyla kendilerini evlerine bırakmak istediklerini, önce restoranda aşçı olarak çalışan ….’i Büyükçekmece’de bulunan evine bıraktıklarını, oradan Mimarsinan Köprüsü’ne geldiklerinde araçtan indiğini, sanık …’la tokalaştıktan sonra sanığın aniden kafasına bıçakla vurduğunu, inceleme dışı sanık ….’ın ise arkasından vurduğunu, davacı ve şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede farklı olarak; olay günü Bursa’dan İstanbul’a geldiklerini öğrendiği sanıkları işletmekte olduğu restorana yemeğe davet ettiğini, alkollü olduğu için araç kullanmadığını, sanıkların kendisini araçlarıyla evine bırakmak istediklerini, birlikte yaşadığı …. Karabacak ile birlikte sanıkların aracına bindiklerini, aşırı derecede alkollü olduğunu, yolda alkolün verdiği etki ile sanıklarla tartıştığını, birbirlerine karşılıklı olarak küfrettiklerini, Mimarsinan Köprüsü’nün üzerinde arabadan inmek istediğini, arabadan indiği esnada sanık …’ın bıçak ile önce yüzüne sonra da sırtına 2-3 kez vurduğunu, bu sırada ….’ın da araçtan inip kendisine vurduğunu, ancak ….’ın elinde herhangi bir alet görmediğini, daha sonra olay yerine polislerin geldiğini, restoranın devredilmesi hususunda sanıkların kendisinden herhangi bir talepte bulunmadıklarını, bu aşamadan sonra olay nedeniyle sanıklardan şikâyetçi olmadığını; kolluk ifadesiyle oluşan çelişki üzerine sorulan soruya yönelik olarak; sanıkların olaydan daha önce restoranı devralmak istediklerini, ancak kendisinin kabul etmediğini, olay günü restoranın devredilmesiyle ilgili kendisinden taleplerinin olmadığını,
Tanık …. Sönmez (Karabacak) kollukta; mağdur …. …. ile birlikte yaşadığını, olay günü mağdura ait restoranda bulunduğu sırada saat 23.30 civarında mağdur ….’in arkadaşı olan sanıkların geldiğini, aralarında konuşup şakalaştıklarını, bir otomobil ile ilgili konuştuklarını, sanıkların aşırı derecede alkollü olduklarını, saat 02.00 sıralarında sanık …’ın, mağdur ….’e kendilerini eve bırakmayı teklif ettiğini, ….’in önce kabul etmediğini, daha sonra ….’i zorlamaları üzerine restoranda çalışan usta, mağdur …. ve kendisinin sanıklara ait araca bindiklerini, önce ustayı bıraktıklarını, Mimarsinan Köprüsü üzerine geldiklerinde ….’in “Bizi indirin” dediğini, sanık …’ın aracı durdurduğunu, aşırı derecede alkollü olan Murat’ın, ….’e küfredip tokat attığını, ….’in sanık …’a “Ağabey gidin, yarın konuşuruz” dediğini, bu sırada sanık … ve ….’ın ….’i yere yatırıp vurmaya başladıklarını, sanık …’ın arabaya yönelerek bir bıçak getirdiğini ve ….’e sapladığını, olaya müdahale ettiğini ancak başarılı olamadığını, sanıkların ….’e öldürmek amacıyla vurduklarını,
Mahkemede farklı olarak; restoranda mağdur ile sanıklar konuşurken aralarında herhangi bir kavga ve tehdit olayı olmadığını, yemekten sonra sanıkların mağdurla birlikte kendisini eve bırakmak istediklerini söylediklerini, sanıklar ve mağdurun alkollü olduklarını, yolda giderken aralarında bir meseleden dolayı tartışma yaşandığını, ancak ne için tartıştıklarını hatırlamadığını, bir ara aracı durdurup sanıklarla mağdurun aşağıya indiklerini ve kavga etmeye başladıklarını, bunun üzerine kendisinin de araçtan inerek yakında bulunan bir taksi durağına gittiğini, olay yerinden kaçtığı için mağdurun bıçaklandığını görmediğini, sanıklarda bıçak görmediğini, on dakika sonra polislerin olay yerine geldiklerini, kolluk ifadesiyle oluşan çelişki üzerine sorulan soruya ise; kollukta sanıkların mağdur ….’i yere yatırıp sanık …’ın da bıçakladığını söylemediğini, ifade esnasında hastanede olduklarını, polislerin ifadeyi yanlış yazdıklarını, ifadeyi neye göre yazdıklarını bilmediğini, olayın üzerinden çok uzun süre geçtiğini, ayrıca olaydan sonra psikolojik tedavi gördüğünü, bu nedenle olayları çok net hatırlamadığını,
İnceleme dışı sanık …. kollukta; amcasının oğlu sanık … ile birlikte çok samimi oldukları hemşehrileri mağdur ….’in restoranına saat 22.30 sıralarında gittiklerini, burada 2-3 saat oturup muhabbet ettiklerini, alkollü olduklarını, daha sonra mağdur ….’i ve ustasını alarak sanık …’a ait araca bindiklerini, ustayı Büyükçekmece’ye bıraktıklarını, Mimarsinan Köprüsü üzerine geldiklerinde mağdur ….’in arabadan indiğini, sanık …’la aralarında bir araba meselesi yüzünden tartıştıklarını, mağdur ile sanık … arasında kavga çıktığını, mağdur ….’in sanık …’a kafa attığını, sonrasını hatırlamadığını, mağdurun nasıl yaralandığını bilmediğini,
Mahkemede; arabayla gittikleri sırada sanık … ile mağdur ….’in eski arkadaş oldukları için siyasi konulardan konuştuklarını, ancak bu sırada aralarında tartışma çıktığını, mağdur ….’i evine bırakmak için durduklarında mağdurun tartışma nedeniyle kızgın bir şekilde araçtan indiğini, bunun üzerine sanık …’a “Ayıptır, arkadaşımızdır, öpüşün öyle ayrılın” dediğini, sanık …’ın da araçtan inerek 4-5 metre uzaklaşan mağdurun yanına gidip elini uzattığını ve tokalaşıp öpüşerek ayrılmak istediği sırada mağdur ….’in, sanık …’a kafa attığını, bunun üzerine aralarında kavga başladığını, kendisinin araçtan inerek kavgayı ayırmaya çalıştığını, kavganın epeyce sürdüğünü, daha sonra mağdur ….’in koşarak olay yerinden uzaklaştığını, kendisinin kavgaya karışmadığını ve mağduru darbetmediğini, sadece ayırmaya çalıştığını, olay anında sanık …’ta bıçak görmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık kollukta; olay günü saat 22.30 sıralarında, amcasının oğlu olan inceleme dışı sanık ….’la birlikte hemşehrileri ve çok samimi arkadaşları mağdur ….’in restoranına gittiklerini, 2-3 saat sohbet ettiklerini, daha sonra mağdur ve ustasını evlerine bırakmak üzere kendisinin kullandığı arabaya bindiklerini, ustayı bıraktıktan sonra Mimarsinan Köprüsü’ne geldiklerinde mağdur ….’in araçtan indiğini, tokalaştıkları sırada mağdurun kendisine kafa attığını, kendisinin de tornavida veya bıçakla mağdura vurduğunu, aralarında herhangi bir problem olmadığını, olayın nasıl olduğunu ve suçta kullandığı aleti ne yaptığını hatırlamadığını,
Mahkemede; arabayla giderken mağdur …. ile güncel meseleleri konuştukları sırada alkolün etkisi ile aralarında sözlü tartışma çıktığını, aracı durdurduğunu ve mağdur ….’in bayan arkadaşıyla birlikte araçtan indiğini, mağdurla tokalaşıp ayrılmak istediği sırada mağdurun, kendisine kafa attığını, bu nedenle aralarında kavga başladığını, birbirlerini darbettiklerini, bu sırada inceleme dışı sanık ….’ın kavgayı ayırmaya çalıştığını, elinde bıçak olmadığını, mağdurun bıçakla yaralandığını öğrenince çok şaşırdığını, suçlamayı kabul etmediğini,
Savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna “subjektif unsur” denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK’nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık … ile amcasının oğlu olan inceleme dışı sanık….’un, gece vakti alkollü bir şekilde hemşehrileri ve uzaktan akrabaları olan mağdur …. ….’in işletmekte olduğu restorana gittikleri, restoranda mağdurla birlikte alkol alıp 2-3 saat sohbet ettikten sonra sanıkların arabalarıyla mağduru evine bırakabileceklerini söyledikleri, bunun üzerine mağdur …., kız arkadaşı tanık …. ve restoranda aşçı olarak çalışan ….’in, sanık …’ın kullanmakta olduğu araca bindikleri, inceleme dışı sanık ….’ın da aynı araca bindiği, Büyükçekmece’ye geldiklerinde önce ….’i araçtan indirdikleri, sonrasında araçla seyir hâlindeyken sanık … ile mağdur …. arasında belirlenemeyen bir nedenle tartışma çıktığı ve karşılıklı olarak küfürleştikleri, Mimarsinan Köprüsü’ne geldiklerinde mağdur ….’in araçtan inmek istediği, sanık …’ın aracı durdurduğu, önce mağdur ….’in, arkasından sanık … ile inceleme dışı sanık ….’ın araçtan indikleri, sanık … ile mağdur …. arasındaki tartışmanın kavgaya dönüştüğü, tanık ….’ün araya girmeye çalıştığı ancak başarılı olamadığı, kavga sırasında sanık …’ın aracından aldığı ele geçirilemeyen bıçak ile mağdurun baş, göğüs ve sırt bölgesine dört kez vurduğu, mağdurun meydana gelen pnömotoraks nedeniyle hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı olayda; mağdurun, araç içerisinde sanıkla yaşadığı tartışma üzerine, gece vakti alkollü bir hâlde kız arkadaşıyla yalnız başına yolda kalacak olmasına rağmen, arabayı durdurtup dışarı çıktığı göz önüne alındığında, yakın arkadaş, hemşehri ve aynı zamanda uzaktan akraba olan sanık ile mağdur arasındaki tartışmanın boyutu, mağdurda meydana gelen yaraların özelliğine göre sanığın suçta kullandığı ele geçirilemeyen bıçağın ölüm sonucunu doğurmaya elverişli olması, sanığın, mağdurun vücudunun göğüs ve sırt bölgesi ile başını hedef alarak dört bıçak darbesiyle mağduru hayati tehlike geçirecek şekilde yaralaması, tanık ….’ün kavgayı aralamaya çalışmasına rağmen başarılı olamadığını, inceleme dışı sanık ….’ın da kavgayı ayırmaya çalıştığını ve kavganın epeyce sürdüğünü ifade etmelerine göre sanığın engel nedenle karşılaşmasına rağmen eylemine devam etmesi, mağdurun yere yığılması üzerine amacına ulaştığını düşünen sanığın, alkollü ve yaralı hâldeki mağduru gece vakti yol ortasında çaresiz şekilde bırakıp inceleme dışı diğer sanık ….’la araca binerek olay yerinden ayrılması, olayın hemen ardından, sanığın kullandığı aracın özelliğine göre polislerce durdurulup yakalanması karşısında; sanığın olay öncesi, olay esnası ve sonrasındaki davranışları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kastının öldürme suçuna yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla; yerel mahkeme hükmünün onanmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olup, haklı bir nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;
“Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık; somut olayda sanığın eyleminin kasten insan öldürmeye teşebbüs mü yoksa nitelikli yaralama mı olduğu konusundadır.
Yargıtay’ımızın istikrar bulmuş içtihatları uyarınca (Örneğin; YCGK.’nin 27.12.2005 günlü, 2005/1-131 esas ve 2005/167 sayılı kararında belirtildiği üzere);
‘Failin iç dünyasını ilgilendiren kastın niteliğinin yani, failin öldürme mi yoksa yaralama kastıyla mı hareket ettiğinin belirlenebilmesi için dış dünyaya yansıyan davranışlardan hareketle sonuç çıkarmak olanaklıdır. Başka deyişle, failin olay öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışları kastının belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır.
Bu durumda;
a) Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, ciddi bir husumet bulunup bulunmadığı,
b) Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgelerin hayati bakımdan önemi,
e) Failin davranışlarına kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenin etkisiyle mi son verdiği,
f) Failin suç aletini kullanış biçimi,
g) Olay öncesi, esnası ve sonrasında failin ölene (veya mağdura) yönelik davranışları ve sarf ettiği sözler,
Tüm bu ölçütler birlikte değerlendirilerek sanığın saklıda kalan ‘derunî’ nitelikteki kastı ortaya çıkarılmalıdır.
Somut olayda öldürme kastının varlığını kabul için bu kriterlerin tümünün varlığı zorunlu değildir’
Bu kriterler ışığında somut olaya bakılacak olursa,
Sanık elverişli vasıtayla mağduru yaşamsal tehlike oluşturacak şekilde yaralamış ise de, sanık ve mağdurun olay anında alkollü oldukları, sanığın mağduru öldürmesini gerektiren hiçbir sebep bulunmadığı ve en önemlisi; bir engel olmamasına rağmen sanığın eylemine son verdiği, neticeyi aldığı düşüncesiyle eylemine son vermiş olduğunu kabul etmek için makul bir sebebin bulunmadığı, bu nedenle sanığın eyleminin nitelikli yaralama olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu kabule göre de; lehe kanun olan 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca dava zamanaşımı süresinin dolduğunu değerlendirmekteyiz.
Açıklanan nedenlerle, itirazın kabulü ile ilk derece mahkemesinin mahkûmiyete ilişkin kararının bozulması ve dava zamanaşımı süresi dolduğundan düşme kararı verilmesi gerektiği” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
Sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğu sonucuna varıldığından, ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.07.2018 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.