Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/207 E. 2018/326 K. 03.07.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/207
KARAR NO : 2018/326
KARAR TARİHİ : 03.07.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza (Kapatılan Kara Kuvvetleri Komutanlığı 5’inci Kolordu Komutanlığı Çorlu Askeri Mahkemesi)
Günü : 22.03.2017
Sayısı : 627-749

Hizmette tekâsülle harp malzemesinin mühimce bir zararına sebebiyet verme suçundan sanık …’nın beraatine ilişkin Kara Kuvvetleri Komutanlığı 5’inci Kolordu Komutanlığı Çorlu Askeri Mahkemesince verilen 18.06.2014 tarihli ve 37-601 sayılı hükmün, Askeri Savcı Yardımcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Askeri Yargıtay 2. Dairesince 24.12.2014 tarih ve 1082-1066 sayı ile;
“Askerî Mahkemece; sanığın, 22.9.2013 tarihinde hizmette tekâsülle harp malzemesinin mühimce hasarına sebep olmak suçunu işlediğinden bahisle hakkında açılan kamu davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, atılı suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı değerlendirilerek, sanığın beraatine karar verilmiştir.
Hüküm; Askerî Savcı tarafından, emir ve talimatlara aykırı hareket eden sanığın tekasül hâlinin bulunduğu, askerî araçtaki hasarın mühimce olduğu, bu nedenle atılı suçtan dolayı sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği ileri sürülerek, sanık aleyhine temyiz edilmiştir.
Tebliğnamede; beraat hükmünün, suç vasfı yönünden bozulması gerektiği hususunda görüş bildirilmiştir.
Yapılan incelemede; sanığın, 22.9.2013 tarihinde yedek şoförü olduğu ve Ulaştırma Takımı envanterine kayıtlı 156210 plakalı Ford Transit marka askerî aracı temizlemek amacıyla geri geri gelirken, gerekli özen ve dikkati göstermeyerek 156215 plakalı Unimog Mercedes askerî araca çarptığı, çarpma sonucu Ford Transit marka askerî aracın arka tarafında ve sağ yan sürgülü kapısında 1.500 TL tutarında hasar oluştuğu,
Böylece sanığın, askerî aracın kullanımında gerekli dikkat ve ihtimamı göstermeyerek, araçta mühimce hasar oluşmasına neden olmak suretiyle hizmette tekâsül ile harp malzemesinin mühimce hasarına sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunarak, ASCK’nın 137’nci maddesi uyarınca cezalandırılması amacıyla kamu davası açıldığı,
Yapılan yargılama sonucu, Askerî Mahkemece; sanığın yedek şoförü olduğu aracı göreve hazır etmek saikiyle hareket ettiği, eylemde cezalandırmayı gerektiren savsaklama, lakayt davranma yani tekasül boyutuna varmayan kusuru bulunduğundan, atılı suçun fiil ve manevi unsur itibarıyla oluşmadığı, ayrıca askerî aracın bir süre hizmet dışı kalmasının harp müessiriyetini önemli derecede etkilemediği ve meydana gelen zararın sanık tarafından tazmin edildiği, olay sırasında nöbetçi olan sanığın suç işlemek kastıyla hareket etmediği açık olduğundan eyleminin zarar doğuran nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçunu da oluşturmadığı değerlendirilerek, sanığın beraatine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Askerî Yargıtay’ın yerleşik kararlarında belirtildiği gibi; ASCK’nın 137’nci maddesinde düzenlenen ‘Hizmette tekâsülle harp malzemesinin mühimce hasarına sebebiyet vermek’ suçunun oluşumu için, sanık ile hasara uğrayan askerî eşya/araç arasında doğrudan bir hizmet ilişkisinin bulunması, hasarın mühimce nitelikte olması ve sanığın tekâsülü ile hasar arasındaki illiyet bağının kurulması gerekmektedir.
ASCK’nın 130’uncu maddesinde düzenlenen ‘Askerî eşyayı özel menfaati için kullanmak’ suçu ise; askerî hizmet için tahsis edilmiş eşyanın tahsis gayesi dışında, özel çıkar sağlamak amacıyla kullanılması durumunda oluşmaktadır. Suçun maddi unsuru, eşyanın özel işlerde kullanılarak menfaat temini, manevi unsuru ise kişisel çıkar sağlamak amacına yönelik kasttır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında, gerek iddianamede gerekse gerekçeli kararda, sanığın 156210 plakalı Ford Transit marka-model askerî aracın yedek şoförü olduğu kabul edilmiş ise de; Birlik Komutanlığı tarafından, sanığın, söz konusu araca yedek şoför olarak görevlendirilmesinin yapılmadığının bildirildiği görülmektedir (Dz.53).
Buna göre, sanık ile askerî araç arasında hizmet ilişkisinin bulunmadığı ve garaj nöbetçisi olmasının da sanığa garajda bulunan araçları kullanma yetkisi vermeyeceği dikkate alındığında, sanığın eyleminin hizmette tekâsülle harp malzemesini mühimce hasara uğratmak suçunu oluşturmayacağı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, dosya kapsamındaki delillerden, sanığın söz konusu aracı kişisel çıkar sağlamak amacıyla kullanmadığı, bu nedenle askerî aracı hususi menfaatinde kullanmak suçunun da oluşmadığı görülmektedir.
Bununla birlikte, sanığın olay sırasında ASCK’nın 15’nci maddesi kapsamında garaj nöbetçisi olarak görevli olduğu, servise çıkacak olan aracı temizlemek ve bu nedenle amacıyla çalıştırarak yıkama yerine götürmek gibi bir görevinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Aksine garaj özel talimatında ‘nöbetçi kendi aracı da olsa nöbet saatinde aracın içine giremez ve hiçbir şey yapamaz’ şeklinde açık bir hüküm bulunduğu ve nöbet talimatının suç tarihinden önce kendisine tebliğ edilmiş olduğu görülmektedir (Dz.51, 52).
ASCK’nın 136’ncı maddesi; ‘1. Her kim askerî karakolun veya müfrezenin veyahut hususî bir vazife ile mükellef olan bir kısım askerîn kumandanı veya subaylarından veyahut nöbetçi iken kasten veya tekâsülünden:
A: Kendisini verilen vazifeyi yapmayacak hâle korsa;
B: Nöbet mahallini terk ederse yahut verilen sair talimata mugayir hareket ederse;
C: Her iki hâlde de bir mazarratı mucip olursa … cezalandırılır.’ hükmünü içermektedir.
Bu suçun oluşması için, kanun metninde yer alan seçimlik hareketli eylemlerden birinin kasten veya tekâsülen gerçekleştirilmesiyle, mazarrat olarak değerlendirilebilecek bir sonucun doğması yeterlidir.
Buna göre, somut olayda; sanığın kendisine tebliğ edilen nöbet talimatına aykırı hareket ederek, 156210 plakalı Ford Transit marka-model askerî aracı temizlemek amacıyla geri geri gelirken 156215 plakalı Unimog Mercedes askerî araca çarpmak suretiyle maddi hasara uğramasına ve dolayısıyla mazarrat doğmasına neden olması, ASCK’nın 136/1-B,C maddesinde düzenlenen suçu oluşturmaktadır.
Bu nedenlerle; beraat hükmünün Askerî Savcının temyizine atfen, sübut ve suç vasfı yönünden bozulmasına…” karar verilmiştir.
Bozmaya uyulmasına karar veren yerel mahkemece 30.12.2015 tarih ve 124-1713 sayı ile;
“…Her ne kadar sanık …’nın 22.09.2013 tarihinde Hizmette Tekâsülle Harp Aracının Mühimce Hasarına Sebebiyet Vermek suçunu işlediği iddiasıyla cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmış ve Askeri Yargıtay 2. Dairesinin 24.12.2014 tarih ve 1082-1066 sayılı bozma ilamında eylemin ‘Mazarratı Mucip Nöbet Talimatına Aykırı Hareket Etmek’ suçunu oluşturacağı belirtilmiş ise de her iki suçun da unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşıldığından sanığın beraatine…” ilişkin verilen hükmün, Askeri Savcı Yardımcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Askeri Yargıtay 2. Dairesince 29.09.2016 tarih ve 477-515 sayı ile;
“Sanığın, 22.9.2013 tarihinde hizmette tekasülle harp malzemesinin mühimce hasarına sebep olmak suçunu işlediğinden bahisle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, evvelce verilen beraat hükmünün, Dairemizin 24.12.2014 tarihli, 2014/1082-1066 Esas ve Karar sayılı ilamıyla sübut ve suç vasfı yönlerinden bozulması üzerine, bozma ilamına uyularak sürdürülen yargılama sonucunda. Askerî Mahkemece; sanığın, mazarratı mucip nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçundan beraatine karar verilmiştir.
Hüküm; Askerî Savcı tarafından, esasa ilişkin sebepler ileri sürülerek, sanık aleyhine temyiz edilmiştir.
Tebliğnamede; hükmün sübut yönünden bozulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
Yapılan incelemede; sanığın, 22.9.2013 tarihinde yedek şoför olduğu ve Ulaştırma Takımı envanterine kayıtlı 156210 plakalı Ford Transit marka askerî aracı temizlemek amacıyla geri geri gelirken, gerekli özen ve dikkati göstermeyerek 156215 plakalı Unimog Mercedes askerî araca çarptığı, çarpma sonucu Ford Transit marka askerî araçta 1.500 TL tutarında hasar oluştuğu, böylece sanığın, askerî aracın kullanımında gerekli dikkat ve ihtimamı göstermeyerek, araçta mühimce hasar oluşmasına neden olmak suretiyle hizmette tekâsülle harp malzemesinin mühimce hasarına sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunarak açılan kamu davasının yapılan yargılamasında, Askerî Mahkemece verilen önceki beraat hükmünün Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda, sanığın eyleminin mazarratı mucip nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçunu oluşturduğu sonucuna varılarak, hükmün sübut ve suç vasfı yönlerinden bozulması üzerine, Askerî Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, sürdürülen yargılama sonucunda; sanığın bilerek nöbet talimatına aykırı hareket ederek aracı çalıştırdığı ve hareket ettiği, artık nöbet talimatına aykırı davranış iradi olarak sergilendiğine göre, bu andan itibaren taksir veya tekâsül sorumluluğundan bahsetmenin mümkün olmadığı, iradi bir davranış söz konususu ise artık suç işlemesi esnasında, suça yönelik bir kast bulunup bulunmadığının yani failin suç işlemek kastıyla hareket edip etmediğinin ortaya konulmasının gerektiği, sanığın iradi olarak nöbet talimatına aykırı davrandığı, ancak aracı göreve hazır etmek, temizlemek saikiyle hareket ettiği, sanığın fena niyetle hareket ettiğini söylemenin mümkün olmadığı, sanığın suç işlemek kastıyla hareket etmediği gerekçesiyle, mazarratı mucip nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçundan sanığın beraatine karar verildiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Bozma ilamında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere;
Sanığın olay sırasında ASCK’nın 15’nci maddesi kapsamında garaj nöbetçisi olarak görevli olduğu, servise çıkacak olan aracı temizlemek amacıyla çalıştırarak yıkama yerine götürmek gibi bir görevinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Aksine garaj nöbet talimatında ‘Nöbetçi kendi aracı da olsa nöbet saatinde aracın içine giremez ve hiçbir şey yapamaz.’ şeklinde açık bir hüküm bulunduğu ve nöbet talimatının suç tarihinden önce kendisine tebliğ edilmiş olduğu görülmektedir (Dz.50, 52).
ASCK’nın 136’ncı maddesi; ‘1. Her kim askerî karakolun veya müfrezenin veyahut hususî bir vazife ile mükellef olan bir kısım askerîn kumandanı veya subaylarından veyahut nöbetçi iken kasten veya tekâsülünden:
A: Kendisini verilen vazifeyi yapmayacak hâle korsa;
B: Nöbet mahallini terk ederse yahut verilen sair talimata mugayir hareket ederse;
C: Her iki hâlde de bir mazarratı mucip olursa … cezalandırılır.’ hükmünü içermektedir.
Yerleşik Askerî Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere; kanun metninde yer alan seçimlik hareketli eylemlerden birinin kasten veya tekasülen gerçekleştirilmesiyle mazarrat olarak değerlendirilebilecek bir sonucun doğması atılı suçun teşekkülü için yeterlidir.
Bu açıklamalara göre, ‘mazarratı mucip nöbet talimatına aykırı hareket etmek’ suçu, genel kast veya tekasül ile işlenebilen bir suçtur.
Buna göre, somut olayda; sanığın kendisine tebliğ edilen nöbet talimatına aykırı hareket ederek. 156210 plakalı Ford Transit marka-model askerî aracı temizlemek amacıyla geri geri gelirken 156215 plakalı Unimog Mercedes askerî araca çarpmak suretiyle maddi hasara uğramasına ve dolayısıyla mazarrat doğmasına neden olması, ASCK’nın 136/1-B,C maddesinde düzenlenen suçu oluşturmaktadır.
TCK’nın 21’inci maddesinde, kast, suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Sanığın garaj nöbetçisi iken nöbet talimatına aykırı hareket ederek, askerî aracı göreve hazır etmek ve temizlemek amacıyla hareket ettirmesi sanığı suça iten sebep, başka bir anlatımla saik olarak değerlendirilebilir. Bu durum ise, suçun kanunî tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği anlaşılan sanığın kastını ortadan kaldırmaz. Bu nedenle, sanığın eyleminin sübut bulduğu ve maddi ve manevi unsur yönünden mazarratı mucip nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçunu oluşturduğu sonucuna varıldığından, Askerî Savcının temyizine atfen, beraat hükmünün sübut yönünden bozulmasına…” karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 22.03.2017 tarih ve 1151-86 sayı ile önceki hükmünde direnerek, sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu hükmün de Adli müşavir tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.12.2017 tarih ve 69966 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK’nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 27.03.2018 tarih ve 6444-3546 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı mazarratı mucip nöbet talimatına aykırı hareket etme suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme kararı verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanığa bozma ilamı ve duruşma günü davetiyesinin tebliğ edildiği, sanığın tebliğe rağmen duruşmaya gelmemesi üzerine sanıktan aleyhe olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan, önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) ve askeri mahkemeler kaldırılmasına rağmen mevzuatta yürürlükte görülen 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 227. maddesinin 4. fıkrası ile 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 2. fıkrasına göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Aynı kurala 5271 sayılı CMK’nun 307. maddesinin 2. fıkrasında da yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 353 sayılı Kanunun 227. maddesinin 2. fıkrasına göre direnme üzerine Askeri Yargıtay Daireler Kurulunca verilen kararlara uymak zorunlu olduğu gibi 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddenin 3. fıkrasına göre de ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK’nun 308. maddesinin 8. fıkrası uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kara Kuvvetleri Komutanlığı 5. Kolordu Komutanlığı Çorlu Askeri Mahkemesinin (Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 627-749 sayılı) 22.03.2017 tarih ve 1151-86 sayılı direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.07.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.