Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/196 E. 2022/280 K. 19.04.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/196
KARAR NO : 2022/280
KARAR TARİHİ : 19.04.2022

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza

Sanık … hakkında; iftira, basit yaralamaya teşebbüs etme, silahla kasten yaralamaya teşebbüs etme ve hakaret suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda; hakaret ve basit yaralamaya teşebbüs etme suçlarından beraatine, iftira suçundan TCK’nın 267/1/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına; silahla kasten yaralamaya teşebbüs etme suçundan TCK’nın 86/2, 6/1-f yollamasıyla TCK’nın 86/3-e, 35/2. maddeleri uyarınca 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahkûmiyete konu hükümler bakımından TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna ilişkin … 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.01.2014 tarihli ve 505-24 sayılı hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 15.12.2016 tarih ve 2301-7342 sayı ile; kasten yaralamaya teşebbüs etme suçuna ilişkin hükmün düzeltilerek onanmasına; iftira suçuna ilişkin hüküm bakımından;
“1- İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; sanığın iddialarının maddi vakıalara dayandığı ve eyleminin suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olmayıp somut vakıalara dayanan Anayasal şikayet hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, sanığın iftira kastıyla hareket ettiğine dair yeterli delil bulunmadığı da gözetilerek yasal unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının gözetilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
… 6. Asliye Ceza Mahkemesi ise 27.09.2017 tarih ve 334-716 sayı ile;
“…dosyada mevcut dinlenen yeminli tanık anlatımlarıyla sanığın olay mahallinde bulunmayan …’ün de kendisine saldırdığından bahisle şikâyet etmek suretiyle olaya karışmadığı sabit olan ve olay mahallinde bulunmayan kişi hakkında şikayet etmesi iftira suçunu oluşturacağı ve Anayasal şikâyet hakkının sınırını taşacağı sabit olduğu, sanık …’ın suç tarihi olan 11.09.2013 günü itibariyle olaya hiç karışmayan ve olay mahalinde dahil bulunmayan …’ün de kendisine karşı kasten yaralama suçunu işlediğini beyan etmek sureti ile iftira suçu subuta erdiği…” gerekçesiyle bozmaya direnerek sanığın ilk hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.01.2018 tarihli ve 61673 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 14.03.2018 tarih ve 269-736 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … müşteki sıfatıyla kollukta; …Mahallesi, Risale Sokak adresinde bulunan işyerinde çalışan…. isimli şahısları kahve ortamından tanıdığını, 11.09.2013 tarihinde bu kişilerin … yerlerine daha önceden olan ancak söylemek istemediği fakat mahkeme aşamasında açıklayacağı husumetlerini konuşmak için gittiğinde kendisini çay içmeye davet ettiklerini, çay içtiği esnada bu üç sanığın kendisine demir sopa ve yumruklarla saldırdıklarını ve oradan kaçtığını, hatta fotoğraf makinesi ve cep telefonun da orada kaldığını belirterek inceleme dışı sanıklar…, … ile müşteki …’den şikâyetçi olduğunu beyan ettiği,
Tanıklar … ve … kollukta; “11.09.2013 tarihinde saat 18.00 sıralarında işyerinde kaynak yaptığım sırada işyeri sahipleri… ve …la ile birlikte yanlarında kendisini daha önceden görmediğim ve ancak ismini sonradan öğrendiğim … masa etrafında oturup çay içip sohbet ediyorlardı. … bir ara ayağa kakıp ‘Benden para alacak adamın anasını avradını sikerim’ diyerek …a yumruk salladı, bu şahsın eliyle belinden bıçak alıp…’a bıçak salladığını gördüm, kendi aralarında kısa süreli tartıştıklarını ve üçü birlikte demirlerin üzerine düştüklerini gördüm. Ben ve diğer çalışan kaynak yaptığım arkadaşım ile birlikte kavgayı ayırdık. … ayağa kalktığı anda işyerinden koşarak gitti. Bu olayların olduğu sırada … işyeri arkasında çalışma yapıyorlardı içerdeki tartışmayı görmedi. … olaylardan sonradan kendisine bilgi vermemiz üzerine haberi oldu.” şeklinde,
Tanık … mahkemede; “Ben kaynak yapıyordum kavga olayını da gördüm …’ın elinde bıçak vardı, üçü bir arada idiler, üçü birden demirin üzerine düştüler ben o şekilde gördüm, …’ın elinde de bıçak vardı, … olaya hiç karışmamıştır, o zaten arka tarafda idi, … … ile birlikte malzeme yüklüyordu, kavga zaten kısa sürdü, hemen ayırdık gittiler” şeklinde,
Tanık … mahkemede; “Bana sorduğunuz şekilde olayı hatırlıyorum ben fabrikada kaynak yapıyordum bir ara Hızır ın geldiğini gördüm ancak bağrışma esnasında üçü bir arada demirin üzerine düştüler, …’ın elinde bıçak görüp görmediğimi hatırlamıyorum amcam olan … kavga esnasında orada değildi, arka tarafda mal yüklüyordu, kavgaya karışmadı” şeklinde,
Beyanda bulunmuşlardır.
Mağdur … müşteki şüpheli sıfatıyla kollukta; …. ortak olarak çalışırım. Bana sormuş olduğunuz …’ı tanırım. Kendisinin hakkımdaki iddialar hakkında bilgi sahibi oldum. Olay günü …’ın işyerime gelmiş olduğunu diğer ortaklarımdan öğrendim. Ben işyerinin arka tarafında Treyler mal yüklemekle meşguldüm. Bu kişinin ortaklarıma borçlarının olduğunu biliyorum. Olay günü kendisinin işyerine gelerek ortaklarımla bu borç meselesini konuştuklarında aralarında tartışarak bu şahsın bıçak çekmiş olduğunu öğrendim. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum, iftira etmiştir. Polis Merkezine kendim geldim, Adli Doktor Raporumun aldırılmasını istemiyorum. Hakkımda iftirada bulunan …’dan davacı ve şikâyetçiyim, uzlaşmak isterim” şeklinde ifade vermiştir.
Mağdur … hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığının 30.09.2013 tarihli ve 2013/46455 soruiturma numaralı kararı ile …’a yönelik kasten yaralama suçuna ilişkin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
Mağdur …’ün 05.02.2014 havale tarihli dilekçesinde; kavga esnasında karşılıklı tartışmalar ve gürültü olması üzerine olaya müdahale için olay yerine gittiğini, gerçeği bu şekilde açıkladığının belirten dilekçe gönderdiği,
Anlaşılmaktadır.
İnceleme dışı sanıklar… ve….şüpheli sıfatıyla kollukta; “… isimli şahsı tanırım, hakkımdaki suçlamaları hakkında bilgi sahibi oldum. …, benden ve…’dan sıkıştığını söyleyerek yaklaşık 4 ay kadar önce (2000) iki bin lira para vermiştik. Karşılığında senet almıştık. 11.09.2013 tarihinde saat 16.00 sıralarında işyerime gelerek benimle görüştü, kendisine çay içme teklifi ettim. Kabul etmesi üzerine yaklaşık 1 saat oturup çay içip muhabbet ettik, kendisinden alacağımız olan parayı kendisine sorduğumuzda birden ayağa kalkarak sonradan yanımıza gelen…’la ikimize ‘Benden para alacak olacak adamın anasını avradını sikerim’ deyip bana yumruk sallayarak burnumu sıyırdı, belindeki gördüğüm bıçağı almaya çalıştığında arkadaşım…’la birlikte kendisine engel olmaya çalıştığımızdan üçümüz işyerinde bulunan demirlerin üzerine düştük. İşyerinde diğer çalışanlar yanımıza gelerek bizi yerden kaldırdıklarında ….. işyerinden kaçarak gitti. Bu olay yaklaşık 1 dakika kadar sürdü. …’a ait olan ve cep telefonu ve fotoğraf makinesi tartışma esnasında yere düşerek parçalanmış olduğunu da olay sonrasında gördük. Telefon ve fotoğraf makinesi hâlen işyerindedir. Bunları kendisine teslim edilmek üzere size teslim edeceğim. suçlamaları kabul etmiyorum,” şeklinde,
İnceleme dışı sanık… mahkemede; “Ufak bir arbede olmuştur arbede esnasında … olaya sonradan dahil oldu, şikâyetçi değilim şikâyetimi geri alıyorum diğer sanığın şikayetten vazgeçmesini de kabul ederim” şeklinde,
İnceleme dışı sanık … mahkemede; “Aramızda ufak bir arbede oldu, ancak gördüğüm lüzum üzerine şikayetçi değilim şikayetimi geri alıyorum … kavgaya sonradan gelmişti” şeklinde,
Sanık … mahkemede; “Karakolda verdiğim ifade doğrudur böyle bir kavga etmedim ancak diğer sanıklar hakkında şikâyetçi değilim, şikayetimi geri alıyorum onlarda şikâyetlerinden vazgeçecekler, şikâyetten vazgeçmelerini kabul ederim” şeklinde,
Savunma yapmışlardır.
Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “İftira” başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası;
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.
Öte yandan, amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın müşteki sıfatıyla kollukta; …Mahallesi. Risale Sokak adresinde bulunan işyerinde çalışan …,… ve … isimli şahısları kahve ortamından tanıdığını, 11.09.2013 tarihinde bu kişilerin … yerlerine daha önceden olan ancak söylemek istemediği fakat mahkeme aşamasında açıklayacağı husumetlerini konuşmak için gittiğinde kendisini çay içmeye davet ettiklerini, çay içtiği esnada bu üç sanığın kendisine demir sopa ve yumruklarla saldırdıklarını ve oradan kaçtığını, hatta fotoğraf makinesi ve cep telefonun da orada kaldığını belirterek inceleme dışı sanıklar…, …k ile müşteki …’den şikâyetçi olduğunu beyan etmesi üzerine; yapılan soruşturma ve kovuşturma soruşturmada, tanıklar … ve …’ın kollukta alınan beyanlarında …’ü olay yerinde görmediklerine dair ifadeleri ve inceleme dışı sanıkların kolluk savunmaları kapsamında mağdur … hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığının 30.09.2013 tarihli ve 2013/46455 soruiturma numaralı kararı ile …’a yönelik kasten yaralama suçuna ilişkin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, sanık … hakkında …’e karşı iftira suçunu işlediğinden bahisle açılan kamu davasının yapılan yargılamasında, sanığın atılı suçlamaları kabul etmediği, mağdur …’ün 05.02.2014 havale tarihli dilekçesinde; kavga esnasında karşılıklı tartışmalar ve gürültü olması üzerine olaya müdahale için olay yerine gittiğini, gerçeği bu şekilde açıkladığının belirten dilekçe gönderdiği, inceleme dışı sanıklar… ve …’ın da mahkemede; “arbede esnasında … olaya sonradan dahil oldu” şeklindeki savunmaları da gözetildiğinde,
Sanığa atılı iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak saiki ile hareket etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu ve yine somut olaydaki çelişkili durumların sanık lehine de yorumlanması gerekeceğinden, sanığa atılı iftira suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün unsurları itibariyle oluşmadığından bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.09.2017 tarihli ve 334-716 sayılı direnme kararına konu hükmünün; sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.