Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2018/147 E. 2018/335 K. 03.07.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/147
KARAR NO : 2018/335
KARAR TARİHİ : 03.07.2018

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 23.12.2014
Sayısı : 803-931

2005, 2006, 2007, 2008 ve 2010 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçlarından sanık …’in beraatine ilişkin Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.07.2011 gün ve 9-534 sayılı hükümlerin, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.09.2014 gün ve 25530-14811 sayı ile;
“Sanığın düzenlediği ve sahte olduğu iddia olunan faturaları kullanan şahıs ve firmalar hakkında düzenlenen vergi suçu raporları ve ekleri dosyaya getirtilip, haklarında sahte fatura kullanmak suçundan dava açılıp açılmadığı, açılmışsa akıbetleri araştırılıp bu dava ile birleştirilmemesi hâlinde, dava dosyaları celbedilip incelenerek özetinin duruşma tutanağına geçirilmesi, bu davayı ilgilendiren ve sahteliği belirleyen delillerin onaylı örneklerinin dava dosyasına intikal ettirilmesi, gerektiğinde faturaları kullanan mükellef ile sanığın yetkilisi olduğu şirkete ait defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, faturaların gerçek alım satım karşılığı olup olmadığının, mal ve para akışını gösteren sevk ve taşıma irsaliyeleri, teslim tesellüm belgeleri, bedellerinin ödendiğine ilişkin ticari teamüle uygun kanıtlama yeteneği olan geçerli ödeme belgeleri ve satıcının kasasına ya da banka hesabına girip girmediğinin tespiti, suça konu faturaları kullandığı belirlenen firma sahipleri ve şahısların tanık sıfatıyla ifadelerinin alınması, faturaları düzenleyen mükellefin yeterli üretimi, mal girişi ya da stoğu olup olmadığı da araştırılarak toplanan tüm deliller değerlendirilip sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması
” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 23.12.2014 gün ve 803-931 sayı ile önceki hükümlerinde direnmiştir.
Bu hükümlerin de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.01.2017 gün ve 103595 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya kararına direnilen daireye gönderilmiş, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nun 307. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 19.03.2018 gün ve 439-2284 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında 2009 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin ve temyizin kapsamına göre inceleme sanık hakkında 2005, 2006, 2007, 2008 ve 2010 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçlarından kurulan beraat hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında sahte fatura düzenlemek suçunun sübutu bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle,
1- Sanığa atılı 2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçu yönünden dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği,
2- Sanığa atılı 2006, 2007, 2008 ve 2010 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçları yönünden ise, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği,
Hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sahte fatura düzenlemek suçlarında suç tarihinin son düzenlenen fatura tarihi olduğu, dosya kapsamındaki delillerden 2005 takvim yılında sanığın düzenlediği iddia olunan faturalara ilişkin herhangi bir düzenleme tarihinin tespit edilememesi nedeniyle dava zamanaşımının belirlenmesinde en aleyhe kabulle sanığa atılı 2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçunun suç tarihinin 31.12.2005 olduğu kabul edilerek;
İncelenen dosya kapsamından;
2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçuna ilişkin suç tarihi itibarıyla; sanığın, onsekiz yaşından büyük olduğu,
Dava zamanaşımının son olarak sanığın sorgusunun yapıldığı 11.05.2011 tarihinde kesildiği,
Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanık müdafiine duruşma günü davetiyesinin tebliğ edildiği, sanığa çıkarılan tebligatın ise iade edilmesi üzerine başkaca herhangi bir araştırma ve tebligat yapılmadan yokluğunda yargılamaya devam edilerek, sanığa, aleyhe olan bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümlerde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1-2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçuna ilişkin dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği;
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları” başlıklı 359. maddesi;
“…b) Vergi Kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan;
1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belgedir),
2) Belgeleri Maliye Bakanlığı ile anlaşması olmadığı halde basanlar ile sahte olarak basanlar veya bu belgeleri kullananlar,
Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur.
371’inci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında bu madde hükmü uygulanamaz.
Kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması 344’üncü maddede yazılı vergi ziyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığa atılı sahte fatura düzenlemek suçunun yaptırımı, suç tarihinde yürürlükte olan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/b-1. maddesinde onsekiz aydan üç yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. Buna göre, TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, aynı Kanunun 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise oniki yıldır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve en aleyhe kabulle suç tarihi 31.12.2005 olarak kabul edilen eylemle ilgili olarak, 11.05.2011 tarihinde sanığın sorgusunun yapılmasıyla zamanaşımının kesildiği de gözetildiğinde, TCK’nun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen oniki yıllık kesintili dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 31.12.2017 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, 2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçu yönünden yerel mahkemece verilen direnme kararına konu hükmün, dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e, 67/4 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
2-2006, 2007, 2008 ve 2010 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçları yönünden aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği,
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK’nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi hâlinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK’nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu itibarla, yerel mahkemece verilen direnme kararına konu hükümlerin, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden, sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.12.2014 gün ve 803-931 sayılı direnme kararına konu hükümlerinden;
A- Sanık hakkında 2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçu yönünden kurulan beraat hükmünün;
Gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e, 67/4 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
B- Sanık hakkında 2006, 2007, 2008 ve 2010 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçları yönünden kurulan beraat hükümlerinin;
Aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.07.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.