YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/989
KARAR NO : 2022/26
KARAR TARİHİ : 18.01.2022
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan)16. Ceza Dairesi
Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan sanık …’ın 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesi, 5237 sayılı TCK’nın 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin … (Kapatılan) 4. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın mülga 250. maddesiyle görevli) verilen 10.05.2012 tarihli ve 316-180 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.07.2012 tarihli ve 25430 sayılı kararı ile 6352 sayılı Kanun’un 2/1-2. fıkra ve hükümleri gereğince sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininde zorunluluk bulunması gerekçeleriyle dosya Yerel Mahkemeye iade edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade yazısı üzerine dosya üzerinden tensip ile değerlendirme yapan … 4. Ağır Ceza Mahkemesince 14.08.2012 tarih ve 555-446 sayı ile sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına dair verilen hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 24.10.2016 tarih ve 2617-5168 sayı ile;
“Sanık müdafisinin, usulüne uygun olarak 23.10.2013 tarihinde kendisine tebliğ edilen hükmü, CMUK’nın 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra 07.02.2014 tarihinde temyiz ettiği görülmekle, temyiz inceleme başvurusunun 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.03.2017 tarih ve 7896 sayı ile;
“…
Dosyanın, hükmün sanık müdafisine tebliğ edilmeden, iade öncesi müdafinin temyizi dikkate alınarak resen Yargıtaya gönderilmesi sonrasında 24.09.2013 tarihli ve 263734 sayılı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görüşü ile gerekçeli kararın, sanık veya müdafisine tebliğ edildiğine ilişkin belgenin dosya içerisinde bulunmaması nedeniyle eksikliğin giderilmesi için mahalline iade edildiği, bilahare sanık müdafisine hükmün 23.10.2013 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğ edilen hükmün sonuç kısmının ‘mahkememizce verilen kararlara karşı sanık müdafiinin temyizinin bulunduğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade kararının temyiz hakkını ortadan kaldırmadığı’ şerhini içerir şekilde olduğu ve temyiz konusunda sanık ve müdafisinin yanıltıldığı anlaşılmaktadır.
Buna rağmen hükmün 23.10.2013 tarihinde tebliği üzerine henüz bir temyiz dilekçesi ibraz edilmeden dosyanın tekrar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.11.2013 tarihli ve 358690 sayılı görüşü ile 23.10.2013 tarihinde gerekçeli kararın, sanık müdafisine tebliğ edilmesine rağmen müdafinin hükmü temyiz etmediği hâlde dosyanın sehven gönderildiği belirtilmek suretiyle mahalline iade edildiği belirlenmiştir.
Mahkemesince hükmün temyiz edilmediğinden 31.10.2013 tarihinde kesinleştirildiği tespit edilmiştir.
29.01.2014 tarihli dilekçe ile sanık müdafisi, sanığın … sorunları nedeniyle infazın ertelenmesi talebinde bulunduğu tespit edilmiştir.
Sanık müdafisi mahkemeye müracaat ile hükmü 25.10.2013 tarihinde temyiz ettiğini belirterek eski hâle getirme talebinde bulunmuş olup, … 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.02.2014 tarihli ve 555-446 karar sayılı ilâmı ile eski hâle getirme talebinin kabulü ile infazın durdurulmasına karar verilmiştir.
Sanık müdafisi tarafından dosyaya ibraz ettiğini iddia ederek bir örneğini sunduğu 25.10.2013 tarihli temyiz dilekçesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; sanık müdafisi tarafından gönderildiği belirtilen temyiz dilekçesinin temyiz defterine kayıt edilip edilmediği, kayda mahsus defterin ilgili sayfasının onaylı örneği ile varsa fiziki olarak dosyaya eklenmesi yönündeki görüş ile mahalline tevdi edilmiştir.
Mahkemece müdafinin ibraz ettiğini iddia ettiği 25.10.2013 tarihli dilekçenin dosya içerisinde bulunmadığı ve temyiz defterine kayıt edilmediği tespit edilmiştir.
6352 sayılı Kanun’un geçici 2/1. maddesine göre, bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; hükmü veren mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir. Ancak bu hüküm, dosyanın mahallinde iadesi sonrası iade öncesi yapılan temyizin geçerliliğini iade sonrasında sağlamayacaktır. Mahkemece verilen yasa değişikliği dikkate alınarak yapılan değerlendirme ve verilen hükmün taraflara tebliği ile yeni bir temyiz hakkını sağlayacağı ceza hukuku ve ceza yargılamasının genel ilkelerine göre muhakkaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.02.2007 tarihli ve 46-39 sayılı, 29.05.2007 tarihli ve 114-113 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, 5271 sayılı CMK’nun 232. maddesinin 6. fıkrası uyarınca, hüküm fıkrasında kanun yollarına başvurma olanağı bulunup bulunmadığı, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesinin gerektiği, aynı Kanun’un 34. maddesinin 2. fıkrasında da, kararlarda başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekillerinin gösterilmesinin zorunlu olduğu, yerel mahkeme kararında ise, kanun yoluna başvuru şeklinin açık ve anlaşılabilir şekilde gösterilmediği gibi gerekçeli kararın sanık müdafisine tebliği bir yana Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade kararı öncesi var olan temyizinin geçerli olduğu yönündeki görüşte eklenmek suretiyle adeta sanık müdafisinin, yeni bir temyize gerek bulunmadığı belirtilmek suretiyle yanıldığı…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 29.05.2017 tarih ve 1100-4253 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 6352 sayılı Kanun’un 2/1-2. fıkra ve hükümleri gereğince sanığın hukuki durumunun takdir ve tayinine ilişkin iade kararından sonra, Yerel Mahkemece kurulan hükümde, yasa yoluna ilişkin “sanık vekilinin temyizinin bulunduğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade kararının temyiz hakkını ortadan kaldırmadığı”na yönelik açıklamanın yasa yolu bakımından yanıltıcı olup olmadığının ve bu bağlamda temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamında;
Sanık …’ın … 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.05.2012 tarihli ve 316-180 sayılı kararı ile silahlı terör örgütünün propagandasının yapma suçundan 3713 sayılı Kanun’un 7/2, TCK’nın 62, 53/1-3 maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Hükmün sanık müdafisi tarafından temyizi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 31.07.2012 tarihli ve 25430 sayılı görüş ile lehe kanuna yönelik değerlendirme yapılması amacıyla iade edilmiştir.
Yerel Mahkemece 14.08.2012 tarihli ve 555-446 sayılı karar ile sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar verilmiş, sanık ve müdafisinin yokluğunda tensiben kurulan hükmün sonuç kısmına ‘Mahkememizce verilen kararlara karşı sanık müdafisinin temyizinin bulunduğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade kararının temyiz hakkını ortadan kaldırmadığı anlaşılmakla, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine’ şeklinde açıklama yapılmıştır.
Hükmün sanık müdafisine tebliğ edilmeden iade öncesi yapılan temyiz de dikkate alınarak, resen Yargıtaya gönderilmesi sonrasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.09.2013 tarihli ve 263734 sayılı görüşü ile gerekçeli kararın, sanık veya müdafisine tebliğ edildiğine ilişkin belgenin dosya içerisinde bulunmaması nedeniyle eksikliğin giderilmesi için mahalline iade edildiği, bilahare sanık müdafisine hükmün 23.10.2013 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğ edilen hükmün sonuç kısmının yukarıda açıklandığı gibi ‘Mahkememizce verilen kararlara karşı sanık müdafiinin temyizinin bulunduğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade kararının temyiz hakkını ortadan kaldırmadığı’ şerhini içerir şeklinde olduğu, hükmün 23.10.2013 tarihinde tebliği üzerine henüz bir temyiz dilekçesi ibraz edilmeden dosyanın tekrar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.11.2013 tarihli ve 358690 sayılı görüşü ile 23.10.2013 tarihinde gerekçeli kararın, sanık müdafisine tebliğ edilmesine rağmen müdafinin hükmü temyiz etmediği hâlde dosyanın sehven gönderildiği belirtilmek suretiyle mahalline iade edildiği ve Yerel Mahkemece hükmün temyiz edilmediğinden 31.10.2013 tarihinde kesinleştirildiği anlaşılmıştır.
29.01.2014 tarihli dilekçe ile sanık müdafisi, sanığın … sorunları nedeniyle infazın ertelenmesi talebinde bulunduğu, … 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.02.2014 tarihli kararı ile sanık müdafisinin eski hale getirme talebinin kabulü ile infazın durdurulmasına karar verilmiştir.
Sanık müdafisinin dosyaya ibraz ettiğini iddia ederek bir örneğini sunduğu 25.10.2013 tarihli temyiz dilekçesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; sanık müdafisi tarafından gönderildiği belirtilen temyiz dilekçesinin temyiz defterine kayıt edilip edilmediği, kayda mahsus defterin ilgili sayfasının onaylı örneği ile varsa fiziki olarak dosyaya eklenmesi yönündeki görüş ile mahalline tevdi edilmiştir.
Mahkemece sanık müdafisinin ibraz ettiğini iddia ettiği 25.10.2013 tarihli dilekçenin dosya içerisinde bulunmadığı ve temyiz defterine kayıt edilmediği belirtildiğinden düzenlenen tebliğname sonucu Yargıtay 16. Ceza Dairesince süresinden sonra yapıldığı gerekçeleriyle temyiz isteminin reddine karar verilmştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için kanuni düzenlemelere değinmekte yarar bulunmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki istek, ikincisi ise süre şartıdır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
CMUK’nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. maddesininde; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmüne yer verilmiş,
Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CMK’nın;
34/2. maddesinde; “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir”,
231/2. maddesinde; “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir”,
232/6. maddesinde ise; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve mercinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir”,
Şeklindeki emredici düzenlemeler yer almıştır.
5271 sayılı CMK’nın “Tutuklunun kanun yollarına başvurması” başlıklı 263. maddesi de;
“1- Tutuklu bulunan şüpheli veya sanık, zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabilir.
2- Zabıt kâtibine başvuru hâlinde, kanun yollarına başvuru beyanı veya dilekçesi ilgili deftere kaydedildikten sonra bu hususları belirten bir tutanak düzenlenerek tutuklu bulunan şüpheli veya sanığa bir örneği verilir.
3- Kurum müdürüne başvuru hâlinde ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapılarak, tutanak ve dilekçe derhâl ilgili mahkemeye gönderilir. Zabıt kâtibi başvuruyu ilgili deftere kaydeder.
4- Zabıt kâtibi veya kurum müdürü tarafından ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapıldığı zaman kanun yolları için bu Kanunda belirlenen süreler kesilmiş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun’un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasa’nın 40/2. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu bildirimlerdeki temel amaç tarafların başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bihakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
Ayrıca; 6352 sayılı Kanun’un geçiçi 2. maddesinde “Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir.” şeklindeki düzenlemesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan hüküm mahkemesine iade işlemlerinin de bozma kararıyla aynı sonuçları doğurduğu kabul edilmelidir (Dr. … Keklik, “Ceza Yargılamasına ilişkin Temyiz Yasa Yolunda Yargıtay Kararları Üzerine Yapılacak İşlemlerin Kronolojik İncelenmesi”, konulu makale, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/155615, …. 198).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
… 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.05.2012 tarihli ve 316-180 sayılı kararı ile silahlı terör örgütünün propagandasının yapma suçundan 3713 sayılı Kanun’un 7/2, TCK’nın 62, 53/1-3 maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün sanık müdafisi tarafından temyizi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 31.07.2012 tarihli ve 25430 sayılı görüş ile lehe kanuna yönelik değerlendirme yapılması amacıyla iade edildiği, Yerel Mahkemece 14.08.2012 tarihli ve 555-446 sayılı karar ile sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar verildiği, sanık ve müdafisinin yokluğunda tensiben kurulan hükmün sonuç kısmına “Mahkememizce verilen kararlara karşı sanık müdafisinin temyizinin bulunduğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade kararının temyiz hakkını ortadan kaldırmadığı anlaşılmakla, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine” şeklinde açıklama yapılmış ise de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının dosyayı iadesinden sonra kararın sanık müdafisine 23.10.2013 tarihinde tebliğ edildiği sanık müdafisinin süresinde kararı temyiz ettiğini ve ibraz ettiğini iddia ettiği 25.10.2013 tarihli dilekçenin dosya içerisinde bulunmadığı ve temyiz defterine kayıt edilmediğinin belirtildiği dosyada; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. maddesininde; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklindeki düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesinde kanun yollarına başvuru olanağının, varsa süresinin ve mercisinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerektiği emredici düzenlemeler ile ifade edilmiştir. Anayasa’nın 40/2. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunlu olması ve ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan hüküm mahkemesine iade işlemlerinin de bozma kararıyla aynı sonuçları doğurduğu kabul edileceğinden Yerel Mahkemece kurulan hükümde “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iade kararının temyiz hakkını ortadan kaldırmadığı”na yönelik açıklamanın yasa yolu bakımından yanıltıcı olduğu, sanık müdafisine yapılan 23.10.2013 tarihli tebligatta da bu yanılgıyı giderici bir şerhe yer verilmediği ve bu bağlamda temyiz isteminin sanık müdafisinin 07.02.2014 tarihli dilekçesi kapsamında yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanan itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteminin reddine dair kararının kaldırılmasına, dosyanın esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; “CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı, kanun yolu bildiriminin sanık müdafisine Kanun’un öngördüğü şekilde tebliğ edildiği ve bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 24.10.2016 tarihli ve 2617-5168 sayılı temyiz isteminin reddine dair kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın esastan temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 3. Ceza Dairesine (Kapatılan 16. Ceza Dairesi) gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.