Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/987 E. 2022/329 K. 10.05.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/987
KARAR NO : 2022/329
KARAR TARİHİ : 10.05.2022

.
Yargıtay Dairesi : 16. (Kapatılan) Ceza Dairesi
..

Sanık …’ın silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütünün propagandasını yapma, Devletin egemenlik alametlerini aşağılama, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’a muhalefet etme, görevi yaptırmamak için direnme, tehdit, mala zarar verme, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarından açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda silahlı terör örgütünün propagandasını yapma, suçu ve suçluyu övme suçlarından açılan kamu davaları bakımından kovuşturmanın ertelenmesine; silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan TCK’nın 314/3 ve 220/6. maddeleri yolmasıyla aynı Kanun’un 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5 ve TCK’nın 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 9 ay hapis; görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK’nın 265/1, 265/3, 3713 sayılı Kanun’un 5 ve TCK’nın 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis; Devletin egemenlik alametlerini aşağılama suçundan TCK’nın 300/1. maddesi uyarınca 3 yıl hapis; tehdit suçundan TCK’nın 106/2-c-d ve 3713 sayılı Kanun’un 5. maddeleri uyarınca 4 yıl 6 ay hapis; Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’a muhalefet etme suçundan 5816 sayılı Kanun’un 1/1 ve 2. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis; mala zarar verme suçundan TCK’nın 152/1-a, 152/1-son, 3713 sayılı Kanun’un 5 ve TCK’nın 62. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tüm suçlar yönünden TCK’nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin … 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.05.2013 tarihli ve 10-112 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 09.11.2015 tarih ve 3691-3823 sayı ile;
“…
1- Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma ile suçu ve suçluyu övme suçlarından 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkrasına göre verilen kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin karar anılan maddenin 4. fıkrası ile CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrasının 2. cümlesi hükmü karşısında durma kararı niteliğinde ve itiraza tabi olup CMK’nın 223/1. maddesinde sayılan hüküm niteliğindeki kararlardan olmadığından, temyiz incelemesine yer olmadığına, gereğinin itiraz mercisince yapılmasına,
2- Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;
Sanığın görevi yaptırmamak için direnme suçunu TCK’nın 6. maddesine göre silahtan sayılan taş ile işlediği hâlde TCK’nın 265/4. maddesi uygulanmayarak eksik ceza tayin edilmesi aleyhe temyiz istemi bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştiri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafisinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
3- Devletin egemenlik alametlerini aşağılama, tehdit, 5816 sayılı Kanun’a aykırılık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesine gelince;
a) Mağdurlar …ve … ile şikayetçi … Şener’e soruşturma aşamasında yaptırılan teşhis işleminin usulüne uygun olmaması ve adı geçenlerin duruşmada sanığı teşhis edememeleri karşısında, sanığın yüklenen suçları işlediğine dair mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,
b) Kabule göre de; hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 65. maddesi ile mala zarar verme suçunu düzenleyen TCK’nın 152. maddesinin 1. fıkrasında yapılan değişiklik karşısında sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.06.2016 tarih ve 191756 sayı ile;
“…
Sanık ve hükme esasa alındığı anlaşılan aynı Mahkemenin 2010/83 esas sayılı dosyasındaki diğer sanıklar hakkında ortak iddianame ile dava açılmış olup, sanık müdafisinin söz konusu dosyada 45 gün r…r alması nedeniyle evrakın tefrikine karar verilerek … 8.Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/10 esas sayılı dosyasına kaydedilerek bu dosya üzerinden yargılamaya devam edildiği anlaşılmıştır.
Diğer sanıklar hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan … 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/83 esas ve 2012/317 sayılı kararı üzerinden verilen 10 yıl 6 ay hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 10/06/2014 tarihli ve 1237-6985 sayılı kararı ile; ‘… Sanıklara atılı suç için iki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, örgüt adına işlenen suçların niteliği nazara alınmak suretiyle … ve hakkaniyet kurullarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşılmak suretiylle fazla ceza tayini’ gerekçesiyle bozulmasına, karar verildiği anlaşılmıştır. Bozmaya uyularak … 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 16/09/2015 tarihli ve 265-227 sayılı dosyası üzerinden yeniden yargılamaya devam edilerek diğer dosya sanıkları Eyyüp …, Mahsum Tunç, …, Savaş Uçar, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan temel cezanın asgari hadden tayini ile neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedildiği, kararın sanıklar müdafileri tarafından lehe temyiz edildiği ancak itiraz tarihi itibariyle henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.
Dosyamız sanığı hakkında ise … 8.Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile söz konusu suçtan temel ceza asgari haddin üstünde 7 yıl hapis cezası olarak tayin edilip netice ceza ise 8 yıl 9 ay hapis cezası olarak karara bağlanmış hükmün temyiz üzerine ise yukarıda arz ve izah edildiği üzere Yargıtay 16.Ceza Dairesinin 2015/3691 esas ve 2015/3823 karar sayılı ilâmı ile onanmasına karar verilmiştir. Ayrıca sanık hakkında … 10.Ağır Ceza Mahkemesinin 01/03/2016 tarih ve 29-45 sayılı ilâmı ile Devletin egemenlik alametlerini aşağılama, tehdit, 5816 sayılı Kanun’a muhalefet, kamu malına zarar verme suçlarından beraat kararı verilmiş olup kararların kesinleştiği anlaşılmıştır.
Her iki davadaki eylemler ve tarihlerin aynı olması, her iki davada da sanıkların örgütsel konumlarının birbirlerinden farlı olmaması, mahkemelerin kabulünün de her iki dava dosyasında sanıkların eylemlerinin eylem birliği içerisinde iştirakle işlendiği yönünde olması karşısında; ceza adaletinin temini bakımından, sanığa atılı suç için iki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, örgüt adına işlenen suçların niteliği ve diğer dosya sanıklarına verilen hapis cezalarının miktarları da nazara alınmaksuretiyle … ve hakkaniyet kurullarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle fazla ceza tayini, gerek dosya kapsamından gerek Yargıtay 9.Ceza Dairesinin diğer sanıklar hakkındaki bozma kararı ile itiraza konu Yargıtay 16. Ceza Dairesinin dosya sanığı hakkındaki onama kararı karşısında usul ve kanuna uygun bulunmadığı…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 03.05.2017 tarih ve 5470-3997 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 220/6. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 314/2. maddesinde düzenlenen ve 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası öngören silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu bakımından hüküm kurulurken temel hapis cezasının 7 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamında;
PKK/KONGRA-GEL silahlı terör örgütünün yurt dışı ve yurt içinde çeşitli bahanelerle örgütçe özel olduğu değerlendirilen tarihlerde halkı sokağa döküp örgüt liderine sahip çıkma, Kuzey Irak’taki terör kamplarına yönelik operasyonları boşa çıkartma ve kendi lehlerine kamuoyu oluşturma maksadıyla metropol illerde rastgele otomobil yakmak suretiyle toplumda huzursuzlu, korku ve panik yaratmayı amaçladığı, çok sayıda aracın kundaklanmak suretiyle yakıldığı, suçüstü yakalanan şüphelilerin birçoğunun YDG-M mensubu olduklarının belirlendiği,
Örgütün ilân ettiği “15 Ağustos Atılım Yıl Dönümü” münasebetiyle yürütülen istihbarat faaliyetleri sonucunda edinilen bilgilere göre örgüt güdümünde faaliyet gösteren ve örgütün metropol illerdeki gençlik örgütlenmesini oluşturan ve talimatları direkt olarak örgütün en üst organı olan KCK’dan (Koma Civaken Kürdistan) alan ve aktif olarak faaliyetlerini sürdüren YDG-M (Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi) yapılanmasının deşifresi, PKK/KONGRA-GEL silahlı terör örgütü adına … ilinde çeşitli tarihlerde korsan gösteri düzenleyerek güvenlik güçlerine, kamu araçlarına ve şahıslara ait ev ve araçlara yönelik taşlı, sopalı, havai fişekli ve molotof kokteylli saldırıda bulunma eylemlerine karışan kişilerin faaliyetlerinin tespiti için 04.08.2009 tarihinde soruşturma başlatıldığı,
01-03 Haziran 2008 tarihinde … ilinde yapılan kongre sonrasında YDGH’nin … Bölgesindeki faaliyetlerini yönlendirmek üzere görevlendirilen ve hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK’nın mülga 250. maddesi ile yetkili) soruşturma yürütülen Pakizer Ukşul isimli örgüt mensubunun, 25.09.2009 tarihli ve 2009/231 sayılı iddianame ile haklarında kamu davası açılan Muhittin Işık ve … Akın ile birlikte gençliği toparlamaya çalıştığı, yapılan operasyonlarda yakalanan veya deşifre olan unsurlar ile irtibat kurup 17.01.2009 tarihinde … Mezopotamya Kültür Merkezinde bir toplantı gerçekleştirdikleri, bu toplantıda PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün gençlik yapılanması olan …Gençlik Meclisi) olarak (30) kişilik dar bir kadro ile faaliyetlerin sürdürülmesini kararlaştırdıkları, düzenlenen eğitim sonrası sorumluluk alanlarında YDG-M’ye yeni katılımlar sağlamak üzere faaliyette bulunulması için illegal sorumlular belirlenerek gruplar oluşturulduğu, bu gruplara örgüt açısından önem taşıyan “15 Şubat …’ ın yakalanışı, 21 Mart … Katliamı ve 4 Nisan …’ın doğum günü” gibi günlerde örgüt açısından kamuoyu oluşturmak maksadıyla eylemsellik sürecinin başlatılacağı talimatının verildiği hususlarının teknik takipler ve istihbari çalışmalar sonucunda belirlendiği,
Demokratik Toplum Partisi … İl Teşkilatı ve Yurtsever Demokratik Gençlik (YDG-M) organizesinde; 27 Kasım 1978 tarihinde kurulan PKK silahlı terör örgütünün kuruluş yıl dönümünü kutlama, 22.11.2009 tarihinde Demokratik Toplum Partisi Genel başkanı … Türk’ün …’e gelişi sırasında Konak ilçesi, Üçyol İnönü Caddesi üzerinde yaşanan taşlı saldırılara karşı eylemde bulunma ve PKK terör örgütünün lideri … …’ın İmralı Cezaevindeki durumunu protesto etmek amacıyla gösteri düzenlemek için “Ey halkım tanık ol ihanet bulaşmış yarınını temizliyor çocuklarin, zulüm kalesinin üstüne yürüyorlar ömürleriyle, birlik ve beraberliğin anlamlı bütünleşmesini gerçekleştiren -… GÜNÜNDE- gerçekleştireceğimiz şölene tüm halkımız davetlidir, Yer: …(Yıkık Okul) Saat:18.00 Tarih:27 KASIM 2009 (… Günü)” yazılı davetiyeler dağıtıldığı,
27.11.2009 tarihli tutanağa göre; saat 17.00 sıralarında … ili, Konak ilçesi, …İmariye Mahallesi, 992. Sokak üzerinde bulunan yıkık okul içerisinde toplanan 400-450 kişilik grubun; müzik eşliğinde halaylar çekerek YDG-M içerisinde faaliyet gösteren … …, …, …, …,. ve…’in organizesi ve yönlendirmesiyle “Biji serok …- PKK halktır … burada-…’ya bin selam- T.C şaşırma bizi dağa taşırma- …’sız dünyayı başınıza yıkarız- Burası Kürdistan burdan çıkış yok- Be serok jiyan nabe- …’a özgürlük- Dişa dişa serhildan- Kürdistan faşizme mezar olacak” şeklindeki sloganları attıkları, saat 19.30 sıralarında alandan ayrılan yine YDG-M mensubu 40-50 kişilik bir grubun bu kez yukarıda yazılı olan sloganları atarak …Rakım Erkutlu Caddesine geldikleri, burada güvenlik tedbirleri alan görevlilere taşlı saldırıda bulundukları, cadde üzerinde bulunan … yerlerini ve park hâlindeki araçları taşlayarak hasar verdikleri, caddeyi trafiğe kapatmaya çalıştıkları, gruba Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü görevlilerince gaz bombası kullanılarak müdahale edildiği, gaz bombasının etkisi geçtikten sonra eylemci grubun taşlı saldırısını sürdürerek… ve Yeşildere Semtleri istikametine kaçtıkları, kaçış güzergahı üzerinde Türk Bayrağı asılı olan (6) evin camlarını kırarak asılı bulunan Türk Bayraklarını söküp aldıkları ve bir kısmını da yaktıkları, alamadıkları ve indiremedikleri Türk Bayraklarının asılı olduğu evlere kapılarını ve camlarını taşlayarak saldırdıkları, bayrağa ve Atatürk’e sinkafta bulunarak ve ev sahiplerini tehdit ederek Türk Bayraklarını asılı oldukları yerden indirtmeye çalıştıkları,
Göstericiler tarafından atılan taşlarla,
-… plakalı Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne ait resmi kamyonetin … ve k…rtasının,
-Müşteki …e ait … plakalı ticari minibüsün … ve k…rtasının,
-Müşteki …..’a ait … plakalı aracın … ve k…rtasının,
-Müşteki …e ait … plakalı kamyonetin … ve k…rtasının,
-Müştekiler ..’ın oturduğu Kadriye Mahallesi, 795. Sokak No:96, Konak/… adresindeki evlerinin camlarının,
-Müşteki…… 992. Sokak, No:16, Konak/… adresindeki mobilya dükkanın camlarının,
-Müşteki …1.Kadriye Mahallesi, 716. Sokak, No:4/2, Konak/ … adresindeki evinin camlarının,
-Müşteki .. 1. Kadriye Mahallesi, 713. Sokak, No:31, Konak/ … adresindeki evinin camlarının,
-Müşteki … … Karaağaç’ın, 715/5. Sokak, No:1,…/… adresindeki Beşler Kıraathanesi isimli işyerinin camlarının,
-Müşteki … adresindeki evinin camlarının hasar gördüğü,
Olay yerinde polis memuru olarak görev yapan müştekiler ….’nin alınan doktor r…rlarına göre “Basit tıbbi müdahale ile giderilebilir” şekilde atılan taşlarla hafif şekilde yaralandıkları ve ifadelerinde şikâyetçi olduklarını bildirdikleri,
İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri neticesinde inceleme dışı sanık …ile sanık … ve … isimli şahıs arasındaki telefon görüşmelerinde; olay günü…’de buluşmayı kararlaştırdıklarının ve eylemi şifreli olarak “DÜĞÜN” olarak nitelediklerinin belirlendiği, telefonlarının baz istasyonu kayıtlarının olay günü ve saatiyle uygunluk gösterdiği,
Anlaşılmaktadır.
Müşteki … Emre Erdoğan aşamalarda; kendisinin olay tarihinde panzer şöförü olarak görev yaptığını, 40-50 kişilik bir grubu slogan atarak yürüdüğünü ancak bu grubun kendisine karşı herhangi bir eylemde bulunmadığını, panzerin kapağını açıp dışarı çıktığında bu gruptan olduğunu tahmin ettiği 3-4 kişilik bir grubu kendisini taşladığını, atılan taşla kolundan yaralandığını, “Basit tıbbi müdahale ile giderilebilir” şeklinde r…r verildiğini, ancak kendisine taş atan kişileri arkalarından görebildiğini, bu nedenle de teşhis etmesinin mümkün olmadığını, arkalarından gördüğü için yüzlerinin puşili olup olmadığını göremediğini, diğer koşan 40-50 kişilik grup içerisinde yüzü poşu ile örtülü olanların ve açık olanların olduğunu, kendisinin görmediğini söylediği için herhangi bir teşhis yaptırılmadığını,
Müşteki İbrahim Yumrutepe aşamalarda; kendisinin olay tarihinde Çevik Kuvvette görev yaparken verilen görev nedeniyle olay yerine gittiğini, olay yeri olan…’de tahmini olarak saat 19.30 civarında bir grubun bulunduğunu gördüklerini, grubun kendilerine doğru taş ve sopa fırlattığını, ayrıca slogan da attıklarını, bu sloganlardan hatırladıklarının “Biji serok …, selam selam İmralıya bin selam, Kürdistan faşizme mezar olacak” şeklinde sloganlar olduğunu, kendi gruplarının önünde bulunan ve elinde kalkan olan arkadaşlarının önden gittiklerini, kendilerinin de bu kalkanlı arkadaşlarının arkasından üzerlerine doğru ilerlediklerini, bu grubun kaçarak dağıldığını, gruptakilerin çoğunun yüzünün açık olduğunu, içlerinde az sayıda poşulu kişinin yer aldığını, ancak kendisinin kalkan grubunun arka kısmında olduğundan taş atarak saldıranlardan herhangi bir teşhis yapamadığını, teşhis yapamayacağını belirttiği için de kendisine teşhis yaptırılmadığını, bu olayda taşla kolundan yaralandığını, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şeklinde r…r verildiğini,
Müşteki … aşamalarda; TEM Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru olduğunu, olay tarihinde anons edilmesi üzerine…’deki 31.08.2009 tarihli olaya müdahale için gittiklerini, orada ilk önce 30-40 kişilik bir grubun bulunduğunu, yıkık bir okulun bahçesinde ateş yakıldığını gördüklerini, arabada iki kişi olduklarını, kendisi ve … Şener’in bulunduğu arabaya 5-6 kişilik bir grubun taş atmaya başladıklarını, arabanın camları kırılınca aracı durdurup dışarı çıktıklarını, bu sırada grubun attığı taşların kafasına ve koluna geldiğini, kafasından, kolundan ve elinden yaralandığını, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde r…r verildiğini, bu taşları atan kişilerin kim olduğu hususunda teşhis de yaptırıldığını ve bir kişiyi teşhis ettiğini, kendisini taşla yaralayan kişilerden şikâyetçi olduğunu ancak davaya katılmak istemediğini, inceleme dışı sanıklardan …’ı göstererek kendisine taş atan şahıslardan birisinin bu kişi olduğunu, ancak diğer sanıkların kendisine taş atan kişiler olmadığını, bu sanık haricindeki herhangi birisini teşhis edemediğini,
Müşteki … Şener aşamalarda; olay tarihinde TEM Şube Müdürlüğünde ekip amiri olarak görev yaptığını, anons üzerine yıkık okulun bulunduğu bölüme gittiklerini, yanında …’ın olduğunu, aracı onun kullandığını, karakol görevlileri ile görüştüklerinde ateş yakıldığını ancak kendilerinin söndürdüklerini söylediklerini, bunun üzerine o tarafa doğru giderken araçlarının yokuşta patinaj yaptığını ve yavaşladığını, bu sırada orada oturmakta olan 5-6 kişinin araca doğru taş atmaya başladıklarını, ilk taş atma sırasında yanında bulunan …’ın yaralandığını, daha sonra arabayı durdurduklarını ve arabadan indiklerini, o sırada bir vatandaşın “Polis aracı değil” diye bağırdığını ve kendilerine taş atanların koşarak oradan uzaklaştıklarını, bu olayda kendisine isabet eden herhangi bir taş olmadığından yaralanmadığını, ancak aracın camlarının hasar gördüğünü, daha sonra kendisine teşhis yaptırıldığını ve taş atan şahıslardan iki kişiyi teşhis ettiğini, şikayetçi olduğunu, ancak davaya katılmak istemediğini, hazırlık ifadesinde yazılı olan “Ben de yüzümden yaralandım” şeklindeki beyanının doğru olmadığını, …’ın yaralandığını, kendisinde herhangi bir yaralanma bulunmadığını, huzurda bulunan sanıklardan inceleme dışı sanık … ile “Şu yeşil kazaklılardan birisidir” diyerek iki sanığı gösterdiğini ve “Bunlardan uzun boylu olanın olması gerekir” dediğini, uzun boylu olan inceleme dışı sanık Mahsun Tunç’un teşhis ettiği kişi olduğunu söylediğini ayrıca bu kişilerden bizzat taş attığını gördüğü kişinin … olduğunu, diğer sanığın ise araba ile geçerken duvarın üzerinde oturur halde gördüğünü bildirdiği kişi olduğunu, duvar üzerinde oturduğunu gördüğü kişilerin hepsinin daha sonra kendilerine taş attıklarını, ifadesinde aracı kendisinin kullandığı yolunda bir beyan olmadığını, “sevk ve idare ettiğim” diye bahsettiği hususun ekip amiri olması nedeniyle kendisinin direktifleri doğrultusunda hareket edildiği için bu ifadeyi kullanmasından kaynaklandığını, yoksa aracı kullananın kendisi olmadığını, arabayı …’ın kullandığını, olayın akşam saatlerinde olduğunu, ancak tam saatini hatırlamadığını, kendilerinin orada herhangi bir tertibat alma gibi bir durumlarının olmadığını, anons yapılması üzerine olay yerine intikal ettiklerini, ilk gittiklerinde oradaki karakol ile görüşüp onlardan bilgi aldıklarını,
Müşteki Hakan Soykan aşamalarda; olay tarihinde eşi ile birlikte dayılarının evinde olduklarını, 10-15 kişilik bir grubun PKK örgütü lehine sloganlar atarak geldiklerini, evinin de taşlandığını ve camlarının kırıldığını, bu camların kırılmasından dolayı eşinin kolunun yaralandığını, şahısların evini taşladıktan sonra koşarak gittiklerini, evlerinde asılı bir Türk Bayrağı olmadığını, bayrağın evlerinin karşısında bulunan dayısının oturduğu evde olduğunu ve o evinde taşlandığını, Türk Bayrağını da oradan indirdiklerini ancak kendisinin bu şahısları arkalarından giderken bakıp görebildiğini, bu nedenle net olarak tanımasının mümkün olmadığını, böyle bir tanımlama da yapamayacağını, bu olayda ailesinin kendisini dışarıya bırakmadığını, kendisinin de onlar giderken uzaktan onları gördüğünü, bu nedenle yüzlerinin puşili olup olmadığını bilemediğini, olayın olduğu saati tam hatırlamadığını ancak havanın kararmış ve sokak lambalarının yanmış olduğunu, şahısların aldıkları bayrağı yokuşun sonunda yaktıklarını gördüğünü, karakoldaki ifadesinde bayrağı annesinin evinden aldıklarını söylediğini, biraz önce belirttiği üzere dayısının oturduğu yolun karşısında bulunan evin annesine ait olduğunu ve annesinin kendi oturduğu evin kira olduğunu, ifadesinde bahsettiği hususun annesine ait olduğunu belirttiği dayısının oturduğu evdeki bayrağın yakıldığı şeklinde olduğunu, ancak karakolda bu hususun yanlış anlaşıldığını, o şekilde yazmış olabileceklerini, bayrağın kendisinin bulunduğu ve annesinin de oturduğu evden alınmayıp, karşı sokaktaki dayısının evinden alındığını, Türk Bayrağının odasından alındığı yolunda bir beyanda bulunmadığını, bu hususun yanlış yazılmış olabileceğini, bu şahısları eşinin gördüğünü, onun da gördüğünü söylediğini ancak kendisinin görmediğini, şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istemediğini,
Müşteki Özlem Soykan aşamalarda; olay tarihinde eşi, kayınvalidesi ve eşinin akrabaları ile birlikte evde çay içerken kalabalığın sesini duyduklarını, dışarı baktıklarını, kalabalık bir grubun bağırıp çağırdıklarını, slogan attıklarını, küfür ettiklerini, evlerini de taşladıklarını, ayrıca sokağın karşısında bulunan eşinin annesine ait olan ve eşinin dayısının oturduğu evi de taşladıklarını, o evde bulunan bayrağı da aldıklarını, bu kişilerin bütün mahalledeki evlere, camlara ve arabalara zarar verdiklerini, eşinin dayısının evindeki bayrağın alındığını görünce onu geri almak için aşağı indiğini, bayrağı alan kişinin elinden bayrağı almaya çalıştığını, kendisinin tek olarak indiğini, eşini annesi ve dayılarının tutup bırakmadıklarını, eylemleri yapan kişilerin yaklaşık yarısını…’de oturdukları için tanıdığını, bayrağı almak istediğinde bayrağı elinde tutan şahsın önce kendisine bıçak çektiğini, daha sonra da kırılmış bir camı alarak kolundan yaraladığını ve bayrağı alıp gittiğini, hazırlık ifadesinde, kendilerinin evi diye bahsettiği evin kayınvalidesinin evi olduğunu, bu evde eşinin dayısının oturduğunu, bayrağın da o evden alındığını, kendilerinin oturduğu evden alınmadığını, olay sonrasında şoke olduğunu, o şekilde karakola gittiğini, bu nedenle şimdiki ifadesinde belirttiği bıçak çekilmesini ve kolunun bıçak çeken kişi tarafından yaralanmasını söylemeyi de unutmuş olduğunu, gördüğü kişiler arasında huzurda bulunan sanıklardan hiçbirisinin olmadığını, zaten ifadesinde gördüğü kişilerin 15-17 yaş arasında yaşları küçük olan kişiler olduğunu söylediğini, bu kişilerin yaşlarının eve saldıranlara göre daha büyük olduğunu, eve saldıranlardan bir tanesinin yeşil gözlü olduğunu ve kendisine kafa sallayarak tehditvari biçimde gittiğini, ifadesinde teşhis ettiği kişi olarak belirttiği …, … ve … isimlerinin doğru olduğunu, bu kişileri mahallelerinden tanıdığı için isimlerini bildiğini, şikâyetçi olduğunu, ancak davaya katılmak istemediğini,
Mağdur Bülent Hergül aşamalarda; olay tarihinde evinde oturduğunu, evinde Türk bayrağının asılı olduğunu, sokakta bulunan kalabalık grubun evine taşlarla saldırdıklarını, grubun gelirken slogan da attığını ancak ne söylediklerini anlamadığını, çocukları ve yaşlı babası ile ilgilendiği ve onları saklamakla uğraştığı için gelenlerin yüzlerini görmediğini ve teşhis etmesinin mümkün olmadığını, bu kişilerin bazılarının yüzlerinin poşulu vaziyette olduğunu, eylemi yapan kişileri tanımadığını ve teşhis etmesinin mümkün olmadığını, olay sırasında bu kişilerle yüz yüze ve göz göze de gelmediğini, zararının karşılanmadığını, kimseden şikâyetçi olmadığını,
Mağdur … … Karaağaç aşamalarda; kahvehane işlettiğini, olay tarihinde müşterilerin kahvede oturduklarını, bu sırada kahvede Türk Bayrağının da asılı olduğunu, 20-30 kişilik bir grubun gelerek kahveyi taşladıklarını ve slogan attıklarını, kahvenin camlarını kırdıklarını ve kendisine “Türk bayrağını indir” dediklerini, kendisinin de bayrağı indirdiğini, daha sonra uzaklaşarak gittiklerini, kendisinin bayrağı tekrar astığını, bu olay nedeniyle birkaç camının kırıldığını, kendisinin bu zararını telafi ettiğini, çok fazla bir zararının olmadığını, Devlet tarafından bir zarar karşılamasının da yapılmadığını, hazırlık ifadesinin doğru olduğunu, bu ifadesinden sonra kendisine teşhis yaptırdıklarını ancak kahveye taş atan kişilerden hiçbirini bu sanıkların arasından teşhis edemediğini, hâlen burada bulunan sanıkların arasında da teşhis edebileceği herhangi bir sanığın bulunmadığını, kendisinin sanıklardan şikayetçi olmadığını,
Mağdur Necdet Özbaldur aşamalarda; bu konuda karakolda ifade verdiğini, bu ifadesinin doğru olduğunu, orada da belirttiği gibi olay tarihinde evinde olduğu sırada 50-60 kişilik kalabalık bir grubun slogan atarak evine taş atmaya başladıklarını, balkondan baktığında kendisine küfrederek bayrağı indirmesini söylediklerini, evinin 3 katlı olduğunu, sürekli olarak Türk bayrağının da asılı durduğunu, bayrağı indirmemesi üzerine evinin camlarını kırdıklarını ve gerek kendisine gerek bayrağa küfürler ettiklerini, evde bulunanların ve kendisinin korktuklarını, aradan 15 gün geçince kendisini karakola çağırıp teşhis yaptırdıklarını, olayın bir akşam üzeri olduğunu, çok kalabalık bir grup olduklarını ve çok kısa bir süre içerisinde evin önünden gelip geçtiklerini, birbirlerine çok benzediklerini, karakolda teşhis yaptığını, ancak duruşmada savunma yapan Abdulkadir’in beyanlarından etkilendiğini ve duygulandığını, bu kişiyi yanlış teşhis etmiş olabileceğini, olaydan 15 gün sonra teşhis yaptırıldığı için yanlış teşhis de yapmış olabileceğini, bu nedenle ileride vicdan azabı çekmek istemediğini, aradan 6 ay geçtiğinden şu anda bu kişileri teşhis etmesinin mümkün olmadığını, sanıklardan şikayetçi olmadığını, davaya katılmak istemediğini, çok büyük korku yaşadıklarını, o psikolojik hâlde iken teşhis yaptığını ancak hayal meyal teşhis yaptığını, şimdi ise teşhis etmesinin mümkün olmadığını, olay sırasında 3.katta bulunduğunu, gördüklerini 3.kattan gördüğünü, emniyetteki ifadesi sırasında teşhis yaptırılmadan önce herhangi bir eşkal tarifi yapmasının istenmediğini, 08.07.2010 tarihli duruşmasından 3 gün kadar önce tanımadığı kişilerin evlerine geldiğini ve eşine “Başınıza bela alacaksınız, bu davadan vazgeçin” diye söylediklerini, kendisinin de bu durumda nasıl teşhis yapabileceğini, durumun bu şekilde olduğunu, evini taşlayanların bir kısmının yüzünün poşulu, bir kısmının da açık olduğunu, teşhis yaptıklarının yüzü açık olanlardan olduğunu, poşulu olanları teşhisinin mümkün olmayacağını,
Mağdur Enis Bilal aşamalarda; daha önce karakolda da ifade verdiğini, o ifadesinin doğru olduğunu, o ifadesinde de belirttiği gibi minibüs şöförlüğü yaptığını, minibüsünde Türk bayrağı asılı olduğunu, olay sırasında bir grup Türk Bayrağına küfrederek çevredeki evleri ve Türk bayrağı asılı olan minibüsünü taşladıklarını, minibüsünün camlarının kırıldığını, kendisinin zararının Valilik tarafından giderildiğini, bu nedenle şikâyetçi olmadığını, davaya katılmak istemediğini, olay tarihinde evinin balkonunda olduğunu, taş atan kişileri evinin balkonundan gördüğünü, evinin balkonu ile taş atılan yer arasındaki mesafenin tahminen buradan kapı kadar olduğunu söyleyerek tahmini 10 metrelik bir mesafe olduğunu, olayın saat 22.30-23.00 sıraları gerçekleştiği için etrafın karanlık olduğunu, minibüsünün durduğu yerin çaprazında bir lamba olduğunu, bu şekilde gördüğünü, karakolda da teşhis ettiği kişileri tam olarak çıkaramadığını belirttiğini, bu kişilerin birbirlerine benzediklerini ve bir kısmının yüzünün poşulu olduğunu, yaptığı teşhisten tam emin olmadığını, aradan 8 aya yakın bir süre geçtiğinden yeni bir teşhis yapmasının mümkün olmadığını,
Tanık Saim Badur aşamalarda; sanıklardan …’ı tanıdığını, bu kişinin bakkallık yapmakta olduğunu, bütün alış verişini bu bakkaldan yaptığını, gittiğinde de onunla maç konuşup zaman zaman tartıştıklarını, tahmini yarım saat kadar da dükkanında kaldığını, bu nedenle Abdulkadir’i tanıdığı kadarı ile bu tür suçları işleyecek bir kişi olmadığını, olay tarihi olarak bildiği 2009 yılı Ağustos ayının 30 veya 31’inde bu kişinin dükkanına gidip alış veriş yaptığını ve o tarihte bu sanığın dükkanında çalıştığını bildiğini, hatırladığı kadarı ile 2009 yılının … bayramı olduğunu, … nedeni ile olayı hatırladığını, ağır bir ameliyat geçirdiğini, bu nedenle 2009 yılının Kurban bayramını hatırlayamadığını, 31.08.2009 tarihinde onun bakkalına gitmek için saat 21.00’de evden çıktığını ve 21.30’da döndüğünü hatırladığını, bilgisinin bundan ibaret olduğunu,
Tanık Sultan Kahveci aşamalarda; sanıklardan …’ın çok uzun yıllardan beri komşusu ve …olduğunu, kendisinin de … olduğunu, sürekli onunla oturup konuştuklarını ve sohbet ettiklerini, samimiyetlerinin çok ileri olduğunu, kendisinin televizyonda ne seyrettiğine kadar bildiğini, bu sanığın iddia edilen olaylara asla karışmayacağı kanaatinde olduğunu ve çocukluğundan beri sanığı çok iyi tanıdığını, 1 Eylül … gününden sonra Abdulkadir’i polislerin aldığını söylediklerinde kendisinin de “Bu kişi böyle olaylara karışmaz” dediğini, … günü diye bilinen günün bir gün öncesi olan 31 Ağustos 2009 tarihinde yine bu sanıkla birlikte olduğunu, kendisinin … Sporlu, onun ise Galatasaraylı olduğunu, bu şekilde de aralarında konuşup tartışmalarının olduğunu, o gün de öğlen saatlerinden akşam karanlık oluncaya kadar birlikte olduklarını çok iyi bildiğini, ancak yemin ettiği için saat olarak net bir saat veremediğini, bilgisinin bundan ibaret olduğunu,
Tanık Nazmi Canbaz aşamalarda; kahvecilik yaptığını, sanıklardan …’ın da karşısında bakkallık yapmakta olduğunu, 2009 yılının Kurban Bayramı’nın 1., 2.,ve 3. günü kahvesini açtığını, Abdulkadir’in de kahvesine geldiğini ve hasta olduğunu söyleyip ada çayı yapmasını istediğini, kendisinin de ona adaçayı yaptığını, aynı bayramın 3 gününde de Abdulkadir’in kendi dükkanını açtığını, karşı karşıya olan dükkanları nedeni ile onun bu 3 gün dükkanını açtığını bildiğini, Abdulkadir’in dükkanını sabah saat 07.00’de açtığını, akşam 23.00-23.30‘da kapattığını, o tarihte de aynı saatlerde açıp kapattığını bildiğini, Abdulkadir’in babasının midye satma işi yaptığını, bu nedenle dükkana bakacak başka kimse olmadığından dükkanı tek başına beklediğini,
Tanık Ömer Ado aşamalarda; sanık …’ı tanıdığını, onun bakkal dükkanının yakınında bir evde oturduğunu, seyyar satıcılık yaptığını, 2009 yılının Kurban Bayramı’nın 1. gününde Abdulkadir’in dükkanına bayramlaşmaya gittiğini, bayramlaştıktan sonra dükkandan ayrıldığını, başka yerlere bayramlaşmaya gidip geldiğini, daha sonra aynı gün akşam arkadaşları ile kahveye gittiklerini, Abdulkadir’in dükkanı ile kahvenin karşı karşıya olduğunu, o gün Abdulkadir’in saat 24.00’e kadar dükkanında durduğunu gördüğünü, kendisinin bayramın 1. gününde…’de yapılan etkinliğe katılmadığını, arkadaşları ile akşam kahveye gittiklerini, bilgisinin bundan ibaret olduğunu,
Tanık … Fidan aşamalarda; sanık …’ı kalmakta olduğu evin yakınında bulunan bakkalın sahibi olarak tanıdığını, sanığın ve annesinin bakkalda satış yaptıklarını, geçtiğimiz Kurban Bayramı’nın birinci gününden sonuncu gününe kadar Abdulkadir’in dükkanda olduğunu bildiğini, geçip giderken sanığın dükkanda satış yaptığını ve saat 07.00’den saat 23.00’e kadar orada bulunduğunu, kendisinin bu konunun tanığı olduğunu, diğer konularla ilgili hiçbir bilgisinin olmadığını,
Tanık … Tanhan aşamalarda; sanıklardan yalnızca kardeşi olan …’ı tanıdığını, diğerlerini tanımadığını, kardeşinin 2009-2010 öğretim yılında lise son sınıfta okuduğunu ve okula sabah gidip saat 15.00 gibi geldiğini, okul haricindeki zamanlarda da kendisine ve ailesine yardım ettiğini, kendilerinin birisi evlerinin yanında birisi de kahvenin karşısında olmak üzere 2 dükkanlarının olduğunu, ayrıca babasının ve diğer kardeşlerinin midye sattıklarını, 2009 yılı Kurban Bayramı’nda da kendisinin, babasının ve diğer kardeşinin midye satmaya gittiklerini, kardeşi sanık …’in ise grip olduğu için ona “Sen açık havada midye satmaya gelme, dükkanda otur” dediklerini, o gün onun dükkanda beklediğini, midye satmaya kendilerinin gittiğini, gece saat 23.00 sıralarında midye satmakdan döndüğünü ve dükkanı kardeşi Abdulkadir’den devraldığını, dükkanı sabahtan öğlene kadar annesinin açtığını, öğleden sonra da kendisinin devraldığını, bayramın 1. gününden 4. gününe kadar kahvenin karşısındaki dükkanı kardeşi Abdulkadir’in beklediğini, bayramın 1. günü akşam kendisinin babasıyla birlikte midye satarken kardeşi …’in telefonla aradığını, kendisinin telefon numarasının 0 546 875 03 15 olduğunu, bu telefonun kendisi üzerine kayıtlı olup hâlen kullanmakta olduğunu, bu telefondan “Kaç teneke kaldı?” diye sorduğunu, kendisinin de “2 teneke” dediğini, bu şekilde aralarında konuşma geçtiğini, evlerini aramaya gelen polisleri aramaya geldiklerinden dolayı tanıdığını, bugün öğlen onları aralarında konuşurken duyduklarını ve birinin diğerine “Abdulkadir’i söyledin mi” diye konuştuğunu,
“272345” sicil numaralı tutanak tanığı; olayın üzerinden bir yıl gibi bir süre geçtiği için olayı tam olarak hatırlayamadığını, kendisine okunan 27.11.2009 tarihli olay tutanağının doğru olduğunu, sicilinin altındaki imzanın da kendisine ait olduğunu, olay tutanağında 9 kişinin tamamının kendileri tarafından tespit edildiğini, her polis memuru veya komiserin kendi gördüğü ve tanıdığı kişiyi belirttiğini, bu bilgileri birleştirerek olay tutanağını hazırladıklarını, kendisinin burada ismi yazan inceleme dışı sanıklardan … …, …, … . …, …ve sanık …’ı tanıdığını ancak inceleme dışı sanık …i tanımadığını, bu kişilerden … …’i ilk toplantının yapılıp ateş yakılarak slogan atıldığı ve halayların çekildiği yerde ve daha sonra da bu grubu yönlendirmekte iken gördüğünü, bu grup diye belirttiği grubun taş atan grup olduğunu, sanık …’u olayın başında boş alanda halay çekilip slogan atılan yerde gördüğünü, daha sonra göremediğini, sanık …’ın tam olarak ne yaptığını göremediğini, bu sanığı olay yerinde görüp görmediğini hatırlamadığını, …’in ne yaptığını hatırlamadığını, ancak halay çekilip slogan atılan okul bahçesinde gördüğünü, Mahsun Tunç’u ilk başta halay çekilip slogan atılan okul bahçesinde gördüğünü, daha sonra ne yaptığını tespit edemediğini, Veysel Akkurt’u aynı şekilde halay çekilip slogan atılan okulun bahçesindeki kalabalığın içerisinde gördüğünü, sonraki bölümde olduğunu hatırlamadığını, Turan Kaygusuz’u aynı şekilde halay çekilen ve ateş yakılan okul bahçesinde gördüğünü, daha sonra herhangi bir eylem yapıp yapmadığını hatırlamadığını,…’ı olayın ilk başladığı okulun bahçesindeki ateş yakılıp halay çekilen yerde gördüğünü, daha sonraki bölümde görüp görmediğini hatırlamadığını, ….’i tanımadığını, 01.12.2009 tarihli tutanağın da doğru olduğunu, altındaki sicil ve imzanın kendisine ait olduğunu, otobüsün yakıldığının ihbar edilmesi üzerine süratle olay yerine hareket ettiklerini, olay yerine gittiklerinde belediye otobüsünün ön kısmının yanmakta olduğunu ve bazı kişilerin otobüse taş atmakta olduklarını gördüklerini, tutanakta isimleri geçen sanıklardan …’u olay yerinde görmediğini, …’ı otobüse doğru elinde bir şey atarken gördüğünü, ancak bu attığı şeyin taş olup olmadığını bilmediğini,…,. ve … Uzun’un olay yerinde olup olmadıklarını hatırlamadığını, …’in ismini kendilerinin … olarak bildiklerini, bu nedenle …olarak tutanağa yazdıklarını, bu sanığın da orada olup olmadığını ve ne yaptığını hatırlamadığını, sanık …’ı olay yerinde gördüğünü, ancak ne yaptığını görmediğini, ifadesinde adı geçen sanıklardan … ile …’ın huzurda olduklarını belirterek gösterdiği,…,
da ayrıca gösterdiği, olayın başlangıcında…’de halay çekilip ateş yakılan bölümde kamera kaydı yapıldığını, ancak buna tepki gösterilince olay büyümesin diye amirlerinin çekimin durdurulmasını istediklerini ve kamera kaydının bundan sonra yapılmadığını, zaten havanın iyice karardığını, Yamanlar’daki otobüs yakılma olayında bildiği kadarı ile kamera kaydı yapılmadığını, ancak olay sonrası olay yeri inceleme ekibinin çekim yapmış olabileceğini, kamera kaydı yapan kişinin tutanak düzenleyenler arasında olup olmadığını bilemediğini, sicilini bilmesinin de mümkün olmadığını, olayın akşam saat 18.00 civarında başlayıp saat 21.00 civarına kadar devam ettiğini, bu bölümün ilk başlangıcında havanın kararmakta olduğunu ve daha sonra karardığını ancak olayın geçtiği…’nin karakol bölgesi, okul bölgesi ve bu bölümlere yakın olan caddelerde ışıkların yandığını, ancak ara sokaklarda aydınlatmanın yeterli olmadığını, kısmen kişilerin görülebildiği ve görülemediği yerler olduğunu, halay çekilen yerde aydınlatma olduğu için oradakileri gördüğünü, ancak taş atan grubun içerisinden yalnızca inceleme dışı sanık … …’i teşhis edebildiğini, diğerlerini teşhis edemediğini,
“… sicil numaralı tutanak tanığı; 27 Kasım 2009 tarihli…’deki olayda bulunduğunu, diğer olaylarda bulunmadığını, bu olayda PKK’nın kuruluş yıl dönümü nedeniyle…’de yıkık okulun bahçesinde kutlama yapılacağı duyumu aldıklarını, gittiklerinde kalabalık bir grubun toplanıp müzik eşliğinde halay çektiğini ve sloganlar attıklarını gözlediğini, eğlencenin saat 20.00 civarında başladığını, başlangıçta bu halay çekilen sloganlı toplantının çekimlerinin yapılmaya başlandığını ancak grup içerisinden bu çekimlere karşı gelinip tepki gösterilince amirleri tarafından çekim yapılmasının durdurulduğunu, halay çeken şahısların aynı zamanda slogan da attıklarını, tutanakta isimlerini yazdırdıkları dokuz kişinin de bizzat bu sloganları atan ve diğer kişilere attırmakta öncülük eden kişiler olduğunu, bu halay çeken grubun içerisinden 40-50 kişilik bir grup kendi aralarında bir müddet konuşup çevreden taş toplamaya başlayınca taşlanacaklarını anladıklarını, daha sonra da bu kişilerin polisleri taşlamaya başladıklarını, yine isimlerini tutanakta dokuz kişi olarak belirttikleri kişilerin bizzat bu taşlama eylemini yapan grubu yönlendiren kişiler olduklarını, kendisinin bu kişileri daha önce yapılan basın açıklamalarından ve başka eylemlerden dolayı bizzat tanıdığını, kendi tahminlerine göre tanınıp bilinen kişiler olduklarını, bu taşlama sonucunda Çevik Kuvvet tarafından yapılan müdahale üzerine bu grubun…’ye doğru çekilmeye ve kaçmaya başladıklarını, kaçarken de gittikleri yerler üzerinde bulunan ve Türk Bayrakları asılı olan evleri taşladıklarını daha sonra vatandaşlar karakola gelerek şikâyet edince anladıklarını ve gelen vatandaşlara da teşhisler yaptırdıklarını, düzenledikleri tutanağın doğru olduğunu, kendisinin tutanakta ismi geçen … …, …, …, .i bizzat taş atan grubu yönlendirirken gördüğünü ve buna göre tutanağın düzenlendiğini, bilgisinin bundan ibaret olduğunu, taşlama olayından sonra ve olayın olduğu sırada mesafenin uzak ve ortalığın da karanlık olduğunu, olayın başlangıcında kısa bir süre çekim yapılmaya çalışıldığını ancak başarılı bir çekim olmadığını ve karanlık nedeni ile de çekim yapılmadığını, önce dinlenen kişinin polis amirleri olduğunu, olay yerine birlikte gittiklerini, ancak olayın seyri içerisinde çeşitli noktalarda görev yaptıklarını, hangi noktada birlikte olup hangi noktada birlikte olmadıklarını şu an hatırlayamadığını, ancak olayın başlangıcında birlikte gittiklerini, 40-50 kişilik grubun taş atmaya başladığı bölümde amirlerinin yanlarında olup olmadığını bilmediğini, olay yerinde sivil olarak bulunduğunu,
“… sicil numaralı tutanak tanığı; olay tarihinde sivil ekip olarak PKK örgütünün kuruluş yıldönümü nedeniyle yapılan etkinlik bölgesine gittiklerini, yıkık okulun bulunduğu bahçede kalabalık bir grubun ateş yakıp halay çekerek, örgüt lideri lehine sloganlar attıklarını, bu topluluğu tutanakta ismini yazdırdıkları ve tespit edebildikleri 9 kişinin yönlendirip onlara sloganlar attırdığını gördüklerini, daha sonra topluluğun içerisinden 40-50 kişilik grubun taş toplamaya başladıklarını ve bir eyleme girişeceklerini kıpırdanmalarından anladıklarını, bunun üzerine kendilerini koruyamayacakları düşüncesine kapılarak sivil ekibin oradan uzaklaştığını, bu 40-50 kişilik grubu diğer gruptan ayrılarak taşlama eylemini yapmaya başladıklarını, ana gruptan ayrıldığını bildirdiği, 40-50 kişilik grubun içerisinde isimlerini tutanağa yazdıkları 9 kişinin de bulunduğunu, daha birçok kişinin olduğunu ancak kendilerinin diğerlerini tanıyamadıklarını, grubun içerisinde bir kısmının puşisinin olduğunu, bir kısmının sivil görevliler olarak bizzat bu 9 kişinin taşlamayı yapan grupla birlikte diğer gruptan ayrıldığını gördüklerini ve bunu tutanağa geçirdiklerini, taşlama eyleminin yapılması üzerine resmi görevli Çevik Kuvvet’in olaya müdahale ettiğini, grubun müdahale nedeniyle dağılarak… istikametine doğru uzaklaştığını, daha sonra …Karakoluna müracaat eden vatandaşların bu grubun uzaklaşırken Türk bayrağı asılı olan evleri taşladıklarını bildiklerini ancak kendisinin olayları görmediğini, olay nedeni ile düzenledikleri tutanağın doğru olduğunu, sicilinin altındaki imzanın da kendisine ait olduğunu, genelde çekimlere karşı bir tepki olduğundan çekim yapılmadığını bildiğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … aşamalarda; isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini, iddianamede iddia edilen 27 Kasım’da slogan attığı iddialarının doğru olmadığını, o gün sabah 08.00’den akşam saat 22.00’ye kadar babasına ait bakkal dükkanında çalıştığını,…’de yasal olarak düzenlenmiş şenliklerin olduğunu, hatırladığı kadarı ile Kurban Bayramı içerisine denk gelen bir gün olduğunu, bu mitinge gitmek istediğini ancak dükkana bir başkasının gelip dükkanı beklememesi sebebi ile dükkanı kapatıp gidemediğini, cep telefonundan yaptığı konuşmaların tespit edilip “teneke” ile ilgili konuşmasının şifreli konuşma olarak değerlendirilmiş olduğunu, abisi ile yaptığı telefon görüşmesindeki “teneke” tabirinin midye tenekesi ile ilgili olduğunu, midyenin teneke hesabı alınıp verildiğini, konuşmasının buna ait olup başka bir anlam içermediğini, gerek kendi telefonunun gerekse ağabeyinin telefonlarının tespitini mahkemeden istediğini, o tarihte kendisinin telefonunun baz istasyonundan nerede olduğunun tespitinin yapılmasını da istediğini, ayrıca hazırlık aşamasında ağabeyinin telefonu ile ilgili dinleme ve tespitlerin de olduğunu, üzerine atılan 27.11.2009 tarihli …olaylarında müştekiler … ile ilgili diğer eylemleri kabul etmediğini, bu kişilerin evlerini taşlamadığını ve iddia edildiği gibi evlerine yapılan saldırı ile de bir bilgisinin olmadığını, Türk bayrağını taşlamasının da söz konusu olmadığını, zira bu bayrağın Türkiye’deki bütün halkların katıldığı İstiklal Savaşı sonunda tespit edilmiş bir bayrak olduğunu, bayrağa hakaret etmesinin söz konusu olmadığını, polis otosunun taşlandığı iddiasını da kabul etmediğini, zira polis otosunu taşlamadığını, bu olayda da nerede olduğu hususunun baz istasyonlarının tespiti yapılarak belirlenmesini istediğini, ayrıca bu olayla ilgili olarak 28.11.2009 tarihinde …ile yaptığı telefon görüşmesinde de kendisinin 27 Kasım’da yapılan gösterilere katılmadığının açıkça görülmekte olduğunu, bu olaydan hemen sonra kendisinin teşhisinin yapılamamasına rağmen aradan 3 ay geçtikten sonra teşhis yaptırıldığını, bu nedenle bu teşhisi kabul etmediğini, herhangi bir örgüte üye de olmadığını, suçsuz olduğunu savunmuştur.
Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye’nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu’nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK’nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur…” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, … içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK’nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde örgütten değil, ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan “Silahlı örgüt” suçu ise;
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK’nın “Silahlı Örgüt” başlıklı 314. maddesinde; TCK’nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın suç tarihi itibarıyla yürürlükle bulunan “Tehlikeli Maddelerin İzinsiz Olarak Bulundurulması veya El Değiştirilmesi” başlıklı 174. maddesi;
“(1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, kullanılış amacı gözetilerek, bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş olup 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15. maddesi ile birinci fıkrada yer alan “üç yıldan” ibaresi “dört yıldan” şeklinde, “maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden” ibaresi “maddeleri imal etmek, işlemek veya kullanmak amacıyla, gerekli olan malzeme ve teçhizatı ithal eden, ihraç eden, satışa arz eden, başkalarına veren, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden veya bulunduran” şeklinde, ikinci fıkrasında yer alan “yarı oranında” ibaresi “bir kat” , ikinci fıkrasında yer alan “yarı oranında” ibaresi “bir kat” olarak değiştirilmiştir.
Maddenin birinci fıkrası hükmüyle, yetkili makamlardan gerekli izin alınmaksızın patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi ülkeye sokmak, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakletmek, muhafaza etmek, satmak, satın almak veya üretmek suç hâline getirilmiştir. Bu bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç niteliği taşımaktadır.
Bu madde, toplumu genel tehlikelere karşı korumanın yanı sıra Uluslararası Nükleer Silâhların Yayılmasının Önlenmesi Andlaşması ve Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Hakkındaki Sözleşme ile Türkiye’nin üstlenmiş bulunduğu yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacını taşımaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; birinci fıkrada yer alan fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi, cezanın artırılması sebebini oluşturmaktadır.
Üçüncü fıkrada ise özellikle köy veya kırsal alanda yaşayan insanların çeşitli meşru ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, önemsiz tür ve miktarda patlayıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması hâlleri göz önünde bulundurularak, hükmedilecek cezada önemli ölçüde indirim yapabilmek hususunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıştır.
Suç niteliği itibarıyla, topluma zarar verme tehlikesi yaratan maddeler ile ilgili faaliyetlerin izinsiz olarak yürütülmesi yasaklanmıştır. Ayrıca bir zararın gerçekleşmesi şartı aranmamaktadır. Bu nedenle suç, genel tehlike suçu niteliğindedir. Topluma zarar verici ve bu nedenle de toplum için tehlike oluşturan nitelikteki maddelerin kontrol altına alınabilmesi için üretimi, satışı ve nakli izne tabi tutulmuştur. Suç ile toplumun hayat, … ve malvarlığı değerleri ile Anayasa’nın 56. maddesinde düzenlenen sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı korunmaktadır. Suçun mağduru toplum ve bireylerdir. Suçun oluşabilmesi için maddede yazılan seçimlik hareketlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi yeterlidir. Bu suçun, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi cezayı artıran bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Suçun oluşabilmesi için genel kast yeterli olup özel kast aranmamıştır (… Yaşar-… Tahsin …. Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 1. Baskı, … Yayınevi, … 2010, …. 4920-4925.).
Uyuşmazlıkların sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması bakımından “Görevi yaptırmamak için direnme” suçuna da kısaca değinmekte yarar bulunmaktadır.
TCK’nın “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde “Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi;
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindedir. Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; kamu görevlisine, yerine getirdiği görevini yaptırmamak amacıyla cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden kullanılması gerekir.
Bu suçla korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup, bu suçta, kamu faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesi dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü sırasında Ceza Genel Kurulunun 26.11.2002 tarihli ve 279-406 sayılı kararında; “Bu suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresi organlarının görevlerini herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan yapmasını sağlamak suretiyle kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almaktır.” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır (… Emin Artuk-… Gökçen-A. Caner Yenidünya, TCK Şerhi, 2. Bası, 5. Cilt, …, 2014, …. 7645; … Yaşar-… Tahsin Gökcan-… Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, 6. Cilt, …, 2014, …. 7956-7957).
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “… ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetkisi ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği; kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtayca denetleneceğini de göstermektedir.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 tarihli, 124-224 ve 01.10.2013 tarihli, 1343-404 sayılı kararlarında da değinildiği üzere sanığın adli sicil kaydında geçmiş hükümlülüklerinin bulunması TCK’nın 61. maddesinde sayılan temel cezanın belirlenmesi ölçütleri arasında bulunmadığından alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak kullanılamayacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nda suçlar için çoğunlukla sabit cezalar öngörülmemiş, alt ve üst sınırlar gösterilerek, bu sınırlar arasından hâkime temel cezayı belirleme yetkisi verilmiştir. Basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, ….530).
Hâkim; olayın oluşu, olayın mağdurda yarattığı etki derecesi, mağdurun olay nedeniyle uğradığı zararın miktarı, olayın meydana gelişinde sanık veya sanıkların sergiledikleri ustalık derecesi, mağdurun ekonomik ve sosyal durumu itibarıyla zararı daha derin bir şekilde hissetmesi, olayın meydana geldiği yer ve zaman dilimi, mağdurun yaşı ve ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesi sanığın; suçun işlenmesi sırasındaki kastının yoğunluğu ve sanıkların organize bir şekilde hareket etmeleri gibi ana unsurları dikkate almak ve fiilin haksızlık içeriğiyle ve dosya kapsamıyla uyumlu bir ceza belirlemek zorundadır. Bu şekilde ceza adaletinin sağlanması, işlenen suçun haksızlık derecesi ve suçun işleniş biçimi ile verilen ceza arasındaki orantının makul bir şekilde dengelenmesi amaçlanacak, bu çerçevede, aynı suçu işleyenlerin aynı, farklı nitelikte suç işleyenlerin de olayın içerdiği farklılıklar kapsamında farklı cezaları alması amaçlanarak hedeflenen ceza adaleti sağlanacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
27.11.2009 tarihinde … ili, …Semtinde korsan gösteri yapıldığı, araçlara, evlere ve … yerlerine taş, sopa ve molotof kokteyli ile zarar verildiği, Türk Bayrağının indirildiği, müzik ve halay eşliğinde “Biji serok …, …’sız dünyayı başınıza yıkarız, PKK halktır … burada…” şeklinde sloganlar atıldığı, daha önceden güvenlik tedbiri alan görevlilere taşlı saldırı yapıldığı, … plakalı Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne ait aracın … ve k…rtasına, cadde üzerinde bulunan … yerlerine ve park etmiş araçlara zarar verildiği, atılan taşlar sonucu Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli dört polisin yaralandığı, zabıt mümzisi tanık … sicil nolu polis memurunun alınan yeminli beyanında sanık …’ı tanıdığını ve sanığın tam olarak ne yaptığını göremediğini, bu sanığı olay yerinde görüp görmediğini hatırlamadığını, zabıt mümzisi tanık “…. sicil nolu polis memurunun alınan yeminli beyanında 27 Kasım 2009 tarihli…’deki olayda bulunduğunu, diğer olaylarda bulunmadığını, tutanakta ismi geçen sanık … ve inceleme dışı sanıklar … …, …, …. ve …i bizzat taş atan grubu yönlendirirken gördüğünü, zabıt mümzi tanık “… sicil nolu polis memurunun alınan yeminli beyanında olay tarihinde sivil ekip olarak PKK silahlı terör örgütünün kuruluş yıldönümü nedeniyle yapılan etkinlik bölgesine gittiğini ve tutanağın doğru olduğunu beyan ettikleri, sanık lehine beyanda bulunan tanıkların sanıkla tanışıklıklarının olduğu, örgütün bazı tanıkları tehdit ettiğinin mahkeme beyanlarından anlaşıldığı ve ayrıca iletişim tespit tutanaklarında sanığın eylem yerinde olduğuna ilişkin görüşmelerinin bulunduğu gözetildiğinde; olaylardaki konumu itibarıyla sanığın grubu yönlendirenler arasında olduğu, katıldığı eylemde dört polis memurunun yaralandığı, kamuya ve özel kişilere ait araçların zarar gördüğü olaylarda, olayın meydana gelişinde sanığın eyleminin derecesi, meydana gelen zarar ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, dosyaya yansıyan bilgi ve belgeler, Devletin egemenlik alametlerini aşağılama, tehdit, 5816 sayılı Kanun’a aykırılık ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik olarak Özel Dairenin de sübut bulunmadığına karar vermiş olduğu nazara alındığında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçuna ilişkin temel hapis cezasının yasal ve yeterli gerekçe olmadan belirlendiği, TCK’nın 220/6. maddesindeki indirimin uygulanmamasına ilişkin yeterli gerekçenin bulunmadığı verilen cezanın …, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesiyle bağdaşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme kararının temel hapis cezasının 7 yıl olarak tayin edilmesi ve yasal ve yeterli gerekçe olmadan TCK’nın 220/6. Maddesindeki indirimin uygulanmamasına karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 09.11.2015 tarihli ve 3691-3823 sayılı, sanık …’ın silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan mahkûmiyetine ilişkin ONAMA kararının KALDIRILMASINA,
3- … 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.05.2013 tarihli ve 10-112 sayılı kararının, temel hapis cezasının 7 yıl olarak tayin edilmesi ve ayrıca yasal ve yeterli gerekçe olmadan TCK’nın 220/6. maddesindeki indirimin uygulanmamasına karar verilmesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.05.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.