Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/932 E. 2020/322 K. 25.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/932
KARAR NO : 2020/322
KARAR TARİHİ : 25.06.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Sayısı : 348-602

Sanık …’un, tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. cümle, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Ayvalık (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 09.10.2013 tarih ve 348-602 sayı ile verilen hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 02.03.2017 tarih ve 52664-6431 sayı ile;
“1-02/12/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
2-Kabule göre de; sanığın tekerrüre esas alınan, adli sicil kaydındaki ilama konu TCK’nın 106/1-1.cümlesine uyan suçun, hükümden sonra yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34.maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253.maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında, anılan hükme ilişkin uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak sonucuna göre tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının yeniden değerlendirilmesi” gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.04.2017 tarih ve 5941 sayı ile;
“… Maddi olayda, katılan … ile sanık …’in, 6 yıl kadar önce evliliklerinin sona erdiği, ancak bu süreçte de dönem dönem beraber yaşadıkları ve kimi zaman aralarında soruşturmaya da konu olan birçok hakaret ve tehdit olayının yaşandığı, olay günü aralarındaki sorunlar nedeni ile başlayan tartışma sonrası katılan … evdeki eşyalarını toplamaya başladığı, sanık …’in de katılanın, eşyalarını topladığını öğrenince sanığın duyduğu kazgınlıkla, katılanın, evininin önüne gelerek ‘Seni bu siteden dışarı çıkartmayacağım, gerekirse gittiğin şehire de gelirim, adresini bulurum, seni ablanı babanı bütün aileni öldürürüm’ diyerek tehdit ettiği dosya kapsamından anlaşıldığı,
Hüküm tarihinden sonra ve Yargıtay temyiz incelemesinden önce yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alındığının anlaşılmış olması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunmasına ilişkin bozma kararında sanık hakkındaki hüküm kesinleşmeden, uzlaştırma hükümlerinin ‘derhal uygulama’ ilkesi kapsamında uygulama yapılması gerekmektedir bu itibarla uzlaştırma işlemi yapılmasına ilişkin bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 02/03/2017 gün ve 2014/52664 Esas, 2017/6431 Karar sayılı iki nolu bozma kararında, sanığın tekerrüre esas alınan, adli sicil kaydındaki Ayvalık Sulh Ceza Mahkemesi’nin 16/01/2013 tarih ve 2012/248 Esas ve 2013/25 Karar sayılı ilamın, TCK’nın 106/1-1, 62 md 5 Ay hapis cezasına ilişkin hükümden sonra yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34.maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında, anılan hükme ilişkin uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak sonucuna göre tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu kabul edilerek hükmün bozulması hukuka aykırı niteliktedir.
Uzlaştırma, usul hukuku kurumu olması dolayısıyla, zaman bakımından uygulanmasında kural, kanunda aksi açıkça düzenlenmedikçe ‘derhal uygulama’ ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama kanunu hükümlerine tâbidir. Bu durum önceki kanuna uygun biçimde yapılmış usuli işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmeyeceği” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 01.06.2017 tarih ve 17720-16514 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında tekerrüre esas alınan tehdit suçuna ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesi uyarınca anılan suçun uzlaşma kapsamına alınması nedeniyle bu hususta uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığının araştırılmasına gerek olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yoluna başvurup başvuramayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 1412 sayılı CMUK’da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.” biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle, CMK’nın 308. maddesine;
“(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevinin yanı sıra kamuoyunun tatminini amaçlayan diğer bir yönü de bulunmaktadır. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların denetleneceği yönünde gerek 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; “Eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları” (16.11.1964 tarih ve 470-464 sayı), “Kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı” (17.03.1998 tarih ve 18-91 sayı) “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı” (30.11.2010 tarih ve 233-241 sayı) “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı” (29.03.2011 tarih ve 49-28 sayı), “Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı” (27.12.2011 tarih ve 158-296 sayı) kabul edilmek suretiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurabilmesi için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiği, sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesinin, itirazın amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağı söylenebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın tehdit suçundan mahkûmiyetine ilişkin Yerel Mahkemece verilen hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece “1-02/12/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
2-Kabule göre de; sanığın tekerrüre esas alınan, adli sicil kaydındaki ilama konu TCK’nın 106/1-1.cümlesine uyan suçun, hükümden sonra yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34.maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253.maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında, anılan hükme ilişkin uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak sonucuna göre tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının yeniden değerlendirilmesi” gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verildiği anlaşılan dosyada;
Sanığın adli sicil kaydındaki ilam yönüyle tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin iki numaralı bozma nedeni ancak ilk bozma nedenine bağlı olarak uzlaşma hükümlerinin uygulanmaması hâlinde sonuç doğurabilecek olup uzlaşma hükümlerinin uygulanması durumunda geçerliliğini kaybedeceğinden ‘kabule göre’ bozma niteliğindedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi olağanüstü bir yasa yolu olup bir yasa yolunun olağanüstü olarak değerlendirilmesi itiraz nedenleri yönünden de bazı sınırlamaları beraberinde getireceğinden ve yerleşik Ceza Genel Kurulu uygulamalarına göre kabule göre bozma olarak da bilinen uyarı, öğreti ve yol gösterme niteliğindeki bozma nedenlerine yönelik bir hususta kanun yoluna başvurulmasında hukuki bir yarar bulunmadığından sırf bu nedene dayalı olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının esasına girilmeden saptanan ön sorun nedeniyle reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kabule göre yapılan bozmalara karşı itiraz yetkisi bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.