YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/921
KARAR NO : 2023/90
KARAR TARİHİ : 15.02.2023
İtirazname No : 2016/271140
YARGITAY DAİRESİ : 12. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 49-47
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’nün taksirle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan TCK’nın 85/2 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Iğdır Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.02.2014 tarihli ve 49-47 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.02.2016 tarih ve 1242-1633 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 14.12.2016 tarih ve 271140 sayı ile; “…Sanık … firması aracılığıyla kazandığı ihale gereğince üstlendiği makine temini, nakliyesi işini sözleşmede belirtilen iş bitim tarihinden 5 gün önce yerine getirmiştir. Ancak makinenin indirilmesi ve montajı işlemleri konusunda kaza tarihi itibarıyla icrai bir hareketi mevcut değildir. Makinenin teslimine kadar 5 gün daha bulunduğuna göre makinenin yüklü bulunduğu araçtan indirilmesi konusunda bir ihmali davranışından da söz edilemeyecektir. Yukarıda detaylı olarak izah edildiği şekilde makinenin bulunduğu araçtan indirilmesi süreci tamamen adı geçen belediye çalışanlarının karar ve eylemleri ile gerçekleştirilmiştir. Öte yandan belirtilen şekilde tesise getirilmiş olan makinenin indirilmesi ve ilave önlemlerin alınması konusunda sözleşmenin diğer tarafı olan idare tarafından sanığa yapılan resmî ya da gayri resmî bir bildirim ve ikaz mevcut değildir. Bir an için sanık …’nün makinenin teslim sürecinde sözleşme gereklerini yerine getirmediği varsayılsa dahi bu davranışın meydana gelen kaza neticesiyle illiyet bağının bulunmayacağı ortadadır. Zira sanık …’nün varsaydığımız bu ihmali davranışı ile kaza neticesi arasındaki illiyet bağı, sanıklar …, …, tanık … ve kazalı işçilerin kusurlu davranışlarıyla kesilmiştir. Bu nedenlerle sanık … bakımından somut olayda atılı suçun unsurları gerçekleşmemiş olup sanığın atılı suçtan beraatına karar verilmesi gerektiği,
Kabule göre de, TCK’nın 50/4 ve 50/1-a maddesine göre, taksirli suçlarda verilen hapis cezasının bilinçli taksir hâlleri hariç olmak üzere uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkün olup bu uygulamanın ‘suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre’ belirlenmesi gerektiği, sanığın incelenen adli sicil belgesine göre sabıkasız olduğu ve duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz bir kişilik özelliğinin bulunmadığı, bununla birlikte makine üretimi konusunda firma sahibi olup bu bakımdan ekonomik durumu hükmedilecek adli para cezasını ödemeye yeter düzeyde olduğu, yanında işçi istihdam etmesi sebebiyle sosyal bakımdan da koşullarının elverişli olduğu, bu şartlar altında sanık hakkında, ‘sanık …’ye neticeten verilen hapis cezasının miktarı göz önüne alınarak cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesi durumunda bir daha suç işlemeyeceği yönünde olumlu kanaat getirilmediğinden’ şeklindeki hatalı ve yetersiz gerekçeyle tayin edilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesinin yasaya aykırı bulunduğundan hükmün bu sebeple de bozulmasına karar verilmesi gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 06.06.2017 tarih ve 13092-4794 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Sanıklar …, … ve … hakkında açılan edimin ifasına fesat karıştırma suçu ile sanık Hüseyin Malk hakkında açılan taksirle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan tefrik kararı verilmiş; sanıklar … ve … hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Bir kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanması ile neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığı,
2- Kusurunun bulunduğunun kabulü hâlinde, sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının TCK’nın 50. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmemesinin isabetli olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Iğdır Belediye Başkanlığı ile sanık …’nün sahibi olduğu Özentaş Makina isimli şirket arasında yapılan sözleşme uyarınca Belediye Başkanlığınca adı geçen şirketten satın alınan harç makinesinin 07.05.2011 tarihinde saat 17.30 sıralarında sanık tarafından nakliye firması aracılığıyla Iğdır iline gönderildiği, söz konusu harç makinesinin kepçe yardımı ile indirilmesi sırasında halatın kopması sonucu makinenin altında kalan Iğdır Belediyesinde işçi olarak çalışan…’nin hayatını kaybettiği, katılan …’in ise yaşamını tehlikeye sokacak, kemik kırığı oluşacak ve duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli yitirmesine neden olacak şekilde yaralandığı,
Iğdır Belediye Başkanlığı ile yüklenici Özentaş Makine isimli firmanın sahibi olan sanık … arasında imzalanan 13.04.2011 tarihli sözleşme içeriğinde; yüklenici olan sanığın, makinelerin teslim ve montaj için gerekli her türlü makine, araç ve yardımcı tesisleri hazırlamak, her türlü malzemeyi ve personeli sağlamak zorunda olduğu; idarenin uyarı ve talimatlarına uyması veya sözleşmede belirtilen yükümlülüklerin ihlâl edilmesi nedeniyle idarenin ve/veya üçüncü şahısların bir zarar görmesi hâlinde her türlü zarar ve ziyanın yükleniciye tazmin ettirileceği; yüklenicinin montaja ilişkin yaptığı hazırlıklar ve aldığı önlemlerin yeterli olup olmadığının idarece değerlendirileceği; yapılan hazırlıkların veya alınan önlemlerin yeterli olmadığının tespit edilmesi durumunda yükleniciden ilave hazırlıklar yapılması veya önlemler alınmasının isteneceği; yüklenicinin iş ile ilgili olarak uyulması gereken tüm güvenlik kurallarına uymak, iş yerinde bulunma yetkisine sahip tüm personelin güvenliğini sağlamak, iş yerinin ve bu iş nedeniyle kendisine tevdi edilen her türlü ekipman, malzeme, araç gereç ile bilgi ve belgelerin güvenliğinin sağlanması için her türlü tedbiri almak, malın temini ile sair yükümlülüklerin yerine getirilmesi nedeniyle üçüncü kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla ilgili mevzuat uyarınca her türlü tedbiri almak zorunda olduğu ve yine yüklenicinin iş için gerekli tüm mal ve malzemenin montajından, ambalajından, yüklenmesinden, taşınmasından, teslim edilmesinden, boşaltılmasından, depolanmasından ve korunmasından da sorumlu olduğu hususlarının belirtildiği,
Soruşturma evresinde iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen 28.06.2011 tarihli bilirkişi heyeti raporuna göre; Özentaş Makinenin sahibi olan sanığın, Iğdır Belediye Başkanlığı ile yaptığı sözleşme gereği üretimini yaptığı harç makinesinin araca bindirilmesi, taşınması, araçtan indirilmesi ve montajı kendi sorumluluğunda olduğu hâlde, harç makinesinin Iğdır’da vinç gibi uygun bir iş makinesi ile indirilmesi için gerekli olan tedbirleri almadığı veya aldırmadığı, bu işleri yapacak olana işçilere yapacakları çalışmaları hakkında gerekli eğitimi verdirmediği ve harç makinesini TIR üzerinden indirmek için uygun iş ekipmanını zamanında hazırlamaması nedeniyle olayın meydana gelmesinde asli kusurlu; Iğdır Belediye Başkanlığında şantiye şefi/çavuş olarak görevi yapan inceleme dışı sanık …’in, kendi görevi olmadığını bildiği hâlde diğer çavuş arkadaşına telefon ederek TIR üzerindeki harç makinesini indirmek için işçi getirilmesini istemesi ve uygun olmayan iş ekipmanı ile makineyi indirmeye çalışması, bilmediği konularda işçileri toplayarak iş güvenliği kurallarına uygun olmadığı bir şekilde çalıştırması nedeniyle tali kusurlu; kepçe operatörü inceleme dışı sanık …’in, TIR üzerinden kullandığı ekskavatörle bu şekilde harç makinesinin inmesinin mümkün olmadığını bilmesi gerektiği hâlde bu durumu yetkililerine bildirmeden yanlış bir şekilde çalışarak iş güvenliğine uymaması nedeniyle gerçekleşen olayda tali kusurlu; harç makinesinin taşınması, araca bindirilmesi, indirilmesi ve yerinden montaj yapımı için gerekli ve yeterli elamanı bulundurulması, çalıştırılması tamamen yapılan sözleşme gereği yüklenici firmaya bırakıldığı hâlde olay günü gelen harç makinesinin TIR’ın üzerinden indirme işinin tamamen Iğdır Belediyesinde çalışan işçiler tarafından yapıldığı, bu nedenle sözleşme hükümlerine uymayarak kendi işçilerine bilmedikleri konuda, uygun olmayan iş ekipmanı ile harç makinesinin TIR üzerinden indirmeye müsaade etmesi ve bu sebeple iş güvenliğine uymayarak işçileri çalıştırması nedeniyle bu konudan görevli ve yetkili olan belediye görevlisi bu yoksa olay sırasında Belediye Başkanı olarak görev yapan kişinin asli kusurlu; ölenin ise 58 yaşında olup yetişkin bir kişi olduğu hâlde, kendi görevi olmayan ve bilmediği bir işte çalıştırıldığını yetkiliye belirtmeyerek, dikkatsiz ve tedbirsiz çalışarak kendi can güvenliğini sağlamayarak iş güvenliği kurallarına uymaması nedeniyle tali kusurlu olduğu,
Ölenin yakınları tarafından sanık ve inceleme dışı sanıklar aleyhine açılan tazminat dosyasına ilişkin olarak iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen ve bu dosyaya celp edilen 20.12.2012 havale tarihli bilirkişi heyeti raporuna göre; sanığın sözleşmenin açık hükümlerine uymayarak, sadece makinenin yola çıktığını haber verdiği, nasıl indirileceği hususunda sözleşmedeki sorumluluklarını yerine getirmediği anlaşıldığından olayın oluşumunda %40 (Yüzde Kırk) oranında; inceleme dışı sanık …’in, görevi olmadığı hâlde diğer çavuş arkadaşına telefon ederek, yolda parke döşeyen işçileri TIR’ın üzerinden harç makinesini indirmek üzere getirmesini isteyerek uygun olmayan iş ekipmanı ile makineyi indirtmeye çalışması, bilmediği konularda, işçileri toplayarak, iş güvenliğine uygun olmayacak şekilde, çalışanları kurallarına uygun olmayan bir şekilde çalıştırması nedeniyle %10 (Yüzde On) oranında; inceleme dışı sanık …’in, TIR üzerinden kullandığı ekskavatörle bu şekilde harç makinesinin inmesinin mümkün olmadığını operatör olarak bildiği hâlde bu durumu yetkililere bildirmeden yanlış bir şekilde çalışarak, iş güvenliğinin tehlikeye girmesine yardımcı olması nedeniyle olayın oluşumunda %5 (Yüzde Beş) oranında; ölenin ise olay esnasında 58 yaşında olup tecrübeli bir işçi olması, kendi görevi olmayan ve bilmediği bir işte çalıştırıldığında işin tehlikesini görerek, amirine haber vermesi hatta işi bırakması gerekirken tehlikeli bir şekilde çalışmaya devam ederek, kendi can güvenliğini tehlikeye attığından, almadığı eğitimlerde göz önüne alındığında olayın oluşumunda %5 (Yüzde Beş) oranında kusurlu olduğu,
Sanık tarafından 12 Mayıs 2011 tarihinde İzmir Kemalpaşa 1. Noterliği aracılığıyla Iğdır Belediye Başkanlığı’na gönderilen ihtarnamede içeriğinde; 04.05.2011 tarihinde çıkan yangının iş yerlerine de sirayet etmiş olduğu ve tüm alet, edevat, ekipman ve çeşitli büro eşyalarının ciddi hasar gördüğü, mücbir sebep nedeni ile ihale konusu malların kalan bölümünün firmaca 13.06.2011 tarihine kadar ihale ve sözleşme şartlarına uygun şekilde teslim edileceği bilgilerinin yer aldığı; ihtarname ekinde sunulan 04.05.2011 tarihli yangın raporunda ise; sanığın firmasının bulunduğu yerin yakınında aynı gün saat 16.53’te yangın ihbarının bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, çıkan yangının bitişik nizamda bulunan metal işleri yapan imalathaneyi de etkilediği tespitlerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …; Iğdır Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğünde işçi olarak çalıştığını, olay günü parke tesisi parçası indirdikleri sırada şefleri olan tanık Kerim’in makineyi indirmek amacıyla orada bulunan kepçeye halatın düzgün bağlanmadığını, bu parçanın havada asılı durumda iken yalpaladığını görmesi üzerine parçayı dengede tutabilmek için parçaya asılıp çekmelerini söylediğini, akabinde halatın koparak üzerlerine düştüğünü, omzundan ve bacağından ciddi şekilde yaralandığını,
Tanık …; Iğdır Belediyesi’ne gönderilecek malzemeyi kazadan bir gün önce İzmir’den yükleyip Uşak’a kadar getirdiğini, daha sonra aracı Uşak ilinde tanık Arif’e akşam saatlerinde teslim ettiğini, söz konusu makinelerin Iğdır’a varıp Belediye’ye teslim edilene kadar bütün sorumluluğun şirkete ait olduğunu, araçtan indirilmesinin ise Belediye’ye ait olduğunu, bütün nakliye işlerinin bu şekilde yapıldığını, başkaca bilgisinin olmadığını,
Tanık …; Uşak ilinde faaliyet gösteren Günay Yapı İnşaat Nakliye Ltd. Şirketi’nde şoför olarak çalıştığını, 04.05.2011 tarihinde İzmir ilindeki Özentaş firmasından Iğdır’a getirmek üzere harç makinesinin adı geçen şirket tarafından vinç marifetiyle şirketlerine ait TIR’ın dorsesine yüklendiğini, nakliye ücretini malı teslim aldığı firmadan aldığını, olay günü saat 15.00 sıralarında Iğdır’a gelerek kendisine bildirilen telefon numarasını aradığını, telefonda konuştuğu kişilerin tarifi üzerine olay yerine geldiğini, aracı yanaştırdıktan sonra beklemeye başladığını, yaklaşık 20 dakika sonra bir iş makinesinin geldiğini ve belediye işçileri tarafından makinenin indirilmesi işlemlerine başlanıldığını, bu sırada makineye bağlanan halatların kopması sonucunda makinenin işçilerin üzerine düştüğünü, harç makinesinin İzmir’de vinç marifetiyle yüklendiğini, Iğdır’da harç makinesini indirme yükümlülüğünün kime ait olduğunu bilmediğini, malı teslim aldığım firma yetkililerince de kendisine bu konuda herhangi bir bilgi verilmediğini, daha önce de Erzurum ve Gaziantep Belediyesi’ne harç makinesi götürdüğünü, buralarda da harç makinesinin vinç marifetiyle indirildiğini,
Tanık … soruşturma evresinde; Iğdır Belediyesinde parke sorumlusu (çavuş) olarak işçi statüsünde çalıştığını, olay günü saat 13.30 sıralarında emrinde çalışan işçileri parke döşeyecekleri yerlere bıraktıktan sonra kendisi gibi çavuş olan inceleme dışı sanık …’in kendisini telefonla arayarak İzmir’den gelen malzemeleri indirmeleri gerektiğini söylediğini, bunun üzerine İlham Aliyev Caddesi üzerinde bulunan parke şantiye alanına gittiğini, daha sonra kepçe operatörü inceleme dışı sanık …’i ve şehir içinde parke döşemekte olan tanık Cemil ile katılan …’i çağırdığını, olay yerinde kendisi ile birlikte inceleme dışı sanıklar Üstüner, Bünyamin, katılan …, tanıklar Cafer, Aziz , İsmail, Cemil ve Müstecep’ın bulunduğunu, inceleme dışı sanık …’in halatın bir ucunu kepçenin dişlilerine diğer ucunu ise kancaları marifetiyle harç makinesinin iki ucuna bağlayarak indirebileceklerini söylediğini, bunun üzerine kancalar marifetiyle halatı harç makinesinin iki ucuna tanıklar Cemil ve İsmail’in bağladığını, daha sonra kepçenin ağır ağır harç makinesini kaldırmaya başladığını, kendisi ile katılan …, tanık Aziz ve ölenin harç makinesinin altına girdiklerini, kendisinin halatın kopabileceğini altına girmemeleri gerektiğini söylemesine rağmen arkadaşlarının “Bişey olmaz.” dediklerini, bu sırada kancalardan birinin kırılması üzerine harç makinesinin üzerlerine düştüğünü ve makinenin altında kaldıklarını, inceleme dışı sanık …’in kepçenin ucuyla makinenin üzerlerine düşen kısmını kaldırdığını, makineyi vinç ile indirmek akıllarına gelmediği için bu şekilde indirdiklerini, önceden de bu şekilde makine indirdiklerini, kendilerine bu aletleri indirmemeleri gerektiği konusunda bir bilgilendirme yapılmadığını, ayrıca makineleri getiren TIR şoförünün, kendilerinin yaptığı gibi kepçe marifetiyle makinelerin yüklendiğini ifade ettiğini,
Yargılama evresinde; olay tarihinde parke üretim tesisinde harç makinesinin montajının yapılacağı yer ile ilgili olarak inceleme dışı sanık …’in görevlendirildiğini, kendisinin sadece tesisten sorumlu olduğunu, garaj sorumlusu olan tanık Aziz’i arayarak malzemelerin geldiğini söylediğini, bu konuda üst belediye yöneticileri ile herhangi bir görüşmesinin olmadığını, yapılan sözleşmeye göre yüklenici firma tarafından montajının yapılacağı konusunda kendilerine herhangi bir bilgi verilmediğini,
Tanık …; inceleme dışı sanık …’in kullandığı kepçe ile … halata bağlı harç makinesinin yere indirildiğini sırada … halatının kopması sonucu harç makinesinin üzerlerine düştüğünü, indirilmeye çalışan harç makinesinin önce ölene sonra da kendisinin sağ ayağına çarptığını,
Tanık … soruşturma evresinde; Iğdır Belediyesi’nde kadrolu işçi olarak çalıştığını, olay günü saat 17.00 sıralarında şantiye alanının bitişiğinde bulunan Belediye garajına şoförlüğünü yaptığı aracı park etmek için geldiğini, bu sırada TIR’da bulunan harç kazanı ve parçalarının Belediye’de çalışan işçi arkadaşları tarafından indirdiğini gördüğünü, arkadaşlarına yardım etmek için yanlarına gittiğini, makineleri indirmek için halatın bir ucunun kepçenin dişlerine diğer ucunun da kanca marifetiyle harç kazanının iki köşesine çapraz şekilde bağladığını, kepçenin harç kazanını kaldırmaya başladığı sırada harç kazanının bir tarafının diğer tarafa göre ağır olması nedeniyle denge sağlaması için sanık …, katılan … ve tanıklar Cemil, Aziz, Abdülkerim, İsmail ve ölen … ile birlikte harç makinesinin altına girdiklerini, kepçeyi ise inceleme dışı sanık …’in kullandığını, kepçenin harç kazanını TIR’ın üzerinden alıp çektiği sırada bağladıkları halatın koptuğunu ve bu nedenle harç makinenin altında kaldıklarını, harç makinesinin sol ayağının ölenin karın bölgesine düştüğünü, makinenin altında bulunan tanıklar Abdülkerim ve Aziz ile katılan …’in de bu nedenle yaralandıklarını, esasen bu tür ağır tonajlı aletlerin vinç vasıtasıyla indirildiğini ancak Iğdır Belediyesine ait bir vinç olmadığı için bu şekilde indirmeye çalıştıklarını,
Kovuşturma evresinde; harç makinesinin ihaleyi alan firma tarafından montajının yapılacağı konusunda bir bilgisinin olmadığını ve bu hususta herhangi bir şekilde bilgilendirilmediklerini,
Tanık … soruşturma evresinde; Iğdır Belediyesi’nde kadrolu işçi olarak çalıştığını, görevinin ise yollara parke döşemek olduğunu, olay günü saat 16.30 sıralarında çavuşları olan tanık Abdülkerim’in arkadaşı tanık Müstecep’i arayarak İzmir’den gelen harç makinesinin indirileceğini, iki arkadaşı ile birlikte gelmesi gerektiğini söylediğini, bunun üzerine tanık Müstecep ve katılan … ile birlikte şantiye alanına gittiklerini, kepçeyi kullanan sanık …’in, harç makinesini indirmek için halatı çapraz olarak bağlamaları gerektiğini söylediğini, bunun üzerine halatın bir ucunu kepçenin dişlerine diğer ucunu da kanca marifetiyle harç kazanının iki köşesine çapraz şekilde bağladıklarını, kepçenin harç kazanını kaldırmaya başladığı sırada harç kazanının bir tarafının diğer tarafa göre ağır olması nedeniyle denge sağlaması için sanık …, katılan … ve tanıklar Aziz, Abdülkerim, İsmail ve ölen … ile birlikte harç makinesinin altına girdiklerini, kepçeyi ise sanık …’in kullandığını, kepçenin harç kazanını TIR’ın üzerinden alıp çektiği sırada bağladıkları halatın koptuğunu ve bu nedenle harç makinenin altında kaldıklarını, harç makinesinin sol ayağının ölenin karın bölgesine düştüğünü, makinenin altında bulunan tanıklar Abdülkerim ve Aziz ile katılan …’in de bu nedenle yaralandıklarını, makine indirilirken kendilerini çavuşları olan tanık Abdülkerim’in yönlendirdiğini, daha önce de benzer şekilde malzemeleri indirdiklerini,
Kovuşturma evresinde; harç makinesinin ihaleyi alan firma tarafından montajının yapılacağı konusunda bir bilgisinin olmadığını ve bu hususta herhangi bir şekilde bilgilendirilmediklerini, olay tarihinde yapacakları işlerle ilgili kendilerine talimatları tanık ile inceleme dışı sanık …’in verdiğini,
Tanık … soruşturma evresinde; Iğdır Belediyesi’nde Fen İşleri Müdürü olarak görev yaptığını, yaptıkları ihale sonucu Özentaş Makina A.Ş isimli şirketten hidrolik beton parke taşı tesisi için makineler aldıklarını, yapılan sözleşme uyarınca makinelerin montajlama dahil tüm işlemlerinin adı geçen şirkete ait olduğunu, yine sözleşmenin ilgili maddelerinde tüm güvenlik tedbirleri ve doğacak zararların da yüklenici olan söz konusu şirket tarafından üstlenildiğini, ihale sürecinin tamamlanmasından sonra şartnamede öngörülen süre içinde şirketin malzemeyi teslim etmesini beklediklerini, olay günü saat 18.00 sıralarında parke işlerinden sorumlu olan belediye çalışanı tanık Abdülkerim’in kendisini arayarak hastanede olduklarını, iş kazası geçirdiklerini söylediğini, olayı bu şekilde öğrendiğini, tanık Abdülkerim’in, TIR şoförünün bir an önce makineleri indirmelerini istediğini belirtmesi üzerine makineleri kepçe yardımıyla indirdiklerini söylediğini, gelen malzemelerin indirilmesi için belediye çalışanlarına herhangi bir talimat vermediğini, olaydan sonra makineleri getiren TIR şoförünün kendisini arayarak kalan makineyi temin edilen vinç ile indirmek istediğini söylediğini,
Kovuşturma evresinde; olay öncesinde harç makinesinin belediyeye gönderildiği konusunda kendisine herhangi bir bilgi verilmediğini, ancak işin ilgisi itibarıyla kendisine bilgi verilmesi gerektiğini, inceleme dışı sanık Üstünger’in fen işlerinde memur kadrosunda çalıştığını ve ayrıca makine alınınca da yine aynı şekilde makinenin kurulumu, makine için hazırlanacak yer ve diğer parke taşı üretiminde kullanılacak makine ile ilgili işlemlere ilişkili de görevlendirildiğini, ancak yazılı görevlendirme olduğunu hatırlamadığını, harç makinesinin montajını yapacak güçlerinin ve ekipmanlarının bulunmadığını, bu nedenle sözleşmenin bu hususları içerir şekilde yapıldığını, kendisine haber verilseydi makinenin araçtan indirilmesine izin vermeyeceğini, inceleme dışı sanık …’in kendisini bu konuda bilgilendirmesi gerektiğini,
Tanık … soruşturma evresinde; Iğdır Belediyesi’nde parke döşemecisi olarak çalıştığını, olay günü parke yapım tesisi alanında bulunduğu sırada TIR ile yeni alınan makinelerin geldiğini, gelen makinelerden büyük olan parçanın kepçe yardımıyla indirildiği sırada bağlanan halatın kopması neticesinde makinenin üzerlerine düştüğünü ve üç işçinin makinenin altında kaldığını,
Yargılama evresinde; kendilerine firma veya belediye görevlileri tarafından harç makinesinin firma tarafından indirileceği hususunun söylenmediğini, parke üretim tesisinde inceleme dışı sanık … ile tanık Abdulkerim’in sorumluluklarının bulunduğunu ve yapılacak işlerle ilgili olarak adı geçenlerden talimat aldıklarını,
Hakkında tefrik kararı verilen inceleme dışı sanık Hüseyin Malk; 1 Şubat 2010 tarihinden itibaren Iğdır Belediyesi’nde başkan vekili olarak görev yaptığını, söz konusu makinelerin getirilmesi, teslimi, indirilmesi ve montaj işlemlerinin sözleşme gereği Özentaş Makine isimli firmaya ait olduğunu, ancak Belediye çalışanlarının bağlı oldukları Fen İşleri Müdürlüğü’ne haber vermeden ve diğer yetkilileri de bilgilendirmeden kendi inisiyatifleri ile harç makinesini indirmeye çalıştıklarını, olay günü Belediye’ye ait tesisleri dolaştığını ve olaydan yaklaşık iki saat öncede söz konusu yere giderek çalışanları denetleyip dikkatli ve özenli olmaları gerektiği hususunda onları uyardığını, çalışanların ilgili müdürleri aramaları hâlinde sözleşme gereği bütün indirme montaj ve düzenleme çalışmalarının yüklenici olan Özentaş Makine firması yetkilileri tarafından yapılacağını öğrenmiş olacaklarını ve bu işin kendi görevleri olmadığından bu olayın da yaşanmayacağını, konuyla ilgili herhangi bir bilgi verilmediğini,
İnceleme dışı sanık …; Iğdır Belediyesi’nde kepçe operatörü olarak işçi statüsünde çalıştığını, olay günü saat 17.45 sıralarında çalışma sahasında kullanmış olduğu kepçe ile TIR’a yüklü olan kilit taşı üretme tesisi malzemesi olan 5 parça malzemeyi indirdikleri sırada yaklaşık 10 ton ağırlığındaki beşinci parçayı … halat ile işçilerin bağladıklarını, kepçe ile parçayı kaldırdığını, denge sağlamak amacıyla işçilerden katılan … tanıklar Aziz, Abdüllkerim, İsmail ve Cemil ile ölenin kepçede askıda olan parçaya asılarak denge kurmaya çalıştıklarını, kendisinin adı geçenlere “Altından çekilin.” diye seslenerek uzaklaşmalarını söylediğini, tanıklar Cemil ve İsmail’in uzaklaştığını ancak diğerlerinin asılmaya devam ettiğini, ardından … halatın bağlı olduğu yerden koptuğunu ve ölenin makinenin altında kaldığını, hemen kepçenin ucunu düşen parçaya takarak yukarı kaldırdığını ve ölenin makinenin altından çıkarıldığını, ancak makinenin ölenin karın bölgesine denk geldiği için kanamasının olduğunu, katılan … ile tanıklar Aziz ve Abdülkerim’in de yaralandığını, Belediye’de böyle bir görevinin olmamasına rağmen bu şekilde gelen ağır tonajlı aletleri amirleri tarafından talimat verildiği zaman bu şekilde indirmek zorunda kaldıklarını, aksi hâlde işini kaybetme riskinin olduğunu, daha önce de kepçe kullanıcısı olan arkadaşlarının ağır tonajlı olan bir çok aleti aynı yöntemle indirdiğini, esasında bu neviden ağır malzemelerin vinç marifetiyle indirilmesi gerektiğini,
İnceleme dışı sanık … soruşturma evresinde; Iğdır Belediyesi’nde 20 yıldır parke yapım tesisinde çalıştığını, olay tarihinden önce kendisi ve Belediye’de parke işçisi olarak çalışan Nevzat Işık ile birlikte İzmir’e ihaleyi alan Özentaş Makina isimli iş yerine yeni alınacak parke üretim tesisini görmek için gittiklerini, bu sırada telefon numarasını bu firma çalışanlarına verdiğini, olay günü Iğdır Belediyesi’ne ait parke yapım tesisinde yeni gelecek tesisin kurulacağı alanı düzenledikleri sırada makineleri getiren TIR şoförünün İzmir’den parke tesisi malzemelerini getirdiğini söylemesi üzerine TIR şoförünü olay yerine yönlendirdiğini, daha sonra da tanık Abdüllkerim’i arayarak malzemelerin geldiğini, indirilmesi için işçi gerektiğini söylediğini, bir süre sonra da tanık Abdüllkerim’in, katılan …, tanık Aziz ve inceleme dışı sanık … ile birlikte malzemelerin indirileceği yere geldiklerini, Iğdır Belediyesi’nde vinç olmadığı için son 20 yıldır alınan tüm ağır tonajda malzemeleri kepçeye halat bağlamak suretiyle indirdiklerini, gelen malzemeleri de yine aynı şekilde indirmeye karar verdiklerini, kendisinin ani bir refleksle makinenin altında kalmaktan kurtulduğunu,
Yargılama evresinde; TIR şoförünün kendisini arayarak harç makinesini getirdiğini söylemesi üzerine parke üretim tesisinden sorumlu çavuş olan tanık Abdulkerim’i aradığını, TIR şoförünün yanında firma yetkilisi olarak herhangi bir kimsenin bulunmadığını, yıllardır Belediye’ye benzer şekilde gelen malzemeleri kendilerinin indirdiklerini, ihaleye konu makinenin kurulumunun yüklenici firma tarafından yapılması gerektiği konusunda bir bilgilerinin olmadığını, bu hususu olaydan sonra öğrendiklerini, harç makinesinin TIR’ın üzerinde olduğu sırada bir ara Belediye Başkan vekili olan hakkında tefrik kararı verilen inceleme dışı sanık Hüseyin’in geldiğini, ancak onun da harç makinesinin indirilmesine yönelik herhangi bir talimatı ve görevlendirmesinin olmadığını, olay ile ilgili olarak firma veya belediye üst görevlilerinin harç makinesinin montajı ve indirilmesi konusunda bilgi vermesi gerektiğini, ancak kendilerine bu konuda bilgilendirme yapılmadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde; Özentaş Makine isimli şirketin sahibi olduğunu, 04.05.2011tarihinde irsaliye ile malzemenin Iğdır Belediyesi’ne 64 .. 606 plaka sayılı TIR ile sevk edildiğini ve irsaliyenin şoföre teslim edildiğini, gönderdikleri malzemelerin kurulum tarihinin 13.05.2011 tarihi olduğunu ancak malzemelerin bir kısmının 04.05.2011 tarihinde Iğdır iline gitmesi için yola çıkardıklarını, TIR şoförünün … olduğunu ancak adı geçenin işi olması nedeni ile Uşak ilinde TIR’ı şoför tanık Arif’e teslim ettiğini, malzemelerin yola çıktığı bilgisinin belediye görevlisi inceleme dışı sanık Üstünler’e verildiğini, onlarında indirme işlemi ile ilgileneceklerini söylediğini, ancak Iğdır Belediye görevlilerinin kendisine TIR’ın geldiğini söylemediklerini, bilgisi olmadan TIR’ın boşaltıldığını, olayı sonradan öğrendiğini, TIR’ın Iğdır iline ulaştığından da haberdar olmadığını, ayrıca şoför tanık Arif’in kendisine TIR’dan malzemelerin vinç ile indirilmesi gerektiğini defalarca anlattığını ancak görevlilerin buna rağmen kepçe ile malzemeleri indirdiklerini söylediğini, olayda hiç bir kusur ve kabahatinin olmadığını, yine malzemeleri de sözleşmenin bitim tarihinden önce gönderdiğini, sözleşmede belirtilen sorumluluğunun doğması için bilgisinin olması gerektiğini,
Kovuşturma evresinde; makinelerin gönderildiği sırada fabrikalarının yanında çıkan bir yangının fabrikalarına kısmen sirayet ettiğini ve bu yangın olayının kendilerini birkaç gün uğraştırdığını, bu sırada da gönderdikleri döküm makinesinin belediyeye götürülmüş olduğunu ve orada bir kısım belediye görevlileri tarafından indirilmeye çalışıldığını olaydan sonra öğrendiklerini, yangınla uğraştıkları için aracın Iğdır’a gidip gitmediğini takip edemediklerini, belediye yetkililerinin makinenin geldiği hususunun kendilerine bildirmesi ve kendi elemanları tarafından makinenın indirilip kurumunun yapılması gerektiğini ancak bilgi verilmeden makinenin indirmeye çalışıldığını, olayda ve kazada herhangi bir kusurunun olmadığını,
Savunmuştur.
Yerel Mahkemece, TCK’nın 50/4. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak; “Sanık …’ye neticeten verilen hapis cezasının miktarı göz önüne alınarak cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesi durumunda bir daha suç işlemeyeceği yönünde olumlu kanaat getirilmediğinden hakkında TCK 50 ve 51/1 ve CMK 231. Maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına” şeklinde gerekçe gösterilmiştir.
V. GEREKÇE
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
A- Bir kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanması ile neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığı;
1. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “Kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlâl edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmâli hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
TCK’nın 22. maddesinin gerekçesinde; “…Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder…” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Buna göre; yargılamayı gerçekleştiren hâkimin, bilirkişilerin tespit ettikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığının, varsa kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle bizzat belirlemesi gerekmektedir. Bu kapsamda olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olabilecek ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir. Nitekim CGK’nın 26.11.2013 tarihli ve 422-519 ve 25.03.2014 tarihli ve 9-138 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
Bu aşamada, önce genel anlamda, sonrasında ise taksirli suçlar açısından nedensellik bağı üzerinde durulmasında fayda vardır.
Neden Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’nde; “Bir olayı ya da durumu gerektiren, doğuran başka olay veya durum, sebep” biçiminde, Neden olmak ise; “Bir şeyin olmasına ya da ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak” şeklinde tanımlanmaktadır. Buradan hareketle nedensellik kavramı; “Neden-sonuç ilişkisi ya da sonuç ile bu sonuca neden olan olgu veya durum arasındaki bağlantı” olarak açıklanabilir.
Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde nedensellik bağı, Kanunda tanımlanmış bir haksızlık olarak öngörülen suçtan failin sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan maddi, manevi ve hukuka aykırılık unsurlarından maddi unsur içerisinde yer almaktadır.
Neticeli bütün suçlar bakımından araştırılması gerekli olan nedensellik bağı ceza hukukunda bu kavramın mahiyeti gereği, suçun yasal tanımında neticeye yer verilmiş olması hâlinde failin fiili ile netice arasında sebep-sonuç ilişkisini kuran bağ anlamına gelmektedir. Failin yapmak veya yapmamak şeklinde gerçekleştirdiği eylemi neticesinde dış dünyada zarar ya da tehlikenin meydana gelmiş olması hâlinde nedensellik söz konusu olacaktır. Doğaldır ki, yapılan her hareket, dış dünyada bir veya birden fazla neticeye sebebiyet verebilir; ancak dış dünyada vuku bulan her sonuç değil, suçun kanuni tanımında belirtilmiş olan netice nazara alınacaktır. TCK’da nedensellik bağı ile ilgili olarak genel bir düzenlemeye yer verilmemiş olup konu öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Öğretide nedensellik bağı çeşitli teorilerle açıklanmaktadır. Şartların eşitliği ya da doğal nedensellik teorisinde; netice birçok şartın bir bütün oluşturarak meydana gelmesiyle oluştuğundan ve bunlardan birinin olmaması neticenin gerçekleşmesini engelleyeceğinden, bu şartlardan birini gerçekleştiren failin eylemi ile gerçekleşen netice arasında nedensellik bağı vardır. Uygun sebep ya da kuralcı nedensellik teorisinde; hareket ile netice arasında nedensellik bağı bulunduğunun kabul edilebilmesi için, hareketin o neticeyi meydana getirmeye uygun olması gerekir. Objektif isnadiyet teorisinde ise; şart teorisi anlamında hareketinin verdiği netice, ancak hareketin suçun konusu üzerinde hukuken tasvip edilmeyen bir tehlike veya risk yaratması ve kendini tipik neticeye yansıtması hâlinde objektif olarak faile yükletilebilir.
Uyuşmazlığa konu somut olayın özellikleri itibarıyla objektif isnadiyet kavramına ayrıca yer verilmesi gerekmektedir. Günümüz modern ceza hukuku anlayışında nedensellik bağının belirlenmiş olması tek başına failin cezalandırılması için yeterli bulunmayıp ayrıca gerçekleşen neticenin failin eseri olup olmadığının, diğer bir ifadeyle ortaya çıkan neticenin belli bir kişiye objektif olarak isnadının mümkün olup olmadığının tespit edilmesi de gerekir. Olayda öncelikle şart teorisine göre nedensellik bağı ortaya konulmalı, ardından gerçekleşen neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır. Eğer meydana gelen netice, üçüncü kişinin veya bir rastlantının eseri ise faile isnat edilemeyecektir. Bu nedenle netice, insanın hükmedebileceği alanın dışında kalıyorsa hukuken önemli olan bir tehlike ya da risk bulunmamaktadır. Hükmedilebilirlik, neticenin önemli derecede idare edilebilirliği anlamına gelmekte olup gerçekleştirilen fiil, hukuken önemli bir tehlike ya da risk oluştursa bile, olayın tamamen hayatın olağan akışının ve genel hayat tecrübelerinin dışarısında kalması nedeniyle beklenebilir değilse, netice faile yüklenemeyecektir. Kişinin nedensellik bağının üzerinde hâkimiyetinin bulunmaması objektif isnadiyetin yokluğu anlamına gelir. Objektif isnadiyetin varlığı için tipik neticenin fail tarafından oluşturulan risk nedeniyle meydana gelmesi gerekir. Neticenin, failin meydana getirdiği riskin dışında başka bir risk nedeniyle gerçekleşmesi hâlinde bu netice objektif olarak faile isnat edilemez. Ancak fiilin, suçun konusuna yönelik hukuken izin verilen riski aşan bir tehlike oluşturması ve neticenin bu fiil sonucunda meydana gelmesi durumunda objektif isnat edilebilirlik söz konusu olacak diğer bir deyişle fail tipe uygun neticeye sebebiyet veren hukuken önemli bir tehlike ya da risk oluşturmuş ise netice faile yüklenebilecektir. Gerçekleşen netice, failin hareketi ile tesadüfen birleşen başka sebeplerden meydana gelmişse, bu durumda neticenin faile isnat edilmesi söz konusu olmayacaktır. Bunun gibi sonradan işlenen fiilin daha önceden gerçekleştirilmiş fiilin neticeye ulaşmasını engellemesi hâlinde de önceki fiili gerçekleştiren faile neticenin isnat edilmesi mümkün bulunmayacaktır (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara 2017, 8. Baskı, s.225; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 7. Baskı, s. 128-131.; M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 286-287; Berrin Akbulut, Türk Ceza Kanunu İle Kabahatler Kanununun Genel Hükümlerinin Yaptırım Hükümleri Dışında Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 237; Nebahat Kayaer, Ceza Hukukunda Hekimin Tıbbi Müdahalesi Çerçevesinde İşlenen Taksirle Öldürme Suçu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İzmir 2012, s. 111-112.).
Nedensellik bağı, öğretideki görüşlere göre hukuki bir kavram değil mantıksal ya da doğal bir olgudur (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul 2014, 8. Baskı, s. 255; İzzet Özgenç, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, 10. Baskı, s. 171-173.). Bu anlamda, dış dünyada gerçekleşen netice ile bu neticeyi doğuran sebep arasındaki nedensellik bağı, doğa bilimleri bağlamında değerlendirilmeli ve hayat tecrübeleriyle mantığa göre belirlenmelidir. İlliyet bağının doğal olarak belirlenmesi yalnızca icrai suçlar bakımından geçerlidir, zira ihmâli suçlarda farklılık söz konusudur.
Nedensellik bağının tespiti, tabiatıyla genellikle neticeli suçlar şeklinde düzenlenmiş bulunan taksirli suçlar bakımından da gereklidir. Taksirle işlenen suçtan kaynaklanan netice failin hareketi olmasaydı gerçekleşmeyecek denilebiliyorsa bu durumda nedensellik bağının varlığı kabul edilir. Örneğin ölüm neticesi failin taksirli hareketine bağlı olarak gerçekleşmiş ise, diğer bir deyişle failin taksirli hareketi olmasaydı ölümün gerçekleşmeyeceği sonucuna varılıyorsa, başka bir ifadeyle ölüm failin eseriyse bu takdirde failin eylemi ile netice arasında bir nedensellik bağının var olduğu kabul edilecektir. Taksirli suçlarda aranacak olan objektif isnat edilebilirlik, dikkat ve özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda neticeye sebebiyet verilmesidir. “Fail gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı netice gerçekleşmeyecekti” denebilir ise bu takdirde netice faile isnat edilebilecektir.
Öte yandan, nedensellik bağı hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel bilgi ve tecrübe ile çözümlenebiliyorsa bu bağlantı hâkim tarafından ortaya konulmalı, uzmanlık veya teknik ve özel bilgi gerektiren bir hususta ise söz konusu bağ, bilirkişilerden görüş alınarak tespit edilmelidir.
TCK’nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları;
“4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK’nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun’un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Iğdır Belediye Başkanlığı ile sanık …’nün sahibi olduğu Özentaş Makina isimli şirket arasında yapılan sözleşme uyarınca Belediye Başkanlığınca adı geçen şirketten satın alınan harç makinesinin 07.05.2011 tarihinde saat 17.30 sıralarında sanık tarafından nakliye firması aracılığıyla Iğdır iline gönderildiği, söz konusu harç makinesinin kepçe yardımı ile indirilmesi sırasında halatın kopması sonucu makinenin altında kalan Iğdır Belediyesinde işçi olarak çalışan…’nin hayatını kaybettiği, katılan …’in ise yaşamını tehlikeye sokacak, kemik kırığı oluşacak ve duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli yitirmesine neden olacak şekilde yaralandığı olayda;
Dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen soruşturma ve kovuşturma evresinde düzenlenen bilirkişi raporlarında; Iğdır Belediye Başkanlığı ile yaptığı sözleşme gereği üretimini yaptığı harç makinesinin araca bindirilmesi, taşınması, araçtan indirilmesi ve montajı kendi sorumluluğunda olan harç makinesinin vinç gibi uygun bir iş makinesi ile indirilmesi için gerekli olan tedbirleri almayan veya aldırmayan, bu işleri yapacak olana işçilere yapacakları çalışmalar hakkında gerekli eğitimi verdirmeyen ve harç makinesini TIR üzerinden indirmek için uygun iş ekipmanını zamanında hazırlamayan Özentaş Makinenin sahibi olan sanığın, meydana gelmesine sebebiyet verdiği olayda dikkatsiz ve özensiz davranışlarından dolayı asli kusurlu olduğunun belirtilmesi, söz konusu harç makinesini İzmir ilinden TIR vasıtasıyla getiren şoför tanık …’ın, Iğdır’da harç makinesini indirme yükümlülüğünün kime ait olduğunu bilmediğini, malı teslim aldığı firma yetkililerince de kendisine bu konuda herhangi bir bilgi verilmediğini beyan etmesi ve olay yerinde bulunan tanıkların söz konusu harç makinesinin montajının ihaleyi alan firma tarafından yapılacağı konusunda bilgilerinin olmadığını ve bu hususta herhangi bir şekilde bilgilendirilmediklerini ifade etmeleri hususları birlikte değerlendirildiğinde, meydana gelen neticelerin ölen … Çiftçi ve inceleme dışı sanıkların kusurlu hareketleri ile birlikte sanığın sözleşmede belirtilen asli sorumluluklarını yerine getirmemek şeklindeki kusurlu davranışlarının birleşmesi sonucunda meydana geldiği, sanığın taksirli davranışı ile meydana gelen netice arasında nedensellik bağının da bulunduğu ve dolayısıyla kazanın ve bunun sonucunda ölüm neticesinin meydana gelmesinde kusurlu olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Somut davada, sayın çoğunluğun sanık … hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ‘bir kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanması ile neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunmadığına’ ilişkin itirazının reddine ilişkin kararından saygılarımla ayrılıyorum.
Sanık …’nün firması aracılığıyla kazandığı ihale gereğince üstlendiği makine temini, nakliyesi işini sözleşmede belirtilen iş bitim tarihinden 5 gün önce yerine getirmiştir. Ancak makinenin indirilmesi ve montajı işlemleri konusunda kaza tarihi itibarıyla icrai bir hareketi mevcut değildir. Makinenin teslimine kadar 5 gün daha bulunduğuna göre makinenin yüklü bulunduğu araçtan indirilmesi konusunda bir ihmali davranışından da söz edilemeyecektir. Makinenin bulunduğu araçtan indirilmesi süreci tamamen adı geçen belediye çalışanlarının karar ve eylemleri ile gerçekleştirilmiştir. Öte yandan belirtilen şekilde tesise getirilmiş olan makinenin indirilmesi ve ilave önlemlerin alınması konusunda sözleşmenin diğer tarafı olan idare tarafından sanığa yapılan resmî yada gayri resmî bir bildirim ve ikaz mevcut değildir. Bir an için sanık …’nün makinenin teslim sürecinde sözleşme gereklerini yerine getirmediği varsayılsa dahi bu davranışın meydana gelen kaza neticesiyle illiyet bağının bulunmayacağı ortadadır. Zira sanık …’nün varsaydığımız bu ihmali davranışı ile kaza neticesi arasındaki illiyet bağı, sanıklar …, …, tanık … ve kazalı işçilerin kusurlu davranışlarıyla kesilmiştir. Bu nedenlerle sanık … bakımından somut olayda atılı suçun unsurları gerçekleşmemiş olup sanığın atılı suçtan beraatına karar verilmesi gerekir.
Bir an için sanığın bir kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanması ile neticelenen iş kazasının meydana gelmesinde kusurunun bulunduğu kabul edilse dahi, asli kusurlu olmadığı açıktır. Bu husus nazara alınarak temel cezanın belirlenmesi gerekirken sanık hakkında TCK’nın 85/2. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken asli kusurlu olması ve kusurunun ağırlığı gerekçe gösterilerek teşdiden ceza tayin edilmek suretiyle usul ve yasaya aykırı hüküm kurulmuştur.
Yukarıda izah ettiğim gerekçeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının kabulüne karar verilmesi gerekir görüşü ile sayın çoğunluk görüşüne muhalifim.” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
B- Sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının TCK’nın 50. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmemesinin isabetli olup olmadığı;
1. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
TCK’nın “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.”
Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; “Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz” şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.
TCK’nın 50. maddesinin gerekçesinde, “…Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir…” denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Ayrıntıları 07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK’nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adli para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK’nın 50/1. maddesindeki adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.
2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Ayrıntıları yukarıda (1) numaralı uyuşmazlık konusunda açıklandığı şekilde gerçekleşen olayda, taksirli suçlarda hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olması, sanığın adli sicil kaydı ve yargılama sürecinde dosyaya yansıyan olumsuz bir durumunun bulunmaması da gözetildiğinde sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler dikkate alınarak hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğine karar verilmesi gerekirken; Yerel Mahkemece “Sanık …’ye neticeten verilen hapis cezasının miktarı göz önüne alınarak cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesi durumunda bir daha suç işlemeyeceği yönünde olumlu kanaat getirilmediğinden” şeklindeki kanuna aykırı ve yetersiz gerekçe ile sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Yerel Mahkeme hükmünün sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının,
a) Birinci uyuşmazlık bakımından REDDİNE,
b) İkinci uyuşmazlık bakımından KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 09.02.2016 tarihli ve 49-47 sayılı sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün düzeltilerek onanmasına ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinin 18.02.2014 tarihli ve 49-47 sayılı mahkûmiyet kararının, sanık … hakkında hükmedilen hapis cezasının yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.02.2023 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla, ikinci uyuşmazlık bakımından ise oy birliğiyle karar verildi.