YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/835
KARAR NO : 2018/346
KARAR TARİHİ : 10.07.2018
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 604-7
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’in TCK’nun 85/1, 62, 50/1-a, 50/4 ve 52. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanıklar … ve …’in TCK’nun 85/1, 62 ve 51/1-3. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve cezalarının ertelenmesine ilişkin Bafra Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2010 tarihli ve 340-908 sayılı hükümlerin, katılan vekili ve sanıklar … ile … müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.07.2014 tarih ve 6788-16595 sayı ile;
“…1- Sanıklar … ile … hakkındaki hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya toplanıp karar yerinde gösterilen delillere mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar … ve … müdafi ile katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Dosya içeriğine göre asli kusurlu olduğu tespit ve kabul edilen sanıklar hakkında, iki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu,meydana gelen zararın ağırlığı, maddede öngörülen cezanın alt sınırı da nazara alınmak suretiyle, uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği nazara alınarak, asli kusurlu olarak meydana getirdikleri kaza sonucu bir kişinin ölmesine neden olan sanıklar hakkında adalet ve hakkaniyet kuralları uyarınca alt sınırdan daha fazla uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken; yazılı şekilde hüküm kurularak sanık hakkında eksik cezaya hükmolunması;
2- Sanık … hakkındaki hükme yönelik temyiz istemine gelince;
Sanık …’ in yönetim kurulu başkanı olduğu …Un, Yem, Gıda San. AŞ’nin un fabrikasına yeni alınan kabuk soyucu olarak adlandırılan yaklaşık 1080 kg ağırlığındaki buğday kabuğu soyma makinesinin fabrikanın dördüncü katından 3 ton kapasitesi bulunan calaskal ile 3. kata indirilmesi sırasında, calaskalın bağlı olduğu zincir ve bağlantı aksamlarının kopması ve her iki zincirin birbirinden ayrılması sonucu, makinenin iş yerinde yükleme işçisi olarak çalışan ve indirilen yükün altında bulunan ölenin üzerine düşmesi şeklinde meydana gelen olayda; sanık …’in fabrikanın yönetim kurulu başkanı olması, fabrikada işçi sağlığı ve iş güvenliği sorumlusunun fabrika genel müdürü sanık … ve olay sırasında gereken önlemlerin alınmasından ise taşıma işini gerçekleştiren ekibin şefi olan sanık …’in sorumlu olduğu, sanık …’in kendi beyanında da, calaskal isimli taşıma aletinin rutin bakımı gibi işleri fabrika müdürünün yürüttüğünü beyan ettiği anlaşılmakla, tüm bu belirlemeler karşısında, meydana gelen olayda kusuru bulunmayan sanık …’in atılı suçtan beraati yerine, delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Sanıklar … ve … hakkındaki bozma kararına uyan yerel mahkeme 13.01.2015 tarih ve 604-7 sayı ile sanık … hakkındaki bozma kararına direnmiştir.
Bu hükümlerin de katılan vekili, sanıklar … ve … müdafileri ile sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.09.2015 tarihli ve 233875 sayılı “red-düzeltilerek onama-onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 51-895 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.12.2015 tarih ve 14027-19598 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daireyle yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümü ile sonuçlanan iş kazasında sanık …’in kusurunun bulunup bulunmadığının tespitine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden direnme kararı verilmesinin, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının tespiti gerekmektedir
İncelenen dosya kapsamından; bozmadan sonra yapılan yargılamada, direnme kararına konu hükmün verildiği 13.01.2015 tarihli oturumda, sırasıyla sanık …, sanık …, müdafileri ve katılan vekiline bozmaya karşı diyecekleri sorulduğu, sanıklar Ziyettin ve Kamil hakkındaki hükümler bakımından bozma ilamına uyulmasına karar verildiği, sırasıyla katılan vekili ve sanık … müdafiine söz verildikten sonra sanık …’e ve sanık … müdafiine son söz hakkı tanındığı, hazır bulunan sanık …’e son söz verilmeden duruşmanın bitirildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK’nun “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 251. maddesinin son fıkrasındaki; “Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur” şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki “Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir” ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken “son sözün sanığa verilmesi” kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da “kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği” ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken “son sözün sanığa verilmesi” kuralına uyulmaması hâli, gerek “savunma hakkının sınırlandırılamayacağı” ilkesine, gerekse CMK’nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; “Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır.” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); “Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır.” (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği oturumda hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada; sanık …’e ve sanık … müdafiine son söz verildikten sonra, hazır bulunan sanık …’e son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK’nun 216/3. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin tüm sanıklar yönünden bozulmasına ve bozma nedeni göz önüne alındığında bozmaya uyulan kısımların bu aşamada Özel Dairece incelenmesi mümkün görülmediğinden dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bafra 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.01.2015 tarih ve 604-7 sayılı direnme kararına konu hükümlerin, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanık …’e verilmemesi isabetsizliğinden tüm sanıklar yönünden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.07.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.