YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/792
KARAR NO : 2022/688
KARAR TARİHİ : 02.11.2022
Mahkemesi:Ağır Ceza
Sanık …’nun maktule yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 25/1 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/2-d maddesi uyarınca beraatine, katılana yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 27/1 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına dair . Ağır Ceza Mahkemesince 31.03.2011 tarih ve 67-61 sayı ile kurulan hükümlerin Cumhuriyet savcısı, katılan vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.02.2014 tarih ve 1117-467 sayı ile;
“…Sanık hakkında maktul … ve mağdur …’e karşı işlediği eylemler nedeniyle kurulan hükümlerin incelenmesinde; olay gecesi maktul, mağdur ve arkadaşlarının alkollü olarak sanığın çalıştığı lokantaya gelip lokantanın önünde bağlı olan köpeği almak istemeleri üzerine, sanık …’nın lokanta sahibinin izni olmadan köpeği veremeyeceğini söylemesiyle çıkan tartışma sonucu, maktulün yanındaki kişilerin sopalarla sanığın üzerine yürümesi sonucu, tarafsız kamu tanığı Hamit’in soruşturmanın başından beri görgüye dayalı istikrarlı ifadesinde de belirttiği gibi sanığın silahıyla 2-3 defa yere doğru ateş ettiği, bunun üzerine maktul …’in arabasından tabancasını alıp sanığa doğrulttuğu, sanığın da ateş ederek önce maktulü, daha sonra maktulün elinden silahı alarak kendisini ve .’i korumaya çalışan mağdur …’i vurduğu, iki isabet alan Fatih’in öldüğü, yine iki isabet alan mağdur …’in ise sol inguinal bölgeden ve batından vurularak hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı olayda; toplam 6 kez ateş eden sanık …’nın maktul …’e karşı kasten öldürme ve mağdur …’e karşı öldürmeye teşebbüs suçlarından cezalandırılması ve her iki suçla ilgili olarak cezasından haksız tahrik nedeniyle en üst oranda indirim yapılması gerekirken, sanık hakkında yazılı şekilde 5237 sayılı …nun 25/1 ve 27/2 maddeleri uyarınca ‘Beraat’ ve ‘Ceza verilmesine yer olmadığına’ karar verilmesi,…” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
. Ağır Ceza Mahkemesi ise 06.05.2014 tarih ve 73-59 sayı ile; bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın maktule yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 25/1 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/2-d maddesi uyarınca beraatine, katılana yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 27/1 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Direnme kararına konu hükümlerin sanık müdafisi ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.11.2015 tarih ve 325986 sayılı “bozma” istemli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.05.2017 tarih ve 12-1571 sayı ile direnme kararının yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın maktul …’e yönelik eyleminde meşru müdafaa koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi ve katılan …’e yönelik eyleminin nitelendirilmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle; direnme kararına konu hükümler kurulmadan önce Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün usulüne uygun olarak alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bozma üzerine, Yerel Mahkemece hazırlanan 14.03.2014 tarihli tensip tutanağında; katılan … ve vekili ile tutuklu sanık … ve müdafisine bozma ilamı ile duruşma gününün tebliğine karar verildiği,
17.04.2014 tarihli duruşma tutanağında; tutuklu sanık … ile müdafisinin, katılan … vekilinin hazır bulunduğu, Yargıtay bozma ilamının okunduğu, sanığın bozma ilamına direnilmesini talep ettiği, sanık müdafisinin süre talep ettiği, katılan vekilinin bozma ilamına suçun sübutu yönünden uyulmasını, haksız tahrik yönünden direnilmesini talep ettiği, iddia makamının bozma ilamına uyulmasını talep ettiği,
06.05.2014 tarihli duruşma tutanağında; tutuklu sanık … ile müdafisinin, katılan … vekilinin hazır bulunduğu, sanığın ve müdafisinin bozma ilamına direnilmesini talep ettiği, katılan vekilinin bozma ilamına suçun sübutu yönünden uyulmasını, haksız tahrik yönünden direnilmesini talep ettiği, iddia makamının bozma ilamına uyulmasını talep ettiği, sanıktan son sözünün sorulduğu ve sanığın beraatini talep ettiği ve Yerel Mahkemece araştırılması gerekli başka bir husus kalmadığından açık duruşmaya son verilerek kurulan hükümlerde; bozma ilamına uyulmamasına ve önceki hükümlerde direnilmesine, sanığın maktule yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 25/1 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/2-d maddesi uyarınca beraatine, katılana yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 27/2 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği, direnmeye konu hükümlere karşı katılan vekili ile sanık müdafisi tarafından temyiz yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. ” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez. ” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, …, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, …, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.Bu açıklamalar ışığında ön sorun konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 06.05.2014 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delillere yönelik olan esas hakkında mütalaada; “Usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi talep olunur” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- .Ağır Ceza Mahkemesinin 06.05.2014 tarihli ve 73-59 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.