Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/702 E. 2020/273 K. 09.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/702
KARAR NO : 2020/273
KARAR TARİHİ : 09.06.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 303-357

Taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık …’nun beraatine ilişkin Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.01.2012 tarihli ve 157-8 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve katılanlar … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 19.03.2014 tarih ve 15452-6840 sayı ile;
“…Dosyadaki bilirkişi raporları ve deliller bir arada değerlendirildiğinde, sanığın, sağından tali yoldan çıkıp yoluna doğru yönelen ölenin kullandığı aracı gördüğünde kavşağa yaklaştığı için 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/1-a maddesi uyarınca hızını azaltmayıp, duramayarak çarpışmaya sebep olduğu olayda, alt düzeyde tali kusurlu olduğunun kabulü gerektirdiği ve mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde hüküm tesisi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 30.10.2014 tarih ve 303-357 sayı ile;
“…Suç tarihinde sanığın sevk ve idaresindeki araç ile seyir hâlinde iken olay yerindeki kavşağa geldiğinde …’ın sevk ve idaresindeki aracın kavşağa girmesi sonucu araçların çarpıştıkları ve olayda …’ın hayatını kaybettiği, …’ın aracında yolcu olarak bulunan mağdurlar … Doğanay, …, …, …, …, … ve …’ın yaralandıkları, olayın meydana gelmesinde Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen gerekçeli raporda da belirtildiği üzere sanığın kusursuz olduğu,” gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.01.2016 tarihli ve 25574 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 916-947 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.04.2017 tarih ve 83-3155 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümü ve birden fazla kişinin yaralanmasıyla neticelenen trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
16.01.2010 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; sanık …’nun sevk ve idaresindeki 34 .. 6445 plaka sayılı kamyonetiyle Alibeyhüyüğü kavşağına geldiğinde, Akören ilçesi istikametinden Alibeyhüyüğü Kasabası istikametine doğru seyir hâlinde bulunan ve Alibeyhüyüğü kavşağına kontrolsüz şekilde giren …’ın sevk ve idaresindeki 42 … 278 plakalı otomobile kavşak içinde çarpması sonucunda ölümlü ve yaralamalı trafik kazasının meydana geldiği, …’ın olay yerinde hayatını kaybettiği; ölenin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 84. maddesinde sayılan “Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama” ve aynı Kanun’un 65/1-a maddesinde belirtilen “Taşıma sınırı üzerinde yolcu almak” kurallarını ihlâl etmesi nedenleriyle asli kusurlu; sanığın ise Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/1-a maddesinde sayılan “Araçların hızını kavşaklara girerken azaltmamak” kuralını ihlâl etmesi nedeniyle kusurlu olduğu,
Kazanın 16.01.2010 tarihinde saat 21.30 sıralarında, yerleşim yeri dışında, yağmurlu havada, gece vakti, iki yönlü, 7 metre genişliğinde, asfalt kaplamalı, ıslak yüzeyli, eğimsiz, düz yolda, yandan çarpma ve yoldan çıkma şeklinde gerçekleştiği,
Soruşturma aşamasında yapılan keşfe istinaden trafik polisi olarak görevli bilirkişi tarafından düzenlenen 17.01.2010 tarihli rapora göre; ölenin sevk ve idaresindeki otomobil ile Akören ilçesi istikametinden gelip Alibeyhüyüğü-Çumra istikametine seyrettiği sırada Konya-Bozkır yolunu geçerken kavşağın girişinde bulunan “DUR” trafik işareti levhasına, ayrıca çarpışma noktasından 36,5 metre geride bulunan kırmızı flaşör yanan ışıklı trafik işaretine dikkat etmeden kavşağa girdiği, son anda Konya-Bozkır yolunun sağ şeridine giriş yaptığı sırada solundan Konya istikametinden gelen sanığın sevk ve idaresindeki kamyoneti fark ederek fren yaptığı ancak zeminin ıslak olması nedeniyle aracı durduramayıp yol üzerinde 6 metre fren yaptıktan sonra ikinci şerit üzerine kadar geldiği, Konya istikametinden gelen sanığın ise kavşağın 250 metre gerisinde anayol-taliyol kavşak levhası bulunduğu hâlde hızını azaltmadığı, kazadan sonra yapılan kontrolde sanığın aracının 4. viteste takılı olduğunun tespit edilmesi nedeniyle muhtemelen 80-90 kilometre bir hızla kavşağa girdiği, sanığın, ölenin aracının kendi seyrettiği şeride girdiğini fark edip hafif sola manevra yaparak kazadan kurtulmaya çalıştığı, çarpma noktasına 8 metre kala frene bastığı ancak kazadan kurtaramayarak kamyonetinin sağ ön kısmı ile ölenin kullandığı otomobile sol ön tampon, çamurluk, sol ön kapısına gidiş istikametine göre sol şerit üzerinden çarptığı, çarpmanın etkisi ve kamyonetin otomobilden daha yüksek olması nedeniyle otomobilin sol ön tekerlek jantının çarpma noktasında asfalt üzerinde 70 santimetrelik bir kazıntı izi oluşturduğu, ölenin yönetimindeki aracın sürüklenerek çarpma noktasının 18,5 metre ilerisinde ters istikamete dönerek durduğu, sanığın kullandığı kamyonetin ise seyir istikametine göre yolun solundaki şarampole giderek 13,40 metre ileride durduğu, ölenin yönetimindeki otomobilin hızının tespit edilemediği,
Ölenin, 2918 sayılı Kanun’un 84. maddesinde asli kusurlardan sayılan “Kavşaklarda geçiş üstünlüğüne uymamak” , aynı Kanun’un 109. maddesinde sayılan “Tali yoldan ana yola çıkan sürücüler, ana yoldan geçen araçlara yol vermek zorundadırlar” ve 65/1-a maddesinde sayılan “Taşıma sınırı üzerinde yolcu almak” kurallarını ihlâl etmesi sebebiyle asli kusurlu; sanığın ise aynı Kanun’un 52/1-a maddesinde sayılan “Araçların hızını kavşaklara yaklaşırken girerken azaltmamak” kuralını ihlâl etmesi nedeniyle tali kusurlu olduğu,
Kovuşturma aşamasında Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 30.03.2011 tarihli rapora göre; ölenin, sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti, meskun mahal dışında olay yeri olan kavşağa giriş yapacağı sırada yola gereken dikkati vermediği, kendisine hitap eden “DUR” levhasına ve kırmızı ışıklı flaşöre uyarak durmadığı ve yolu etkin şekilde kontrol etmediği, ilk geçiş hakkını ana yol üzerinde seyreden sanığın yönetimindeki kamyonete bırakmadığı, yol üzerindeki fren izinden de anlaşılacağı üzere kontrolsüzce ve aniden yola çıkış yaparak seyir yolunu kapatması nedeniyle asli kusurlu olduğu, sanığın, kavşağa çıkış yapmak isteyen ölenin yönetimindeki otomobile tanık beyanına göre selektör ile ikaz edip çarpmamak için fren ile birlikte direksiyon manevrasında bulunduğu, mevcut şartlarda meydana gelen olayda, olayı önlemeye yönelik alabileceği başkaca bir tedbir olmadığından atfı kabil kusurunun bulunmadığı,
Ölen ile aynı araçta bulunan katılan … ve … ile müştekiler … ve …’in basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde; katılanlar … ve …’ın basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve yaşamsal tehlike geçirecek şekilde, katılan … Doğan’ın ise basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve vücudunda kemik kırılmasına neden olacak şekilde yaralandıkları,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar … ve …; ölenin sevk ve idaresinde bulunan aracın içinde olduklarını, kaza anını hatırlamadıklarını, davaya katılmak istediklerini, sanıktan şikâyetçi olduklarını,
Katılan …; ölenin sevk ve idaresinde bulunan aracın içinde 5 ve 11 yaşlarında olan çocukları katılanlar … ve… ile birlikte bulunduğunu, kaza anını hatırlamadığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan …; ölenin babası olduğunu, kaza anında olay yerinde bulunmadığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan …; ölenin eşi olduğunu, kaza anında olay yerinde bulunmadığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Müşteki …; ölenin kullandığı aracın içerisinde olduğunu, Alibeyhüyüğü kavşağından Konya istikametine dönmek istedikleri sırada sanığa ait aracın farlarını gördüklerini, bu aracın çok uzakta olduğunu, ana yola girecekleri sırada sanığın kullandığı aracın sol taraftan içerisinde bulundukları araca çarptığını,
Müşteki …; ölenin sevk ve idaresinde bulunan aracın içinde olduğunu, kaza anını hatırlamadığını,
Tanık …; olay tarihinde Alibeyhüyüğü kasabasında bulunan TEİAŞ elektrik trafo merkezine ait nöbet kulübesinde görevli olarak bulunduğunu, saat 21.00 sıralarında dışarıda olduğu esnada sanığın yönetimindeki Konya istikametinden gelen beyaz renkli Ford Transit marka aracın selektör yaparak kavşağa yaklaştığını, bu sırada Akören istikametinden gelen ölenin yönetimindeki Fiat Siena marka aracın hızını yavaşlatmadan kavşağa girdiğini, sanığın, ölenin yönetimindeki araca çarpmamak için seyir istikametine göre sol tarafa kaçmasına rağmen kavşağın ortasında ölenin aracına çarptığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık; olay tarihinde saat 21.30 sıralarında sevk ve idaresindeki araçla Konya ilinden Bozkır ilçesine doğru seyir hâlinde iken Alibeyhüyüğü-Akören kavşağına geldiğinde, ölenin sevk ve idaresindeki aracın Akören istikametinden Alibeyhüyüğü istikametine doğru gitmek üzere kavşağa girdiğini gördüğünü, bu aracı yola çıkmaması için üç kez selektör yapmak ve kornaya basmak suretiyle uyardığını, vites düşürerek hızını yavaşlattığını, aracın duracağı düşüncesiyle kavşağa girdiğini ancak aracın durmayarak aniden yola çıktığını, bunun üzerine aracını sol şeride sürdüğünü ancak yine de aracının sağ ön kısmıyla ölenin aracının sol ön ve yan kısımlarına çarptığını, çarpmanın etkisiyle aracının yolun solundaki tarlaya savrulduğunu, havanın yağışlı olması nedeniyle yavaş gittiğini, kavşağa yaklaştığında ise vites küçülterek hızını azalttığını, kazayı önlemek için elinden geleni yaptığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “Kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Uyuşmazlığın çözümünde esas alınması gereken 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Hız sınırlarına uyma” başlıklı 51. maddesi;
“Sürücüler, aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse yönetmelikte belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar”,
Aynı Kanun’un “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52. maddesi ise;
“Sürücüler:

a) Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak,
b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak,

Zorundadırlar.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, yargılamayı gerçekleştiren hâkim, bilirkişilerin belirledikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusurunun ne olduğu ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemelidir. Olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup, bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
16.01.2010 tarihinde saat 21.30 sıralarında ölen …’ın sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti, yerleşim yeri dışında, 7 metre genişliğinde, iki yönlü, asfalt kaplamalı, yağışlı havada, ıslak zeminde, düz ve eğimsiz yolda Alibeyhüyüğü-Çumra istikametine doğru seyir hâlinde iken Alibeyhüyüğü kavşağına geldiği esnada kavşağın girişinde bulunan ve kendisine hitap eden “DUR” trafik işareti levhası ile kırmızı ışıklı flaşör işaretine dikkat etmeden kavşağa girdiği, bu esnada Konya istikametinden sevk ve idaresindeki kamyonet ile gelen sanığın, ölenin kavşağa giriş yaptığını gördüğü ve öleni selektör ile ikaz ettiği, sanığın yönetimindeki kamyoneti fark eden ölenin fren yaptığı ancak zeminin ıslak olması nedeniyle aracını durduramadığı, sanığın kazayı önlemek amacıyla çarpma noktasına 8 metre kala frene basıp sola manevra yapmasına rağmen kamyonetinin sağ ön kısmı ile ölenin kullandığı otomobile çarptığı, ölenin yönetimindeki aracın çarpmanın etkisi ile sürüklenerek çarpma noktasının 18,5 metre ilerisinde ters istikamete dönerek durduğu, kaza sonucunda otomobil sürücüsü …’ın öldüğü, ölenin kullandığı otomobilin içerisinde bulunan katılanlar ve mağdurların ise yaralandığı olayda;
Ölen ile sanığın kusur durumlarına ilişkin olarak, soruşturma aşamasında gerçekleştirilen keşfe katılan bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ve bu raporla aynı doğrultudaki trafik kazası tespit tutanağında; sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/1-a maddesinde belirtilen “Araç sürücüleri hızlarını kavşaklara yaklaşırken azaltmak zorundadır.” kuralını ihlâl ettiği kanaatine varıldığı, kovuşturma sırasında Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 30.03.2011 tarihli raporda ise, sanığın olayı önlemeye yönelik alabileceği başkaca bir tedbir olmadığından kusursuz olduğu yönünde görüş bildirildiği, Yerel Mahkemece kusursuz olduğuna dair kanaat belirten 30.03.2011 tarihli raporun hükme esas alınarak sanığın beraatine karar verildiği anlaşılmakla;
Soruşturma aşamasında düzenlenen ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen bilirkişi raporu ile trafik kazası tespit tutanağında belirtildiği üzere, ölenin de kusurlu olduğu, sanığın, ölenin sevk ve idaresindeki otomobili ile tali yoldan ana yola girdiğini görmesine rağmen kendi beyanına göre geçiş hakkının kendisine ait olduğunu ve otomobilin duracağını düşünerek selektör yapmak suretiyle kavşağa girdiği göz önüne alındığında, sanığın 2918 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olarak kavşağa girerken hızını azaltmaması ve hızını mevcut şartlara uydurmaması nedeniyle olay sonucunda …’ın ölümü ile katılanlar ve mağdurların yaralanmalarıyla neticelenen trafik kazasında tali derecede kusurlu olduğu, aksi yönde görüş bildirmekle birlikte sanığın aracının olay sırasındaki hızı ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapmayan 30.03.2011 tarihli rapora itibar edilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı isabetli olduğundan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu beraat hükmünün, bir kişinin ölümü ve birden fazla kişinin yaralanmasıyla neticelenen trafik kazasında sanığın tali derecede kusurlu olduğu gözetilmeden beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; bir kişinin ölümü ve birden fazla kişinin yaralanmasıyla neticelenen trafik kazasında sanığın kusurunun bulunmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.10.2014 tarihli ve 303-357 sayılı direnme kararına konu beraat hükmünün, bir kişinin ölümü ve birden fazla kişinin yaralanmasıyla neticelenen trafik kazasında sanığın tali derecede kusurlu olduğu gözetilmeden beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.