Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/693 E. 2019/352 K. 30.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/693
KARAR NO : 2019/352
KARAR TARİHİ : 30.04.2019

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 371-72

Sanık … hakkında suçu ve suçluyu övme ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemlerinin bir bütün hâlinde silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu oluşturduğu kabul edilerek 3713 sayılı Kanun’un 7/2, TCK’nın 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Diyarbakır (Kapatılan) 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.02.2009 tarihli ve 371-72 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 09.01.2013 tarih ve 9639-232 sayı ile;
“Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre; sanıkların terör örgütünün çağrısı üzerine PKK terör örgütünün kurucusu …’ın övüldüğü çok sayıda dilekçeyi halka imzalatıp toplu şekilde zarfa ve kutulara koyarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Dağkapı semtinde bulunan PTT Müdürlüğüne teslim etmeleri şeklindeki eylemlerinin silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğu halde suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden ve “kabul ve uygulamaya göre de; sanıklara yüklenen terör örgütünün propagandasını yapma suçunun tarihi, işlenme yöntemi ve temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre; hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı ve anılan maddenin birinci fıkrasının ‘b’ bendinde yer alan ‘kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir’ şeklindeki düzenleme karşısında; sanıkların hukuki durumlarının yeniden takdir ve tayininin gerekmesi” zorunluluğundan bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 09.05.2013 tarih, 48-295 sayı ile; sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 314/3. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 220/7, 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba hükmedilmiş, bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.11.2014 tarih ve 6821-11746 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise 19.04.2016 tarih ve 27561 sayı ile;
“07.07.2008 tarihinde, yasadışı silahlı PKK terör örgütüne üye olmamakla birlikte, bu örgüt adına ve örgütün amaçları doğrultusunda dilekçe toplama kampanyasına katıldığı anlaşılan sanığa isnat edilen eylemin, 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi kapsamında mı, yoksa örgüte yardım fiillerini de örgüt üyeliği kapsamında değerlendirip yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCY’nın 314. maddesi kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiğine, başka bir anlatımla suç niteliğinin belirlenmesine, sanığın eylem ve faaliyetlerinin silahlı terör örgütünün propagandasını oluşturup, silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturmadığına ilişkindir.
Sanık hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23.07.2008 gün ve 2008/1839 soruşturma, 2008/954 esas, 2008/857 iddia nolu iddianamesi ile PKK yürütme konseyinin çağrıları üzerine Diyarbakır ilinde ‘eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum’ içerikteki matbu hazırlanmış dilekçeleri, ev ev sokak sokak dolaştırarak dilekçe sahiplerine imzalatıp tekrardan almak suretiyle toplayıp, 07.07.2008 tarihinde Dağ kapı semtinde bulunan PTT binasından posta ile Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderileceği duyuruları üzerine anılan tarihte PTT binası önünde toplanıp ‘…milyonların iradesi olarak kabul görmüş sayın …’a uygulanan her türlü kısıtlayıcı, baskıcı uygulamalar en son zorla saçlarının kazıttırılması ile gayri ahlaki ve gayri insani uygulama olarak görüyor ve protesto ediyoruz… 9 yıldır tek başına özel tip imralı cezaevinde bulunan sayın …’a sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum…’ içerikteki basına ve kamuoyuna başlıklı basın açıklaması yapılıp daha önceden yukarıda belirtilen şekilde dilekçe sahiplerinden toplanan dilekçelerin koliler halinde şüpheli ve diğer şüpheliler tarafından PTT binasına götürülüp, zarflara konulup, üzerlerine kendi ad ve adreslerini yazarak, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere postane görevlilerine teslim ettikleri belirtilerek sanığın silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek ve suçu ve suçluyu övmek suçlarını işlediği belirtilmek suretiyle sanığın TCK’nın 220/6 maddesi delaletiyle 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 215, 3713 sayılı Kanunun 5 maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilmiştir.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.02.2009 gün ve 2008/371 esas, 2009/72 karar sayılı ilamı ile sanığın sabit olan PKK terör örgütü sözde yürütme konseyince 18.05.2008 tarihi öncesinde alınan karar üzerine başlatılan 2. edi bese kampanyası çerçevesinde, müzahir tabanı ve sempatizanlarına yönelik çağrıları üzerine başlatılan ‘Ben de sayın Öcalan diyorum’ dilekçe kampanyasını organize ederek ve bizzat kendi adlarına da dilekçe verip toplanan dilekçelerin koliler halinde PTT binasında zarflayıp, üzerlerine isim ve adreslerini yazarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere postane görevlilerine teslim ettikleri ve katıldıkları basın açıklaması ile de, ‘sayın …’a sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum’ demek suretiyle alenen ilan etmek suretiyle yasadışı PKK terör örgütünün ve elebaşısının propagandasını yaptıkları, yukarıda anlatılan tüm bu olayların örgüt propagandası yapmak için düzenlenmiş olaylar olduğu kanatına varılmış, sanık hakkında silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş, her ne kadar iddia makamı esas hakkında mütalaasında; sanığın örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan cezalandırılmasını talep etmiş ise de; mahkememizce bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 12.02.2008 tarih, 2008/23 karar numaralı benzer olayla ilgili ilamında ‘kürdistan demokratik konfederalizmi önderi olarak kabul edilen …’ı sahiplenme kampanyası’ çerçevesinde sanıkların örgütün ve amacının toplum içinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak ‘ben bir kürdistanlı olarak kürdistan’da sayın …’ı siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum’ ibarelerini içeren bildirileri sanıkların ev ev dolaşarak imzalatmaktan ibaret eyleminin nitelik ve yoğunlukları da dikkate alınmak suretiyle 3713 sayılı Kanunun 7/2 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği belirtilmiştir.
Bu haliyle sanığın dilekçe imzalatmak, zarflara koymak, zarfların üstünü yazmak bu konudaki basın açıklamasına katılmak şeklindeki faaliyetlerinin 3713 sayılı Kanunun 7/2 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanatına varılmıştır.
Diyarbakır büyükşehir belediyesinde temizlik işlerini yürüten bir firmada işçi olarak çalıştığını, kapatılan DTP’nin almış olduğu ve resmi olarak açıkladığı bir karar sonucu yapıldığını, barış süreci başlatıldığını, devlet ve hükümetin de şu anda sayın … ile diyalog ve ilişki içinde olduğunu yaptığı eylemin suç olmadığını, barış ve demokrasiye katkı yapmak olduğunu ifade etmiştir.
Sanık müdafii ile Cumhuriyet savcısının temyizi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.01.2013 gün ve 2010/9636 esas, 2013/232 karar sayılı ilamı ile;
1- Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre; sanığın terör örgütünün çağrısı üzerine PKK terör örgütünün kurucusu …’ın övüldüğü çok sayıda dilekçeyi halka imzalatıp toplu şekilde zarfa ve kutulara koyarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Dağkapı semtinde bulunan PTT müdürlüğüne teslim etmek şeklindeki eylemlerinin silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğu halde suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
Sanığa yüklenen terör örgütünün propagandasını yapma suçunun tarihi, işlenme yöntemi ve temel şekli itirabiyle gerektirdiği cezanın süresine göre; hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı ve anılan maddenin birinci fıkrasının ‘b’ bendinde yer alan ‘kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir’ şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininin gerektiği gerekçesi bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamı sonrası Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 09.05.2013 gün ve 2013/48 esas, 2013/295 karar sayılı ilamı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin yukarıda açıklanan ilamına uyulmak suretiyle, sanığın ‘diğer sanıklarla birlikte ben de sayın öcalan diyorum’ dilekçe kampanyasını organize ederek imza toplayarak, pkk terör örgütünün talimatları doğrultusunda örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda hareket etmek suretiyle, kamuoyu oluşturmak ve örgütün eylem ve faaliyetlerinin haklı nedenlere dayandığı yönünde kanaat oluşturmak için gösteri ve toplantı düzenledikleri eylemlerinin örgüt içerisindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçunu işlediği belirtilmek suretiyle TCK’nın 220/7, 314/3 maddeleri delaletiyle 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Anılan ilamın, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 20.11.2014 gün ve 2014/6821 esas, 2014/11746 karar sayılı ilamı ile sanık hakkındaki hüküm onanmıştır.
Sanık ile birlikte anılan aynı gün aynı yerde aynı anda aynı suçu birlikte işleyen 8 ayrı sanık hakkındaki soruşturma evrakı aynı gün cumhuriyet savcılığı tarafından tefrik edilmek suretiyle 8 sanık hakkındaki soruşturma Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23.07.2008 tarih, 2008/1805 soruşturma, 2008/955 esas, 2008/858 iddia numarası ile aynı eylem nedeniyle sanıklar Murat Farisoğulları, Hasan Atsiz, Abdullah Aflatun, Bedri Turan, Mahmut Karahan, Mustafa Batuge, Selma Metin, Hakkı Yıldırım hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, suç ve suçluyu övmek suçundan dava açılmıştır.
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/417 esas, 2009/682 karar sayılı ilamı ile; Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan yasadışı PKK terör örgütü ve sözde lideri …’a sayın diye hitap ederek terör örgütünün stratejisi doğrultusunda toplanan ve sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın … diyorum içerikli dilekçeleri basın açıklamasıyla terör örgütü lehine atılan sloganlar eşliğinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere postane görevlilerine teslim ettikleri ve bu şekilde terör örgütünün propagandasını yaptıkları 3713 sayılı Kanunun 7/2 maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Sanıklar hakkında atılı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatlerine karar verilmiştir.
Anılan ilamın sanıklar müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 10.06.2013 gün ve 2011/11920 esas, 2013/8715 karar sayılı ilamı ile;
1- Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan kurulan hükme yönelik olarak; 30.04.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3713 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkra uyarınca, terör örgütünün propagandasını yapma suçunu işleyen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilemeyecek olması nedeniyle Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraate ilişkin hükmün onanması,
2- Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan kurulan hükümlere yönelik olarak; sanıklara yüklenen silahlı terör örgütün propagandasını yapma suçunun tarihi, işlenme yöntemi ve temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre; hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı ve anılan maddenin ‘b’ bendinde yer alan ‘kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir’ şeklindeki düzenleme karşısında, sanıkların hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininin gerekmesi gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyan mahkemece; sanıklar hakkında silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmiş ve karar kesinleşmiştir.
Görüldüğü üzere aynı gün beraber aynı suçu işleyen sanıklar hakkında farklı hüküm tesis edilmiştir.
Sanığımız … bakımından; aynı eylem bakımından sadece soruşturma evraklarının ayrı tanzimi nedeniyle farklı mahkemelerden verilen kararlar 9. Ceza Dairesinin aynı olaya ilişkin birbirinden farklı kararları nedeniyle TCK’nın 314/3, 220/6 maddeleri delaletiyle 314/2, 62, 3713 sayılı Kanunun 5 maddeleri gereğince 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile neticelenirken, aynı gün aynı zaman diliminde aynı suçu birlikte işleyen diğer sanıklar bakımından ise kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmek suretiyle neticelendirilmiştir.
9. Ceza Dairesinin aynı olaya ilişkin farklı karar vermesi nedeniyle aynı eylem sanıklarının farklı yaptırımlarla karşılaşması hukuk güvenliği ve kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.
3713 sayılı Yasanın suç tarihinde yürürlükte bulunan 7/2. maddesinde; ‘…örgüt mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca…’ ceza verileceği belirtilmiştir.
5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesinde ise; ‘örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır’ hükmüne yer verilerek, örgüt mensubu olmasa bile örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmiş olanların aynı Yasanın 314/2. maddesi uyarınca örgüt üyesi olarak cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır.
Ceza Genel Kurulu’nun 12.02.2008 gün ve 230-23 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi ile 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesinin unsurları benzerlik arz etmekte ve bir kısım fiiller her iki maddede de düzenlenmiş bulunmakta ise de, uygulamada benimsenen en ayırıcı ölçüt, yardım fiillerinin maddi nitelikte bulunup bulunmamasıdır. Maddi nitelikteki yardım fiilleri suç tarihinde yürürlükte bulunan normlar dikkate alınmak suretiyle 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesi kapsamında, maddi nitelikte olmayan fiiller ise 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
Şu halde; ‘sayın …’a sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum…’ içerikteki basına ve kamuoyuna başlıklı basın açıklaması yapılıp daha önceden yukarıda belirtilen şekilde dilekçe sahiplerinden toplanan dilekçelerin koliler halinde şüpheli ve diğer şüpheliler tarafından PTT binasına götürülüp, zarflara konulup, üzerlerine kendi ad ve adreslerini yazarak, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere postane görevlilerine teslim etmek şeklindeki eylemlerinin nitelik ve yoğunlukları da dikkate alındığında maddi yardım niteliğinde görülmediğinden 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesinde düzenlenen suçu oluşturur. Üstelik Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun birçok kararında vurgulandığı üzere; sanığın üzerine atılı suçun silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturduğu konusunda şüphe yoktur.
Aynı gün birlikte silahlı terör örgütünün propagandasını teşkil ettiği yukarıda anılan Ceza Genel Kurulu kararları ile de teyit edilmiş bulunan eylemi nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 314/3, 220/6 maddeleri delaletiyle 314/2 maddesinden kurulan mahkumiyet hükmünün kaldırılarak, sanık hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi gerektiği” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 03.04.2017 tarih ve 3098-3565 sayı ile, itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Dairece bozulmasına karar verilen; sanıklar …, …, Şakir Doğri, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri inceleme dışı olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu mu, yoksa silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
2007 yılında PKK terör örgütünün sözde yürütme konseyince yapılan ara dönem toplantısı sonucunda “Önder Apoyu yaşa ve yaşat” temelinde “Edi Bese” kampanyası adı altında kararlar alındığı, bu kararların örgüt yanlısı yayın yapan televizyon ve internet siteleri aracılığıyla müzahir taban ve sempatizanları tarafından sahiplenilmesi yönünde çağrılar yapıldığı, bu kampanya çerçevesinde ülke genelinde eylemler gerçekleştirildiği, daha sonra örgütün sözde yürütme konseyince 18.05.2008 tarihinde “2. Edi Bese” kampanyasının başlatıldığı, bu kapsamda ülke genelinde gündemden düşen terör örgütü elebaşısı …’ın tekrar gündemleştirilmesini, görüş ve düşüncelerinin toplum içerisinde canlı tutulmasını sağlamak amacıyla örgütün sesi durumundaki bir kısım internet sitelerinden “KCK: Êdi Bes E!, Artık Yeter!, 2. Hamlesi, Ben de Sayın Öcalan Diyorum Kampanyasına Çağrı” ve “KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı ‘Ben de Sayın Öcalan Diyorum’ Kampanyasına Katılım Çağrısı Yaptı” başlıklı eylem çağrıları yapıldığı, bu talimatlar üzerine çeşitli illerde imza kampanyaları düzenlendiği, “…Eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum…” ibarelerini içeren matbu dilekçelerin tutuklu ve hükümlüler tarafından adli makamlara gönderildiği,
PKK/KONGRA-GEL silahlı terör örgütü elebaşısı …’ın desteklenmesi amacıyla başlatılan kampanya kapsamında 07.07.2008 tarihinde Diyarbakır ili, İnönü Caddesi üzerinde bulunan Büyük Postane önünde “Basına ve Kamuoyuna” başlığıyla;
“1 Mayıs 2008’de yapılan DTP Kadın kurultayında kadın iradesince başlatılan Bende sayın Öcalan diyerek kendimi ihbar ediyorum kampanyası ile biz Diyarbakır’da yaşayan Demokratik kurum, kuruluş ve STÖ temsilcileri olarak 23 Mayıs 2008’de ihbar dilekçelerimiz ile savcılığa başvuru yaptık. Basına ve kamuoyuna yaptığımız açıklama ile kendimizi ihbar etmemize rağmen savcılık başvurumuzu; terör suçu kapsamında değerlendirmeye almak istemiştir. Dilekçelerimizi işleme koymayarak gayri hukuki bir yaklaşım sergilemiştir. O gün sadece kurum temsilcilerinden oluşan üç yüz elli civarı dilekçe ile müracaat edilmişti. Bu gayri hukuki durumu aşmak ve demokratik talebimizi gerçekleştirmek için toplanan 25000 sayıdaki dilekçeleri posta yolu ile gönderiyoruz. Söylem ve hitabetimize bile tahammül edemeyen anlayış ve temsilcileri her fırsatta ve koşulda yaşamımıza baskıcı yasalarla yön vermeye çalışmaktadırlar. Biz Kürtlere reva görülen, baskıcı yasaları ve yasakları ret ediyoruz. İrademize, söylemlerimize demokratik ve insani istemlerimize bile tahammül etmeyen zihniyet sürekli karşımıza anti demokratik yasalarını çıkararak bizleri en insani talep ve mücadelemizden uzaklaştırmak istiyor. Bu dayatmaları kabul etmedik etmeyeceğiz. En belirgin dayatma ve baskılar on yıldır bir adada inşa edilen zindanda baskı altında yaşamaya mahkum edilmiş ve milyonların iradesi olarak kabul görmüş sayın …’a uygulanan her türlü kısıtlayıcı, baskıcı uygulamalardır. En son uygulama olarak da zorla saçlarının kazıttırılması olayını gayrı ahlaki ve gayrı insani bir uygulama olarak görüyor ve protesto ediyoruz. Biz Kürtler kimliğimize, dilimize inkarcı yaklaşanlardan, kime nasıl hitap edeceğimize dair izin almaya mecbur değiliz. Bu bağlamda kendini ihbar edenler olarak, imza dilekçelerimiz genel toplamda 25000 adettir. Biz ifade edilen sayıdaki kişiler olarak suç sayılan bu fiili tekrarlıyoruz. İmzaladığımız dilekçe örneğini bir daha tekrarlıyoruz.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na
Küresel gelişmelerle birlikte Ortadoğu’daki güç dengelerinin değişmesi, Türkiye’nin içerisine düştüğü ulusal ve uluslararası çıkmazlarla barış ve demokrasiye olan tahammülsüzlüğü son noktaya gelmiştir. Başta Kürtlerin temel hak ve özgürlük taleplerinin reddi, inkarı ve çözümsüzlüğü olmak üzere, toplumdaki diğer temel sorunların kendi dinamikleri ile çözme yerine, her türlü şiddet ve baskı yöntemini tercih etme yolunu benimsemiştir.
Daha önce Kürt kelimesine karşı olan tahammülsüzlüğün yerini bu gün de sayın Öcalan hitabı almıştır. Temel sorunları çözme yerine yargı baskısı ile örtbas ederek sonuç alma yoluna gidilmiştir. Bu baskı o kadar ilerletilmiştir ki insanları hitapları dahi dava konusu yapılmıştır. Bunun en somut örneği 9 yıldır tek başına özel Tip İmralı Kapalı Cezaevinde bulunan sayın …’a ‘sayın’ olarak hitap edilmesidir. Bu güne kadar binlerce soruşturma başlatılıp yüzlerce yurttaş, yönetici, aydın, siyasetçi ceza almıştır. En son avukatlarının resmi mercilere yaptıkları başvurularda geçen sayın sözcüğü nedeniyle dahi soruşturma başlatılmıştır. Eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum…” şeklinde basın açıklaması yapıldığı,
07.07.2008 tarihli olay tutanağı ile görgü ve tespit tutanağına göre; toplanan grup içerisinde yer alan bazı siyasi parti yöneticilerinin basın açıklamasının bitiminde kolilere doldurulmuş imzalı dilekçelerle birlikte PTT binası içerisine girdikleri, bu kişilerce kolilerin açıldığı ve önceden hazırlanan “Eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum…” ibareli dilekçelerin kolilerden çıkarıldığı, aralarında sanığın da bulunduğu kişilerce bu dilekçelerin 71 adet büyük zarf içerisine paylaştırıldığı ve zarfların üzerine gönderici olarak aralarında sanık …’ın da bulunduğu kırk kişinin isimlerinin, alıcı bölümüne de Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ibaresi yazılıp gönderilmek üzere postane görevlisine teslim edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık İzzet Aslan; olay tarihinde PTT binasında gişe memuru olarak görevli olduğunu, suça konu evrakın zarflarla geldiğini, zarfların çok sayıda olduğunu ve bunların koliler içerisinde geldiğini, kendisinin ya da diğer görevlilerin, bina içerisine giren kişilere dilekçelerin zarflanması ya da kolilere konulması hususunda bir şey söylemediklerini, zarfların kalabalık bir ortamda basın ve emniyet görevlilerin de bulunduğu bir sırada kendilerine teslim edildiğini ifade etmiştir.
Sanık … soruşturma aşamasında; özel bir şirkette işçi olarak çalıştığını, olaydan bir gün önce bir kaç kişinin ellerinde dilekçelerle evine geldiklerini, “Ben de Sayın … diyorum” içerikli dilekçeyi imzalayıp bu kişilere vererek söz konusu kampanyaya katıldığını, olay günü Dağkapı semtinde bulunan PTT binası önünde basın açıklaması yapılıp önceden toplanan dilekçelerin toplu hâlde postane görevlilerine verileceğini sokakta herkes söylediği için öğrendiğini, kendisinin de basın açıklamasına katıldığını, basın açıklaması sonrasında vatandaşlardan toplanıp kolilere konulan dilekçelerin postane binasına taşındığını, kendisinin de postane binasına girdiğini, orada görevlilerin, dilekçelerin kolilerle gönderilemeyeceğini, zarflara konulması gerektiğini söylemeleri üzerine, binaya giren kişilerin kolileri açıp mektupları büyük zarflara paylaştırdıklarını ve ağızlarını kapatıp zarfların üzerine gönderici ismi ve adresi yazılması gerektiğini söylediklerini, bunun üzerine işlerin hemen tamamlanması için kendisinin de 5-10 civarında zarfın üzerine kendi adını ve adresini yazdığını, zarflar postane görevlilerine verildikten sonra hep birlikte oradan ayrıldıklarını, bu kampanyanın gerçekleştirilmesi için oluşturulan organizasyon içerisinde yer almadığını, milletvekilleri ve parti yöneticileri postane binasına girince kendisinin de onların arasında binaya girdiğini ve yardım etmek amacıyla zarfların üzerine isim ve adresini yazdığını,
Kovuşturma aşamasında; 07.07.2008 tarihinde Dağkapı semtinde bulunan PTT binası önünde basın açıklaması yapılarak “Ben de sayın Öcalan diyorum” içerikli önceden toplanan dilekçelerin toplu hâlde postane görevlilerine verileceğini duyduğu için basın açıklamasına katıldığını, bunun demokratik hakkı olduğunu, postane müdürü tarafından, dilekçelerin zarflara konulması istendiğinden yardım etmek amacıyla kolilerdeki dilekçeleri zarflara koyduğunu, herhangi bir terör örgütü ile bağlantısı olmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve bu kavramlara ilişkin yasal düzenlemelerin üzerinde durulması gerekmektedir.
Uyuşmazlıkla ilgili silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçuna ilişkin olarak;
Terör örgütünün propagandasını yapma suçu 3713 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte olan 7. maddesinin ikinci fıkrasında;
“Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi” biçiminde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde propaganda; “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca” şeklinde tanımlanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.12.1990 tarihli ve 263-336 sayılı kararında ise propaganda; “bir bütün olarak toplumun ya da belirli bir kesimin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmek amacıyla bilinçli olarak seçilmiş bilgi, olgu ve savları sistemli bir çaba ve çeşitli araçları kullanarak yayma etkinlikleridir. Propaganda; geniş bir kitleyi, belirli hedefler doğrultusunda ikna etme çabasıdır. Bu yolla kitle desteği sağlamak istenmektedir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Propaganda serbest hareketli bir suç olup sözle ya da şarkı, duvarlara resim, afiş veya pankart asma yahut yazı yazma gibi eylemlerle yapılabilir. Bu şekildeki eylemlerin propaganda suçunu oluşturup oluşturmadığı diğer bir anlatımla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesindeki ifade özgürlüğü ve Anayasamızın 26. maddesi ile güvence altına alınmış olan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti sınırları içinde kalıp kalmadığı her somut olayda, anılan sözleşmenin 10. maddesinde ve Anayasamızın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Örneğin; suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme, inanç, ırk, dil, din, felsefi düşünce farklılıkları dolayısıyla kişileri birbirlerine karşı kışkırtma gibi eylemlerin düşünceyi açıklama hürriyeti kapsamında değerlendirilemeyeceği kuşkusuzdur.
Uyuşmazlıkla ilgili silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna ilişkin olarak;
3713 sayılı Kanun’un “terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan “Silâhlı örgüt” suçu ise;
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinin yedinci fıkrası ise suç tarihi itibarıyla; “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır…” şeklinde iken, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 85. maddesiyle fıkraya; “Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir” cümlesi eklenmiştir. Anılan fıkraya ilişkin madde gerekçesinde “Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu hükümler göz önüne alındığında, silahlı terör örgütü mensubu olmasa bile bu örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler, TCK’nın 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılacaklardır.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiş, gösterdiği vahamet dikkate alınarak örgüte silah sağlama şeklindeki yardım fiilleri 5237 sayılı TCK’nın 315. maddesinde bağımsız olarak, diğer yardım fiilleri ise örgütün niteliğine göre anılan Kanun’un 220 ile 314. maddeleri kapsamında yaptırıma bağlanmıştır.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Amacı, Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırıp bu bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt devleti kurmak olan PKK terör örgütü elebaşısı …’a destek verilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla, terör örgütünün sözde yürütme konseyince “Önder Apo’yu yaşa ve yaşat” temelinde “Edi Bese” kampanyasının başlatıldığı, gündemden düşen silahlı terör örgütü elebaşısı …’ın bu çerçevede tekrar gündeme getirilmesi ile görüş ve düşüncelerinin toplum içerisinde canlı tutulmasını sağlamak amacıyla örgütün sesi durumundaki bir kısım internet sitelerinden “KCK: Êdi Bes E!, Artık Yeter!, 2. Hamlesi, Bende Sayın Öcalan Diyorum Kampanyasına Çağrı” ve “KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı ‘Ben de Sayın Öcalan Diyorum’ Kampanyasına Katılım Çağrısı Yaptı” başlıklı eylem çağrıları yapıldığı, bu talimatlar üzerine çeşitli illerde imza kampanyaları düzenlendiği, “eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum” şeklinde matbu olarak hazırlanan dilekçelerin, ceza infaz kurumlarındaki bazı hükümlü veya tutuklular ile ülke genelindeki bir kısım şahıslarca imzalanıp adli makamlara gönderildiği, bu kapsamda sanık …’ın da 07.07.2008 tarihinde Diyarbakır ili, Dağkapı semtinde bulunan merkez PTT binası önündeki basın açıklamasına katıldığı, “…eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum” şeklindeki dilekçe üzerine kendi isim ve adresini yazarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere PTT görevlilerine teslim ettiği, ayrıca örgütün toplanmasını sağladığı koliler hâlindeki dilekçelerin örgütsel törenle postaya verilmesi aşamasında, posta gönderiminin sağlanabilmesi, bu bağlamda örgütsel eylemin tamamlanabilmesi içi sanığın bizzat bu dilekçelerin zarflara konulması, zarflarda yer alan gönderici ve alıcı bölümlerinin doldurulması işlerini yapması üzerine PTT görevlilerince söz konusu dilekçelerin posta işlemlerinin tamamlanabildiği olayda; Ceza Genel Kurulunun 12.02.2008 tarihli ve 230-23 sayılı ile 03.03.2009 tarihli ve 184-43 sayılı kararlarına yansıyan ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturduğu kabul edilen, “örgütün ve amacının toplum içinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak; ‘ben bir Kürdistanlı olarak, Kürdistanda sayın …’ı bir siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum’ ibarelerini içeren bildirileri imzalatmak” şeklindeki eylemlerin ötesinde, PKK silahlı terör örgütünün sözde yürütme konseyince alınan kararlar ve yapılan eylem çağrıları doğrultusunda başlatılan kampanya kapsamında, sanığın, örgütün aldığı bu kararlara ve çağrılarına uyup örgüt adına projelendirilen ve ancak çok sayıda insanın katılımı ile gerçekleştirilmesi mümkün olan eylem üstlenilerek terör örgütü elebaşısı …’a destek verilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla hazırlanan matbu dilekçeyi imzalamakla birlikte, hem bu dilekçenin hem de başka kişilere ait aynı mahiyetteki çok sayıda dilekçenin posta yoluyla gönderilmesine yönelik işlemlerin tamamlanabilmesi için gereken zarflama ve zarflarda yer alan gönderici ve alıcı kısımlarını doldurma işlerini tamamlayıp söz konusu dilekçelerin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere PTT Müdürlüğüne teslimi şeklindeki PKK terör örgütünün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden faaliyetlerinin, silahlı terör örgütüne yardım etme niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;
“Sayın çoğunluğun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçe ile kabulüne ilişkin kararı yerinde değildir. Şöyle ki;
Sanık … hakkında; Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bozma sonrası yeniden yapılan yargılama sonucunda; TCK’nın 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62, 58/9 maddeleri uyarınca; 3 Yıl 1 Ay 15 Gün Hapis Cezasına hükmedilmiş, anılan kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/11/2014 tarihli kararı ile yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19/04/2016 gün, 2016/11746 sayı ile;
07/07/2008 tarihinde, yasa dışı silahlı P.K.K terör örgütüne üye olmamakla birlikte, bu örgüt adına ve örgütün amaçları doğrultusunda kampanyasına katıldığı anlaşılan sanığa isnat edilen eylemin 3713 sayılı yasanın 7/2 maddesinde yazılı bulunan suçu oluşturduğundan bahisle Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin onama kararına itiraz edilmiş, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından; sanığa isnat edilen eylemin silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğundan bahisle itirazın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, itirazın reddine ilişkin kararına aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için 3713 sayılı kanunun 7/2 maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 220/7 maddesindeki koşulların irdelenerek; ceza kanununun amacı, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki tanımlardan yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
3713 sayılı Yasanın suç tarihinde yürürlükte bulunan 7/2. maddesinde; ‘… örgüt mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca…’ ceza verileceği belirtilmiştir.
5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesinde ise; ‘örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır’ hükmüne yer verilerek, örgüt mensubu olmasa bile örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmiş olanların aynı Yasanın 314/2. maddesi uyarınca örgüt üyesi olarak cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda özet olarak açıklanan kanuni düzenlemelerin ışığında sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlığın ‘Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz’ kuralının sınırları içerisinde kalmak kaydıyla Ceza Hukukunun izin verdiği ölçüde yorum kuralları ile bağdaştırmak suretiyle çözümü gerekmektedir.
5237 sayılı TCK.nun 2. maddesinde: Özet olarak ‘Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz’ denilerek kanunilik ilkesi özelikle vurgulanmak istenmiştir.
‘Kanunsuz suç ve ceza olmaz’ kuralı Türk Ceza Hukukunda, Devlet ve Yargıç karşısında bireylerin ‘Kamu Hakları’nın güvencesidir.
Öğretide değerini koruyan bu kural, Anayasamızın (Mad.38) ilkeleri arasına girmiş ve 5237 sayılı TCK.nun 2. Maddesinde de açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu hükmün 2. Maddede yer alması bile, kurala verilen önemi göstermektedir.
Kanunun 2 maddesindeki ‘açıkça’ kelimesi Türk Ceza Hukukunda ‘kıyaslama’nın yasaklandığını gösterir.
Kanunsuz ceza olamayacağından, suçun cezasının belirlenmiş olması suçluların cezalandırılmasında şarttır.
Bir fiili suç saymak ve cezalandırmak yetkisinin yalnız kanuna tanınması bireylere özgürlüklerinin sınırı hakkında bilgi verir. Bireyin, nelerin ne kadar yasak olduğunu bilmeye hakkı vardır. Bu hakkını kullanan birey yasak olanı yapmaktan çekinmek, yasak olmayanı yaparken de korkusuz hareket etmek imkanını kazanır. Kanun kuralına gerçek anlamını kanun koyucunun iradesi verir. Kanunun iradesi kanun koyucunun subjektif iradesi değildir. Yazılı formül içinde ifade edilmiş objektif irade, kanunun iradesini oluşturur. Kanunun iradesini gösteren formül zorunlu olarak genel ve soyut olacağından, kuralın önce içeriğini ve anlamını belirtmeden, iradenin somut olaylara uygulanmasına imkân yoktur. Pozitif hukuk, yorum faaliyetlerinin sınırını oluşturur.
3713 sayılı kanunun 7/2 maddesinde; örgüt mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca cezalandırılacağı belirtilirken, TCK’nın 220/7 maddesinde ise örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır’ hükmüne yer verilerek anılan maddenin uygulanma alanı oldukça sınırlandırılmıştır.
5237 sayılı TCK.nın 220/7 maddesinin uygulanabilmesi hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgütün amacı doğrultusundaki eylemlerin gerçekleştirilebilmesine yardımda bulunmak koşulları açıkça aranırken, sadece örgütün halk içerisinde benimsenmesi adına hazırlanan bildirileri imzalattıktan sonra zarflara koyup, zarfların üzerini de yazarak bu konudaki basın açıklamasına katılmak şeklindeki şiddet içermediği gibi şiddet eylemlerine doğrudan doğruya katkısı bulunmayan eylemi bu maddeye dahil etmek, Türk Ceza Hukukunun kabul etmediği kıyas yöntemini hem de sanık aleyhine hüküm doğuracak şekilde Ceza Hukukuna dahil etmek olur ki, bunun kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı açıktır. Zira Kanun koyucu, genel gerekçede iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık aleyhine getirilen hükümlerin hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanunun 2. maddesi ile hüküm altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği prensibinin doğal bir sonucudur.
Prof. Dr. Ersan Şen;
‘TCK m. 220/7’deki ‘yardım’ kavramını, elbette genel manevi destek, propaganda, sempati, belki TCK m. 215 kapsamında değerlendirilebilecek suçu veya suçluyu övme fiillerini kapsayacak şekilde daraltamayız. Buradaki yardım; öncelikle üyesi olmadığı suç örgütüne maddi yardımda bulunmak veya yol göstermek, yer sağlamak, somut eylemlerle yön vermek, örgüt üyelerinin bir yerden bir yere geçişini veya konaklamasını sağlamak, özgür irade ile gıda, malzeme ve silah mühimmatı ya da para yardımında veya desteğinde bulunmak, harita, plan, proje ve hatta teknolojik destek sağlamak olarak anlaşılmalıdır. Elbette bu şekilde yardım desteğinde bulunan kişinin eyleminin, TCK m.220/1-2’de tanımlanan üye olmak seviyesine ulaşmaması gerekir. Faille örgüt arasındaki bağlılık, hiyerarşik yapılanmaya ve devamlılığa dönüşmüş ise, yani bir defaya veya birkaç defaya mahsus yardım olmaktan ziyade disiplinli ve sürekli bir desteğe dönüşmüş ise, bu durumda meseleyi örgüt üyeliği çerçevesinde değerlendirmek gerekecektir. Örneğin fail; TCK 220/8’in kapsamını aşarak sistematik bir biçimde örgüt için propaganda yapmakta, örgüte üye kazandırmakta veya örgüt adına para veya başka türlü maddi yardım ve erzak toplamakta ise, örgüte yardımdan değil üyelikten bahsedilecektir. Propaganda eylemi üyelik derecesinde değilse, yani kişi örgütün hiyerarşik yapısında bulunmamakta ise, bu durumda örgüte bilerek ve isteyerek yardımdan değil bağımsız bir suç tipi olan ve TCK m. 220/8 ve TMK m. 7/1’de düzenlenen propaganda suçu gündeme gelecektir.
Özetle; TCK m. 220/7’nin tatbikinde bu ilkeler gözardı edilmemeli, maddenin uygulanma alanı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını zedeleyecek şekilde genişletilmemelidir. Kişi fiilleri icra ettiği sırada, ‘kanunilik’ ilkesi gereğince cezalandırılmayacağı inancı ile hareket etmiş ve bu hareket TCK m. 26/1 kapsamında değerlendirilebilecek bir hak kullanımı teşkil edecek nitelikte ise, yani harekete bir hukuka uygunluk sebebi eşlik etmekte ise, bu kişinin TCK m. 220/7 uyarınca cezalandırılmaması gerekir. Anayasa m. 27’de güvence altına alınan bilim ve sanat hürriyeti hakkı kullanıldığı sırada, yani bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapılmakta iken, ‘kanunilik’ ilkesi gereğince kişide cezalandırılmayacağı inancı mevcut olup da hukuka uygunluk sebebine bağlı olarak görev, meslek veya sanat icra edildiğinde, TCK m.220/7 gündeme gelmemelidir. Hukukun evrensel ilke ve esasları sabittir; TCK m. 220/7’nin bu ilke ve esaslarla bağdaşmayacak şekilde uygulanması, kanunilikten uzaklaşılmasına neden olacak ve kamu otoritesinin keyfiliğine yol açabilecektir. Kanunlar ve uygulama, bireyin hukuk güvenliği hakkını korumalıdır. Bu korumanın en doğru yolu, hukuki öngörülebilirlik ve bilinirlikten geçer.’
Doktrinde kabul edilen görüşlerden sonra; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi için benzer olaylardaki yerleşik uygulamaların irdelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2008/23 K. sayılı ilamında;
3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi ile 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesinin unsurları benzerlik arzetmekte ve bir kısım fiiller her iki maddede de düzenlenmiş bulunmakta ise de, uygulamada benimsenen en ayırıcı ölçüt yardım fiillerinin maddi nitelikte bulunup bulunmamasıdır. Maddi nitelikteki yardım fiilleri suç tarihinde yürürlükte bulunan normlar dikkate alınmak suretiyle 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesi kapsamında, maddi nitelikte olmayan fiiller ise 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
Amacı Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırıp bu bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt devleti kurmak olan PKK terör örgütü elebaşının yakalanması üzerine, örgüt tarafından Kürdistan Demokratik Konfedaralizm önderi olarak kabul edilen …’ı sahiplenme kampanyası çerçevesinde sanıkların örgütün ve amacının toplum içinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak; ‘ben bir Kürdistanlı olarak, Kürdistanda sayın …’ı bir siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum’ ibarelerini içeren bildirileri imzalatmaktan ibaret eylemleri, nitelik ve yoğunlukları da dikkate alınmak suretiyle 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, 2009/43 K. sayılı ilamında;
3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi ile 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesinin unsurları benzerlik arz etmekte ve bir kısım fiiller her iki maddede de düzenlenmiş bulunmakta ise de, uygulamada benimsenen en ayırıcı ölçüt, yardım fiillerinin maddi nitelikte bulunup bulunmamasıdır. Maddi nitelikteki yardım fiilleri suç tarihinde yürürlükte bulunan normlar dikkate alınmak suretiyle 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesi kapsamında, maddi nitelikte olmayan fiiller ise 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
Şu halde; amacı Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırıp bu bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt devleti kurmak olan PKK terör örgütü elebaşının yakalanması üzerine, örgüt tarafından Kürdistan Demokratik Konfedaralizm önderi olarak kabul edilen …’ı sahiplenme kampanyası çerçevesinde sanıkların örgütün ve amacının toplum içinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak; Türkçe ve Kürtçe, ‘ben bir Kürdistanlı olarak, Kürdistan’da sayın …’ı bir siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum’ cümlelerini içeren dilekçeleri imzalatmaktan ibaret eylemleri, nitelik ve yoğunlukları da dikkate alındığında maddi yardım niteliğinde görülmediğinden 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesinde düzenlenen suçu oluşturur.
Gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında açıklandığı üzere, TCK’nın 220/7 maddesi kapsamındaki yardımdan söz edebilmek için öncelikle üyesi olmadığı suç örgütüne maddi yardımda bulunmak veya yol göstermek, yer sağlamak, somut eylemlerle yön vermek, örgüt üyelerinin bir yerden bir yere geçişini veya konaklamasını sağlamak, özgür irade ile gıda, malzeme ve silah mühimmatı ya da para yardımında veya desteğinde bulunmak, harita, plan, proje ve hatta teknolojik destek sağlamak gerekmektedir. Somut olayımızda; sanığın örgütün ve amacının toplum içerisinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak ‘Sanık ile arkadaşlarının yasadışı PKK terör örgütü sözde yürütme konseyince 18 Mayıs 2008 tarihi öncesinde alınan karar üzerine başlatılan 2. Edi Bese kampanyası çerçevesinde, müzahir tabanı ve sempatizanlarına yönelik çağrıları üzerine başlatılan ‘Ben de sayın Öcalan diyorum’ dilekçe kampanyasını organize ederek ve bizzat kendi adlarına da dilekçe verip toplanan dilekçelerin koliler halinde PTT binasında zarflayıp, üzerlerine isim ve adreslerini yazarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere postane görevlilerine teslim ettikleri ve katıldıkları basın açıklaması ile de, ‘Eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum’ şeklinde gerçekleşen eylemde TCK’nın 220/7 maddesi kapsamında bir yardımın bulunmadığı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Yargılamaya konu edilen eylemin, düşünce özgürlüğü ve açıklaması kapsamında değerlendirmesi mümkün değil ise de; örgütün amacı doğrultusunda şiddet içeren eylemlere birinci derecede katkıda bulunduğundan söz etmek de mümkün değildir. Suçun sübutu konusunda en küçük şüpheyi sanık lehine değerlendiren ceza muhakemesi hukukunun, eylemin niteliği konusunda oluşan oluşan şüphenin sanık aleyhine değerlendirilmesine izin vermesi beklenemez. Kaldı ki!.. ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması’ başlıklı Anayasa m. 13’e göre, kişi hak ve hürriyetleri ile ilgili sınırlamaların önceden yasal zeminde öngörülebilir ve bilinebilir olması şarttır.
Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, sanık … hakkında yerel mahkemece TCK’nın 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükmünün onanmasına dair Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 20/11/2014 tarihli kararının kaldırılarak sanığın eyleminin 3713 sayılı kanunun 7/2 maddesindeki suçu oluşturduğu gerekçesiyle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün bozulması gerektiğine yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerekirken, itirazın reddine dair Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu sayın çoğunluğunun kararına katılmıyorum” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;
“Sayın çoğunluğun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçe ile kabulüne ilişkin kararı yerinde değildir. Şöyle ki;
3713 sayılı TMK’nın 7. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen terör örgütünün propagandasını yapma suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek veya teşvik edecek şekilde propagandasını yapma fiilleri cezalandırılmıştır.
Sözlükteki tanımında [1] Herhangi bir fikri yaymak, bir harekete taraftar kazandırmak için düzenlenen programların bütünü [2] Bu amaçla girişilen her türlü faaliyet ve gayret olarak açıklanan propaganda (https://tr.wiktionary.org) Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 1999/33 1999/38 sayılı 16.03.1999 günlü kararında ‘belli bir görüşün toplum içinde yayılmasını, fikir ve kanaatlerin kökleşmesini sağlamak için, bu amacın gerçekleşmesine yönelik olarak her türlü maddi ve manevi araca başvurarak telkin, teşvik ve etkide bulunmak’ şeklinde tanımlanmıştır.
Kısaca terör propagandası terör eylemlerinin tümünü muhatap kitleye hoş gösterecek şekilde muhtelif araçlar (mektup, el ilanı, duvar yazısı, afis, poster, gazete, dergi, kitap) kullanılarak yapılan faaliyetin bütünü olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, terör örgütüne sempati kazandıracak nitelikteki tüm beyanlar, örgüt mensuplarını övücü sözler esas olmak üzere terör örgütü lehine algılanabilecek olan yazılı, görsel ve işitsel tüm ifadeler örgüt propagandası manasına gelecektir. (İfade Özgürlüğü Bağlamında Terör Propagandasının Yasaklanması Sorunu, Abdulkadir Kararaslan, http://dergipark.gov.tr)
Silahlı terör örgütüne yardım etme suçu ise, TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenmiş TCK’nın 220/7. maddesinde; ‘örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır’ hükmüne yer verilerek, örgüt mensubu olmasa bile örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmiş olanların aynı Kanunun 314/2. maddesi uyarınca örgüt üyesi olarak cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır. Yerleşik içtihatlar ve uygulamalara göre; örgüt üyelerini barındırma veya barınacak yer gösterme, örgüte erzak veya lojistik sağlama, örgüte ait malzeme, belge ve doküman saklama, örgüte eleman temini, rehberlik etme, örgüt üyelerinin, sipariş ettikleri malzemeleri temin etme, hasta veya yaralı örgüt üyelerini tedavi etme, örgüte ilaç temini gibi yardım olarak kabul edilebilecek her türlü faaliyet bu suçun konusunu teşkil edebilir.
Ceza Genel Kurulu’nun 12.02.2008 gün ve 230-23; 03.03.2009 gün ve 184-43 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi ile 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesinin unsurları benzerlik arz etmekte ve bir kısım fiiler her iki maddede de düzenlenmiş bulunmakta ise de, bu iki maddeyi ayırıcı ölçüt, yardım fiillerinin maddi nitelikte bulunup bulunmamasıdır. Maddi nitelikteki yardım fiilleri suç tarihinde yürürlükte bulunan normlar dikkate alınmak suretiyle 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesi kapsamında, maddi nitelikte olmayan fiiller ise 3713 sayılı Yasanın 7/2. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
Somut olayımızda; sanığın yasadışı PKK terör örgütünün çağrıları üzerine Diyarbakır ilinde içeriği ‘… eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın … diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum’ olan matbu hazırlanmış dilekçeleri, imzalatmak, zarflara koymak, zarfların üstünü yazmak, bu konudaki basın açıklamasına katılmak şeklindeki faaliyetlerinin 3713 Sayılı Yasanın 7/2. maddesinde düzenlenen terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturması nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi yerine, sanığın eyleminin TCK’nın 314. maddesindeki suçu oluşturduğu yönündeki Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu sayın çoğunluğunun kararına katılmıyorum” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; “itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazınınREDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.04.2019 günü yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.