Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/674 E. 2019/357 K. 30.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/674
KARAR NO : 2019/357
KARAR TARİHİ : 30.04.2019

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 331-202

Sanıklar … ve …’nın nitelikli yağma suçundan beraatlerine ilişkin Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2010 tarihli ve 184-264 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15.06.2015 tarih ve 12592-41400 sayı ile;
“…Park içinde dondurma satıcısı olan mağdur … aynı park içindeki tuvaletten çıktığı sırada, sanıkların ücret olarak 50 kuruş istediği, mağdurun burada çalıştığını belirterek para vermeyeceğini söylemesi üzerine, sanık …’in aniden kafa atıp yumrukla vurduğu, diğer sanık …’ın ise ‘İllaki parayı vereceksin yoksa seni öldürürüm.’ deyip yumruk attığı, fırsatını bulan mağdurun kaçtığının anlaşılması karşısında; mağdurun yargılama aşamasındaki sanıkları suçtan kurtarmaya yönelik anlatımına itibar edilip delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek sanıklar hakkında yağma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraatlerine hükmedilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise 12.05.2016 tarih ve 331-202 sayı ile;
“…Sanıkların yakınıcıya yönelik almış oldukları alkolün etkisiyle daha önce tanımalarından kaynaklı olarak söz atmaları neticesinde yakınıcının da kendilerine sinkaflı söz ile karşılık vererek sanıkların her ikisinin birlikte kasten yaralama eylemlerine maruz kaldığı, olay sonrası sanıkların mağdurun yaralanmasını takiben yakınıcıya yardımcı olup olayın geçtiği yerde birlikte bulundukları, yakınıcının şikâyetçi olmadığı, bu suretle sanıkların yakınıcıya yönelik yağma suçuna ilişkin varlığı kabul edilebilir bir kastla hareket etmedikleri, başlangıçtaki yakınıcıya yönelik sözlerinin tahrik içerikli olmayıp, yakınıcının sinkaflı sözler ile yanıt vermesinden dolayı basit tıbbi müdahele ile iyileşmesi mümkün olmayan ve birinci derecede kırık meydana getirecek biçimde yakınıcının yaralanmasına sebebiyet verdikleri,” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanıkların beraatlerine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.09.2016 tarihli ve 346752 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 1211-964 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 03.04.2017 tarih ve 7-962 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı nitelikli yağma suçuna teşebbüsün unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdurun İstanbul Bağcılar semtinde bulunan Hacı Bektaş-ı Veli Parkında dondurma standının bulunduğu, 17.04.2010 tarihinde saat 21.00 sıralarında aynı park içerisindeki tuvalete gittiği, çıkışta kendilerini simaen tanıdığı sanıkların yanına geldikleri, sanık …’nın “Lavabo ücretini ver.” dediği, mağdurun da “Ben burada çalışıyorum. Para vermem.” şeklinde cevap vermesi üzerine kendisinden lavabo ücreti olan 50 kuruşu isteyen sanık …’in mağdura önce kafası sonra da yumruğu ile vurduğu, sanık …’ın ise “İllaki bu parayı vereceksin. Yoksa seni öldürürüm.” dediği ve iki defa mağdura yumruk ile vurduğu, mağdurun park işletmecisinin yanına gittiği, polis memurlarının gelmesi üzerine parkta bekleyen sanıkların yakalandığının iddia edildiği olayda;
Adli Tıp Kurumu Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 18.04.2010 tarihli ve 5050 sayılı raporunda; mağdurun burnunda kırığa neden olan yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, mağdurda tespit edilen nazal fraktürün hayat fonksiyolarına hafif (1) derecede etkili olduğunun tespit edildiği,
17.04.2010 tarihli tutanakta; haber merkezine saat 21.00 sıralarında Hacı Bektaş-ı Veli Parkında gasp olayı yaşandığının bildirilmesi üzerine ekiplerin olay yerine gittikleri, dondurma standının etrafında kalabalık bulunduğu, standa yaklaşınca mağdur …’nın burnundan ve ağzından kan geldiği, standın zemininde de kan bulunduğu, mağdurun sanıklar … ve … isimli kişileri göstererek para vermediği için bu şahısların burnuna ve ağzına yumrukla vurduklarını beyan etmeleri üzerine şahsıların zor kullanılarak yere yatırılıp polis merkezine götürüldükleri,
Bağcılar Belediyesi Park, Büfe/Kafeterya Fiyat Tarifesinde; tuvalet ücretinin 50 kuruş olduğunun bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur Kollukta; Fevzi Çakmak Mahallesi, 20. Cadde, 1 numaralı yerde çalıştığını, 17.04.2010 tarihinde saat 21.00 sıralarında dondurma standının başındayken aynı park içerisinde bulunan tuvalete gittiğini, tuvaletten çıkarken o civarda takılan şahıslar olması sebebi ile simaen tanıdığı ancak samimiyetinin bulunmadığı sanıklar … ve …’nın yanına geldiklerini, şahıslardan Mehmet isimli olanının “Lavabo ücretini ver.” dediğini, bunun üzerine “Ben buranın elemanıyım. Burada çalışıyorum. Para veremem.” şeklinde cevap verdiğini, o anda kendisinden lavabo ücreti olan 50 kuruşu isteyen sanık …’in aniden kafası ile ardındanda yumruğu ile vurduğunu, sanıklara hiç karşılık veremediğini, diğer sanık …’ın ise “İllaki parayı vereceksin, yoksa seni öldürürüm.” dediğini, sesini çıkarmadığını, bu kez de sanık …’ın yine suratına iki kez yumruk ile vurduğunu, sanıkların elinden para vermeden kaçtığını, park işletmecisinin yanına sığındığını ve oradan 155’i aradıklarını, sanıkların peşinden gelmeyip park içerisinde beklediklerini, ardından polis memurlarının olay yerine geldiklerini,
15.06.2010 havale tarihli Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazılı dilekçesinde; mağdurun tuvaletten çıktığında kendilerini parka gelip gitmeleri nedeniyle tanıdığı…ve… isimli kişilerin karşısında sohbet ettiklerini, daha sonra yanına gelen şahısların gülerek ve şaka yoluyla tuvaletin ücretli olduğunu söylediklerini, ancak ısrar etmediklerini, tam uzaklaşacakları sırada kendilerine “Dayı mısınız lan? Ben buranın çalışanıyım. Ne parası?” diye cevap verdiğini, kavga ettiklerini, kavgadan sonra şahısların kendisini lavaboya götürdüklerini, yüzünü yıkamasına yardım ettiklerini ve peçete uzattıklarını, sanıkların kendisinden para almadıklarını, hatta parktan da ayrılmadıklarını, polislerin başka bir olay için geldiklerini, kendisinin olayını duyunca sanıkları alıp götürdüklerini, sanıklar kendisinden şaka yoluyla para istedikleri için davacı ve şikâyetçi olmadığını,
Mahkemede; sanıkları daha önceden tanıdığını, sanık …’in “Tuvalet ücretli” diye gülerek konuştuğunu, kendisinin de “Parkta çalışıyorum. Para vermem siz buranın dayısı mısınız?” dediğini, ardından “S…rin gidin” şeklinde konuştuğunu, bu sözden sonra sanıkların kendisine saldırdıklarını, kanayan burnunu yıkamasına yardımcı olduklarını, sanıkların para almak gibi bir davranışları, üst araması ve benzeri hareketlerinin olmadığını, şikâyetinin bulunmadığını,
İfade etmiştir.
Sanık … Kollukta; 17.04.2010 tarihinde saat 21.00 sıralarında arkadaşı olan diğer sanık … ile birlikte akşam üzeri alkol aldıklarını, sürekli takıldıkları Hacı Bektaş-ı Veli Parkına gittiklerini, orada tuvaletlerin önünde oturup sohbet ederken kendisini o parkta çalışması nedeniyle tanıdıkları, dondurma satan ismini polis merkezinde öğrendiği sadece arada selamlaştıkları mağdur …’in lavaboya girdiğini, biraz sonra çıktığında alkollü olduğu için kendisine takılmak amacıyla “Kardeş tuvalet ücretlidir. Haberin olsun.” dediğini mağdurun da “Sen kimsin? Ben sana para vereceğim?” şeklinde cevap vermesi üzerine “Kardeş, biz seninle şaka yapıyoruz. Sen neden ciddiye alıyorsun?” dediğini, kendisine “Falan filan” yapınca yumrukla mağdura vurduğunu, mağdurun burnu kanayınca diğer sanık … ile birlikte mağdurun elini yüzünü yıkadıklarını, peçete verdiklerini ve oradan ayrıldıklarını, kesinlikle mağdurun parasını almadıklarını, sanık …’ın da mağdura vurmadığını, tehdit etmediğini, mağdura vuran kişinin kendisi olduğunu,
Tutuklanma talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; tuvaletçi olmadıklarını, mağdurun kullandığı tuvalet ile herhangi bir ilgilerinin bulunmadığını, şakadan para istediklerini,
Mahkemede; aldıkları alkolün etkisiyle şaka yapmak istediklerini, mağdura tuvalet çıkışında oranın paralı olduğunu söyleyince mağdurun terslediğini ve kendilerine sinkaflı yanıt verdiğini, bunun üzerine mağdurla kavga ettiklerini, amaçlarının para almak olmadığını,
Sanık … diğer sanık … ile aynı yönde verdiği Kolluk ifadesinde; kendisinin mağdura hitaben “Kardeş lavabomuz ücretlidir.” dediğini, mağdurun da “Ne parası, siz kimsiniz, benden para alıyorsunuz? Ben dayıyım yeğenim.” demesi üzerine yanında bulunan diğer sanık …’in doğrudan mağdura yumruk ile vurduğunu, kendisinin araya girdiğini, mağduru tuvalete götürdüğünü ve elini yüzünü yıkadığını, ardından dışarıya çıkarıp temiz peçete verdiğini, mağduru parkın işletmecisinin olduğu yere bıraktıklarını ve oradan ayrılıp parkın aşağısına gittiklerini, orada beklemeye devam ettiklerini, o sırada başka bir grubun kavga etmeye başladığını, o kavgadan biraz sonra da polis memurlarının geldiğini, kendilerini apar topar araca bindirdiklerini,
Mahkemede; tuvaletten çıkan mağdura alkolün etkisi ile tuvaletin ücretli olduğunu söyleyip takılmak istediklerini ancak mağdurun beklemedikleri bir şekilde sinkaflı sözlerle karşılık verince arkadaşı olan sanık …’in mağdura vurduğunu, mağdur küfrünü devam ettirince kendisinin de vurduğunu, burnunun kanadığını gördükleri mağdurun lavaboda yüzünü yıkayarak toparlanmasına ve tedavisine yardımcı olduklarını, pişman olduğunu,
Savunmuşlardır.
TCK’nın 148. maddesinde yağma suçu; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Madde gerekçesinde; “Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.” açıklamasına yer verilmiştir.
TCK’nın suç tarihi itibarıyla yürürlükteki 149. maddesinde de yağma suçunun; “Silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla” işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.
Bu aşamada konumuza ilişkin olarak suça teşebbüs hükümleri üzerinde de kısaca durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 35. maddesinin birinci fıkrası; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” şeklindedir.
Suça teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Fail ya da faillerde kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı veya amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail, eylemini tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, “hazırlık hareketleri” ve “icra hareketleri” olmak üzere birbirinden farklı iki evreye ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak aletlerin üretilmesi ya da temini, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgilerin toplanması, suç işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır. Teşebbüs, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli evreyi ifade etmektedir. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanık ile ilgili olarak, ceza hukukunun hangi andan itibaren devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Öğretide; teşebbüs açısından “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edilmesiyle “objektif teori”nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hâl olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi hâlinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketi sayılması gerektiği, ancak öldürmek için elverişli silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip olmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir. (Koca–Üzülmez; s. 401.)
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna subjektif unsur denir. Failin davranışı ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini tespit edebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçlarda da, işlenmek istenen suç tipindeki tüm unsurlar fail tarafından bilinmelidir. (Kayıhan İçel-Füsun Sokullu Akıncı-İzzet Özgenç-Adem Sözüer-Fatih Selami Mahmutoğlu-Yener Ünver, İçel Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Baskı, Sebat Yayınevi, İstanbul 2000, s. 315.)
Bu açıklamalardan sonra yağma suçunda teşebbüs hükümlerinin uygulanabilme koşullarına değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Neticesi hareket ile bitişik bir suç olan yağma teşebbüse elverişli bir suçtur. Failin, cebir veya tehditle suçun icra hareketlerine başladıktan sonra elinde olmayan nedenlerle malı alamadığı hâllerde, yağma suçu teşebbüs derecesinde kalmış sayılır. Yağma suçunda almanın gerçekleşmesi hırsızlık suçunun aksine, failin malı egemenlik alanına sokmasına bağlı değildir. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması ise, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade etmektedir. Başka bir anlatımla, cebir veya tehdidin etkisiyle mal teslim edildiğinde veya alındığında suç tamamlanmış sayılacaktır. Bu nedenle mağdurun malı alıp giderken yakalanması halinde suça teşebbüs değil, tamamlanmış suç söz konusu olacaktır. Yağma suçunun tamamlanması için malın zilyedinden alınması yeterlidir. (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere karşı İşlenen Suçlar, Cilt:1, 4. Baskı, Beta Yayınevi, Ankara 2017, s. 405-406.)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
17.04.2010 tarihinde saat 21.00 sıralarında Bağcılar Semti’nde bulunan Hacı Bektaş-ı Veli Parkına alkollü bir şekilde gelen sanıkların, aynı park içerisinde dondurma standı bulunan mağduru parka ait tuvaletten çıkarken görüp görevli olmamalarına rağmen tuvalet ücreti olarak 50 kuruşu vermesini istedikleri, mağdurun aynı parkta çalışması nedeniyle istenilen parayı vermeyeceğini söylemesi üzerine sanık …’in önce kafası sonra yumrukları ile mağdura vurduğu, sanık …’ın ise “İllaki bu parayı vereceksin. Yoksa seni öldürürüm.” dediği, ardından yumruğu ile mağdura vurduğu, mağdurun aldığı darbeler sonucunda burnunun kırıldığı, yargılama sırasında mağdurun şikâyetinden vazgeçip sanıkların şaka yaptıklarını beyan etmesine rağmen olaydan hemen sonra kolluktaki samimi anlatımı ile adli muayene raporları gözetildiğinde sanıkların söz konusu parkta görevli olmamalarına rağmen mağdurdan tuvalet ücreti bahanesi ile para istedikleri, mağdurun talep edilen parayı vermemesi üzerine de sözü edilen parayı almak için şaka kabul edilmeyecek şekilde burnunu kırarak kasten yaralayıp ölümle tehdit ederek zor kullandıkları fakat mağdurun parasını alamadıklarının anlaşılması karşısında sanıkların nitelikli yağma suçuna teşebbüs ettiklerinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, sanıklara atılı nitelikli yağma suçuna teşebbüsün unsurları itibarıyla sabit olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.05.2016 tarih ve 331-202 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, sanıklara atılı nitelikli yağma suçuna teşebbüsün unsurları itibarıyla oluştuğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.04.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.