Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/538 E. 2021/159 K. 20.04.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/538
KARAR NO : 2021/159
KARAR TARİHİ : 20.04.2021

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’in TCK’nın 85/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Fethiye 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.04.2013 tarihli ve 499-228 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 26.06.2014 tarih ve 23471-15921 sayı ile;
“…Geçici doktor raporuna göre koklamakla ileri derecede alkollü olduğu tespit edilen 1978 doğumlu ölen yönetimindeki motorsiklet ile gece vakti yerleşim yeri içerisinde, bulutlu ve yağmurlu havada bölünmemiş çift yönlü aydınlatması bulunan parke zeminli, zemini ıslak 9 metre genişliğindeki düz eğimsiz caddede seyir hâlinde iken cadde kenarında park yasağı olmasına rağmen tabelanın 13 metre ilerisine sanığın park ettiği kamyonetin sağ arka kısmına çarpması sonucu motosiklet sürücüsünün öldüğü olayda, yol genişliği ve çarpma noktası nazara alınarak, sanığın park yasağı olan yere aracı park etmesinin olayın oluşumuna etkisinin olmadığı değerlendirilerek, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kabule göre;
1-TCK’nın 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, olayda tali kusurlu olduğu kabul ve tespit edilen sanığın, yargılama sürecindeki davranışlarına göre TCK’nın 62. maddesinin uygulanmış olması da gözetildiğinde, adli para cezasına çevrilmesine karar verilmesi gerekirken, TCK’nın 50/4. maddesinin değerlendirilmemesi,
2-Taksirli suçlarda uygulama imkanı bulunmayan TCK’nın 53/1. maddesi uyarınca sanık hakkında hak yoksunluğuna hükmolunması,” isabetsizliklerinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi A. Er; “25.05.2012 tarihli kaza tesbit tutanağında sanık …’a park etmenin işaretlerle yasaklandığı yerlere park etmek kusurunu işlediğinden dolayı tali kusur izafe edilmiş, Yeril Mahkeme yaptığı keşif sonrasında aldığı 21.11.2012 tarihli bilirkişi raporunda da sanık aynı sebeple tali kusurlu bulunmuş, Yerel Mahkeme de sanık …’ı kusurlu kabul ederek cezalandırılması yoluna gitmiştir.
İki bilirkişi raporunda da ölen sanık sürücü İmdat’a kusur verilmişken park etmek yasaktır levhasına rağmen park etmek suretiyle kusurlu davranmışken sayın çoğunluğun sanığın kusursuz ölenin ise tamamen kusurlu kabul eden görüşüne yukarıda arz ettiğim sebeplerden dolayı katılmıyorum.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Kabule göre yapılan bozma nedenlerine uyan Fethiye 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 09.12.2014 tarih ve 359-537 sayı ile;
“…Olayın meydana geldiği yolun, Karayolları Trafik Kanun’un 3. maddesinde, ‘Karayolunun genel olarak taşıt trafiğince kullanılan kısmıdır’ şeklinde tanımlanan taşıt yolu olmasına ve aynı Kanun’un 61. maddesine göre taşıt yolu üzerinde park etmenin trafik işaretleri ile yasaklandığı yerlerde, park etmenin yasaklanmasına göre olayın meydana geldiği yerin taşıt yolu olması ve park etmenin trafik işareti ile yasaklanmış olması nedeniyle ölenin, olayın meydana geldiği yolun kendisine ayrılan şeridinde seyir etmekte iken park yasağına rağmen sanık tarafından park edilmiş olan 48 GY 997 plaka sayılı araca çarparak ölmesinde kusuru bulunduğu,” şeklindeki gerekçeyle diğer bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.01.2016 tarihli ve 19369 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 52-896 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 29.03.2017 tarih ve 101-2543 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Geçici doktor raporuna göre koklamakla ileri derecede alkollü olduğu tespit edilen …’nın, yönetimindeki motosiklet ile 25.05.2012 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında yerleşim yeri içerisinde, bulutlu ve yağmurlu havada, bölünmemiş çift yönlü aydınlatması bulunan parke kaplama, ıslak zeminli 9 metre genişliğindeki düz eğimsiz caddede seyir hâlinde iken sanık …’in cadde kenarına park ettiği kamyonetine motosikletinin ön far ve çamurluk kısımlarıyla ile çarptığı, akabinde motosikletten fırlayarak kamyonetin arka bagaj kapısının üst camına çarparak baş kısmı yaya kaldırımına, vücut kısmı yolda kalacak şekilde yere düştüğü, kaza neticesinde kaldırıldığı hastanede vefat ettiği,
Trafik kazası tespit tutanağına göre; ölen …’nın 48 GV 108 plaka sayılı motosikletiyle Çatalarık istikametinden Çalış istikametine doğru seyir hâlinde olduğu sırada Ahmet Gazi Caddesi üzerindeki sanık …’in park hâlinde olan 48 GY 997 plakalı kamyonetinin arka sağ tampon kısmına çarpması sonucunda trafik kazasının meydana geldiği, kazanın oluşumunda ölenin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 84. maddesinde sayılan “arkadan çarpma” kuralını ihlâl etmesi nedenleriyle asli kusurlu; sanığın ise aynı Kanun’un 61/1-b maddesinde sayılan “Park etmenin trafik işareti ile yasaklandığı yerlerde park etmek” kuralını ihlal etmesi nedeniyle tali kusurlu olduğu, kaza mahallinin 13 metre ilerisinde park yasağını gösteren trafik işaret levhasının bulunduğu,
Fethiye Devlet Hastanesince 25.05.2012 tarihinde saat 03.31’de düzenlenen rapora göre; ölenin koklamakla ileri derecede alkollü olduğu,
29.05.2012 tarihli araştırma tutanağına göre; kaza mahallini gösteren herhangi bir kamera kaydının bulunmadığı,
Ölü muayene tutanağına göre; ölenin ölümünün, dalağının parçalanması neticesinde oluşan iç kanamaya bağlı kanama şoku (hipovolemik şok) sonucu gerçekleştiği,
Mahkemece yapılan keşfe istinaden trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen 21.01.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre; ölenin, meskun mahalde hız limitinin 30 km olmasına rağmen hız limiti üzerinde alkollü olarak seyir hâlinde olması nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 51/2-a ve 52/1-a maddesinde sayılan “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak”, “Kavşaklara yaklaşırken hızlarını azaltmak, uydurmak” kuralları ile Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 101. maddesinde belirtilen “Hız tahdidini belirleyen aksine bir işaret bulunmayan meskun mahal bu kesimlerinde can ve mal güvenliği açısından yol ve trafik durumunu dikkate alarak ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurarak hızlarını azaltmak zorundadır.” ve aynı Yönetmelik’in 97. maddesinde belirtilen alkollü araç kullanmak kurallarını ihlâl etmesi nedeniyle kazanın oluşumunda birinci derece kusurlu; sanığın ise trafik işaret levhası ile park yasağı olduğu belirtilen yere aracını park etmesi nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 61/1-b maddesi ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 115. maddesini ihlâl etmesi nedeniyle ikinci derecede kusurlu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur … Kısa; olay günü annesi olan ölen ile birlikte denize gittiklerini, ölenin burada alkol aldığını, evde de alkol almaya devam ettiğini, saat 23.00’de uyuduğunu, ertesi sabah saat 06.00 sıralarında ablasının kendisini arayarak annesi olan ölenin trafik kazası yaptığını söylediğini, şikâyetçi olmadığını,
Tanık …; ablası olan ölenin olay gecesi saat 02.00 sıralarında evine geldiğini, alkollü olan ölenin motosikletle geri döneceğini söylemesi üzerine motosikletin anahtarını almak istediğini, ölenin iki bira alıp geleceğini söyleyerek evden ayrıldığını, kendisinin de aracı ile öleni takip ettiğini ancak onu yolda göremediğini, evinin önünde bir süre beklediğini, gelmeyince bira alabileceği markete doğru gittiği, bu sırada yolda ölenin kaza yaptığını gördüğünü, yanında telefonu olmadığı için hemen eve dönerek ambulansı arayıp eşi ile birlikte kaza yerine geri döndüğünü, kısa süre sonra ambulansın olay yerine geldiğini,
Tanık …; ambulans ekip sorumlusu olarak görev yaptığını, olay yerine ihbar üzerine gitiklerini, öleni yerde yatar vaziyette gördüklerini, yüzünün kanlı olduğunu, müdahalede bulundukları sırada “Çekilin ben uyuyacağım” dediğini, alkollü olduğunu fark ettikleri ölenin çarptığı aracın kaldırıma yanaşmış şekilde park hâlinde olduğunu,
Beyan etmişlerdir.
Sanık …; aracın kendisine ait olduğunu, olay günü saat 20.00 sıralarında aracını olay mahalli olan Ahmet Gazi Caddesinde bulunan Silkar İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yere park ettiğini, kazayı polislerden öğrendiğini, kusurunun bulunmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “Kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
5237 sayılı TCK’nun 22. maddesinin gerekçesinde; “…Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder…” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Buna göre; yargılamayı gerçekleştiren hâkimin, bilirkişilerin tespit ettikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığının, varsa kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle bizzat belirlemesi gerekmektedir. Bu kapsamda olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olabilecek ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 26.11.2013 gün ve 422-519 ve 25.03.2014 gün ve 9-138 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
Diğer taraftan, uyuşmazlığa ilişkin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde park yeri; “Araçların park etmesi için kullanılan açık veya kapalı alandır.” şeklinde tanımlanmış, “Park etmenin yasak olduğu yerler ve haller” başlıklı 61. maddesinde;
“Taşıt yolu üzerinde;
a) Duraklamanın yasaklandığı yerlerde,
b) Park etmenin trafik işaretleri ile yasaklandığı yerlerde,
c) Geçiş yolları önünde veya üzerinde,
d) Belirlenmiş yangın musluklarına her iki yönden beş metrelik mesafe içinde,
e) Kamu hizmeti yapan yolcu taşıtlarının duraklarını belirten levhalara iki yönden onbeş metrelik mesafe içinde,
f) Üç veya daha fazla ayrı taşıt yolu olan karayolunda ortadaki taşıt yolunda,
g) Kurallara uygun şekilde park etmiş araçların çıkmasına engel olacak yerlerde,
h) Geçiş üstünlüğü olan araçların giriş ve çıkışının yapıldığının belirlendiği işaret levhasından onbeş metre mesafe içinde,
i) İşaret levhalarında park etme izni verilen süre veya zamanın dışında,
j) Kamunun faydalandığı ve yönetmelikte belirtilen yerlerin giriş ve çıkış kapılarının her iki yönde beş metrelik mesafe içinde,
k) Park için yer ayrılmamış veya trafik işaretleri ile belirtilmemiş alt geçit, üst geçit, üst geçit ve köprüler üzerinde veya bunlara on metrelik mesafe içinde,
l) Park etmek için tespit edilen süre ve şeklin dışında,
m) Belirli kişi, kurum ve kuruluşlara ait araçlara, yönetmelikteki esaslara göre ayrılmış ve bir işaret levhası ile belirlenmiş park yerlerinde,
n) Ayrıca yönetmelikte belirtilen haller dışında yaya yollarda,
o) (Ek: 1/7/2005-5378/31 md.) Engellilerin araçları için ayrılmış park yerlerinde,
Park etmek yasaktır.” hükümlerine yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Alkollü olan …’nın, yönetimindeki motosikletiyle 25.05.2012 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında bulutlu ve yağmurlu havada, yerleşim yeri içerisinde, bölünmemiş çift yönlü, aydınlatması bulunan, parke kaplama, ıslak zeminli, 9 metre genişliğindeki düz eğimsiz caddede seyir hâlinde iken sanık …’in cadde kenarına park ettiği kamyonete çarptıktan sonra motosikletten fırlayarak kamyonetin arka bagaj kapısının üst camına da çarpıp kaldırıma düştüğü, yaralı biçimde hastaneye kaldırılması akabinde dalağının parçalanması sonucu oluşan iç kanama nedeniyle vefat ettiği olayda;
Dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen trafik kaza tespit tutanağı ve kovuşturma aşamasında yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, ölenin, alkollü olarak araç kullanmak, hızını gerekli şartlara uydurmamak ve kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmamak suretiyle dikkatsiz ve tedbirsiz davranması neticesinde direksiyon hakimiyetini kaybederek sanığın cadde kenarına park ettiği araca arkadan çarpması nedeniyle asli kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
Kazanın meydana gelmesinde sanığın kusurunun olup olmadığının belirlenmesine gelince; her ne kadar sanığın aracını park ettiği kaza mahallinin 13 metre ilerisinde park yasağını gösteren trafik işaret levhası bulunmakta ise de, olay yeri keşfi, keşfe dayalı olarak bilirkişi tarafından tanzim olunan rapor ile mahal durumunu gösteren fotoğraflara göre, sanığın aracını nizami bir şekilde park etmesi, yol genişliği ve çarpma noktası dikkate alındığında park hâlinde bulunan aracın trafik akış ve güvenliğini olumsuz şekilde etkileyecek nitelikte olmaması ve ölenin, kullandığı motosikletin direksiyon hakimiyetini kaybederek sanığın park hâlindeki aracına arkadan çarpması hususları dikkate alındığında, kazanın meydana gelmesinde sanığın bir etkisinin ve kusurunun bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; “Dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen trafik kaza tespit tutanağı ve kovuşturma aşamasında yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, ölenin, alkollü olarak araç kullanmak, hızını gerekli şartlara uydurmamak ve kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmamak suretiyle dikkatsiz ve tedbirsiz davranması nedeniyle asli derecede kusurlu, sanığın da, Karayolları Trafik Kanunu’nun 61/1-b maddesinde belirtilen ‘Park etmenin trafik işaretleri ile yasaklandığı yere park etmek’ kuralını ihlâl etttiğinden tali derecede kusurlu olduğu, ölüm neticesinin ölenin kendi kusurlu hareketleri ile birlikte sanığın taşıt yolu üzerinde park etmenin trafik işaretleri ile yasaklandığı yere aracını park etme şeklindeki kusurlu davranışının birleşmesi sonucunda meydana geldiği, bu nedenle sanığın taksirli davranışı ile meydana gelen netice arasında nedensellik bağının da bulunduğu ve dolayısıyla kazanın ve bunun sonucunda ölüm neticesinin meydana gelmesinde ölenle birlikte kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği,” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; sanığın kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Fethiye 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.12.2014 tarihli ve 359-537 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın kusurunun bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.04.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.