Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/517 E. 2018/530 K. 15.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/517
KARAR NO : 2018/530
KARAR TARİHİ : 15.11.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 159-74

Sanık …’ın nitelikli yağma suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eyleminin nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 142/1-b, 168/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.03.2008 tarihli ve 74-52 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 18.03.2014 tarih ve 18351-4545 sayı ile;
“Oluş ve dosya içeriği ile sanığa suç atması için bir neden bulunmayan yakınanın anlatımlarına göre; sanığın, yakınanın evinde iken falçata çıkarıp ‘bana 2.000 TL vereceksin, yoksa canından olursun’ dediği, yakınanın da 400 TL’yi verdiğinin anlaşılması karşısında, sanığın yağma suçunu işlediğinin kanıtlandığı gözetilmeden, 5237 sayılı TCK’nın 149/1-a ve d maddeleri uygulanarak hükümlülüğü yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı biçimde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 01.04.2015 tarih ve 159-74 sayı ile;
“…Sanık ile şikâyetçinin yakın akrabalık ilişkileri içinde bulunduğu, düzenli iş ve geliri olmayan sanığın, sıklıkla yakınıcının evinde kaldığı, yine tüm ihtiyaçlarının da şikâyetçi tarafından karşılandığı, olay tarihinde de mutad olduğu üzere sanığın yakınıcının evinde bulunduğu, kullandığını ikrar ettiği uyuşturucunun etkisi ve ayrıca düzenli bir gelirinin bulunmaması nedeniyle yakınıcı ile tartışıp para istediği, bu sırada para talebinin kabul görmediği, aynı geceyi yakınıcının evinde yatarak geçiren sanığın, ertesi gün yakınıcının evinden söz konusu para ve telefonu sahibinin haberi olmaksızın bina içinde hırsızlık niteliğinde kabul edilecek eylemin unsurlarını oluşturacak şekilde hırsızladığı ve ayrıldığı, daha sonra yakınıcının bu olay nedeniyle beyanları ve zarar konusundaki yaklaşımı, taraflar arasındaki ilişkinin niteliği karşısında, zararın da soruşturma aşamasında giderildiğinin kabulünün gerekeceği, yakınıcı ile sanık arasındaki ilişkinin boyutu, varlığı kanıtlanamayan silah dışında para istenmesine yönelik tartışmanın yaşanmasını takiben, bu talebin kabul görmeyip netice alamayışı, bakım ve iaşesi yakınıcı tarafından karşılanan sanığın bu tartışma sonrasında dahi yakınıcının evinde geceyi geçirdiği, eve kolayca girip çıkabilen sanığın, şikâyetçinin uyuma veya zayıflığından faydalanarak kolayca alabileceği para ve telefonu yakınıcıyı gasp ederek almasının olağan bir durum olmadığı, sabahleyin para ve cep telefonunu hırsızlayarak ayrılmasının söz konusu olduğu, yakınıcının, sanığa gösterdiği tüm yakınlık, anlayış ve desteğe rağmen sanığın bu şekilde davranmasına olan kızgınlığı ile geçmiş hâlini de bilerek olaylar hakkında nitelikli yağma suçuna yönelik yakınma tarif edişinin, sıklıkla karşılaşılan olaylarda herhangi bir nedenle değişen yakınıcı ifadeleri gibi değerlendirilmemesi gerekeceği, gerçek adalet ve adil sonuç ilkesi karşısında her olayın ve taraflarının münhasıran değerlendirilmesi gerektiği zorunlu görüldüğünden, başlangıçta yakınıcının, tüm yaptıklarına rağmen para ve cep telefonunun, evini açtığı sanık tarafından hırsızlanmasına gösterdiği kızgınlık ve tepki nedeniyle eylemi yağma suçu şeklinde tarif ettiği, daha sonra yine istikrarlı biçimde oluşa uygun görülen ve hırsızlık olarak kabul edilir anlatımla mahkememize bildirmesinin, yalnızca sanığı suç ve cezadan kurtarmaya yönelik bir davranış olarak görülmediği” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hükümde olduğu gibi sanığın nitelikli hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.05.2015 tarihli ve 180179 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 508-829 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.04.2017 tarih ve 662-827 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin yağma suçunu mu yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur …’ın, Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesi ile eşinin yeğeni olan …’ın 09.05.2007 günü sabah saatlerinde evine geldiği, evde kimsenin olmadığı bir sırada kendisine bıçak çekerek cebinde bulunan 400 TL’yi ve cep telefonunu zorla aldığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı anlaşılmıştır.
Mağdur soruşturma aşamasında 09.05.2007 tarihli ifadesinde; sanığın sabah saat 08.00 sıralarında evine geldiğini, oğlu….’in markete gitmesini fırsat bilerek cebinden falçata tabir edilen bir bıçak çıkardığını, bıçağı gösterip “Bana acele 2.000 TL vereceksin, yoksa canından olursun” şeklinde kendisini tehdit ettiğini, tehditten dolayı çok tedirgin olduğunu, gözlerinin karardığını, korktuğu için cebindeki 400 TL’yi sanığa verdiğini, sanığın ayrıca masanın üzerinde bulunan 900 TL değerinde olan cep telefonunu da alarak evden gittiğini beyan etmiş,
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 15.11.2007 tarihli dilekçesi ile; sanığın, 09.05.2007 tarihinde evlerine geldiğini, tedavi olmak amacıyla paraya ihtiyacı olduğunu söylediğini, kendisinin de sigortalı bir işe girdiği takdirde tedavi masraflarının kurum tarafından karşılanacağı şeklinde cevap verdiğini, olayın bu şekilde kapandığını, o gece sanığın evlerinde kaldığını, sabah uyandığında sanığı göremediğini, evini kontrol ettiğinde cep telefonunun ve cebinde bulunan 300 TL parasının olmadığını tespit edince bunların sanık tarafından çalındığını anladığını, sanığın daha önceden yağma suçundan ceza aldığını, ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada sanığa yardım ettiğini, kendisine harçlık verdiğini, giyinme vb. ihtiyaçlarını karşıladığını, tahliye olduktan sonra da zaman zaman gelip evlerinde kaldığını, kendisine iyilik yaptığı ve evladı gibi gördüğü sanığın bu şekilde davranmasına kızması nedeniyle daha çok ceza alması için olayı abarttığını, sanığın kız kardeşinin olaydan bir kaç gün sonra zararına karşılık olmak üzere kendisine 550 TL verdiğini, olayın bu şekilde meydana geldiğini belirtmiş,
Savcılıkta aynı tarihli ifadesinde; dilekçe içeriğini tekrar etmekle birlikte farklı olarak, sanığın evlerinde geceleyin kalıp sabah uyandığında kendisinden para istediğini, parayı vermeyince tartıştıklarını, tartışmanın geceleyin değil sabah saatlerinde meydana geldiğini, bu sırada oğlu….’in yatıp yatmadığını ya da markete gidip gitmediğini hatırlamadığını, sanıktan hâlen şikâyetçi olduğunu söylemiş,
Mahkemede 22.01.2008 tarihli oturumda; sanık ile birlikte ikamet etmediklerini, bazı akşamlar iş çıkışı yatmak amacıyla evlerine gelen sanığın olay tarihinde de evlerinde kaldığını, akşam birlikte oturdukları sırada kendisinden 500 TL istemesi üzerine “Para vereyim ama bu ne kadar sürecek, sigortalı bir işe gir” dediğini, bu nedenle aralarında tartışma çıktığını, sanığın odasına giderek yattığını, sabahleyin uyandığında cep telefonu ile pantolonun cebinde bulunan 300 TL’nin çalındığını fark ettiğini, sanığa kızıp fazla ceza almasını istediği için farklı beyanda bulunduğunu, şikâyetçi olmadığını ifade etmiş,
Mahkemede 21.02.2008 tarihli oturumda ise farklı olarak; sanığın, olay tarihinden yaklaşık altı ay öncesine kadar evlerinde kaldığını, bu dönem içerisinde eve şahsi bir eşya getirmediğini, üzerinde bulunan giysilerinin eşi tarafından geceden yıkanıp sabaha hazırlandığını anlatmış,
Bozmadan sonra yapılan yargılamada; sanığa kızması nedeniyle daha fazla ceza alması için parasının ve cep telefonunun zorla alındığı yönünde beyanda bulunduğunu, şikâyetçi olmadığını beyan etmiştir.
Sanık … 13.11.2007 tarihinde savcılıkta ve sorgu hâkimliğinde; mağdurun, teyzesinin eşi olduğunu, olay tarihinde mağdurun evine gittiğini, kuzeni olan….’in başka bir odada uyumakta olduğunu, bir rahatsızlığı nedeniyle tedavi olması gerektiğini, ekonomik durumu uygun olmadığı için mağdurdan 400 TL istediğini, ancak mağdurun parayı vermediğini, bu nedenle aralarında tartışma yaşandığını, bu sırada yalnız olduklarını, sonrasında kendisinin evden ayrıldığını, iddia edildiği gibi mağdura bıçak çekip onu tehdit etmediğini, zorla parasını ve cep telefonunu almadığını, eniştesi olan mağdur ile hâlen görüştüğünü, mağdurun kızgınlıkla kendisini şikâyet ettiğini söylediğini, ancak suçlu duruma düşmemek için tekrar ifade vermeye gelmediğini,
Mahkemede; olay tarihinde geceleyin teyzesinin evinde kaldığını, rahatsızlığı sebebiyle mağdurdan para istediğini, mağdurun parayı vermemesi üzerine aralarında tartışma çıktığını, sonrasında odasına gidip yattığını, sabah 08.30 sıralarında uyandığını, teyzesinin işe gitmiş olduğunu, yatak odasının açık olan kapısından mağdurun uyuduğunu görünce pantolonun cebinden 30 TL ile cep telefonunu alarak evden ayrıldığını, cep telefonunu 200 TL’ye sattığını,
Bozmadan sonra yapılan yargılamada; kendisini evladı gibi gören mağdura saygısızlık yaptığını, bununla birlikte kesinlikle bıçak çekmediğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın konusunu oluşturan suçlardan olan yağma suçu TCK’nın 148. maddesinde; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde; “Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin, evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir” açıklamalarına yer verilmiştir.
149. maddede de yağma suçunun; “silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla” işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işleneceğinden, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibarıyla “mal aleyhine” işlenen bir suçtur.
Uyuşmazlığa konu diğer bir suç olan hırsızlık suçu ise, TCK’nın 141/1. maddesinde; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” şeklinde ifade edilmiştir.
TCK’nın 141/1. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanun’un 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” şeklinde açıklanmış, asli ve fer’i zilyetlik ise aynı Kanun’un 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer’î zilyettir” biçiminde tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı ile birlikte zilyetliktir. Kanunda “zilyet” kelimesi ile “başkasına ait” olma kelimesi aynı anda kullanılmıştır. Bu şekilde kanun koyucu, iki farklı hukuki duruma aynı anda yer vererek hırsızlık suçunda zilyetlik ile mülkiyeti ayırmış, her ikisini de koruma altına almıştır. Zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı şekilde tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden malın çalınması hâlinde de hırsızlık suçu oluşabilecektir.
Suçun maddi konusu ise başkasına ait taşınır maldır. Bu nedenle malın malikinin bu suçun faili olması mümkün değildir. Suçun mağduru ise malik olabileceği gibi zilyet de olabilir. Çalınan mal, malikin elinden alınmış ise mağdur, malın malikidir. Zilyedin elinden alınmışsa mağdur zilyet, malik ise suçtan zarar görendir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdur …’ın, 09.05.2007 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek verdiği ilk ifadesinde, eşinin yeğeni olan sanığın aynı gün sabah saatlerinde evine geldiğini, evde kimsenin olmadığı bir sırada cebinden çıkardığı falçata tabir edilen bıçağı kendisine gösterip “Bana acele 2.000 TL vereceksin, yoksa canından olursun” şeklinde tehditte bulunduğunu, korktuğu için sanığa 400 TL verdiğini, sanığın ayrıca masanın üzerinde bulunan 900 TL değerindeki cep telefonunu da alarak evden kaçtığını beyan etmesine rağmen, soruşturma devam ederken, sanığın 13.11.2007 tarihinde yakalanmasını müteakip, 15.11.2007 tarihinde yeniden dilekçe vererek, olay tarihinde sanığın evlerine geldiğini, tedavi olmak amacıyla paraya ihtiyacı olduğunu söylediğini, kendisinin para vermediğini, olayın bu şekilde kapandığını, sanığın o gece evlerinde kaldığını, sabah uyandığında sanığı göremediğini, evini kontrol ettiğinde cep telefonunun ve cebinde bulunan 300 TL parasının olmadığını tespit edince bunların sanık tarafından çalındığını anladığını, sanığın daha önceden yağma suçundan ceza aldığını, ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada sanığa yardım ettiğini, kendisine iyilik yaptığı ve evladı gibi gördüğü sanığın bu şekilde davranmasına kızması nedeniyle daha çok ceza alması için olayı abarttığını, sanığın kız kardeşinin olaydan bir kaç gün sonra zararına karşılık 550 TL ödeme yaptığını söyleyerek önceki anlatımlarından döndüğü, savcılıkta aynı tarihli ifadesinde de dilekçe içeriğini tekrar etmekle birlikte farklı olarak, sanığın evlerinde geceleyin kaldığını, sabah uyandığında kendisinden para istediğini, parayı vermeyince tartıştıklarını, tartışmanın geceleyin değil sabah saatlerinde meydana geldiğini, bu sırada oğlu….’in yatıp yatmadığını ya da markete gidip gitmediğini hatırlamadığını ifade ettiği, yargılama aşamasında ise kısmen beyan değiştirerek bu kez sanığın olay akşamı para istemesi üzerine aralarında tartışma çıktığını, sanığın odasına çekilerek yattığını, sabahleyin uyandığında cep telefonu ile pantolonun cebinde bulunan 300 TL’nin çalındığını fark ettiği yolunda aşamalarda değişen ve kendi içinde tutarlı olmayan beyanlarda bulunduğu; sanığın ise soruşturma sırasında, mağdura bıçak çekip zorla parasını ve cep telefonunu almadığı şeklinde suçlamayı tümüyle inkar ettiği, ancak kovuşturma sırasında olay akşamı mağdurun para vermemesi üzerine aralarında tartışma çıktığını, sonrasında odasına gidip yattığını, sabah 08.30 sıralarında uyandığında mağdurun uyuduğunu görünce para ve cep telefonunu çaldığını savunduğu olayda;
Mağdurun 09.05.2007 tarihli olayın hemen sonrasında sıcağı sıcağına verdiği ilk ifadesinde sanığın kendisinden zorla para ve cep telefonu aldığını söylemesine rağmen 15.11.2007 tarihli dilekçesi ile önceki anlatımlarından dönerek tüm bakım ve ihtiyaçlarını karşıladığı sanığın parasını ve telefonunu çalması nedeniyle daha fazla ceza alması için para ve telefonunun zorla alındığını söylediği ve olaydan üç gün sonra sanığın ablası tarafından suç sonrasında oluşan zararına karşılık gelmek üzere 550 TL verildiği yönünde beyanda bulunmasının, 13.11.2007 tarihinde yakalanarak tutuklanan ve eşinin yeğeni olması sebebiyle akrabalık ilişkisi içinde bulunduğu sanığı koruma ve daha az ceza almasını sağlamak amacına yönelik olduğu, nitekim mağdurun, sanığın yakalanmasına kadar aradan geçen altı ayı aşkın bir süre içinde parasının ve telefonunun zorla alınmadığı, duyduğu kızgınlık sonucu bu şekilde beyanda bulunduğu, zararının sonradan giderildiği yönünde ek bir müracaatta bulunmadığı, mağdurun ve sanığın aşamalarda değişen beyanlarının da uyumlu olmadığının anlaşılması karşısında; mağdurun olayın hemen sonrasında alınan, oluşa uygun ve inandırıcı bulunan ilk beyanına üstünlük tanınmak suretiyle, sanığın zaman zaman kaldığı ve teyzesinin eşi olan mağdura ait eve gelerek mağdurdan para istediği, mağdurun vermemesi üzerine de cebindeki bıçağı çıkarıp “Bana acele 2.000 TL vereceksin, yoksa canından olursun” şeklinde tehditte bulunarak mağdurdan 400 TL’yi ve masanın üzerinde bulunan 900 TL değerindeki cep telefonu alması şeklindeki eyleminin yağma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli ve 140-85 karar sayılı kararı ile, TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında da zorunluluk bulunmaktadır.
Bu sebeple Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi ve TCK’nın 53. maddesinin iptal edilen hükümleri gözetilerek, sanık hakkında yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.04.2015 tarihli ve 159-74 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hırsızlık suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi ve TCK’nın 53. maddesinin iptal edilen hükümleri gözetilerek, sanık hakkında yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.11.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.