Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/515 E. 2021/231 K. 01.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/515
KARAR NO : 2021/231
KARAR TARİHİ : 01.06.2021

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi

Sanık … hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son, 62, 53/1 ve 63 maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.09.2014 tarihli ve 271-288 sayılı hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 28.09.2015 tarih ve 20751-26215 sayı ile;
“Sanığın aşamalardaki savunmalarında; dayısının oğlu olan mağdur …’in olaydan önce abisinin gayriresmî eşine karşı cinsel saldırıda bulunduğunu öğrendiğini ve bu konuyu mağdurla konuştukları sırada, mağdurun kendisine ‘Sen bir kahpenin peşine niye bu kadar düşüyorsun?’ diyerek küfrettiğini belirtmesi karşısında, sanığın aksi kanıtlanamayan savunması da gözetilerek, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise 23.12.2015 tarih ve 449-365 sayı ile;
“…Sanığın ağabeyinin resmî nikâh olmaksızın birlikte olduğu bayana yönelik sarf edilen sözlerin gerek sanık ile korunması gerektiği belirtilen kişilik haklarının aidiyetinin arasında koruma, kollama, bu kişiye yönelik saldırıdan incinecek, hukuken korunmaya elverişli bir hak veya ilişki durumunun söz konusu olmadığı gibi ağabeyinin birlikte yaşadığı kişi olgusunun dahi hukuken itibar edilebilir, sanık yönünden korunmaya elverişli bir hak olmadığı, böylece bu kişiye yönelik gıyabında söylenmiş söz nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı,” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.03.2016 tarihli ve 100138 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 548-1220 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 28.03.2017 tarih ve 18842-3495 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
12.05.2014 tarihinde saat 21.00’de düzenlenen olay yeri inceleme raporu formunda; Sümbül Sokak’ta, 2/2 numaralı yerde faaliyet gösteren 1 Ocak Kokoreç isimli iş yerinde bıçakla yaralama olayı olduğunun öğrenilmesi üzerine söz konusu yere gidildiği, iş yeri çalışanından alınan ilk bilgilerde yaralı …’in, akrabası olan … isimli şahıs tarafından iş yerinde bıçaklandığı ve …’in kaçtığının öğrenildiği, olay yerinin bir salondan oluştuğu, masa ve sandalyelerin yerli yerinde olup herhangi bir dağınıklığın olmadığı, iş yeri içerisi, zemini ile masa ve sandalyelerin temizlenmiş olduğunun görüldüğü, girişe göre sol tarafta bulunan dolabın üst çekmecesi içerisinde üzerinde “ROOC STAINLESS STEEL” ibaresi olan, sap kısmı 12 cm, kesici kısmı 12,5 cm, siyah renkli, plastik saplı bıçağın bulunduğu, bıçağın ucunda kan olduğu değerlendirilen leke ve iş yeri önünde kaldırım üzerinde kan olduğu değerlendirilen lekelerin görüldüğü, olayda yaralanan şahsın ameliyathanede olması, şüpheli şahsın da kaçması nedeniyle mukayese amaçlı parmak izleri alınamadığı, olay yerinin fotoğrafları çekildikten sonra olay yeri basit krokisi çizilerek incelemeye son verildiğinin bildirildiği,
Acıbadem Hastanesince mağdur … hakkında 12.05.2014 tarihinde saat 22.40’ta düzenlenen genel adli muayene raporunda; batın sol alt kadranda crista iliaca anterior superiorun 3 cm yukarısında, batına nafiz 2 cm uzunluğunda kesi olduğunun belirtildiği,
Adli Tıp Kurumunun 22.05.2014 tarihli raporunda; kalın barsakta lezyona neden olan kesici delici alet yaralanmasının, mağdurun yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı ifadelerine yer verildiği,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 20.06.2014 tarihli uzmanlık raporunda; tetkik için gönderilen 12,5 cm uzunluğunda tek ağızlı, sivri uçlu, oluksuz, sırtı küt, namlusunun sol yüzeyinde “ROOC STAINLESS STEEL” ibareleri bulunan, siyah renkli, plastik kabzalı bıçağın, imal durumu, tip ve niteliği itibarıyla 6136 sayılı Kanun’un 4. maddesinde belirtilen yasak niteliğini haiz bıçaklardan olmadığının bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur … Hastanede 15.05.2014 tarihinde vekili eşliğinde; 12.05.2014 tarihinde saat 18.00 sıralarında Cevizlik Mahallesi, Mor Sümbül Sokak, 2/2 numarada bulunan 1 Ocak Kokoreç isimli ailesine ait iş yerine babasına yardım etmek amacıyla gittiğini, babasının 3 aydır tehdit edilmesine rağmen aile cenazesine gittiğini, dükkân boş kalmasın diye kendisinin de iş yerine gittiğini, … ve Bülünt Mert (Tahsin oğlu) isimli hala çocuklarının, cenaze nedeniyle kendisinin iş yerinde yalnız olduğunu bildikleri için yanına geldiklerini, bu şahısları görünce iş yerine girdiğini, arkasından …’in (Tahsin oğlu) de içeriye girdiğini ve bıçak çekip kalbine doğru vurmaya çalıştığını, elini tuttuğunu ancak aynı yöne doğru ikinci hamlesinde kendisini yaraladığını, …’in ise kapıda gözcülük yaptığını, iş yeri çalışanlarından …’in (Yakup oğlu) ise araya girerek bıçağı 3. kez saplamasına engel olduğunu, daha sonra Akın ve …’in (Tahsin oğlu) kaçtıklarını,
Mahkemede; halasının oğlu olan sanık …’in, yaklaşık 3 ay önce ağabeyinin eşine cinsel tacizde bulunduğu iddiası ile kendisine iftira attığını, bu konuda herhangi bir dava açılmadığını, bu iftira olayından sonra ailelerin arasının bozulduğunu, bu olay nedeniyle 3 ay içerisinde babasına ait iş yerine gitmediğini, kendi evine dahi gitmediğini, sanık …’in sürekli kendisini tehdit ettiğini, olay günü cenaze nedeniyle babası dükkânda olamayacağından saat 17.00 sıralarında iş yerine gittiğini, daha sonra sanık …’in geldiğini ve kendisiyle konuşmak istediğini söylediğini, bu olaydan yaklaşık 5 ay önce sanık ve yengesiyle birlikte konuştuklarını, yengesinin bir şey söylemediğini, sanık …’le konuştuklarını, sanığın kendisine “Böyle bir şey doğru ise seni öldürürüm” dediğini, sanığın böyle bir şey konuşacağını tahmin etmediği için konuşmaya tek gittiğini, kavga yaşanmadığını, olay günü de iş yerinde olduğunu, iş yerinde satır ve şiş tarzı aletler olduğunu ancak sanığın olayda kullandığı tarzda bir bıçağın olmadığını, sanığın arkasından geldiğini görmediğini, geriye döner dönmez sanığın ilk bıçak darbesinde bulunduğunu, ikincisini vururken tanık Mahmut Topalan isimli çaycıyla birlikte kendisine engel olduklarını, sanığın çıkıp gittiğini, en son kuzeni …’in (Yakup oğlu) geldiğini, olay yerinde …’in olmadığını,
Tanık … Kollukta; sanık …’in ağabeyi, mağdur …’in de dayısının oğlu olduğunu, mağdur ile arasında herhangi bir husumet veya düşmanlığın olmadığını, olayı cenazedeyken öğrendiğini, kardeşi olan sanık …’in konuşmak için mağdur …’nin yanına gittiğini, tartıştıklarını ve mağduru bıçakladığını telefonda kardeşinden öğrendiğini, hakkındaki azmettirme iddialarını kabul etmediğini, olay yerinde olmadığını,
Mahkemede; mağdur … ile kardeşi olan sanık …’in, kendisinin resmî nikâh olmadan yaşadığı Serengül Çelik isimli kadından kaynaklı sorunları konuştuklarını bilmediğini, olayları da görmediğini,
Tanık … (Yakup oğlu) Kollukta; 1 Ocak Kokoreç isimli iş yerinde usta olarak çalıştığını, olay günü saat 17.10 sıralarında teyzesinin oğlu olan sanık …’in (Tahsin oğlu) iş yerine gelip mağdur …’e “Emre bir bakar mısın?” dediğini, Emre’nin hemen kapının önünden Bülent’in yanına gittiğini, ardından Emre’nin içeriye girdiğini, Emre’nin önlüğünün üzerinde kan lekesi gördüğünü, Bülent’in de hemen ardından içeriye girdiğini, daha sonra Bülent’i kaçmaya çalışırken yakaladığını ve elinde bulunan bıçağı aldığını, Emre’nin yaralı olduğunu görünce hemen yanına gittiğini, Emre’yi Bakırköy’de bulunan Özel Acıbadem Hastanesine götürdüğünü, Emre’nin nasıl yaralandığını görmediğini,
Mahkemede; sanık ile mağdurun kuzenleri olduğunu, aralarında bir kırgınlık bulunduğunu bildiğini ancak sorunlarının ne olduğunu bilmediğini, olay günü dayısı …’in cenazesi olduğu için iş yerine yardım amacıyla gittiğini, mağdur …’nin de orada olduğunu, olayın geçtiği hanın çaycısı Mahmut’un da orada bulunduğunu, sanık …’in geldiğini ve mağdur … ile konuşmak istediğini söylediğini, Emre’ye “Bakar mısın?” dediğini, mağdur …’nin de sanığa hitaben “Ağabey içeride konuşalım” dediğini, kendisinin de müşteriyle ilgilendiğini, olayın başlama anını ve mağdurun ne şekilde yaralandığını görmediğini, bir patırtı gürültü duyunca içeri girdiğini, sanık …’in elinde bıçak olduğunu, mağdur …’nin dışarı çıktığını, mağdurun üzerindeki önlükte kan lekesi görünce yaralandığını anladığını, sanığın bıçakla mağdur …’nin peşinden koşma gibi bir davranışının olmadığını, sanığın elinden bıçağı kolaylıkla aldığını, sanık ile mağdur arasında bir konuşma geçmediğini, zaten olayın başlangıcında kavga havasının olmadığını, sanık ile mağdurun konuşmalarını istediğini, daha önce böyle olayların yaşanmadığını, böyle bir olay yaşanacağı konusunda herhangi bir endişesinin olmadığını,
Tanık Mahmut Topalan Mahkemede; olayın meydana geldiği iş hanının görevlisi olduğunu, 1 Ocak Kokoreç dükkânında bir münakaşa gördüğünü, dükkânın içerisinde mağdur … ile daha önce bir iki kez gördüğü sanık …’in olduğunu, yüzleri birbirlerine dönük vaziyette tartıştıklarını, o anda mağdur …’nin yaralandığını fark etmediğini, sanığın elinde bıçak olduğunu anladığını, sanığın elindeki bıçak ile 30-40 cm yakınındaki Emre’nin üzerine doğru yöneldiğini fark edince bıçak tutan elini bileğinden kavradığını, iş yerine gelen mağdurun diğer yakınlarının, sanığın elinden bıçağı aldıklarını, Emre’nin yaralı olduğunu sonradan fark ettiğini, herhangi bir konuşma veya kayda değer bir hitap şekli duymadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık Kollukta 21.05.2014 tarihinde: olay tarihinde işlerini bitirdikten sonra evine giderken 1 Ocak Kokoreç isimli dayısına ait iş yerinde teyzesinin oğlu olan …’i (Yakup oğlu) görünce konuşmak amacıyla yanına gittiğini, o esnada kapının önüne dayısının oğlu Emre’nin de geldiğini, Emre’yle konuşmak istediğini, öğrendiği kadarıyla yaklaşık 2-3 ay önce Emre’nin, yengesi Serengül Çelik isimli kadına cinsel saldırıda bulunduğunu ancak yengesi ya da eşi olan ağabeyi …’in bu olayla ilgili herhangi bir yere resmî müracaatlarının olmadığını, bu olayı öğrenmek ve Emre ile konuşmak istediğini, iş yerinin içerisinde konuşmaya başladıklarını, iş yerinde yalnız olduklarını, Emre’ye “Bunun aslı var mı? Biz akrabayız.” dediğini, Emre’nin de “Sen bir kahpenin peşine niye bu kadar düşüyorsun” diye cevap verdiğini ve akabinde iş yeri içerisinde bulunan çatal bıçak konulan yerin yanında duran bir bıçağı almak istediğini, bunun için elini attığı anda kolunu tuttuğunu, bu sırada bıçağı kendisinin eline aldığını, boğuşma esnasında elindeki bıçağın Emre’nin vücuduna saplandığını, korkarak olay yerinden kaçtığını, olaydan bir süre sonra durumun yatışmasını beklediğini ve teslim olduğunu, yaptığından pişman olduğunu,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; mağdur …’nin, ağabeyi tanık Atila’nın eşi Serengül Çelik’e cinsel saldırıda bulunduğunu öğrendiğini, olay sırasında …’in (Yakup oğlu) çalıştığı iş yerinin önünden geçerken cenaze için onunla konuştuğunu, mağdur …’nin orada olduğunu bile bilmediğini, Emre ile konuşmak istediğini söylediğini, içeri geçtiklerini, tanık Bülent’in kendilerine içeri geçmelerini söylediğini, mağdura, yengesine saldırı olayından bahsederek “Nasıl yaparsın?” dediğini, mağdur …’nin “Bir kahpenin peşinde neden bu kadar koşuyorsun?” demesi üzerine, Emre’nin tezgâhtan bıçak almaya çalıştığını görünce kendisini engellemek için elini tuttuğunu, bıçağı kendisinin aldığını ve boğuşmaya başladıklarını, boğuşma esnasında nasıl olduysa bıçağın Emre’ye değdiğini, nasıl olduğunu hatırlamadığını, kasten böyle bir şey yapmasının söz konusu olmadığını,
Mahkemede; olayın bu aşamaya gelmesinden üzgün ve pişman olduğunu, amacının mağdur …’yi yaralamak olmadığını, ağabeyinin gayriresmî birlikte yaşadığı Serengül Çelik’in de bulunduğu bir ortamda kendisiyle konuştuğunu, ağabeyinin taşınması sırasında işi olduğu için Emre’yi eve çağırdığını, kendisinden ustaların başında beklemesini istediğini, Emre’nin Serengül’e cinsel amaçlı temasta bulunduğunu, Serengül’ün bunu anlatmaya korktuğunu, Serengül’ün bu durumu önce annesine anlattığını, Emre tacizlerini tekrarlayınca Serengül’ün bu durumu kendisiyle de paylaştığını, anlattıklarını Serengül’den öğrendiğini, olay günü de bu konuyu Emre’yle konuşmak istediğinde, Emre’nin “Sen bu kahpenin peşine neden düşüyorsun?” diyerek küfretmesi ve iş yerindeki bıçak çatal bulunan dolaba doğru gitmesi üzerine kolunu tuttuğunu, bir refleksle bıçağın eline geçtiğini, Emre’nin yaralanmasının boğuşma sırasında kaza ile olduğunu,
Savunmuştur.
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.).
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık … ile mağdur …’in hala-dayı çocukları oldukları, sanığın ağabeyi …’in, Serengül Çelik ile resmî nikâh olmaksızın birlikte yaşadığı, olay tarihinden yaklaşık 3 ay önce mağdur …’nin, Serengül Çelik’e yönelik cinsel tacizde bulunduğu iddialarının ortaya atıldığı, bu hususta herhangi bir makama resmî başvuruda bulunulmadığı ancak bu iddialar nedeniyle mağdur …’nin, başına bir şey geleceği endişesiyle babasına ait kokoreç dükkânına gidemediği, 12.05.2014 tarihinde babasının bir cenazeye katılacak olması nedeniyle kokoreç dükkânı boş kalmasın diye mağdur …’nin 1 Ocak Kokoreç isimli iş yerine yardım amaçlı gittiği, kokoreç dükkânının önünden geçen sanık …’in, mağdur …’yi görmesi üzerine konuşmak amacıyla yanına gittiği, konuşma esnasında çıkan tartışma üzerine sanık …’in, mağdur …’yi kalın barsakta lezyona neden olacak ve hayati tehlike geçirecek ölçüde tek bir bıçak darbesiyle yaraladığı, sanık …’in, mağdurun kendisine Serengül Çelik’i kastederek “Sen bu kahpenin peşine neden düşüyorsun?” demesi üzerine tartışma yaşandığını iddia ettiği olayda;
Aksi ispatlanamayan sanık savunmalarına göre, mağdurun, sanığın ağabeyi tanık …’in resmî nikâh olmaksızın birlikte yaşadığı Serengül Çelik’i kastederek “Sen bu kahpenin peşine neden düşüyorsun?” demesinden ibaret eyleminin, sanığada yönelik hakaret kapsamında haksız bir fiil olması, mağdurun Serengül Çelik’e cinsel tacizde bulunduğunu düşünen sanığın, bu konuyu konuşmak için gittiği sırada kendisine söylenen haksız fiil niteliğindeki bu sözlerin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında mağduru yaraladığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle TCK’nın 29. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.12.2015 tarihli ve 449-365 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 01.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.