Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/444 E. 2019/375 K. 02.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/444
KARAR NO : 2019/375
KARAR TARİHİ : 02.05.2019

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 669-149

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …’nın TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle 179/2, 62, 50/1-a ve 52/2. maddeleri uyarınca 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy (Kapatılan) 15. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 13.05.2014 tarihli ve 141-590 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 19.10.2015 tarih ve 17207-15720 sayı ile;
“5271 sayılı CMK’nın 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesiyle değişik 231. maddesindeki ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’na ilişkin düzenlemenin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden ‘Tayin olunan ceza miktarı, cezanın uyarıcı amacı, mahkememizdeki yargılamadan elde edilen kanaat göz önüne alınarak…’ şeklindeki yetersiz gerekçe ile sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesiyle değişik 231. maddesindeki ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’na ilişkin düzenlemenin uygulanmamasına karar verilmesi,
Kabule göre de;
Sanık hakkında tayin edilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında, adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
6545 sayılı Kanun’un 84. maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin 1. fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle bozmadan sonra yargılama yapan Bakırköy (Kapatılan) 48. Asliye Ceza Mahkemesi ise 12.04.2016 tarih ve 669-149 sayı ile;
“Kabule göre bozma kararı değerlendirildiğinde;
Mahkememizin 12.04.2016 tarihli celsesinde usul ve yasaya uygun görülen kararımızda ısrar edilmesine karar verilmiştir. Israr kararı verilirken kabul yönünden bozma kararında gösterilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine riayet edilmediği hususu ise karar yerinde tek bir hapis cezasından çevrili para cezası oluşu, sonuç cezasının doğru tespit edilmiş olması gözönüne alındığında durumun 5271 sayılı CMK’nın 303/1-f maddesi kapsamında Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâllerden olduğu, bu husus yeniden verilen kararda düzeltilmemiş esasla birlikte Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu durumun ele alınabileceği başlı başına bir bozma sebebi olamayacağı değerlendirilmiştir.
Hassaten hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasında gerekçenin yetersiz bulunması yönünden;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin ceza hukukuna mı yoksa ceza muhakemesine mi ait olduğunun belirlenmesi teorik bir tartışmadan ibaret değildir. Bu iki hukuk dalının yorumlanması ve uygulanmasında kabul edilen farklı ilkeler normun hangi alana ait olduğunun belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Normun maddi ceza hukukuna ait olduğunu kabul etmenin sonuçları ile normun bir ceza muhakemesi normu olduğunu kabul etmenin sonuçlarının farklı olacağı açıktır. Bir normun ceza kanununda veya ceza muhakemesi kanununda yer alıyor olması bu normun hukuki niteliğinin belirlenmesinde kesin bir ölçüt teşkil etmez. Bu hususta ayırıcı ölçüt normun işlevinde saklıdır. Suçun varlığına uygulanacak yaptırımın türüne ve usulüne ilişkin normlar maddi ceza hukuku normudur. Bu normlar özünde devletin cezalandırma yetkisinin doğuşunun gelişmesi ve sona ermesinin dayandığı genel ve özel şartları belirler. Buna karşılık ceza normlarının ihlali hâllerinde bu ihlalleri ve failleri belirleme şartları başka bir deyişle ceza normlarının ihlali hâlinde buna ilişkin yaptırımın faile uygulanmasını sağlamaya yönelik normlar ise ceza muhakemesi normlarıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 19.09.2008 tarihli, 2008/25 sayılı kararında, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun kamu davasının düşmesi sonucunu doğurmasından hareketle sanık ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdiren düşme nedenlerinden biri olduğunu tespit etmiş ve konunun CMK’da yer almasının sonucu değiştirmeyeceğini belirtmiştir…
Yukarıda izah edildiği şekilde kurumun maddi ceza hukukunu ilgilendiren yönünün de olduğu açıktır. Kurumu cezanın amacı hususundaki genel kabul edilen teorilerden ayrı olarak düşünmek olanaksızdır. Bu kapsamda kabul edilen teorilerden biri de gerekçeli kararımızda belirtildiği şekilde cezanın uyarıcı amacıdır. Cezanın uyarıcı amacı ile birlikte aynı zamanda suçta genel ve özel önlemeyi sağlayıcı etkisinin de oluşacağı açıktır. Ceza suçtan korunmanın vasıtasıdır…cezanın, faili gelecekteki suçlardan alıkoyması da hedeflenmektedir…
5237 sayılı TCK’nın 1. maddesine göre;
Ceza Kanunu’nun amacı; kişi hak ve özgürlüklerine, kamu düzen ve güvenliğine, hukuk devletine, kamu sağlığına ve çevreye toplum barışını korumak suç işlenmesini önlemektir.
CMK’nın 231. maddesindeki ölçütlerin hâkime daha geniş bir takdir yetkisi tanıdığı kabul edilmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2008/9-147 esas 2008/206 karar nolu, 23.09.2008 tarihli kararında ‘Cezanın kişiselleştirilmesi nedenini oluşturan 647 sayılı Yasa’nın 4 ve 6. maddelerinin uygulanma koşulları ile 5271 sayılı CYY’nin 231. maddesinin 5. fıkrasındaki koşullar benzer olmakla birlikte farklılık arz etmektedir. 5271 sayılı CYY’nin 231. maddesindeki ölçütler daha geniş olup hâkime daha geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır. Maddelerin uygulanma koşullarındaki farklılıklar dahi, yeni bir değerlendirmede takdiri zorunlu kılmaktadır. Bu değerlendirme ve takdir de inceleme mercilerince değil, hüküm mahkemelerince yapılarak yeni bir yasa yolu denetimine konu olmalıdır.’,
Yine Yüksek Yargıtayın içtihat oluşturma görevi de göz önüne alındığı bu hususta bir uygulama birliğinin de olmadığı görülmektedir…” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.06.2016 tarihli ve 211111 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 908-941 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 88-1879 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 04.01.2014 tarihinde saat 22.00 sıralarında sevk ve idaresindeki 34 .. 4388 plaka sayılı araç ile trafikte seyir hâlinde iken görevli trafik polisleri tarafından durdurulduğu, alkolmetre ile yapılan ölçümde 1,31 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, bu suretle alkol etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullandığı anlaşılmış olup bu oluş doğrultusunda suçun sübutu ve nitelendirilmesinde bir isabetsizlik ve bu kabulde dosya muhtevası itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Alkollü araç kullandığı için pişman olduğunu, suç işleme kastının olmadığını savunan sanık …’nın 13.05.2014 tarihli celsede, beraatine karar verilmediği takdirde hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasını istediği,
Sanığın adli sicil kaydından daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet hükmü bulunmadığı,
Yerel Mahkemece, sanığın “duruşmalardaki hâl ve davranışları göz önüne alınarak” hakkında TCK’nın 62. maddesi uyarınca indirim yapıldığı, CMK’nın 231. maddesinin ise uygulanmadığı ve buna ilişkin gerekçenin “Tayin olunan ceza miktarı, cezanın uyarıcı amacı, mahkememizdeki yargılamadan elde edilen kanaat göz önüne alınarak sanık hakkında CMK’nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” şeklinde gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” cümlesi, 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün olduğu hâllerde, maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada kastedilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle 179/2, 62, 50/1-a ve 52/2. maddeleri uyarınca 500 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyeti bulunmayan sanığın 13.05.2014 tarihli oturumda hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını talep ettiği, Yerel Mahkemece, sanığın “duruşmalardaki hâl ve davranışları göz önüne alınarak” hakkında TCK’nın 62. maddesi uyarınca indirim yapıldığı, “Tayin olunan ceza miktarı, cezanın uyarıcı amacı, mahkememizdeki yargılamadan elde edilen kanaat göz önüne alınarak sanık hakkında CMK’nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” şeklinde gösterilen gerekçe ile de CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına karar verildiği anlaşılmakla; bozmadan önceki yargılama sürecinde yapılan tek oturuma katılan, herhangi bir olumsuz davranışı dosyaya yansımayan ve “duruşmalardaki hâl ve davranışları göz önüne alınarak” hakkında TCK’nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirim uygulanan sanığın adli sicil kaydında herhangi bir hükümlülüğünün bulunmaması, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda giderilebilecek maddi bir zarar bulunmadığından CMK’nın 231/6-c maddesindeki “Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi” şartının da aranamayacak olması karşısında, Yerel Mahkemece, tüm objektif şartları taşıyan sanığın CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği takdir edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilecek olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun 500 TL’den ibaret adli para cezası açısından uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen “Tayin olunan ceza miktarı” şeklindeki gerekçenin yasal bir dayanağının olmadığı, yine “cezanın uyarıcı amacı”nın kurumun uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin değerlendirmede dikkate alınamayacağı, “yargılamadan elde edilen kanaat”in olumsuz olduğuna dair gerekçenin de takdiri indirim uygulanırken gösterilen “duruşmalardaki hâl ve davranışların” olumlu değerlendirilmesine ilişkin gerekçe ile çeliştiği, neticeten sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçelerin yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Öte yandan, Yerel Mahkemece, kabule göre yapılan bozmaya da direnildiği belirtilmiş ise de kabule göre yapılan bozmalar dosyanın mevcut durumuna göre uyarıcı, öğretici ve yol gösterici nitelikte olup direnmeye konu olmaları mümkün olmadığından Ceza Genel Kurulunca bu bozma nedenine ilişkin olarak ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy (Kapatılan) 48. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.04.2016 tarihli ve 669-149 sayılı direnme kararına konu hükmünün, yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.