Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/443 E. 2019/4 K. 15.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/443
KARAR NO : 2019/4
KARAR TARİHİ : 15.01.2019

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 512-22

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’ın TCK’nın 85/1, 62/1 ve 50/4. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2010 tarihli ve 599-668 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.07.2013 tarih ve 29500-18399 sayı ile;
“1- 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesindeki ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’na ilişkin düzenlemenin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, aynı maddenin 6. fıkrasındaki koşullar irdelenip, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlarla birlikte isabetle değerlendirilerek, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, dosya içeriğine göre; tali kusurlu olarak ölüme sebebiyet veren sanığın, geçmişte sabıkasının bulunmaması, müştekinin beyanına göre maddi ve manevi zararlarının karşılandığının anlaşılması karşısında dosya içeriğine uygun düşmeyen, yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesindeki ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’na ilişkin düzenlemenin uygulanmamasına karar verilmesi,
2- Sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının gün adli para cezasına çevrilmesi sırasında uygulama maddesinin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine muhalefet edilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 16.01.2014 tarih ve 512-22 sayı ile (1) numaralı bozma nedenine direnerek sanığın TCK’nın 85/1, 62/1, 50/4 ve 52/4. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.10.2014 tarihli ve 101596 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile gelen dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.06.2015 tarih ve 19349-9917 sayı ile;
“…Verilen hükmün yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı veya bozma kararına karşı eylemli olarak uyulup uyulmadığının değerlendirme yetkisi Yargıtay Ceza Genel Kuruluna ait bulunduğu”ndan bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 667-846 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 15.03.2017 tarih ve 55-2014 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
07.04.2009 tarihinde öğle saatlerinde, sanık …’ın şantiye şefliğini yaptığı 7 katlı inşaatın sıva işini yapan …’in, inşaatın dördüncü katında bulunan ve zeminde örülü bir sıra tuğladan sonra başlayan pencere boşluğundan boş bir el arabasını yük asansörüne (vince) iple bağlayıp son kata göndermeye çalıştığı sırada dengesini kaybederek dördüncü kattan düştüğü ve genel beden travmasına bağlı gelişen iç kanama sonucu öldüğü, tecrübeli bir sıvacı olan ölen …’in işi yaptığı sırada emniyet kemeri ve bağlama halatı ile kendisini inşaat içerisinde uygun bir yere bağlayıp güvenliğini sağlamadığı, tedbirsiz ve dikkatsiz davranışıyla olayın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu, şantiye şefi olan sanığın ise işin yapıldığı bahse konu inşaatın dördüncü katının pencere boşluğunda, düşmeyi önleyecek ancak malzeme alınmasına mâni olmayacak şekilde, korkuluk, parapet, duvar veya destek bulunmasını sağlaması gerekirken bu tedbirleri almamak suretiyle olayın meydana gelmesinde tali kusurlu olduğu anlaşılan, bu oluş doğrultusunda suçun sübutu ve nitelendirilmesinde bir isabetsizlik ve bu kabulde dosya muhtevası itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur …’in 13.03.2010 tarihli oturumda; ölenin eşi olduğunu, sanık tarafından maddi ve manevi zararlarının tazmin edildiğini, sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan ettiği,
Sanık müdafisinin 10.11.2010 tarihli oturumda; sanığın beraatine karar verilmediği takdirde ölüm nedeniyle meydana gelen maddi zararların tazmin edilmesi göz önünde bulundurularak sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını talep ettiği,
Sanığın; serbest mimar olduğunu, bir projenin inşaat ruhsatı alabilmesi için şantiye şefinin bulunması gerektiğini, kendisinin de söz konusu olayın meydana geldiği inşaatın şantiye şefliğini üstlendiğini, inşaatta çalışan tüm işçileri dikkatli olmaları, baret ve kemerlerini takmaları konusunda uyarıp iş güvenlikleri ile ilgili bilgi verdiğini, gerekli malzemeleri teslim ettiğini, olayda kusurunun bulunmadığını savunduğu,
Sanığın adli sicil kaydının bulunmadığı,
Sanığın yalnızca 17.12.2009 tarihli oturuma katıldığı,
Yerel Mahkemece, direnme gerekçesinin; “Sanığın bütün kovuşturma sürecinde mesleki kusurunu kabul etmeyen inkârcı bir tutum gösterdiği, sanığın eyleminin taksirli nitelikte olduğu, sanığın bir daha, taksirli olarak, işinde veya trafikte araç kullanır iken kusurlu bir davranışta bulunmayacağına dair bir inanç veya kanaatin oluşabilmesinin eylemin taksirli olması itibarı ile hukuken mümkün olmadığının düşünüldüğü, bu düşünceyi; sanığın, müteveffanın mirasçısı olan müştekinin şikâyetten vazgeçmesini sağlayacak nitelikte maddi açıdan memnun etmesi hâline bağlayabilmenin de kabul edilebilir bir hukuki düşünce olmadığı, kendisine ait hukuki ve cezai sorumluluğu kabul etmeyen, inkârcı, yargılama sırasında mahkemeye ve gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayan ve sosyal konum ve maddi açıdan muhtaç ve çaresiz durumda olan mağdurun (mağdurun bu durumuna göre memnun edebilecek bir miktar para ile) gönlünü alma durumunun sanığın cezai sorumluluğunun ertelenmesine veya hakkında CMK 231. maddesinin uygulanabilmesine imkân verir nitelikte olmadığı”, sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin ise “Sanığın bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkârcı tutumu ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığa atfedilen eylemin taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir iş kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, aynı nitelikli eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri ile…hakkında hükmün açıklamasının geri bırakılmasının düşünülmediği ve uygun görülmediği, ayrıca yargılama süresindeki müteveffanın yakınlarına maddi tazminat ödenmesinin sanık lehine takdiri indirim nedeni olarak değerlendirildiği” şeklinde gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” cümlesi, 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün olduğu hâllerde, maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada kast edilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın TCK’nın 85/1, 62/1, 50/4 ve 52/4. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı, ölenin eşi mağdur …’in 13.03.2010 tarihli oturumda manevi zararları ile birlikte maddi zararlarının da sanık tarafından tazmin edildiğini bildirdiği, sanık müdafisinin 10.11.2010 tarihli oturumda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını talep ettiği, Yerel Mahkemece “Sanığın bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkârcı tutumu ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığa atfedilen eylemin taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir iş kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, aynı nitelikli eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri ile…hakkında hükmün açıklamasının geri bırakılmasının düşünülmediği ve uygun görülmediği, ayrıca yargılama süresindeki müteveffanın yakınlarına maddi tazminat ödenmesinin sanık lehine takdiri indirim nedeni olarak değerlendirildiği” şeklinde gösterilen gerekçe ile sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına karar verildiği anlaşılmakla; yargılama sürecinde sadece bir oturuma katılan, herhangi bir olumsuz davranışı dosyaya yansımayan ve hakkında takdiri indirim nedenleri uygulanan sanığın adli sicil kaydında herhangi bir hükümlülüğünün bulunmaması, sanığın taksirli eyleminin oluşturduğu sosyal etkinin CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca yapılacak subjektif değerlendirmede dikkate alınamayacağının gözetilmemesi, sanığın “inkârcı tutumu ve bakış açısı” olarak görülen hâlinin savunma hakkı kapsamında kalması ve sanığın olaydan sonra ölenin eşi mağdur …’nin maddi zararlarını gidermek suretiyle etkin bir şekilde pişmanlık göstermesi karşısında, Yerel Mahkemece, tüm objektif şartları taşıyan sanığın CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği takdir edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen sanığın pişmanlık duymadığına dair gerekçenin dosya kapsamına uygun düşmediği, gösterilen diğer gerekçelerin ise yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.01.2014 tarihli ve 512-22 sayılı direnme kararına konu hükmünün, yasal, yeterli ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçe ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.01.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.