Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/438 E. 2018/463 K. 23.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/438
KARAR NO : 2018/463
KARAR TARİHİ : 23.10.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı :1668-268

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …’ın beraatine ilişkin Ankara (Kapatılan) 11. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 25.03.2013 tarihli ve 2067-499 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 07.07.2014 tarih ve 17192-16692 sayı ile;
“…Adli Tıp Kurumunun raporuna göre, olay anında 0,95 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın, bulunduğu Tekel bayisinde kavgaya karıştıktan sonra, sevk ve idaresindeki otomobil ile olay yerinden ayrılmaya çalışırken, büfenin yakınında park halinde bulunan katılanın aracına çarparak maddi hasar verdiği, ancak olay yerinde durmadan uzaklaşan sanığın kolluk görevlileri tarafından yakalandığı olayda; sanığın yüklenen suçtan mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde dosya kapsamına ve oluşa uygun düşmeyen gerekçelere dayanılarak beraatine hükmolunması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesi ise 17.02.2015 tarih ve 1668-268 sayı ile;
“Yargıtay 12. Ceza Dairesinin her ne kadar oluşa uygun düşmeyen gerekçelere dayanılarak beraate hükmolunamayacağını belirtmiş olmakla beraber,
Sanık alkollü olarak kavga etmiş olduğu ortamdan aracı ile uzaklaşırken park halinde bulunan araca çarpması dolayısıyla maddi hasarlı kazaya sebebiyet vermiş olması sabit olup salt duran araca çarpması trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşturmayacağı gibi,
Sanığın alkol düzeyi itibariyle olay esnasında 0.95 promil alkollü olduğu İstanbul Adli Tıp Beşinci İhtisas Kurulunun raporu ile belirlenmiş ve alkol miktarı itibarıyla da Adli Tıp Beşinci İhtisas Kurulu yerleşik görüşleri kapsamında bu dosya içinde sanığın 1.00 promil altında olan alkol düzeyi olarak tespit edilen alkol düzeyinin haricinde başka testlerde yapılmadığından sanığın emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyeceği hususunun mevcut verilerle tespit edilemediğine ilişkin oy birliği ile rapor ibraz etmiştir.
İstanbul Beşinci Adli Tıp İhtisas Kurulunun raporuna dayalı olarak sanığın almış olduğu alkolün etkisi ile birlikte emniyetli bir şekilde araç sevk edip edemeyeceğinden bahisle TCK 179/3 maddesi yollamasıyla TCK 179/2 maddesi gereğince sanığın isnat olunan suçtan mahkum edilemeyeceği ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraatine karar vermek gerektiği gibi aynı zamanda sanığın kavga ettiği ortamdan uzaklaşırken park halinde duran araca çarpması şekli ile gerçekleşen maddi hasarlı kazadan dolayıda yani yapmış olduğu trafik kural ihlal etmesi nedeniyle oluşan kazadan dolayı da trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu oluşamaz. Çünkü trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu bir tehlike suçu olup zarar suçu değildir. Dolayısıyla sanığın tehlikeli hareketler yaptığı trafik güvenliğini tehlikeye soktuğu ve bu kasıt altında araç kullandığı sabit değildir.
TCK 179. maddesinin oluşabilmesi için aracın tehlikeli bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekmekte olup trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde aracın kullanılması gerekmekte olup dolayısıyla söz konusu olayda sanığın bu şekilde araç kullandığı bu kasıt altında eylemde bulunduğu sabit olmayıp sanığın 0.95 promil alkollü olması ve park halindeki araca çarpmasına dayalı olarak bu sonuca varılmasıda doğru olmayacağından dolayısıyla sanığın müsnet suçtan mahkumiyeti gerektirir şüpheden uzak, makul ve objektif delil bulunmadığından şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince…” şeklindeki gerekçeyle bozma kararına direnerek, önceki hükümde olduğu gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.04.2016 tarihli ve 105436 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 22.12.2016 tarih ve 647-2131 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 585-1877 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Sanığın suç tarihi olan 21.08.2012 tarihinde saat 21.30 sıralarında sevk ve idaresindeki 06 G.. .5 plaka sayılı aracıyla, karıştığı kavgadan kaçarken Pursaklar ilçesi Alparslan Bulvarı üzerinde katılanın park hâlindeki 06 V. ..4 plaka sayılı aracına çarparak maddi hasarlı trafik kazasına neden olduğu, olay yerinden aracı ile uzaklaştıktan sonra kolluk görevlileri tarafından yakalanması üzerine yapılan alkol muayenesinde 0,79 promil, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Dairesinin değerlendirilmesine göre de kaza saatinde 0,95 promil alkollü olduğunun tespit edildiği,
21.08.2012 tarihli tutanakta; saat 21.15 sıralarında haber merkezine Merkez Mahallesi, Alparslan Bulvarı üzeri, Sinanoğlu 4 Tekel Bayisinde kavga olduğu ihbarının geldiği, ekiplerin bahse konu adrese intikal ettiklerinde kavga eden şahısların olay yerinden ayrılmış oldukları, katılanın beyanına göre 06 V. ..4 plaka sayılı aracına kavgadan kaçan 06 G.. .5 plaka sayılı Wolksvagen Passat marka aracın çarptığı, olay yerine trafik ekiplerinin çağrıldığı, bahse konu aracın takip edildiği Yunus Emre Caddesi, Menekşe Sokak kavşağında seyir hâlindeyken durdurulduğunun anons edilmesi üzerine, bahse konu adrese 93 36 kodlu ekip olarak intikal edildiği, araç sürücüsü olan sanık …’ın alınarak, otomobilinin karakolun önüne çekildiği, trafik yönünden gerekli işlemlerin yapılması için trafik ekiplerine teslim edildiğinin belirtildiği,
Maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağında; olay yerinde sadece katılana ait aracın bulunduğunun, söz konusu araçta yapılan incelemede aracın kaldırıma geri geri dik vaziyette park hâlinde ve sol tarafının hasarlı olduğunun, başkaca park hâlinde araç bulunmadığının, tutanağın ihbar nedeni ile düzenlendiğinin, diğer aracın olay yerinde olmaması nedeni ile kural ihlali tespitinin yapılamadığının, alkol metre ile yapılan ölçümün katılanın alkolsüz olduğunun tespit edildiğinin, tutanağın TCK’nın 179/2. maddesi kapsamında değerlendirilmek üzere sanıkla birlikte Pursaklar Polis Merkezine sevk edildiğinin bildirildiği,
Aynı tarihli alkol tespit tutanağında: sanığın 0,79 promil alkollü olduğu tespitine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Beşinci Adli Tıp İhtisas Kurulununca düzenlenen 14.01.2013 tarihli raporda; olay saati gözetildiğinde sanığın 0,95 promil alkollü olduğunun kabulünün gerektiği, 18.07.1997 tarihli ve 25053 mükerrer sayılı Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 97. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği üzere alkollü içki almış olarak araç sürmelerine izin verilmeyen sürücülerin dışında kalan diğer araç sürücülerinin kanlarındaki alkol seviyelerinin 0,50 promilin üzerinde çıkması hâlinde araç kullanamayacakları belirtilmiş ve bu seviyenin üstünde alkol almış iken araç sürülmesi bir trafik ihlali olarak tanımlandığı, saptanan alkol seviyesine bireyin yanıtını yaş, cinsiyet, vücut ağırlığı, sahip olunan enzimatik aktivite, genel sağlık durumu ve beraber kullanılan ilaçlar vb. gibi birçok değişkenin etkilediği belirtilerek alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması hâlinde “emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde” olup olmadığının tespitinin bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomodasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine ait tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği cihetle, alkol seviyesi 0,95 promil hesaplanan …’a bu muayeneler yapılmamış- yaptırılmamış olduğundan emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyeceği hususunun mevcut verilerle tespit edilemediğinin bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … kollukta; eşi Satı Emine Demirkapı’ya ait 06 V. ..4 plaka sayılı, 2010 model, Fiat marka kamyonet olay yerinde park hâlindeyken 06 G.. .5 plaka sayılı Wolksvagen Passat marka aracın sol ön kapısından çarparak kaçtığını, aracın plakasını hemen 155’e bildirdiğini, olay yerine gelen polislere aracın kaçtığı yönü gösterdiğini, aracına çarparak kaçan şahıstan şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.
Sanık kollukta; 06 G.. .5 plaka sayılı, Passat marka aracın babası adına kayıtlı olduğunu, 21.08.2012 tarihinde tam hatırlayamamakla birlikte bir kavga olayına katıldığını, bu sırada 06 V. ..4 plaka sayılı aracın önüne kırması üzerine kavga ettiği şahıslardan birisi olduğunu düşünerek manevra yapıp oradan kaçmak isterken karşıdaki aracın sol ön kapısına çarptığını, söz konusu bu aracın durduğunu, aracın kavganın taraflarına ait olduğunu düşünerek olay yerinden ayrıldığını, katılanın aracını kasıtlı olarak önüne kırdığını, bu hareketi neden yaptığını bilmediğini, mahkemede ise farklı olarak; kazadan sonra iki adet bira içtiğini, aracı kullandığında alkollü olmadığını, bu nedenle alkollü araç kullanma suçunu kabul etmediğini, savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır” hükmüne yer verilip, fıkranın uygulanma şartları ise gerekçesinde; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir” şeklinde açıklanmıştır.
Bu aşamada 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun suç tarihinden önce yürürlükte bulunan 48. maddesi ile suç tarihinden sonra anılan maddede yapılan değişiklikleri incelemek faydalı olacaktır.
2918 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte bulunan “Alkollü içki, uyuşturucu veya keyif verici maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı” başlıklı 48. maddesi;
“Uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmeleri yasaktır.
Uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarlarını tespit amacıyla, trafik zabıtasınca teknik cihazlar kullanılır. Tespit usulleri ve muayene şartları, Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak hazırlanacak yönetmelikte düzenlenir.
Bu madde hükmüne uymayan sürücüler derhal araç kullanmaktan men olunur.
Toplu taşım araçlarında sigara içilemez. Sigara içenler hakkında 4207 sayılı Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun hükümleri uygulanır.
Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.
Uyuşturucu ve keyif verici maddeleri alarak araç kullananlara, eylemi başka bir suç oluştursa bile ayrıca, altı ay hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır ve sürücü belgeleri süresiz olarak geri alınır,” şeklinde iken suç tarihinden sonra, 11.06.2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile 2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinin başlığı “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı” olarak, metni de; 
“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile alkollü olan sürücülerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır.
Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılır.
Kişinin yaralanmak veya ölümlü ya da kollukça müdahil olunan maddi hasarlı trafik kazasına karışması hâlinde, ikinci fıkrada belirtilen muayeneye tabi tutulması zorunludur. Teknik cihaz ile yapılan ölçüme itiraz eden veya bu cihaz ile ölçüm yapılmasına müsaade etmeyen bu sürücüler, en yakın adli tıp kurumuna veya adli tabipliğe veya Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarına götürülerek uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da alkol tespitinde kullanılmak üzere vücutlarından kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır. Bu işlem bakımından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 75 inci maddesi hükümleri, beşinci fıkrası hariç olmak üzere uygulanır.
Trafik kazası sonucunda kişinin ölmesi veya teknik cihaza üfleyemeyecek kadar yaralanmış olması hâlinde, üçüncü fıkra hükümlerine göre bu kişilerden kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır.
Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise, 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması hâlinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar.
Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.
Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde aldığı tespit edilen sürücülere 3.600 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi beş yıl süreyle geri alınır. Bu kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır.
Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarım tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır.
Sürücünün uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığından şüphe edilmesi hâlinde 5271 sayılı Kanunun adli kolluğa ilişkin hükümleri uygulanır.
Alkollü olarak araç kullanması nedeniyle son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde sürücü belgeleri ikinci defa geri alınan sürücüler Sağlık Bakanlığınca, usul ve esasları İçişleri, Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine; üç veya üçten fazla geri alınan sürücüler ise psiko-teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine tabi tutulurlar.
Sürücü belgelerinin geçici geri alma işlemleri bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından yapılır.
Bu madde hükümlerine göre geri alınan sürücü belgesinin iade edilebilmesi için; ilgili kişi hakkında trafik kurallarına aykırılık dolayısıyla bu Kanun hükümlerine göre verilmiş olan idari para cezalarının tamamının tahsil edilmiş olması; uyuşturucu veya uyarıcı madde alması nedeniyle sürücü belgesi geri alınanların ayrıca sürücü olmasında sakınca bulunmadığına dair resmi sağlık kurumlarından alınmış sağlık kurulu raporunun ibraz edilmesi şarttır.
Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin tespiti için kullanılacak teknik cihazların sahip olacağı asgari koşullar ile diğer usul ve esaslar yönetmelikte gösterilir.” şeklinde değiştirilmiş olup, maddenin 6. fıkrasında, yapılan tespit sonucunda kandaki alkol miktarı 1,00 promilin üzerinde çıkan sürücüler hakkında TCK’nın 179. maddesinin 3. fıkrası hükümlerinin uygulanacağı, 7. fıkrasında ise, hususi otomobil sürücüleri bakımından 0,50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0,20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermeleri hâlinde, ayrıca TCK’nın ilgili hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Somut olayda, açıkça sanık aleyhine sonuç doğuracak olan 2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinin 7. fıkrasındaki düzenlemenin, yürürlük tarihinden önce işlendiği iddia edilen suç açısından uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Bu nedenle uyuşmazlığın, 2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinde 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile yapılan değişiklikler dikkate alınmadan çözümlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.05.2007 tarihli ve 103-111 ile 04.12.2007 tarihli ve 262-263 sayılı kararlarında da fıkranın uygulanma şartları; “yaptırım altına alınan eylem, alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle ’emniyetli bir şekilde’ araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanmasıdır. Bu suç kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmayıp, kişinin bu halde emniyetli şekilde araç kullanamayacağını bilerek araç kullanması gerekmektedir. Kişinin emniyetli şekilde araç kullanamayacak durumda olduğunun her somut olayda belirlenmesi zorunludur. Bir başka anlatımla, alkol veya uyuşturucu madde kullanılmasına rağmen kişinin emniyetli bir şekilde araç kullanabildiği hallerde bu suçun oluşması mümkün değildir” biçiminde açıklanmıştır.
Diğer taraftan, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca, belirlenen alkol seviyesine göre bulguların ortaya çıkma eşiğinde sayılan etkenlere bağlı olarak değişebilen derecelerde bireysel farklılıklar görülmekle birlikte; düşük konsantrasyondan itibaren alkol düzeyinin artışı ile paralel olarak artan derecelerde gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, çevresel uyarıların algılanmasında yavaşlama, göz ve beyin arasındaki iletişim süresinde uzama, algılanan çevresel uyarıların beyinde işlenmiş veriler haline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyaranlara karşı reaksiyon zamanında uzama, beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonun olumsuz yönde etkilenmesi, ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi bir arada yapabilme kabiliyetinde azalma, uyaranları erken fark edip doğru tepkiler verme, istemli göz hareketleri, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayini gibi becerilerde olumsuz yönde etkilenme, istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıkması, uykuya meyil gibi belirtilerin oluştuğu, bu durumdaki bir sürücünün risk alma eğiliminin arttığı, sürüşle ilgili becerilerinde azalma olduğu ve kaza ihtimalinin arttığının bilimsel olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, 21.08.2012 tarihinde saat 21.30 sıralarında karıştığı kavgadan sevk ve idaresindeki 06 G.. .5 plaka sayılı aracıyla kaçarken Pursaklar ilçesi, Alparslan Bulvarı üzerinde park hâlinde bulunan katılana ait 06 V. ..4 plaka sayılı araca çarparak maddi hasarlı trafik kazasına neden olduğu, olay yerinden aracı ile uzaklaştıktan sonra kolluk görevlileri tarafından yakalanması üzerine yapılan alkol muayenesinde 0,79 promil, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Dairesinin değerlendirilmesine göre de kaza saatinde 0,95 promil alkollü olduğunun tespit edildiği olayda; alkollü olarak araç kullandığı hususunda tereddüt bulunmayan sanığın emniyetli bir şekilde araç kullanamayacağına dair herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi alkol tespit tutanağına ve adli rapora göre olay saatinde 1,00 promilin altında alkollü olan sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine dair hekim raporu da bulunmaması ve sanığın karıştığı kavgadan sonra olay yerinden kaçarken kaza yaptığının anlaşılması karşısında; sanık hakkında aldığı alkolün etkisi ile güvenli sürüş yeteneğini kaybederek araç kullandığına dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme kararına konu beraat hükmünün gerekçesinin isabetli olduğuna, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 1668-268 sayılı, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığına ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 1668-268 sayılı direnme kararına konu beraat hükmünün ONANMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 23.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.