Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/387 E. 2017/489 K. 21.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/387
KARAR NO : 2017/489
KARAR TARİHİ : 21.11.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 12.05.2015
Sayısı : 126-171

Elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan sanık …’ın TCK’nun 142/1-f, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2008 gün ve 857-877 sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesi Başkanlığınca 21.07.2012 gün ve 40196-22325 sayı ile 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesi uyarınca yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmiş,
Yeniden inceleme yapan İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesince 24.01.2013 gün ve 1890-20 sayı ile sanığın TCK’nun 163/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 6.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 29.01.2015 gün ve 35686-2289 sayı ile;
“Sanık hakkında abonelik ve sayaç olmaksızın elektrik kullandığına dair kaçak elektrik tespit tutanağının düzenlenmesi karşısında; sanığın tutanağa konu meskeni hangi tarihler aralığında kullandığının adli kolluk, sanığı tanıyan komşu beyanları, mahalle muhtarlığı belgesi, varsa kira sözleşmesi, tapu kaydı ve benzeri bilgi ve belgelerle kesin olarak tespit edilmesinden sonra, sanığın halen mahallinde bulunuyor olması halinde uzman bilirkişi marifetiyle keşif yapılarak, bunun mümkün olmaması halinde ise tutanak üzerindeki bilgilerden kurulu güç belirlenip, kullanım süresi içerisinde normal kullanıma göre tüketebileceği ortalama elektrik miktarı bilirkişiye hesaplattırılmak suretiyle rapor alınıp, 02.07.2012 tarihinde kabul edilerek, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun geçici 2. maddesinin l. fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrası gereğince, şikâyetçi kurumun zararını tazmin etmesi halinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilerek, sanığın kurumun zararını giderip gidermediği sorularak, gidermediğinin tespiti halinde, ‘bilirkişi tarafından tespit edilecek normal tarifeye göre vergiler dahil, cezasız kaçak kullanım bedeline ilişkin zararı gidermesi halinde 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine’ dair bildirimde bulunularak sonucuna göre karar verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Yerel mahkeme ise 12.05.2015 gün ve 126-171 sayı ile;
“…Sanığın suçunu kabul etmesi nedeniyle bozma ilâmında belirtilen araştırmaların yapılmasının bir fayda sağlamayacağı ve 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesinde ödeme hususunda ilgililere 6 aylık bir süre tanınmış olduğu, bu sürenin 05.01.2013 tarihinde dolduğu, verilen süreye rağmen sanığın 05.01.2013 tarihine kadar bir ödeme yapmadığı, 6 aylık sürenin hak düşürücü bir süre olduğu ve bu tarihten sonra yapılan ödemelerde 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesi uyarınca işlem yapılmasının mümkün olmadığı” şeklindeki gerekçe ile önceki hükümde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.09.2015 gün ve 275744 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 755-1319 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 30.03.2017 gün ve 268-3446 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan dava açılan sanığa, sonradan yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesi gereğince bilirkişi tarafından tespit edilecek katılan kurum zararını gidermesi halinde hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine dair bildirimde bulunulmadan karşılıksız yararlanma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında düz bağlantı yaparak sayaç olmaksızın kaçak elektrik kullandığı iddiasıyla hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, 03.06.2008 tarihinde sanığın mahkûmiyetine karar verildiği, sanık ve müdafiinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesi Başkanlığınca, 05.07.2012 tarihinde 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosyanın mahalline gönderildiği, yerel mahkemece sanığa suçtan kaynaklanan zararın ödenmesi halinde ceza verilmeyeceğine ilişkin bildirimde bulunulmadan karşılıksız yararlanma suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, sanığın temyizi üzerine inceleme yapan Özel Dairece; sanığın kaçak elektrik tespit tutanağına konu ikâmeti hangi tarihler arasında kullandığının tespit edilerek, halen aynı yerde oturması halinde bilirkişi marifetiyle keşif yapılması, aksi halde tutanak üzerindeki bilgilerden normal kullanıma göre tüketilebilecek ortalama elektrik miktarının hesaplattırılması ve bu şekilde belirlenecek kaçak kullanım bedelinin 6352 sayılı Kanun gereğince sanığa bildirilmesinden sonra sonucuna göre hüküm verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden bozulduğu, yerel mahkeme tarafından herhangi bir araştırma yapılmadan ve bildirimde bulunulmadan direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Abonelik esasına göre yararlanılan su ve elektrik enerjisine karşı gerçekleştirilen eylemler TCK’nun 141. maddesinde;
“(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır”,
Aynı kanunun 142. maddesinin (1) fıkrasının (f) bendinde;
“(1) Hırsızlık suçunun;

f) Elektrik enerjisi hakkında,

İşlenmesi halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde hırsızlık suçu olarak düzenlenmişken, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105. maddesi ile TCK’nun 141. maddesinin 2. fıkrası; 82. maddesi ile de 142. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi yürürlükten kaldırılmış, yerine, aynı Kanunun 83. maddesi ile karşılıksız yararlanma suçunun düzenlendiği TCK’nun 163. maddesine;
“Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklindeki 3. fıkranın eklenerek, abonelik esasına göre yararlanılan su, doğalgaz ve elektrik enerjisine karşı gerçekleştirilen eylemlerin karşılıksız yararlanma suçu kapsamında kaldığı belirtilmiştir.
6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ise;
“(1) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir.
(2) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar” biçiminde düzenlenmiştir.
6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin 1 ve 2. fıkraları birlikte değerlendirildiğinde, 05.07.2012 tarihinden önce işlenen suçlar yönünden öncelikle kurum zararının giderilmesi halinde işin esasına girilmeden ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilerek bu dosyaların bir an önce sonuçlandırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Kanunun genel gerekçesindeki “iş yükü açısından önemli yer tutan bazı davaların daha hızlı sonuçlandırılması amacıyla yeni düzenlemeler yapılmakta ve ceza yargılamasına ilişkin süreci hızlandıracak değişiklikler öngörülmektedir” şeklindeki açıklama da bu düşünceyi doğrulamaktadır.
Her ne kadar kanunda “yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde” ibaresine yer verilmiş ise de, suç nedeniyle meydana gelen zararın tespitinin bilirkişi marifetiyle mümkün olduğu dikkate alınarak meydana gelen zarar tespit edildikten sonra sanığa, zararı tazmin ettiği takdirde hakkında ceza verilmeyeceğine ilişkin bildirim yapıldıktan sonra sanığın durumunun değerlendirilmesi gerekmekte olup, bu görüş af niteliğinde bir düzenlemeyle sanığa ikinci bir şans veren kanun koyucunun amacına daha uygun olacaktır.
Bu nedenle 05.07.2012 tarihinden önce işlenen karşılıksız yararlanma suçlarından dolayı sanığa kurum borcunu ödediği takdirde hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceğine dair ihtarat yapılıp, kurum zararının ödenmesi için makul bir süre verilerek, ödemede bulunulması halinde hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmeli, ödemede bulunulmaması halinde ise hukuki durumu değerlendirilmelidir. Hüküm tarihi itibarıyla kanunun öngördüğü 6 aylık sürenin dolduğu gerekçesi ile ödeme ihtaratında bulunulmayacağının kabulü, lehe olan bir düzenlemeden sanığın bir kusuru olmadan yararlanamaması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verilmesinden sonra, dosyanın Yargıtayda bulunduğu sırada, 6352 sayılı Kanunla eylemin karşılıksız yararlanma suçu kapsamında kaldığına ve anılan Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde suçtan kaynaklanan zararın ödenmesi halinde cezaya hükmolunmayacağına ilişkin düzenleme yapıldığı, ancak söz konusu 6 aylık sürenin yargılama sırasında dolduğu olayda; sanığın hangi tarihler arasında suç tutanağına konu yerde oturduğunun araştırılması, halen aynı yerde oturduğunun anlaşılması halinde mahallinde keşif yapılması, aksi halde tutanak üzerinde yazılı olan bilgilerden tüketilebilecek ortalama elektrik miktarının hesaplattırılmasından sonra sanığa, bilirkişi tarafından tespit edilecek cezasız kaçak kullanım bedeline ilişkin zararı mahkemece belirlenecek makul bir süre içerisinde ödediği takdirde hakkında cezaya hükmolunmayacağına ilişkin bildirim yapılarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, 6 aylık sürenin dolduğu ve zararın tazmin edilmediğinden bahisle mahkûmiyet kararı verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.05.2015 gün ve 126-171 sayılı direnme hükmünün, sanığa, bilirkişi tarafından tespit edilecek cezasız kaçak kullanım bedeline ilişkin zarar miktarını mahkemece belirlenecek makul bir süre içerisinde ödediği takdirde hakkında cezaya hükmolunmayacağına ilişkin bildirimde bulunularak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.11.2017 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.