YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/360
KARAR NO : 2018/347
KARAR TARİHİ : 10.07.2018
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 372-280
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar …, …, …, … ve … hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin, Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2012 tarihli ve 279-190 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.04.2013 tarih ve 28622-7888 sayı ile;
“…Yağma kastı ile işyerine gelen sanıkların işyerinde gece bekçisi olarak çalışan yakınan …’nın ellerini beraberinde getirdikleri plastik kelepçe ile bağlayıp yere yatırdıkları, başında biri sırtına dizini koyup beklerken diğerlerinin kasayı açmaya çalıştığı, açamayınca kasayı kamyonete yükleyip götürdükleri, bu süre zarfında yakınanın zorla alıkonulduğu, ayrıca olay yerinden ayrılırken ellerini çözmediklerinin anlaşılması karşısında; sanıkların özgürlüğü kısıtlama suçundan cezalandırılmaları yerine yazılı biçimde beraatlarına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise 26.09.2013 gün ve 143-262 sayı ile;
“…Olayımızı nitelikli yağma vasfına dönüştüren eylemin gerçekleştirildiği iş yerindeki bekçinin varlığı ve bu varlığın eylemin işlenilmesini temin amacı ile etkinliğini, eyleme engel olmasının ortadan kaldırılması olduğundan her hangi bir şüphe yoktur. Aksi halde sanıkların daha önceden belirledikleri ve kasada para muhafaza edildiğini düşündükleri işyerine girerek bu paraları gerektiğinde kasayı dahi açarak almayı hedefledikleri eylemlerinin mevcut hali ile bu kez nitelikli hırsızlık olarak değerlendirilmesinin gerekeceği, oysa olay yerinde var olan ve sanıklar ile karşılaşan işyeri bekçisinin bulunduğu yerde direnç göstermesi ve eyleme engel olmasının engellenebilmesi için ellerinin bağlandığı, öncelikle orada açılmak istenen kasanın açılması işlemi süresince de etkisiz kılındığı, orada açılamayacağı anlaşılan kasanın bu kez beraberlerinde götürülmesine karar verilerek oradan ayrıldıkları tereddütsüz kabul gören bir olgudur.
Cebir ve tehditin özgürlüğü kısıtlama suçlarından önce ve temadi eden süreç içerisinde işlenmesi veya temadinin işlenmek istenen eylem için yeterli süreçte yapıldığı takdirde kastedilen asıl amacın ve suçun unsuru olacağı açık olup, suçun işlenmesinin getirilmesinden sonraki aşamanın da kendi koşulları içerisinde değerlendirilmesi gerekecektir.
Olayımızda birlikte hareket eden sanıkların işyerinde karşılaştıkları yakınıcıyı etkisiz kılmalarının zorunlu olduğu gibi işlemek istedikleri eylemi engellemeye yönelik hareket edeceği şüphesiz olan ve bu görev nedeni ile orada bulunan …’nın ellerinin bağlanması başlı başına suç vasfını değiştirdiği gibi nihai amaçlarının gerçekleştirilebilmesinin de bu direncin etkisiz kılınıp bertaraf edilmesi sonucunu doğurmuştur.
Olayımızda … eylemin başladığı iş yerinin güvenlik görevlisi olup, etkisiz kılınması eylemin gerçekleşmesi için zorunlu olduğundan, para aranması, paranın bulunduğu düşünülen kasanın açılmaya çalışıldığı süreçte de karşı koymasının engellenmiş olmasının bu eylem için zorunlu unsur olduğu, görev yeri içerisinde bu şekilde muhafaza edilmesi de yine eylemin kendi özelliklerinden kaynaklı ve bu eyleme özgü bir zorunluluk olduğundan artık suçun unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Aksi halde zaten suç vasfının değişmesi de gündeme gelecek olduğundan bu hususa özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir.
Sanıkların para olduğunu düşündükleri kasayı orada açmayı başaramayınca beraberlerinde götürmeye karar verip oradan ayrılmaları ve ayrılırken …’nın ellerini bağlı olarak bırakmaları da olağan biçimde ve yine olay yerinde görevli olan Hasan yönünden yer olarak farklılık yaratmadığı ancak sanıkların başlangıçta var olan ve nitelik değiştiren suçun dahi bu niteliğinin değişmesi sonucuna bağlı olarak eylemin tamamlanabilmesi için olay yerinden ayrılan sanıklara gerek …’nın gerek bu yakınıcının haber vereceği unsurlar veya yardım isteyeceği birimlerin müdahale etmemesine bağlı olacaktır. O halde sanıkların Hasan Baykara veya bir başka dış etkenin kendilerine müdahale olmaksızın olay yerinden beraberlerinde götürdükleri eşyaları tam olarak kendi hakimiyet sahalarına ve serbest tasarruflarına sokabilmelerinin de böyle bir engel ile karşılaşmamalarına bağlı olacaktır. Var olan eylemin nitelikli yağma şeklinde ortaya çıkaran görevli bekçinin etkisiz hale getirilmesi olduğundan suçun tamamlanması aşamasına kadar da ‘Etkisizlik olgusunun’ sürdürülmesi sonucunu beraberinde getirmektedir. Burada amaçlanan suçun veya delillerinin bildirilmemesinin temin edilmesi olarak kabul edilebilir.
Temadi eden bu olaylarda temadinin son bulduğu ana kadar etkisiz kılınması suçun veya delillerinin bildirilmesini önlemeyi zorunlu kılmaktadır. Hasan Baykara yağma suçuna dönüşen eylemde amaç değil suçun unsurlarında bir araç olarak olaya dahil olmuş, temadiliğinin sona erdiği ana kadarda bu özelliğini korumuştur. Sanıkların buradaki amaçları temadi eden nitelikli yağma suçunun işlenme süreci sırasında ayrıca ve müstakilen …’nın özgürlüğünün kısıtlanması olmayıp eyleme suçun tamamlanacağı an ile suçun veya delillerinin bildirilmemesinin sağlanacağı ana kadar serbestçe hareket edip bilgi verip yardım istemesinin önlenmesidir.
Kabul edilen tüm bu değerlendirmeler ışığında …’nın suçun üzerinde gerçekleştirildiği bir süje olmayıp, suç vasfının nitelendirilmesinde ara unsur olduğu, doğrudan doğruya bu kişinin hedeflenmeyip açıklanan hususlarda eylemin tamamlanmasını ve eylemler ile birlikte kişilerin de ortaya çıkmasını önlemek amaçlı yine görev yaptığı yer ve zaman dilimine paralel olarak etkisiz kılınmasının TCK 109. maddesinde tanımlanan özgürlüğün kısıtlanması olarak değerlendirilmemesinin gerekeceği…” şeklindeki gerekçeyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 23.06.2015 gün ve 705-245 sayı ile;
“…Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların yağma suçu yanında ayrıca kişiyi hürriytinden yoksun kılma suçundan da cezalandırılmaları gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; önceki hükümde direnilmesine karar vermekle yetinen yerel mahkemenin, hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmelidir.
…
Yerel mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan önceki hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu ve hükümde bulunması zorunlu olan ‘sonuç (hüküm)’ kısmı eksik bırakılmıştır.
Bu itibarla, sair yönleri incelenmeyen direnme hükmünün belirtilen bu usulü nedenle bozulmasına karar verilmesi gerektiği…” şeklindeki gerekçeyle diğer yönleri incelemeyen direnme hükümleri bozulmuştur.
Ceza Genel Kurulunun bozma ilamına uyan yerel mahkeme 17.06.2016 tarih ve 372-280 sayı ile; bir önceki direnme kararındaki gerekçelerle, Özel Daire bozma ilamına direnilmesine, sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ceza verilmesine yer olmadığına ve sanık …’in bu suçtan ayrıca beraatine karar vermiştir.
Bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.11.2016 tarih ve 378425 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 1353-2052 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 21.03.2017 sayı ve 57-700 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında nitelikli yağma suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmış olup, direnmenin kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daireyle yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların yağma suçu yanında ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da cezalandırılmaları gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, yerel mahkeme kararının “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 28.04.2015 tarihli ve 719-130, 19.03.2013 tarihli ve 1278-90, 26.06.2012 tarihli ve 816-254, 27.03.2012 tarihli ve 80-126 ile 05.10.2010 tarihli ve 172-185 sayılı kararları başta olmak üzere uyum ve kararlılık gösteren içtihatları uyarınca; Ceza Genel Kurulunun bozma kararı ile direnme hükmü tümüyle ortadan kalkmış olup, yerel mahkeme artık yeni ve değişik bir karar vermekte serbesttir. Bu şekilde verilen kararlar da yeni bir karar olup, hukuken direnme niteliğinde olmadığından Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün değildir.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun bozma kararına uyulduktan sonra verilen kararın yeniden ve doğrudan Ceza Genel Kurulunca incelenmesi, Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı direnilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesine de aykırıdır. Doğrudan doğruya Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılması, yerel mahkeme kararına direnme niteliği kazandıracak ve Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı yerel mahkemelerin direnme yetkisi olmadığına dair temel ilke zedelenecektir. Bu nedenlerle hukuken yeni olan bu kararın Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.07.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.