Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/297 E. 2018/381 K. 27.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/297
KARAR NO : 2018/381
KARAR TARİHİ : 27.09.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 339-762

Kasten yaralama suçundan sanık …’in, TCK’nın 86/1, 86/3-e, 187/1-d, 87/1-son, 29, 62, 53/1, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.02.2009 tarihli ve 834-106 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 15.10.2012 tarih ve 12177-35260 sayı ile;
“Olay gecesi orta derecede alkollü olan katılan …’nın aracını kendi binalarının önünde park yeri bulamaması üzerine karşı binanın önündeki park yerine park edip ayrılacağı sırada, eşi ve iki kızıyla birlikte piknikten aracı ile dönen sanık … ile karşılaştığı, sanık …’nın katılandan bu binada oturup oturmadığını sorması üzerine aksi kanıtlanamayan sanık savunmaları ve tanık…’in beyanına göre, katılanın önce küfredip sonrasında araç içindeki sanığa yumrukla vurması üzerine sanığın, katılandan kendisine yönelen haksız hareketin etkisi altında yaralama fiilini işlediğinin kabul edilmesine göre, hak ve nasafet icabı tahrik nedeniyle asgari haddin üzerindeki bir oranla cezasından indirim yapılması gerektiğinin düşünülmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine dosyanın devredildiği Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise, 11.06.2013 tarih ve 339-762 sayı ile;
“Yargıtay bozma ilamında adı geçen… Çelik tarafsız kamu şahidi olmayıp, sanık …’in kızıdır. Bu nedenle tarafların haklılığı konusundaki ifadelerinin kuşku ile karşılanması gerekir. Davaya konu olayın evveliyatı olmayıp birbirini tanımayan müşteki ve sanık arasında park yeri nedeniyle aniden gerçekleşmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre, aniden gelişen olaylarda basit derecede yaralanma ve/veya küfre muhatap olma, basit tahrik hâlidir. Önceden 765 sayılı TCK’nın 51/1. maddesinin uygulanmasını gerektiren bir hâlken, 5237 sayılı TCK uygulamasında karşılığı asgari oranda indirimdir. Taraflardan birinin alkollü olması, mevcut kusurunu ağırlaştıran bir unsur olarak görülemez.
Belirtilen gerekçelerle mahkememizin tahrik hâli uygulamasında hak ve nasafete aykırı uygulama yapılmadığı” gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın önceki hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.01.2015 tarihli ve 254112 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 132-1817 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.03.2017 tarih ve 473-2213 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Katılan sanık … hakkında hakaret suçundan verilen beraat hükmü, bu karara yönelik temyiz talebinin Özel Dairece reddedilmesi suretiyle, katılan sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile katılan sanık … hakkında hakaret ve mala zarar verme suçlarından, sanık… hakkında ise kasten yaralama suçundan verilen beraat kararları Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılacaktır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının isabetli olup olmadığının,
2- Kasten yaralama suçundan mahkûmiyet hükmü kurulurken uygulama maddesinin “87/1” yerine “187/1” ve hapis cezasının da “5 yıl” yerine “5 ay” olarak yazılmasının maddi hata olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin,
3- Sanık hakkında TCK’nın 86/1 ve 86/3-e maddeleri uyarınca verilen 1 yıl 6 ay hapis cezasında, bir kat artırım yapılırken hapis cezasının “2 yıl 12 ay” yerine, “3 yıl” olarak tayin edilmesinin sonuç ceza miktarı karşısında sonuca etkili olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
16.09.2007 tarihli olay, yakalama, görgü tespit ve muhafaza altına alma tutanağında; saat 00.45 sıralarında Refik Saydam Caddesi, 63. Sokak üzerinde kavga olduğu ve yaralı şahıslardan birinin Özel Lokman Hekim Hastanesine kaldırıldığı, kavgaya karışan sanık …’in karakola gelerek teslim olduğu, olay yerinde yapılan incelemelerde, üzerinde yazı bulunmayan kabza uzunluğu 10 cm, namlu uzunluğu 14 cm olan ucu sivri, tek tarafı kesici bir adet bıçak ele geçirildiğinin belirtildiği,
Ankara Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünce düzenlenen 16.09.2007 tarihli raporda; sanık …’in sağ dirseğinde abrazyon, sağ kol pazı medialinde 2 cm, sol kol ekstantör yüzde iki adet beşer cm uzunluğunda ekimotik sıyrıklar olduğu, yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu bilgilerine yer verildiği,
Özel Lokman Hekim Hastanesince düzenlenen 16.09.2007 tarihli adli vaka raporunda; katılan …’ın genel durumunun orta, bilincinin açık, orta derecede alkollü olduğu, batında umblikusun 5 cm üzerinde 2 cm horizantal kesinin bulunduğu, kesinin batına nafiz olduğu, ameliyata alınan katılanın midesinin her iki duvarında giriş ve çıkış deliği, pankreas kapsülünde kesi olduğu, hayati tehlikesinin bulunduğu tespitlerine yer verildiği,
Ankara Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünce düzenlenen 27.09.2007 tarihli raporda; katılan …’ın yaralanmasının hayatını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığının mütalaa edildiği,
16.09.2007 tarihli ön ekspertiz raporunda; üzerinde yazı bulunmayan kabza uzunluğu 10 cm, namlu uzunluğu 14 cm olan, ucu sivri, tek tarafı kesici bir adet ekmek bıçağının 6136 sayılı Kanun’a göre yasak niteliği haiz olmadığının bildirildiği,
16.09.2007 tarihli görgü ve tespit tutanağında; katılanın kullandığı aracın sol ön kelebek camına sert bir cisimle vurularak kırıldığının tespit edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … aşamalarda; 16.09.2007 tarihinde saat 00.45 sıralarında arabayla evine geldiğini, oturduğu apartmanın otoparkında boş yer olmaması nedeniyle karşı apartmanın otoparkında bulunan boş bir yerin köşesine aracını park ettiğini, hafif alkollü olduğunu, o sırada aracıyla gelip hemen arkasında duran sanık …’nın önce selektör yaptığını, kendisine park edebileceği kadar yer açtığını ancak sanığın aracın içinden kendisine el kol hareketi yaparak “o… çocuğu” dediğini, bunun üzerine aracından inerek sanığa küfürler ettiğini, arabasının içinde bulunan sanık …’ya yumruk attığını, sanık …’nın arabasından inerek kendisine ait araca zarar verdiğini ve kelebek camını kırdığını, o anda arabada bulunan biri kadın, diğeri erkek iki şahsın arabadan indiklerini ve koluna girerek kendisini tuttuklarını, sanık …’nın da elinde bulunan bıçakla kendisini yaraladığını, elinde bıçak olduğunu yaralanınca anladığını, sonra sanığın eline tekme atarak bıçağın yere düşmesini sağladığını, hastaneye kaldırılarak ameliyata alındığını, beş gün hastanede kaldığını,
Tanık… kollukta; olay gecesi eşi olan sanık … ve kızları ile arabayla misafirlikten döndüklerini, oturmakta oldukları apartmanın otoparkına geldiklerinde karşı binada oturmakta olan katılan …’ın aracını park etmiş ve araç içerisinde oturmakta olduğunu, sanık …’nın aracını kaldırması için katılana selektörle ikazda bulunduğunu, ancak katılanın aracını çekmediği gibi arabasından inerek yanlarına gelip araç içinde bulunan eşine yumruk attığını, küfrettiğini, eşinin araçtan inmeye çalıştığını ancak katılanın kapıyı itekleyerek engel olduğunu, bu sırada kızı olan tanık…’le birlikte araçtan inerek katılanı iteklediklerini, bu sayede eşinin araçtan indiğini, katılan ile eşi olan sanığın karşılıklı yumruklaştıklarını, kızıyla birlikte aralamaya çalıştıklarını ancak başaramadıklarını, çevreden çok sayıda kişinin gelerek kavgayı ayırdıklarını, katılanın nasıl ve kim tarafından bıçaklandığını görmediğini,
Savcılıkta ve mahkemede bu beyanlarından farklı olarak; katılan …’ın, araçtan inen kızı…’in üzerine yürüdüğünü, bu nedenle eşi olan sanığın sinirlendiğini ve katılanla yumruklaştıklarını, kendisinin araçta kaldığını, katılanı tutmasının söz konusu olmadığını,
Tanık… Çelik aşamalarda; olay gecesi babası olan sanık …’nın kullandığı araçla misafirlikten döndüklerini, oturdukları binanın önüne geldiklerinde karşı binada oturan katılanın aracını kendi otoparklarına park etmiş olduğunu gördüklerini, katılanın aracının içerisinde olduğunu, bunun üzerine sanığın, selektör yaparak ve korna çalarak ikazda bulunup katılandan aracını bulunduğu yerden kaldırmasını istediğini, katılanın aracını çekmediği gibi aracından inip babasının yanına gelerek küfürler ettiğini ve babasına yumruk attığını, sanığın araçtan çıkmak istediğini ancak katılanın kapıyı itekleyerek engel olmaya çalıştığını, kendisinin de araçtan inerek katılanı iteklediğini, bunun üzerine sanığın araçtan dışarı çıktığını ve katılanla yumruklaştıklarını, amcasını çağırmak için olay yerinden ayrıldığını, tekrar döndüğünde olay yerine çevreden gelmiş çok sayıda insan gördüğünü, katılanın bıçaklandığını sonradan öğrendiğini, kimin yaraladığını görmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık soruşturma aşamasında; olay gecesi akraba ziyaretinden araçla döndüklerini, oturmakta olduğu binanın önünde aracını park edeceği sırada yabancı bir aracı park etmiş hâlde gördüğünü, sinyalini yakarak beklemeye başladığını, bir süre sonra katılan …’ın aracından çıkıp yanına geldiğini, kendisine aynı binada oturup oturmadığını sorduğunu, katılanın da “Yok, ne olacak?” diyerek yumruk attığını, bu sırada araç içerisinde bulunan eşi ile kızlarının bağırıp çığlık attıklarını, araçtan inmeye çalışırken katılanın da araç dışından kendisini itip tekrar vurduğunu, ailesinin yanında kendisine küfrettiğini, bunun üzerine araçtan indiğini ve katılanla karşılıklı yumruklaştıklarını, çevreden gelenlerle olay yerinin kalabalıklaştığını ve gelen kişilerin kavgayı ayırmaya çalıştıklarını, şuurunu kaybettiğini, çevredekilerin kendisini uzaklaştır- dıklarını, katılanın nasıl bıçaklandığını bilmediğini, kendisinin bıçaklamadığını,
Soruşturma aşamasında sonradan ibraz ettiği 03.10.2007 tarihli dilekçede ve mahkemede; arabanın içerisinde küçük bir sebze bıçağı olduğunu, olayın kızgınlığı ile bıçağı eline aldığını, katılana doğru bir kez salladığını, amacının kendisini korumak olduğunu, yaralama kastıyla hareket etmediğini, suçlamayı bu şekilde kabul ettiğini,
Savunmuştur.
Haksız tahrik, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” başlıklı İkinci Bölümde yer alan 29. maddesinde;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, s. 412.)
Yerleşmiş yargısal kararlara ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı TCK’da tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’da yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere, tahrik nedeniyle yapılacak indirimin oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Katılan …’nın, gece saat 00.30 sıralarında oturmakta olduğu apartmanın önüne aracıyla alkollü hâlde geldiği, park yeri bulamaması nedeniyle karşı apartmanın otoparkında bulunan boş bir yere aracını park ettiği, bir süre aracın içerisinde beklediği, bu sırada ailesiyle birlikte misafirlikten dönen sanık …’in, aracına park yeri aradığı, katılana ait aracın yabancı bir araç olduğunu düşünen sanığın, selektör yaparak ve korna ile arabası içerisinde bulunan katılanı ikaz ettiği, bunun üzerine katılan aracından inerek sanık ve ailesinin içinde bulunduğu aracın yanına geldiği, sanığın, katılana aynı binada oturup oturmadıklarını sorduğu, katılanın da karşı binada oturduğunu söyleyerek sanığa küfrettiği ve araç içerisinde bulunan sanığa yumruk attığı, sanık arabasından inmek istediği sırada katılanın kapıyı itekleyerek engel olmaya çalıştığı, bu esnada araç içerisinde bulunan sanığın eşi tanık Emel ile kızı…’in araçtan inerek katılanı itekledikleri, bu arada sanığın dışarı çıkarak katılanla kavga etmeye başladığı, sanıkla katılanın, birbirlerine küfrettikleri ve yumruklaştıkları, kavga esnasında sanığın, eline geçirdiği ekmek bıçağı ile katılanı göbek deliğinin beş cm yukarısından bir kez bıçaklayarak hayati tehlikeye neden olacak şekilde yaraladığı olayda; sanığın yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde hafif nitelikte olması, sanık ile katılanın karşılıklı olarak birbirlerine küfretmeleri karşısında, ayrıca her ne kadar sanık hakkında mala zarar verme suçundan beraat kararı verilmiş ise de, olayda katılanın aracının camının kırıldığı ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanan katılan hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanırken asgari oranda indirim yapıldığı da göz önüne alındığında, katılandan sanığa yönelen ve haksız tahrik oluşturan söz ve eylemlerin ulaştığı boyuta göre etki tepki dengesi de gözetildiğinde, sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle asgari hadden uygulanan indirim oranının isabetli olduğu kabul edilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının daha fazla olması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Öte yandan, diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan direnme kararına konu hükmün, uygulama maddesinin “87/1” yerine “187/1” olarak hatalı gösterilmesi, TCK’nın 87/1-d, son madde ve fıkraları uyarınca hüküm kurulurken, sonuç ceza miktarına göre doğru neticeye ulaşıldığı da göz önüne alındığında, 1 yıl 6 ay hapis cezasında bir kat artırım yapılırken “2 yıl 12 ay” yerine “3 yıl”, sonuç hapis cezasının da “5 yıl” yerine “5 ay” olarak hatalı yazılması, ayrıca 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunduğundan 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususların, aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından “187/1” , “3 yıl” ve “5 ay” ibareleri ile hak yoksunluğuna ilişkin kısımların çıkarılması ve yerlerine sırasıyla “87/1”, “2 yıl 12 ay” ve “5 yıl” ibareleri ile “Kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetine karar verilen sanık hakkında 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararı da gözetilerek TCK’nın 53/1-2-3. maddesinin uygulanmasına” cümlesinin yazılması suretiyle, hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.06.2013 tarihli ve 339-762 sayılı mahkûmiyet hükmünün, sanık … hakkında TCK’nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle belirlenen indirim oranına ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan direnme kararına konu hükmün, uygulama maddesinin “87/1” yerine “187/1” olarak hatalı gösterilmesi, TCK’nın 87/1-d, son madde ve fıkraları uyarınca hüküm kurulurken, sonuç ceza miktarına göre doğru neticeye ulaşıldığı da göz önüne alındığında, 1 yıl 6 ay hapis cezasında bir kat artırım yapılırken “2 yıl 12 ay” yerine “3 yıl”, sonuç hapis cezasının da “5 yıl” yerine “5 ay” olarak hatalı yazılması, ayrıca 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunduğundan 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususların, aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından “187/1” , “3 yıl” ve “5 ay” ibareleri ile hak yoksunluğuna ilişkin kısımların çıkarılması ve yerlerine sırasıyla “87/1”, “2 yıl 12 ay” ve “5 yıl” ibareleri ile “Kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetine karar verilen sanık hakkında 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararı da gözetilerek TCK’nın 53/1-2-3. maddesinin uygulanmasına” cümlesinin yazılması suretiyle, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.09.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.