Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/236 E. 2018/39 K. 13.02.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/236
KARAR NO : 2018/39
KARAR TARİHİ : 13.02.2018

Mahkemesi :Ağır Ceza

Temyiz Edenler : Sanık müdafii, katılan … vekili ile diğer katılanlar ve Cumhuriyet savcısı
Kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık …’ün, TCK’nun 27/1. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 85/1, 62/1, 53, 54/1 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 5 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.10.2006 gün ve 171-356 sayılı hükmün, sanık müdafii, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.12.2012 gün ve 6245-9702 sayı ile;
“…Sanığın kasten yaralama sonucunda ölüme neden olma suçundan TCK’nun 87/4-son cümlesi ve 29. maddeleri uyarınca, ancak ölüme neden olan yaranın niteliği göz önüne alınarak, temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde sanığın yasal savunma sınırını kast olmaksızın aşmak suretiyle maktulü öldürdüğü kabul edilerek, taksirle öldürme suçundan TCK’nun 27/1 ve 85/1. maddeleri uyarınca hüküm kurularak eksik ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 07.03.2013 gün ve 29-120 sayı ile; sanığın, TCK’nun 87/4, 29/1, 62/1, 53, 54/1 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafii ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.05.2014 gün ve 1722-3051 sayı ile;
“…Sanığın, eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığından, ‘kasten öldürme’ suçundan TCK’nun 81, 29 ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılması ve haksız tahrik nedeniyle azami oranda indirim uygulanması yerine, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde karar verilmesi” nedenlerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 02.10.2014 gün ve 264-387 sayı ile bozma kararına direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii, katılan … Ülger vekili, diğer katılanlar ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.01.2016 gün ve 374879 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 40-1911 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.03.2017 gün ve 228-671 sayı ile direnme kararının oyçokluğuyla yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu mu yoksa kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden direnme hükmü kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece sanığın da hazır bulunduğu oturumda, bozma ilamına karşı sırasıyla katılanlar, katılan … vekili, sanık müdafii ve sanıktan diyecekleri sorulduktan sonra Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı ve hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK’nun “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; “hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken “son sözün sanığa verilmesi” kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da “kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği” ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken “son sözün sanığa verilmesi” kuralına uyulmaması hali, gerek “savunma hakkının sınırlandırılamayacağı” ilkesine, gerekse CMK’nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; “Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır.” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); “Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır.” (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında sırasıyla katılanlar, katılan … vekili, sanık müdafii ile sanık dinlendikten ve Cumhuriyet savcısının bozma ilamına ilişkin görüşü alındıktan sonra, hazır bulunan sanığa son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK’nun 216/3. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.10.2014 gün ve 264-387 sayılı direnme hükmünün, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.